Makale

SÖYLEM VE EYLEMDE ÖLÇÜ

SÖYLEM VE EYLEMDE ÖLÇÜ

Prof. Dr. Ali AKPINAR

Konya İl Müftüsü

Adalet, her hak sahibine hakkını vermek, her şeyi yerli yerine koymak, yerli yerince kullanmaktır. Adalet, dinen mahzurlu olan şeylerden kaçınarak hak yol üzere istikamette olmaktır. İfrat ve tefrite kaçmadan orta yolda olmaktır. Büyük günahlardan kaçınmak, küçük günahlarda ısrar etmemek, düşük işlerden sakınmak, her konuda itidal ve istikamette olmaktır. (Cürcânî, Kitabü’t-Ta’rifât, s, 147.)
Adalet, sözü, malı, emeği, kısaca her şeyi yerli yerince kullanmaktır. Adalet, insanın kendisine ait olanı/hakkını alması, başkasına ait olanı vermesidir. İnsan-Allah, insan-insan, insan-varlık ilişkilerinde ölçülü olmak, düzenli ve dengeli olmaktır.
Mutlak adalet sahibi olan Yüce Allah’tır. O, her şeyi ölçülü, dengeli ve yerli yerinde yaratmış, her sözü yerli yerinde söylemiştir. Bir adı da el-Adl olan Yüce Rabbimiz, kullarına da adaletli olmayı emretmiştir. İbn Mesud’un tabiriyle bütün hayır ve şerrin içerisinde bulunduğu değerleri bir ayetle özetlemiştir. Sahabeden Osman b. Maz’un’un kalbine imanı kökleştiren bu ayette şöyle buyrulmuştur: Muhakkak ki Allah, adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder; hayâsızlığı, fenalığı ve taşkınlığı yasaklar. İyice dinleyip tutasınız diye size öğüt verir. (Nahl, 16/90.)
Büyük devlet adamı Ömer b. Abdülaziz’in emri ile her cuma hutbeden sonra okunan bu ayet bu kadar veciz, azametli ve celalli bir ayet-i kerimedir. İslam nizamının temeli ayetteki bu ölçülerle atılmıştır, onun için her hafta, herkese okunur. Müslümanların haftalık gündemi bu ayetle belirlenir ve onlar bu ayetle geçen haftalarını test edip gelecek haftaya hazırlanırlar. Bu nedenle önemli olan, bu ayeti sadece okuyup dinlemekle kalmayıp, onu gereği gibi anlamak ve davranışlarımıza ne kadar yansıdığına bakmak ve her cuma kendimizi bu ayetin belirlediği esaslara göre test etmektir. Yüce Allah, adaleti, iyilik ihsanı ve yakınlara yardım etmeyi emrediyor; her türlü ahlaksızlığı, kötülüğü ve ölçüsüzlüğü yasaklıyor. Peki, bu emirler karşısında Müslüman olarak nerede duruyoruz, sorusuna cevap arayarak her hafta bu ayeti okuyup dinlemeliyiz.
Adalet üç yerde olur:
1- Kul ile Rabb’i arasında olan adalet: Bu, Allah’ın hak ve isteklerini, nefsin isteklerine tercih etmekle olur. Allah’ın rızasını nefsin arzularının önüne geçirmekle, yasaklananlardan kaçınmak, emrolunanlara sarılmakla olur. Yüce Allah, büyüktür; O’nun hakları da büyüktür. Allah’ın hakları öncelikli olarak yerine getirilmelidir. Rabb’ine karşı sorumluluklarını yerine getirmeyen kimsenin başkalarına adaletli olması beklenemez.
2- Kul ile kendi nefsi arasında olan adalet: Nefsi helake götüren şeylerden sakınmak, tamahkârlıktan uzak olmak, her hâlükârda kanaat sahibi olmaktır. Kişi, ruhunun ve bedeninin de kendi üzerinde hakkı olduğunun bilincinde hareket etmeli ve manevi ve maddi gıdalarla hak sahiplerine hakkını vermelidir. Kendine âdil olamayanların, başkalarına adaletli olması beklenemez.
3- Kul ile halk ve diğer varlıklar arasında olan adalet: İnsan, kendinden ibaret değildir, o hemcinsleriyle bir arada yaşamak zorunda olan sosyal bir varlıktır. Dolayısıyla insan, sosyal ilişkilerinde insanların haklarını titizlikle muhafaza etmelidir. Şöyle ki, iyiliği emretmek, kötülükleri engellemek, nasihat etmek, az-çok her hususta hıyaneti terk etmek, insanlara insafla muamele etmek, açık olsun-gizli olsun söz ve fiiliyle insanlara kötülük etmemek ve insanlardan gelen belalara zillete düşmemek kaydıyla sabretmek bu sorumlulukların başında gelir. Aynı şekilde Müslüman gereksiz yere karıncayı bile incitmemenin, çevreyi korumanın bilincinde olan kimsedir. Aslında kâinatta var olan her şey ona, Allah’ın nimeti ve emanetidir. O, akarsuyun kenarında abdest alırken bile, suyu israf etmemekle emrolunmuştur. Aslında bu ölçü, eşyaya hakkını verme, her şeye karşı adaletli olmanın gereğidir. Keyfiyeti nasıl olursa olsun, varlık âleminde bulunan her şeyin Yüce Allah’ı tespih ediyor ve O’na secde ediyor olması, Müslümanın tüm varlıklara bakış açısını belirler.
Adalet bu üç aşamasıyla birlikte gerçekleştiğinde toplum ve kişiler huzurlu olur, mutlu olur. Bu üç ayak birbirini destekler ve birbirine zemin hazırlar. Bunlardan biri eksik olduğunda ise huzursuzluk ve mutsuzluk olacaktır. Zira adaletin olmadığı yerde zulüm ve haksızlık vardır, israf ve ölçüsüzlük vardır. Bunlar ise huzursuzluk sebebidir.
Adaletle aynı kökten gelen itidalli olmak, önce inançta ölçülü olmakla başlar, söylemde ve eylemlerde ölçülü olmakla devam eder gider. Onun için İmam Gazali’nin bir eserinin adı el-İktisâd fi’l-İ’tikad yani inançta ölçülü olmaktır. Aslında inançta, ibadette, ahlakta, infakta ve diğer davranışlarda ölçülü/dengeli olmak kâmil mümini oluşturur. Her alanda aşırılık, taşkınlık yasaklanmıştır.
Allah adil davrananları sever
Hayat düsturumuz Kur’an’da Rabb’imiz müminlere şöyle seslenir: Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. İsterse (haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, şahitliği eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız, biliniz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisa, 4/135.)
Kur’an, bize hem adaletli olmayı hem de kıst sahibi olmayı emreder: “Onların aralarını adaletle bulunuz, adil (kıst) davranınız, şüphesiz Allah adil davrananları (muksitîn) sever.” (Hucurat, 49/9.) İktisat ve kıstas kavramları da bu kökten türer. Bu kavramda da ölçülü davranmak, haddi aşmamak anlamları öne çıkar. Adalet, gizli açık her hakkı sahibine vermektir. Kıst ise, aşikâr görünen adalet demektir. Adalet, karşı tarafa hakkını vermek; kıst ise kendi hakkından feragat ederek üste vermektir. Dolayısıyla kıst, adaletten daha ileri ve daha öte bir mana taşır. Müslüman, gücü yettiğince her ikisini de yerine getirmelidir. Adaletli olmakla işe başlayıp kıst sahibi olmaya gayret etmelidir. Kul hakkından kurtulmak için, gerekirse kendi hakkından geçmesini bilmelidir. Onun için bizim kültürümüzde adaletin simgesi mizanı/teraziyi/herhangi bir ölçü aletini ellerinde tutanlar, karşı tarafa hakkından fazlasını vermeyi itiyat edinmişlerdi. Onun için esnaf arasında alan satandan umar, senin hakkın bana geçeceğine benim hakkım sana geçsin, borçlu olacağıma alacaklı olayım sözleri yaygındır. İnsanlığın hayrına yararına seçilip çıkarılmış olan İslam ümmeti, insanlığın şahitleridir. Onlar, hakikatin tanıklarıdır. Her yere ve herkese hakikatin mesajını ulaştırmakla görevlidirler.
İslam’a göre doğru şahitlik ibadet ve adalet, yalan şahitlik ise ihanet, cinayet, zulüm ve büyük günahtır. Hiç kimsenin olmadığı yerde yüce Allah vardır ve O, hiç kimsenin görmediğine tanıktır. Allah’a iman eden mümin, her ne pahasına olursa olsun gördüğü, bildiği hakikatin tanığı olmak zorundadır. O şahitlikten kaçınmaz, hakikati gizlemez, gördüklerini olduğu gibi anlatmaktan çekinmez. Ve şahitliğini, herhangi bir menfaat beklentisi ile değil, Allah için, O’nun emri olduğu için ve O’nun rızasını kazanmak için yapar.
Ayette önce adaleti ayakta tutma, ardından da Allah için şahitlik yapma emredilmiştir. Zira adaleti ayakta tutma eylemdir, şahitlik ise söylemdir. Eylem, söylemden önemli ve önceliklidir. İman adamı her ikisini de yerine getiren kişidir.
Akrabalık ilişkileri, dünyalıklar, menfaat ve çıkar ilişkileri asla adaleti ayakta tutmaya engel olmamalıdır. Yer gök adalet üzere kurulmuştur. Her şey ölçülü ve dengelidir. İnsana düşen, bu ölçülü/ahenkli hali devam ettirmesidir. Bu yüzden Müslüman, herkese karşı adaletlidir.
Adaletin hayata hâkim olması, herkesin hayrına ve yararınadır. Adaletin olmadığı yerde zulüm vardır, haksızlık vardır, kargaşa ve kaos vardır. Zulüm ise, toplumu çürüten bir virüstür. Bunun için zulümle abat olunmaz, hiç kimsenin yaptığı zulüm yanına kalmaz.
Müslüman, ailesi içerisinde, toplum içerisinde her zaman adaletin temsilcisidir. Hiçbir güç onu adaletten ayıramaz. Bir topluma olan aşırı sevgisi yahut aşırı kızgınlığı bile onu adaletli davranmaktan alıkoyamaz.
İnsanda adalet duygusunun meleke hâline gelebilmesinde dinin çok önemli bir etkisi vardır. Allah ve ahirete iman, adaletli olmayı sağlayan en önemli etkendir. Allah ve ahirete imanı olmayan kimselerden her zaman adaletten sapmalar beklenebilir.
Adalet, tüm toplumda uygulandığı zaman anlamlı olur ve işte o zaman, Allah için adalet ikame edilmiş olur. Yoksa birkaç kişi arasında kalan adalet ile toplumda adalet ikame edilmiş olmaz. Bu yüzden her zaman, her yerde ve herkese karşı adaletli olmak için seferber olunmalıdır.