Makale

KÖKLÜ BİR GELENEK: KIRAAT İCAZETLERİ VE MERASİMLERİ

KÖKLÜ BİR GELENEK: KIRAAT İCAZETLERİ VE MERASİMLERİ

Dr. Yaşar AKASLAN
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi


İcazet, sözlük manasıyla “izin, yetki, ruhsat, şehadetname” demek olup günümüzde lisans anlamına gelmektedir. Gelenekte, ilgili ders programını tamamlayan öğrenciye hocası tarafından verilen bu izne icazet; verilen evraka icazetname; icazeti veren hocaya mucaz; hocasından bu müsaadeyi alan öğrenciye de muciz denir. İslam eğitim-öğretim geleneğinde, öğrencinin tedris faaliyetine atılması, bir ilmî süreçten geçip sonrasında aldığı bu icazet sayesinde mümkün olur. Hadis, fıkıh, hat, tasavvuf vb. birçok sahada kullanılan kavram, Kur’an-ı Kerim eğitim-öğretiminde ta‘lîm ve tashîh-i hurûf, hâfızlık, seb‘a, ‘aşere, takrîb ve tayyibe gibi seviyelerde ilim tahsilinden sonra alınan yetki olarak bilinmektedir.
İcazetler genel ve özel olmak üzere ikiye ayrılır. Birincisi, yukarıda bahsedilen tüm aşamaları kapsayan; kıraat ilmine mahsus tüm meseleleri hocasından tahsil eden öğrenciye verilen, öğrendiği mevzuları başkasına okutabileceğine dair genel kıraat icazetidir. İkincisi ise bahsedilen aşamaları ve kıraat ilmine mahsus tüm meseleleri değil de bir veya birkaç aşamayı hocasından tahsil eden öğrenciye verilen özel kıraat icazetidir. Örneğin her imamın iki ravisinin tüm ihtilaflarıyla kıraat-ı aşereyi hocasından tahsil eden ancak diğer kıraat meselelerini okumayan öğrenciye verilen icazet türüdür. Özel icazetin daha alt basamağı da cüz’î icazet olarak bilinir. Bu da örneğin, kıraat-ı aşere imamlarından Âsım’ın iki ravisinden biri olan Hafs rivayeti üzere düzenlenen icazetlerdir.
İcazet, yukarıda zikredilen öğretim aşamalarından her biriyle fem-i muhsin denen bir hoca nezaretinde Kur’an-ı Kerim’i başından sonuna kadar okuduktan sonra alınır. Fem-i muhsin, eğitim sürecinde öğrencinin yaptığı hataları düzelterek gerekli tashihleri yapar. Böylece öğrenci, sahih bir şekilde Kur’an-ı Kerim’i hatim üzere okumuş olur. Öğrencinin bu hatminden sonra -hocasının uygun bulması hâlinde- bir camide ya da münasip bir yerde hatim cemiyeti olarak bilinen merasimi yapılır. Bu cemiyette üstadı, öğrencisine İcazetname vererek onu mezun eder.
İcazetnameler, Kur’an-ı Kerîm’in fonetik yönünün Hz. Peygamber’den (s.a.s.) günümüze kadarki sürecinde, hiçbir değişime uğramaksızın kimler vasıtasıyla aktarıldığını gösteren yazılı bir tarihî vesika niteliğindedir. Kıraat senedi ve isnadının kaynaklarda yazılı olarak yer alması hicrî üçüncü asra tekabül etse de İslâm’ın ilk yıllarında Hz. Peygamber’in (s.a.s.) şifâhî icazet verdiğini söylemek mümkündür. Zira Hz. Peygamber’in (s.a.s.), Mus‘ab b. Umeyr’i seçip Kur’an öğretmek üzere Medine’ye göndermesi bu durumu destekler mahiyettedir. Hakeza Hz. Peygamber (s.a.s.) Kur’an’ı şu dört kişiden alın/öğrenin dediği kimseleri Abdullah b. Mes’ûd, Übeyy b. Ka‘b, Muaz b. Cebel ve Ebû Huzeyfe’nin azatlısı Sâlim olarak zikretmiştir. (Buhârî, “Fezâilü’l-Kur’an”, 8.) Ebû Mûsâ Eş‘arî’yi de Kur’an’ı güzel tilâveti sebebiyle övmüştür. (Buhârî, “Fezâilü’l-Kur’an”, 30; İbn Mâce, “İkâmet”, 176.) İşte bu örnekler, şifâhî icazet geleneğinin nübüvvetin ilk dönemlerine dayandığını göstermektedir.
Kıraat ilminde rivayetlerin nakli hususunda, yazılı metinden ziyade zihinlerde muhafaza edilenlere itimat edilmiştir. (İbnü’l-Cezerî, en-Neşr fi’l-kırââti’l-‘aşr, I, 6.) Bu açıdan diğer branşlardan farklı olarak lafzın eda ve telaffuz boyutu ön plandadır. Dolayısıyla kıraat ilminin, fem-i muhsin denen, bu alanda ehliyetli uzmandan alınması gerekli görülmüştür. Bu bağlamda ilm-i kıraat sahasının otoritelerinden olan İbnü’l-Cezerî, kıraati hocasından bizzat ahzetmeyenin rivayette bulunamayacağını söyler. (İbnü’l-Cezerî, Müncidü’l-mukriîn ve mürşidü’t-tâlibîn, s. 3.) O, bu silsileyi hatırlatarak Hz. Peygamber (s.a.s.) ile kendi arasında on dört ravinin bulunduğunu belirtir. (İbnü’l-Cezerî, en-Neşr fi’l-kırââti’l-‘aşr, I, 193-194.) Kastallânî de kıraatini Hz. Peygamber’e (s.a.s.) ulaştıran isnad zincirindeki isimleri zikrederek bu sayının kendisi için on beş olduğunu söylemiştir. (Kastallânî, Letâifu’l-işârât, ss. 174-176.)
İcazetnamelerde yer alan uzun uzadıya şahıs ve eser isimlerinin bir silsile hâlinde zikredilme gerekçesi, ilgili ilmin kaynağının ve mevsûkiyetinin tespit edilmesidir. Bu açıdan bu müessese çok önemli bir fonksiyon icra eder. Geleneğe göre hocanın, öğrencisinin ehliyetine kanaat getirdiğinde, ona hak ettiği icazetini vermesi ahlâkî ve dinî bir vecibe olarak görülürken, aksi durum ise hak ihlâli olarak kabul edilmiştir. Bunun yanında, kişinin yeterliliğinin ispatı ya da mensûbiyetinin bilinmesi bakımından gerekli görülen icazetin, hak etmeyene, para ya da herhangi bir şey karşılığında verilmesi de caiz görülmemiştir. (Suyûtî, el-İtkân fî ‘ulûmi’l-Kur’an, s. 217.)
İcazetnamelerin İçeriği
Kıraat icazetnamelerinde şekil ve içerik açısından ufak da olsa farklılıklar görülebilir. Detaylı olarak tertip edilenler olduğu gibi muhtasar şekilde düzenlenen icazetnameler de söz konusudur. Buna göre icazetnamelerde genellikle şu şekilde bir düzen görülür: Besmele, hamdele, salvele ve Kelime-i şehadet ifadeleri. Kur’an okumanın önemi, bu ilmi tahsil ve öğretmenin ehemmiyeti, konuya dair ayet, hadis ve kelamıkibardan oluşan sözler. İcazeti hak eden (isteyen) öğrencinin adı, babasının adı, künyesi, memleketine dair bilgilerin olduğu ve öğrencinin yetkinliğinin hoca tarafından vurgulanarak ifade edilmesi. Hocanın kendisini tanıtıp öğrencisine okuttuğu kitapları ve kendisinin de kimden ve hangi yollarla okuduğunu (ilmî silsilesini) belirttiği ve öğrencisine izin verdiğini ifade ettiği kısım. İcazetteki isnâd zincirinin temel kaynağına kadar olan şahıs ve eserlerin zikredilmesi. Kıraat icazetlerinde, özellikle Kur’an’ın kaynağının Allah (c.c.) olduğuna vurgu için sırasıyla bu ilmi Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Hz. Cebrâil’den (a.s.), onun da Allah’tan (c.c.) aldığı belirtilir. İcazeti veren hocanın öğrencisine nasihatlerinin ve duasının olduğu bölüm. İcazeti veren hocanın kendi adını, nesebini, künyesini, memleketini yazdığı ve tarih düşürerek evrakı mühürlediği son kısım.
İcazet Merasimleri
İcazet vermek, hoca için bir hak olduğu gibi aynı zamanda bir yetkidir. Bu sebeple icazet merasimlerinin üstadın namına yapılması ve merasim davetiyelerinin onun adına basılması teamül hâline gelmiştir. Böylece merasim davetiyeleri, icazeti verecek olan hoca tarafından hazırlanarak ilgili yerlere gönderilir.
Kıraat icazetleri, genellikle cemiyet denen merasim ya da törenlerle verilir. Bu cemiyetler zamanla gelişmiş ve belli bir format hâlini alarak günümüze kadar aktarılagelmiştir. Osmanlı coğrafyasında icazet merasimleri, “huffâz” ve “kurra” cemiyetleri olmak üzere ikiye ayrılır. Reisü’l-kurranın tayin ettiği bu organizasyonlar, genellikle pazartesi ve perşembe günleri camilerde öğle namazından önce düzenlenirdi. Cemiyetin yapıldığı günde bir sonraki merasimin yapılacağı yer ve zaman orada ilan edilirdi.
Cemiyet, kıraat icazeti vermeye yetkili olan kurranın öğrencilerine icazet vermesi üzerine tertip edilir. Bu merasimin icrası için reisü’l-kurralık (Reisü’l-kurra, yaşadığı dönemde takrîb seviyesinde ilm-i kıraatte en kıdemli, icazeti en eski kimsedir. Teamüllere göre İstanbul’da yaşayanlardan seçilir.) makamına başvurulur. Müracaatın kabulü hâlinde söz konusu cemiyet, dönemin reisü’l-kurrasının ya da onun tayin ettiği vekilinin başkanlığında icra edilir.
Törenin düzenleneceği caminin mihrabının ön tarafına rahle ya da küçük bir masadan oluşan reisü’l-kurra kürsüsü konulur. Bu kürsünün sağına ve soluna misafir kurranın aşr-ı şerif tilâvetleri için iki kurra kürsüsü hazırlanır. Merasimde aşir okuyacak misafir kurranın oturacağı yerler hususunda, teşrifatçı denen kıdemli kurradan biri, cemiyeti yöneten reisü’l-kurraya yardımcı olur. Teşrifatçı, reisü’l-kurra kürsüsünü merkeze alarak icazet bakımından temsil ettiği tarîk ve kıdem esasına göre misafir kurraya oturacağı yeri gösterir. Buna göre icazeti İstanbul tarîkinden olan kurra reisü’l-kurra kürsüsünün sağında; Mısır tarîkinden olanlar ise solunda hilal şekli alacak biçimde otururlar. Dolayısıyla reisü’l-kurranın sağında oturanlar İstanbul tarîkini; solunda oturanlar ise Mısır tarîkini temsil eder.
Aşir okuyacak kurra ve tilavet suresi reisü’l-kurra tarafından tayin edilir. Reisü’l-kurranın işaret etmesiyle, önce sağ tarafında ve yakınında bulunan İstanbul tarîkinden icazetli ve kıdemli kurra daha evvelden aşir okumak üzere hazırlanmış olan sağ taraftaki kurra kürsüsüne giderek indirâc tarîkine göre aşrını tilâvet eder, sonra yerine oturur. Ardından reisü’l-kurranın sol tarafında ve yakınında bulunan Mısır tarîkinden icazetli ve kıdemli kurra sol taraftaki kurra kürsüsüne giderek indirâc tarîkine göre aşrını okur, sonra yerine oturur. Bu uygulama, halkadaki tüm kurranın aşirlerini okuyup bitirmesine kadar böylece devam eder.
Merasimlerde, cemiyetlerin anlam ve önemine yönelik aşir seçilmesine özen gösterilir. Okuyucular, farklı kıraat vecihlerini uygulayacakları için birbirlerinden farklı aşirler okumaya ihtimam gösterirler. Aksi durumda reisü’l-kurra okuyuculara ya uyarıda bulunur ya da onların tilâvetlerini sonlandırır. Bu bağlamda misafir kurranın merasime vakitlice gelmesi gerekir. Zira misafir kurranın bazılarının, birbirlerinden habersiz aynı aşrı okumaları mümkündür. Durumu böyle bir zeminden kurtarmaya yönelik olarak cemiyete erken gelinmesi önem arz eder. Kurranın tilâvetleri sırasında yaptıkları hatalara reisü’l-kurra doğrudan müdahale ederek ilgili yanlışı sesli bir şekilde düzeltir. Aşrın bitirilmesi için de münasip bir yerde elini rahleye ya da kürsüye vurarak işaret verir. Aşrın son kelimeleri, orada bulunan kurra tarafından reisü’l-kurranın bu işaretiyle ortak ve sesli bir şekilde okunur.
Hıfz/Hafızlık cemiyetlerinde misafir kurra Âsım kıraatinin Hafs rivayeti üzerine aşir okur. Eğer cemiyeti yöneten reisü’l-kurra uygun görürse kurradan biri, aşrını kıraat vecihleri üzerine tilâvet eder.
Misafir kurranın tilâvetlerinin ardından icazet cemiyeti yapılan kurra adayları, hocalarının nezaretinde reisü’l-kurra tarafından huzura çağrılır. Adaylar, huzura geldiklerinde reisü’l-kurranın elini öperek yüzleri ona dönük olacak şekilde ve halka düzeninde otururlar. Onun işaretiyle kurra adayları hatim sûreti denen son derslerini icra ederler. Hatim sûreti, İhlas, Felak, Nas, Fatiha sureleri ve Bakara suresinin ilk beş ayeti üzerindeki kıraat vücûhâtının okunmasıdır. Hıfz cemiyetlerinde ise hafız adayları öğrenci sayılarına göre ya İhlas ya da Fil suresinden başlayarak sırayla okurlar. Hatim sûretinin peşinden icazet veren hoca ya da uygun gördüğü kimse merasimde bulunan cemaat ve kurranın huzurunda önceden hazırlanmış olan icazet metnini yüksek sesle okur. Ardından dua yapılır ve öğrencilere icazetnameleri verilir. İcazet verilen kurraya hediye takdim edilmesiyle de merasim sona erer.