Makale

MÜFTÜLÜKLERİN İHTİDA İŞLEMLERİ VE BİR İHTİDA HADİSESİ:

MÜFTÜLÜKLERİN İHTİDA İŞLEMLERİ VE BİR İHTİDA HADİSESİ:

“Hz. Muhammed’in (s.a.s.) ümmetinden oldunuz.”


Dr. Mehmet BULUT


DİB Başkanlık Müşaviri


Başkanlığımızın daha çok müftülükler maharetiyle icra ettiği ve kanaatimce yeteri kadar gündem teşkil etmeyen önemli hizmetlerinden biridir ihtida işlemleri. Reisliğin kuruluşundan günümüze kadar devam eden bir hizmet… Bu yazıda önce bu işlemlerin 1950 öncesi uygulamalarına ilişkin bazı notlar aktarmak, peşinden de Reisliğin ilk yıllarında cereyan etmiş bir ihtida hadisesini, tarihî bir hatıra olarak paylaşmak istiyorum.
İslam dinini kabul edenlere tatbik edilecek usul, 20 Nisan 1929 tarih ve 1347 sayılı Dâhiliye Vekâleti Talimatnamesi ile belirlenmişti. Müftüler, talimatnameye ve verilen emirlere göre düzenleyecekleri bir merasimle ihtida etmek isteyen kişiye Müslümanlığı telkin edeceklerdir. Talimatnamenin 2. maddesine binaen, müftülükteki ihtida merasimini müteakip mühtediyle ilgili bir vesika düzenlenmekte ve bu vesika İçişleri Bakanlığının ilgili birimine ulaştırılmaktadır. Tescil, mahkeme kararlarına istinaden Nüfus İdaresince ve tabiiyet ise Emniyet dairesince yapıldığından bu tür muameleler müftülüğün salahiyeti haricinde kalmaktadır.
Öte yandan, ihtida edenlere usulü veçhile Müslümanlığın telkin edilmesi ve gerekli vesikanın tanzimi, 1937 tarihli, “Diyanet İşleri Reisliği Teşkilâtının Vazifelerini Gösterir Nizamname”nin 8. maddesinin (f) fıkrası ile müftülüklerin görevleri arasında sayılmıştır.
Görüldüğü gibi, konunun hem Reislikle hem de İçişleri Bakanlığı ile ilgili boyutları vardır.
İhtida işlemleriyle ilgili müftülüklerden Reisliğe gönderilen soruları cevaplarken Müşavere Heyeti de yukarıdaki düzenlemeleri göz önünde tutmuştur. İki örnek vermek istiyorum:
Aralık 1929’da bir müftülüğün, İslam dinine girme arzusunda bir kişi için yapılacak işlemin ne olduğu sorusunu cevaplarken Müşavere Heyeti, “Müslüman olmak için hiçbir kayıt ve şarta muallak olmadığı cihetle her isteyene alelusul telkinat-ı diniye icra edilebileceği” şeklinde cevap vermişti.
1932 yılında başka bir müftülüğün aynı konuya ilişkin sorusu üzerine ise, ihtida etmek isteyenler hakkında yapılacak işlemleri Reislik şöyle sıralamıştı: İhtida etmek isteyen kişi, önce bir dilekçe ile kaymakamlığa müracaat edecek, bu dilekçe kaymakamlıktan Müftülüğe havale edilecek, müftülük de dinî telkinatı yaptıktan sonra dilekçeyi kaymakamlığa iade edecektir.
Müslümanlık nedir, İslam dairesine nasıl girilir?
İhtida etmek arzusunda olup İslam dini hakkında bilgi talebinde bulunan kişilere Reislik, İslam’ın nasıl bir din olduğu ve İslam dairesine nasıl girileceği hakkında kısa ve öz malumat vermişti. Mesela, 1941’de, Müslüman olmak istediklerini ve bunun için yapılması gerekenleri soran İsviçreli karı-kocanın mektubu, Hariciye Vekâleti aracılığıyla Reisliğe intikal ettirilmiştir. Müşavere Heyeti, adı geçenlere iletilmek üzere şu kısa bilgiyi yazmıştı:
“Müslümanlık, tek bir Allah’a ve Hz. Muhammed’in (s.a.s.) Allah’ın kulu ve en son peygamberi olup peygamberliğinin umumi olduğuna ve ondan sonra bir peygamber daha gelmeyeceğine, Allah tarafından gönderilen din ve şeriatın hak olduğuna imanla başlar. Buna kalben inanıp iman etmiş olanlar hakikatte mümin ve Müslümandır. Ancak kalbî ve vicdanî olan itikadın açığa çıkması lisan ve ef’al ile olabileceğinden kalpte olan imanı dil ile de söylemek ve ikrar etmek şarttır…"
“Müslümanlık dairesinin anahtarı demek olan kelime-i şehadeti söylemek suretiyle kalbinizdekini lisanınızla da ikrar etmiş olacağınız cihetle tarifat ve usul-i diniye dairesinde Müslümanlığı kabul etmiş mümin ve Müslüman olursunuz. Hz. Muhammed (s.a.s.)’in ümmetinden olduğunuzu itiraf ile bundan sonra hedefiniz istikamet, hüsnü amel ve hüsnü ahlaktır. Her hususta tevfik-i ilahî hedefiniz olsun.”
Yöneltilen benzer sorular için Müşavere Heyetinin cevabı bu ve benzer ifadeler olmuştur. Aşağıya aldığımız Akseki merhumun cevabi mektubu ise hem detaylı hem de alanın mümtaz bir örneğini teşkil etmektedir.
Bir ihtida hadisesi
Avusturyalı mimar Viktor (Galip) Mittag, 1 Ekim 1931 tarihini taşıyan kısa mektubunun ekinde, İslam’la şereflendiğine dair Reisliğe iki dilekçe takdim etmişti. Bunlardan birinin Reislikte hıfzedilmesini ve diğerinin de kendisine geri gönderilmesini istiyor, ayrıca kabul etmiş olduğu yüce İslam dini hakkında malumat rica ediyordu. Şehadet cümlesini de yazarak imanını ilân ettiği dilekçesinde, uzun araştırma sonucunda Katolikliği terk edip İslam dinini kabul ettiğini ifade ediyordu. Mektup tercüme edilerek Büyükelçilik vasıtasıyla Reisliğe intikal ettirilmişti.
Viktor Mittag’ın mektubuna cevaben İslam hakkında bilgi verme görevi, Reis Rifat Efendi tarafından -bu işler için tabii ki en münasip şahıs olarak- Müşavere Heyeti azasından Ahmet Hamdi Akseki’ye verilmişti.
İslam’la yeni şereflenmiş bir kişiye ilk planda İslam hakkında ne söylenmeli, bu din nasıl tanıtılmalı ve henüz yeni Müslüman olmuş bir kişiye, dinî mükellefiyetler nasıl anlatılmalı noktasında önemli bulduğum Akseki merhumun mektubunun uzunca bir bölümünü buraya almak istiyorum: Akseki, Mittag’a hitaben şöyle diyordu:
“Avusturya’nın Viyana Şehrinde Diplomalı Mimar Galip Mittag Bey’e; “Muhterem Kardeş; “Şeref-i İslam’la müşerref olduğunuzu bildiren iki kıt’a istida ile mektubu alileri vasıl-ı dest-i ihtiramım olmuştur. Uzun bir araştırma neticesinde Müslümanlığın ‘Hak Din’ olduğunu anlayarak onu kabul eylediğinizden dolayı şayan-ı tebriksiniz. Siz bu hareketinizle, beşeriyet için bir mevhibe-i ilahiye olan aklınızı tam yerinde kullanmış, aklın vazifesini hüsnü istimal ve fıtrat-ı selimiyenizi muhafaza etmiş olduğunuzu ispat ve aynı zamanda saadet-i dareynin anahtarını da elde etmiş bulunuyorsunuz. Bu hareketiniz akıl sahibi ve taharri-i hak ile mükellef olan her insan için şayanı imtisal bir harekettir. Çünkü tetkikinizle de anlamış olduğunuz veçhile, hakiki saadet ancak Müslümanlıkla elde edilebilir. Ahkâm-ı İslamiye, beşeriyet için mahz-ı saadettir.
Biliyorsunuz ki, din-i İslam, hayat-ı tarihiyesi tamamen mazbut ve en son peygamber olan Hazreti Muhammed (s.a.s.) Efendimizin kâffe-i nâsa tebliğine memur olduğu desatir-i itikadiye, kavaid-i ahlâkiye, ahkâm-ı ameliye ve içtimaiyenin hey’et-i mecmuasından ibaret bir kanundur. Hiçbir mütefekkirin inkâr edemeyeceği bir hakikattir ki, bu kanun-i münif beşeriyete en son tebliğ olunmuştur; ilelebet baki olması mukteza-yı hikmet-i ilahiye olan ahkâm-ı İslamiye umumi, cihanşümul, tabiat ve fıtrat-ı beşeriyeye uygun, âsâr-ı muhtelifenin fikirleriyle kabili telif ve kolaylık üzerine müessestir. İtikadatında, ahlakiyyatında, içtimaiyyatında fıtrat ve tabiat-ı beşerle tasadüm edebilecek bir şey yoktur. Zira bu din-i mübinin hedefi, beşeriyetin tekâmül ve saadetidir. Tekâmül-i ferdi ve bilhassa tekâmül-i içtimaiyeyi temin ile beşeriyeti evvela ve bizzat bu âlemde, saniyen dâr-i ukbada saadete isal ve nail-i kemâl etmektir. (…)
…Din-i İslam, esasen tekâmüle müsteit olan fıtrat-ı beşeriyeyi en kısa ve en sağlam tarik ve usul ile maksad-ı ilâsına isal eden bir mecmua-i kavanin ve desatirdir. Binaenaleyh beşerin dünya ve ahirette hüsrandan kurutularak maddeten ve manen tekâmül edebilmesi için bu kanunun vâzı-ı hakikisi olan Cenabı Allah’ın varlığına ve birliğine, Hazreti Muhammed’in (s.a.s.) Allah’ın kulu ve en son peygamberi olup ondan sonra peygamber gelmeyeceğine, Cenab-ı Hak tarafından insanlara tebliğ eylemiş olduğu din ve şeriatın hak ve doğru olduğuna kalbi ile iman ve dili ile ikrar etmiş olması lazımdır. Buna iman etmemiş zavallılar –ne de olsalar- hüsran içindedirler.
Müslümanlık fıtrî ve tabiî bir din olduğu içindir ki, akla yüksek bir paye vermiş ve aklı iman-ı sahihin en birinci tariki olmak üzere kabul etmiştir. Yine bunun içindir ki, Müslümanlıkta hürriyet-i şahsiye en mukaddes bir hakk-ı tabii, tekâmül-i ferdi ve içtimaiye hâdim olan meşru esbaba tevessül bir hakk-ı zaruridir. Tekâmül-i aklî ve fikrîyi ihzar eyleyen ilim ve marifet herkesin üzerine farzıdır. (…)
İslamiyet’in beşeriyete göstermiş olduğu hedef ise mekârim-i ahlak ve hüsnü ameldir. Resulü Ekrem Efendimiz, ‘Gaye-i bi’setim mekârim ve fezail-i ahlakı tamamlamaktır’ buyurmuşlardır. Binaenaleyh İslam’ın akaid-i esasiyesine olan kuvvetli imanınız sayesinde ahlak-ı Muhammediye ile muttasıf olarak fezail ve mekârim-i ahlakın en yükseklerine çıkmanızı ve bütün beşeriyetin de zatıâlileri gibi nail-i hidayet ve saadet olmasın Cenab-ı Allah’tan dilerim muhterem kardeş.”
Aksekili Hoca’nın bu muhteşem mektubuna ilâve olarak Müşavere Heyeti Mittag’ın mektubu için şu kararı aldı:
“İstidanız okundu.
Müslümanlık, tek bir Allah’a ve Hazreti Muhammed’in (s.a.s.) Allah’ın kulu ve en son peygamberi olup ondan sonra bir peygamber daha gelmeyeceğine, tebliğ etmiş olduğu din ve şeriatın hak olduğuna iman ile başlar. Allah’ın birliğine ve Hazreti Muhammed’in (s.a.s.) peygamberliğine imandan ibaret olan bu iki esasa kalben inanmış ve iman etmiş olanlar mümin ve Müslüman sayılırlar. Ancak itikad-ı kalbiye ve vicdaniyenin zahire çıkması lisan ve ef’al ile olabileceğinden kalpte olan imanınızı evvelemirde lisanınızla ikrar etmek de şarttır. Bunu da kısaca şöyle ifade ederiz: Eşhedü enlâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Rasulühü.
Zatıâliniz kalbinizdeki imanı Müslümanlık dairesinin anahtarı demek olan kelime-i şehadeti söylemek suretiyle lisanınızla da ikrar etmiş olduğunuz cihetle tarifat ve usul-i diniye dairesinde Müslümanlığı kabul etmiş oluyorsunuz. Mümin ve Müslümansınız. Hazreti Muhammed’in (s.a.s.) ümmetinden oldunuz. Bundan sonra hedefiniz istikamet, hüsnü amel ve hüsnü ahlaktır. Her hususta Tevfik-i ilahî refikiniz olsun muhterem kardeş.
Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Reisi Rifat. 17.10.1931”
***
Burada sözü edilen Viktor (Galip) Mittag hakkında bir bilgim yok; Müslüman kimliğini hayatının sonuna kadar muhafaza edip etmediği de benim meçhulüm. Esasen burada konumuz şahıs değil, İslam dairesine girmiş bir şahsa, Akseki Hoca’nın şahsında Reisliğin İslam’ı tarif ve tanıtımdaki tarz ve üsluptur.
Bir ayrıntı olarak şuna da dikkat çekmek istiyorum: Reisliğin bütün yazılarını ve Müşavere Heyeti kararlarını “Diyanet İşleri Reisi Rifat” şeklinde imzalayan Rifat Efendi, yurtdışına gönderilecek bir belge olması hasebiyle bu kararı “Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Reisi Rifat” şeklinde imzalamıştır.