Makale

Çanakkale Ruhu

Yunus Akkaya
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Çanakkale Ruhu

Toplumların geleceği tarihe dayanır. Sağlam tarihi temellerden yoksun olan toplumlar siyasal, ekonomik ve kültürel alanda büyük gelişmelere yol açabilecek güçlü adımlar atamazlar. Tarihin verileri geçmişin yorumlanması, günün değerlendirilmesi ve geleceğin tahmin edilmesinde vazgeçilmez bir yer tutar. Tarihin önemli dönüm noktalarını bütün ayrıntılarıyla güncelleştirmeden, bugünü anlamak ve yarını yönlendirmek mümkün değildir. Anadolu insanının yakın tarihindeki önemli dönüm noktalarından biri de Çanakkale Savaşı’dır. Bu savaşta elde edilen muhteşem zaferin tarihimizde çok özel ve önemli bir yeri vardır. Bu zafer, kahraman ecdadımızın, dünyaya parmak ısırtan bir iman ve kahramanlık destanıdır. Milletimizin, iman ve azminin, metanet ve gücünün, vatan sevgisinin açık bir göstergesidir.
Ecdadımız bu savaşta gösterdiği kahramanlıkla tek vücut haline gelmiş bir milletin, vatanı istilâ etmek isteyen düşmana karşı bağımsızlığını, onurunu ve bayrağını korumak için neler yapabileceğini bütün dünyaya göstermiştir. Çanakkale Savaşı, aradan 91 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ tazeliğini korumaktadır. Hemen hemen her üç evden biri Çanakkale’ye evlâdını göndermiş, nice yiğitler bu savaşta şehit ya da gazi olmuş, analar evlâtsız, kadınlar dul, çocuklar yetim kalmıştır. Nice sevdalılar da, kavuşmak mahşere kaldı diyerek, sevdalarını yüreklerinin derinliklerine gömmüşlerdir.
"Çanakkale Zaferi, yokluk ve yoksulluk döneminin başarısıdır. Maddî ve siyasî açıdan devletin tıkandığı bir dönemde meydana gelmiştir. Maddî imkânların neredeyse tabana vurduğu, düşmanların ise çok güçlü bulunduğu bir savaştır. Bu gerçeğe rağmen Çanakkale Savaşları nasıl zaferimizle sonuçlandı? Bu zaferin bir tek doğru izahı vardır. O da Mehmetçiğin imanı ve güçlü bir komutadır. "Ölürsem şehit, kalırsam gazi!" dedirten iman, askerimizi kahramanlaştırmıştır. Kana, kine ve inanılamaz bir ateş sağanağına rağmen Mehmetçik, adının ilham ettiği imanı hiç unutmamış, bir gül bahçesine girercesine şehadete koşmuştur. Yine bu imanladır ki, fedakârlığın her türlüsüne, açlığa, susuzluğa, yara bere ile yaşamaya sabırla katlanmış, yılmamış, yıkılmamıştır. Mehmetçiği ayakta tutan güç, düşmanlarını şaşkına çevirmiştir. Zira böylesine bir direnci onlar değil düşünmek, hayal bile edememişlerdi. Düşman cephenin her ihtimali hesaba katmıştı, ama bu imanın kahramanlaştırma derecesini bilememişti. Ateş püsküren çeliğe karşı Mehmetçik, iman dolu göğsünü siper etmişti. Hem de onca kana, kine ve acımasızlığa rağmen insanlığından bir şey kaybetmiyor, düşmanının seviyesizliğine asla düşmüyor, böylece savaşa güzellik getiriyordu. Hastaya, yaralıya, silâhsıza, teslim olana ateş etmiyor, esire misafir muamelesi yapıyordu. imanından kaynaklanan merhameti öyle coşkundu ki, onu "tek dişi kalmış medeniyef’in acımasızlığı bile söndüremedi. Bu merhametten düşmanı da yararlandı." (Vakkasoğlu, Vehbi, Bir Destandır Çanakkale, Nesil Yay. 1st. 2002 s. 11)
İnsanca savaştılar
Çanakkale savaşları, dünya tarihine geçen en kanlı savaşlardan biri olduğu kadar, Türk askerinin savaş sırasındaki centilmenliğini de ön plâna çıkaran ilginç bir insanlık dramı oldu. Çanakkale’de üsteğmen olarak savaşa katılan, 8,5 ay süren savaştan sağ olarak kurtulduktan sonra 1967 yılında Avustralya Genel Valisi olan Lord Casey, kaleme aldığı anılarında, Çanakkale Conkbayırı cephesinde göğüs göğüse savaş olurken, Türk askerinin yaralı bir İngiliz subayını kucağına alarak tedavisi için siperlerin arkasına götürdüğüne gözleriyle tanık olduğunu anlatarak, "Mehmetçiğin mertliği, vatan ve insan sevgisi, bütün insanlığın örnek alacağı bir haslettir" diyerek bu olayı tüm dünyaya duyurdu.
Bu savaş sadece bir savaş değildir. Bu savaş pek çok yönüyle aynı zamanda bir kahramanlık destanıdır. Bu büyük savaşın yaşandığı günlerde gençliğimize ve geleceğimize ışık tutacak kıymette Çanakkale Ruhunu yansıtan son derece önemli hadiseler de meydana gelmiştir. Bunlardan bazılarına değinmek istiyorum.
Sağ kolumu kaybettim ama sol kolum var
Seddülbahir ve Conkbayırı’nın büyük kahramanlarından biri de Bombacı Mehmet Çavuş’tu. Bu kahraman Anadolu çocuğu, ingilizler’in siperlerimize fırlattığı el bombalarını korkusuzca hemen yakalar, karşı tarafa fırlatır ve zararını kendilerine dokundururdu. ingilizler bunu anlamış olacaklar ki bombaları birkaç sayı saydıktan sonra fırlatarak Mehmet Çavuş’un iadesini önlemeye çalışmışlardı, işte böyle bir bomba Mehmet Çavuş’un elinde patlayarak sağ bileğinden kopmasına sebep olmuştu. Bu yiğit delikanlı, vazife şuuruyla hastaneden tabur kumandanına yazdığı mektupta şöyle diyordu:
"Sağ kolumu kaybettim, zararı yok, sol kolum var. Onunla da pekala iş görebilirim. Beni müteessir eden ve yine kıtama iltihak edip düşmanla çarpışmama mani olan şey yaramın henüz kapanmamış olmasıdır. Hastaneden kurtularak halen harbe iştirak edemediğim için beni mazur görünüz, affediniz muhterem kumandanım..."
Vatan topraklarının sevdası üzerine, dünyada hiçbir sevda olamaz!
Yeni mühendis çıkan, gönüllü olarak Çanakkale’ye giden ve orada "Bir hilâl uğruna, tertemiz alnından vurularak vatan topraklarıyla bütünleşen" bir kahramanın, şehadetinden önce nişanlısına yazdığı ve gönderemediği mektubunda, nişanlısına hitaben şöyle diyordu:
"Buralara gelmeden önce, dünyada senin sevginin üstüne hiç bir sevginin olamayacağını düşünürdüm... Ne olur bana darılma... Kucağımda gülümseyerek, şehadet getirerek ruhunu teslim eden arkadaşlarım benim halet-i ruhiyemi öyle bir hale getirdi ki, artık benim için üzerime çamur olarak bulaşan vatan topraklarının sevdası üzerine, dünyada hiçbir sevda olamaz... Ne olur beni boşuna bekleme, senin mutlu olmanı ve beni unutmanı istiyorum... Artık tek arzum, arkadaşlarım gibi vatanımın uğruna şehit olmak."
Hasan, kınalı kuzu Hşan
Çanakkale cephesindeki ana kuzularından biri de Yozgatlı Hasan’dı. Annesi, Hasan’ın saçlarını kınalayıp öyle gönderdi cepheye. Kumandanı, Ha- san’ın saçlarını kınalı olarak görünce yanına çağırır ve bunun nedenini sorar. Haşan cevap veremez ve hemen bir arkadaşına, annesine göndermek üzere bir mektup yazdırır: "Anacığım. Kardeşlerimi askere gönderirken başına kına koma. Zabit efendi bana sordu cevap veremedim. Kardeşlerim de cevap veremeyip mahcup olmasınlar." Mektubu alan anne ise şöyle bir cevap yazar: "Ey oğlum, gözümün nuru Hasan’ım! Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor. Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın. Ben senin anan isem, beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü. Zabit efendiye söyle, sen bizim Ismailimiz- sin. Seni biz Allah yoluna kurban gönderdik. Nasıl ki kurbanlık koçlar kınalanırsa, ben de seni kınaladım. (Cençcan, Mehmet Ihsan, Çanakkale Savaşlarında Altın Harflerle, Bayrak Yay. 1st. 1997 s.60)
Mustafa Kemal ATATÜRK, Türk askerinin Çanakkale Savaşı’nı kazanmasını sağlayan ruhu şöyle dile getirmiştir:
"Biz kişisel kahramanlıklarla uğraşmıyoruz. Yalnız size Bomba Sırtı olayını anlatmadan geçemiye- ceğim. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak... Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulmamacasına düşüyor, ikinci siperde- kiler onların yerini alıyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkül ile biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Okumak bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler kelime-i şehadet çekerek yürüyorlar. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebeleri’ni kazandıran bu yüksek ruhtur." (Cençcan, a.g.e., s. 64)
Fazıl Bayraktar, Mustafa Kemal’in kumandanlığını yaptığı 57. Alay için kaleme aldığı "Hakka Yürüyüş Destanı" adlı şiirinde ecdadımızın Çanakkale ruhunu şöyle ifade etmektedir.
"Aldık abdestimizi birer matara suyla;
Bekleriz şahadeti ibadet sükutuyla.
Hücum borusu çaldı, her birimiz bir yerden, Tekbir uğultusuyla fırladık siperlerden.
İman dolu göğüsler, bir volkanik dağ gibi, Yürüdük manga manga, bölük bölük, çığ gibi. Elazığlı, Konyalı, Sivaslı, Ankaralı;
Burdur, Çankırı, Rize, Tekirdağ Malkaralı Künyemiz Ayıntaptan, Afyondan, Adana’dan Doğmuş gibiyiz sanki hepimiz bir anadan.
Bir mangada on kardeş, bir bölükte yüz kardeş, Her birimiz bir bölük, düşman askerine eş. Kimimiz delik deşik, al kanlara bulanmış; Şehadet şerbetiyle Hak Rahmetine kanmış. Yaralanıp düşenler, mahzun mahzun bakmakta,
O güzel gövdelerden sel gibi kan akmakta. Savaş değil de sanki toydayız, düğündeyiz Kulun Hakk’a vardığı bir mukaddes gündeyiz. Toprağı santim santim mühürledi kanımız;
Ey vatan! Senin için feda olsun canımız..." Düşmanlarımız Çanakkale’den "askeri" olarak geçememiştir. Ancak, o günden sonra düşmanlarımızın asıl hedefi milletimizi ayakta tutan manevî değerleri ortadan kaldırmak, gençliğimizi Çanakkale ruhundan uzaklaştırmak olmuştur. Çünkü onlar iyice anlamışlardı ki, yüreklerde Çanakkale ruhu, gönüllerde iman ve vatan sevgisi oldukça Çanakkale’yi geçmek değil, bu milletin elinden bir karış vatan toprağını almak ebediyyen mümkün olmayacaktır.
"Bugün ülkemizin içinde bulunduğu bütün sıkıntıların, darboğazların sebebi, bizi biz yapan, kimlik ve kişiliğimizi oluşturan, milletimizi kaynaştıran değerlerimizden, Çanakkale ruhundan uzaklaşmamızdır. Düşmanlarımız, Çanakkale’den aldıkları dersle milletimizi nasıl zayıf düşüreceklerini, nasıl yok edeceklerini iyi öğrenmişlerdir. Biz ise, bir gaflet ve tembellik içine düşüp düşmanın oyununa gelmemeliyiz. Maddî ve manevî varlığımızı sürdürmede güç aldığımız imandan uzaklaşmak, sahip olduğumuz temel hayat damarlarını kesmek demektir. Çünkü bu millet, bin senedir, sahip olduğu bütün güzellikleri hep o imana borçludur." (Vakkasoğlu, a.g.e., 16)
Düşmanlarımızın yapmaya çalıştıkları hususlardan biri de milletimizin arasına tefrika tohumları atmak, bölmek, parçalamak ve yutmaktır. Şunu hiç unutmamamız gerekir ki, Çanakkale savaşında, bugün de çok muhtaç olduğumuz müthiş bir birlik ve beraberlik sergilenmiş, Akif’in "Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez!" sözü adeta tarihe altın harflerle, Çanakkale sırtlarına da şehitlerimizin aziz kanıyla yazılmıştır. İstanbul’dan Ankara’ya, İzmir’den Adana’ya, Samsun’dan Diyarbakır’a, Tunceli’ye, Hakkari’ye kadar bu memleketin insanı yan yana, omuz omuza birlik, beraberlik ve kardeşlik duyguları ile düşmana karşı koymuşlardır.
Öyle ise bize düşen görev; tarihî hadiselerden ibret alarak uyanık olmak, vatanımızı, milletimizi bölmeye, parçalamaya çalışanların hain oyunlarına gelmemektir. Yüce dinimizin bizden istediği birlik, beraberlik, kardeşlik, sevgi, saygı ve hoşgörü içerisinde vatanımızın, milletimizin ve devletimizin imarı, gelişmesi ve güçlenmesi için hep birlikte gayret göstermektir. Bunu başarabildiğimiz takdirde geleceğimize güvenle bakabilir ve kanlarıyla sulayarak bu vatanı bizlere emanet eden şehitlerimizin ve atalarımızın ruhlarını şad etmiş oluruz. Rahmetle minnetle ... Ruhları şad olsun...