Makale

Aile ve Göç

Dr. Tacettin Güneş
Sosyolog-Başbakanlık Aile Araştırma Genel Müdürlüğü

Aile
Ve göç

Sanayileşen bütün ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de yaşanan sanayileşmeye paralel olarak kırdan kente yoğun bir göç olgusu ortaya çıkmıştır. Ayrıca ülkemiz önemli oranlarda dış ülkelere işgücü göçü vermektedir. Tarih boyunca çeşitli sebeplerle yaşanan göçlerle kıyaslandığında sanayileşme ile ortaya çıkan göç olgusunun hem nedenleri hem de sonuçlan itibariyle oldukça farklılaştığı görülmektedir. Sanayileşme ile ortaya çıkan göçün en önemli nedeninin sanayileşme ile ortaya çıkan yeni üretim biçimi ve bu üretim biçiminin gerektirdiği insan hareketleri olduğu açıktır. Yeni üretim biçiminin zorunlu kıldığı söz konusu yer değiştirmelerin olumlu veya olumsuz olarak nitelenebilecek çok çeşitli sosyal, kültürel, psikolojik ve ekonomik sonuçları ortaya çıkmaktadır.
Göç olgusu, çeşitleri, nedenleri ve sonuçlan itibariyle çok çeşitli boyutları olan bir konudur. Bu yazıda göç olgusunun söz konusu bütün boyutlarının ele alınmasından ziyade aile kurumu açısından ortaya çıkan bazı sonuçları üzerinde durulacaktır. Sanayileşme süreciyle başlayan yeni üretim biçiminin zorunlu kıldığı bir olgu olarak göçün aile kurumu ile ilgili sonuçlarının değerlendirilmesinin, aynı zamanda, sanayileşmenin aile kurumuyla ilgili sonuçlarının değerlendirilmesi anlamına geleceği unutulmamalıdır.
Sanayileşme öncesinde, daha çok kırsal alanlarda yaşayan ve büyük ölçüde tarım merkezli üretim yapan insanlar sanayileşme ile birlikte şehirlere akın etmişler ve yeni üretim biçimi içinde yerlerini almaya başlamışlardır. Söz konusu süreçte bütün sosyal kurumlar büyük değişime uğramışlardır. Değişime uğrayan sosyal ku- rumların başında da aile kurumu gelmektedir. Aile kurumu bahsedilen süreçte ciddî bir yapısal değişim geçirmiş ve bazı fonksiyonlarını yeni dönemin kurum ve kuruluşlarına devretmek veya onlarla paylaşmak durumuyla karşı karşıya kalmıştır.
Sanayileşme öncesindeki üretim biçimiyle büyük ölçüde uyumlu olan geniş aileler ve bu ailelerdeki ilişki biçimleri yeni üretim biçiminde eski fonksiyonelliklerini büyük ölçüde yitirmiş ve yerlerini; ’evlenmemiş çocuklar ve ebeveyn’ den oluşan ’çekirdek aile’ diye tanımlayabileceğimiz aile tipine bırakmışlardır. Şüphesiz söz konusu edilen dönüşüm yaygın olan eğilimdir; ne sanayileşme öncesinde ’çekirdek aile’lerin olmadığını söylenebilir, ne de sanayileşmiş toplumlarda geniş ailenin tamamen yok olduğunu görmek mümkündür. Kaldı ki, aile tipleri, söz konusu edilen iki aile tipiyle sınırlı olmadığı gibi, bu aile tiplerinin de gerek yapıları gerekse de fonksiyonları itibariyle ülkeden ülkeye değişim gösterdiği görülmektedir. Örneğin, ülkemizde, kırdan kente göç ile ortaya çıkan birçok ’çekirdek aile’nin ekonomik ve duygusal özellikleri ve ilişkileri açısından ’geniş aile’ özelliğini veya ilişkisini büyük ölçüde sürdürdüğünü söylemek mümkündür. Avrupa ülkelerinde ise sanayileşme döneminin yaygın aile tipi olan çekirdek aileler azalmakta ve tek ebeveynli aileler hızla yaygınlaşmaktadır.
Aynı şekilde, sanayileşmeyle birlikte; ailelerin ekonomik birim olma özellikleri, ailelerin sosyal güvenlik fonksiyonu, aile bireylerinin eğitimi ve çocukların yetiştirilmesi veya bakımı gibi konularda, aile kurumunun üstlendiği fonksiyonlar önemli değişimlere uğramıştır. Ancak bütün bu değişimlere rağmen, birçok ülkede, örneğin ülkemizde, aile kurumu; ekonomik dayanışmadan duygusal paylaşıma, neslin devamından yeni nesillerin sosyalleşmesine kadar birçok konuda hayati fonksiyonlarını halen büyük ölçüde sürdürmektedir.
Sanayileşme sürecinin zorunlu bir sonucu olan göç olgusu ile insanlar sadece yeni bir üretim biçimine katılma ve uyum sağlama zorluğuyla karşı karşıya kalmamakta, aynı zamanda yeni bir sosyal ve kültürel çevreyle de uyum problemi yaşamaya başlamaktadırlar. Göç edenlerin çoğunluğu göç ettikleri yerden daha iyi şartlara ulaşma amacıyla göç ederler.
Ancak, göç eden kişilerin ve göç edilen yerin özelliklerine göre, derecesi farklı da olsa, hem göç edenlerin hem de göç edilen yerde yaşayanların birçok uyum sorunu yaşamaları kaçınılmaz olmaktadır.
Bir başka ifade ile; göç edilen yerin zorluklarından, imkânsızlıklarından (itici faktörler) kurtulup, göç ile elde edilmesi düşünülen yeni imkânlara (çekici faktörler) ulaşmak, genellikle, göç olgusunun temel dinamiğini oluşturmaktadır. Ancak, evdeki hesap her zaman tutmamakta ve insanlar bazen birçok insanlık dramıyla karşılaşabil- mektedirler. Hele söz konusu göçler, göç edilen yerin imkânlarından çok göç edilen yerin imkânsızlıklarından kaynaklanıyorsa.
Yapısal ve fonksiyonel değişimleri göz önünde bulundurulduğunda, göçten ve göç ile ortaya çıkan çeşitli sonuçlardan en fazla etkilenen sosyal kurumun aile olduğunu söylemek mümkündür. Göç olgusu aileleri, ailelerinin parçalanmalarından aile bireylerinin birbirleriyle ilişkilerine, eski sosyal çevrelerinden ayrılmalarından yeni sosyal çevreye uyum sağlamalarına kadar birçok konuda ve farklı boyutlarda etkilemektedir. Göç ile ortaya çıkan söz konusu durumlar hem aile bireylerinin birçok ekonomik, sosyal, kültürel ve psikolojik sorun yaşamalarına hem de yeni katıldıkları toplumlarda çeşitli sorunların ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
Geçen yüzyılın ortalarından itibaren ülkemizin sanayileşmesine paralel olarak yaşadığı kırdan kente göç olgusu halen sürmekte ve ülkemiz kırsal nüfusunun şehirlere yerleşmesi süreci hız kesmeden devam etmektedir. Önümüzdeki yıllarda da aynı sürecin devam edeceği görülmektedir. Dolayısıyla, göç ile ortaya çıkmış olan sorunların artarak devam edeceği söylenebilir. Ortaya çıkan sorunların birçok boyutu bulunmakta ve çözüm için çok sayıda kurum ve kuruluşun yer alacağı çeşitli çözüm yollarına ihtiyaç duyulmaktadır.
Birçok konuda olduğu gibi, göçün ortaya çıkardığı sorunlarla baş etme açısından da aile kurumunun gücünü koruduğu toplumların sorunları çözme açısından daha şanslı olduğu açıktır. Ülkemizdeki aile yapısının halen güçlü olması bizim için önemli bir avantajdır. Aile bağlarının güçlü olması ve aile bireyleri arasındaki her türlü dayanışmanın devam etmesi bir yandan göçle ortaya çıkan sorunların sınırlanmasına imkân vermekte bir yandan da göç ile ortaya çıkan sorunlarla baş etmede merkezi bir rol üstlenebil- mektedir. Ancak bütün ailelerin söz konusu işlevleri benzer şekilde üslenmeleri veya üstlene- bilmeleri mümkün değildir. Aile değerlerinin ve aile içi dayanışmanın güçlü olması, aile bireylerinin yeni topluma uyum kabiliyeti ve ortaya çıkan sorunlarla baş etme becerisi gibi özellikler, ortaya çıkan birçok sorunu atlatabilmesi için önemli bir imkândır. Aynı şekilde söz konusu özellikleri zayıf veya bu özelliklerden yoksun ailelerin göç ile ortaya çıkan sorunlarla baş etmede büyük ölçüde zorlanacakları açıktır.
Göç ile ortaya çıkan sorunların aile odaklı bir çerçevede çözüme kavuşturulmaya çalışılması istenen sonuçlara ulaşmada önemli avantajlar sağlayacaktır. İlk göze çarpan nedeni farklı da olsa toplumda ortaya çıkan birçok sorunun kaynağı ailede yaşanan sorunlar veya yetersizliklerdir. Aynı şekilde ortaya çıkan sorunların çözümünün adresi de yine büyük ölçüde ailelerdir Örneğin, çocukların eğitimi konusunda yaşanan sorunlarda aile desteğinin yerini alabilecek veya ailenin destek sağlamaması durumunda bunu telâfi edebilecek çok az imkân ve bu imkânlarla istenen sonuçları elde etme ihtimali vardır. Çocuk suçluluğu, sokak çocukları veya madde bağımlılığı gibi sorunlarda da aynı durum söz konusudur. Türkiye gibi sosyal güvenlik sisteminin yeterli olmadığı bir ülkede ailelerin kendi imkânlarıyla bireylerine sağladığı sosyal güvenlik fonksiyonu Mevcut şartlarda ikamesi olmayan bir imkândır. Sadece bu özelliği itibariyle belli dönemlerde üslendiği rol ile Türk ailesi ülkemizi çok ciddi sosyal sorunlardan kurtarmıştır.
Sanayileşme, kentleşme ve bunların sonucu ortaya çıkan hızlı ekonomik, sosyal ve kültürel değişimler, bu süreçleri yaşayan bütün ülkeler için çok sancılı dönemler olmuştur. Bu tür sancılı dönemlerde her ülke kendi imkânlarını seferber ederek sorunları aşmaya çalışmıştır/çalışmaktadır. Yaşanan birçok sorun ve kriz dönemleri göstermiştir ki, ülke olarak bizim en güçlü yanımız aile yapımızdır. Bu güçlü yanımızı iyi değerlendirmek ve karşılaştığımız veya karşılaşacağımız sorunlarla baş etmede aile yapımızdan ve onun sorun çözme kabiliyetinden yararlanmamız gerekmektedir.
Göç ile ortaya çıkan sorunları çözmeye dönük çabaların da bu gerçek çerçevesinde değerlendirilmesi yararlı olacaktır. Şüphesiz, yıllardır birlikte yaşadıkları akraba ve komşularını terk ederek birçok yönüyle yabancısı olunan bir topluma katılmanın ve ona uyum sağlamanın, aileleri ve aile bireylerini aşan ekonomik, sosyal, kültürel ve psikolojik boyutları vardır ve hep olacaktır. Ancak eldeki imkânların iyi değerlendirilmesi, yaşanan sorunların en aza indirilmesi için kişilerin çabalarının yanında ailelerinin onlara destek sağlaması ve yeni şartların olumlu hale getirilmesi hedefi hep ön plânda olmalıdır. Göç ile birlikte ortaya çıkan sorunlardan hareketle göç olgusunun ortadan kaldırılamayacağı veya azaltılamayacağı gerçeği hep akılda tutulmalıdır.
Göç olgusu hep ortaya çıkardığı sorunlarla gündeme gelmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki göç olayı neden olduğu sorunlarla birlikte büyük oranlarda yeni imkânlar da sağlamakta ve toplum için her zaman yeni bir dinamizm kaynağı oluşturmaktadır. Tarih boyunca oluşan medeniyetlerin hemen hepsinin temelinde önemli bir göç olgusunun olması rastlantı olmasa gerektir.