Makale

GÖÇMENLERİN TOPLUMSAL UYUMU ve SURİYELİ GÖÇMENLER

GÖÇMENLERİN TOPLUMSAL UYUMU ve SURİYELİ GÖÇMENLER

Doç. Dr. Sefer YAVUZ
Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

İnsanlık tarihine baktığımızda neredeyse her dönem ve coğrafyada insanların ya da insan topluluklarının çeşitli nedenlere dayalı olarak yer değiştirdiklerini, başka ifadeyle, hicret veya göç ettiklerini görüyoruz. Bu bakımdan, insanlık tarihini “göçlerin tarihi” olarak isimlendirmek yanlış olmaz.
Ancak göç olgusu her ne kadar insanlık tarihi kadar kadim bir geçmişe sahip olsa da dünya toplumlarının gündemini önemli derecede meşgul etmesi modernleşme sonrası dönemlere rastlar. Çünkü göç ve beraberinde ortaya çıkan sosyal, siyasi, ekonomik, kültürel sorunlar bu dönemden sonra ülkeler ve toplumlar için daha çok önem arz eden bir hâl almaya başlamıştır. Bunun en önemli sebebi küreselleşme ile ulusal sınırların ortadan kalkması ve toplumların artık geçmişe göre bünyelerinde daha çok etnik ve dinî yapılar barındırmalarıdır. Başka bir ifadeyle günümüzde ülkeler çeşitli etnik kökene, milliyete ve ırka sahip insanlar ile yine çok çeşitli din, mezhep ve tarikata sahip toplulukları bünyesinde barındırmaktadır. Diğer taraftan ülkeler arasındaki göç, geçmişe göre daha kolay ve hızlı bir şekilde gerçekleşebilmektedir. Bu, herhangi bir göç durumunda toplumsal uyum noktalarının aynı şekilde çeşitlenmesini ve sayısının artmasını gündeme getirmekte, bu nedenle de günümüz toplumları, geçmiş toplumlara göre daha fazla ve çeşitli toplumsal uyum problemleriyle karşılaşabilmektedir.
Toplumsal uyumun çeşitli boyutlarından bahsedilebilir. Ancak hem göç eden birey ya da topluluk hem de göç alan toplum ya da ülke açısından öne çıkan boyutu sosyokültürel uyumdur. Sosyokültürel uyumun özü ise göç edenlerin sahip oldukları sosyokültürel yapı ile yani sahip oldukları dil, din, âdet, gelenek-görenek, töre, yaşam tarzı gibi değerler ile göçle gelip yerleştikleri toplumun hâlihazırda sahip olduğu sosyokültürel yapı arasındaki uyumsuzluklardır. Sosyokültürel uyum problemleri adı altında toplayabileceğimiz bu tür problemler, her göç olgusunda az veya çok görülür.
Bilindiği gibi yakın geçmişte ülkemiz, komşu ülke Suriye’den gelen önemli bir göç/sığınmacı dalgasına sahne olmuştur. Nisan 2011’de başlayan bu sığınmacı akını Kasım-Ocak 2017 verilerine göre 3 milyon 3 yüz bini aşmış görünmektedir. Ülkemiz bu bakımdan en çok Suriyeli göçmen kabul eden ülke konumunda olup ikinci sırada yaklaşık 1 milyon göçmen sayısıyla Lübnan gelmektedir. (Ayrıntılı bilgi için bakınız; http://data.unhcr.org/syrianrefugees/regional.php,https://www.afad.gov.tr/upload/Node/2374/files/04_12_2017_Suriye_GBM_Bilgi_Notu.pdf. Erişim: 05.12.2017.)
Ülkemize sığınan göçmenler arasında neredeyse toplumun her kesiminden insanların yer aldığı söylenebilir. Bunlar arasında tüccar, esnaf, sermayesini Türkiye’de değerlendiren çok sayıda yatırımcı ve küçük işletmeci, öğretmen, öğretim elemanı da bulunmaktadır. Ancak önemli bir bölümü çocuk ve genç yaştaki insanlardan meydana gelmektedir. Göçmenlerin bir bölümünün barınma, giyinme, eğitim gibi temel ihtiyaçları çeşitli kurum, kuruluş ve halk tarafından yapılan yardımlarla karşılanmaktadır. İlk yıllarda sadece ülkemizin Suriye sınırındaki şehirleri etkileyen bu göç dalgası, zamanla neredeyse bütün şehirlerde toplumsal hayatın bir parçası hâline gelmiş bulunmaktadır.
Sosyokültürel uyum sürecinde hem göç edenlerin hem de göç ettikleri toplumun sorumlulukları olduğu muhakkaktır. Göçmenlerin üzerine düşen kendi kültürlerinden kopmadan, dillerini, âdet ve geleneklerini unutmadan, dinlerini ve inançlarını koruyarak kısaca kimliklerini kaybetmeden en iyi şekilde uyum sağlamak iken toplumumuzun üzerine düşen ise bu yolda gerekli zeminin hazırlanmasıdır.
Suriyeli göçmenlerin yavaş yavaş toplumsal hayata katılarak kendilerine bir yer edinmeye başladıkları veya bu konuda bir arayış içinde bulundukları gözlenmektedir. Şüphesiz bu süreçte birtakım sosyokültürel uyum problemleri ortaya çıkmaktadır. Uyum problemleri kapsamında ortaya çıkan sorun alanlarının çok çeşitli olduğu görülmektedir. Ancak meselenin sosyokültürel boyutu dikkate alındığında yapılan gözlemlerde en fazla öne çıkan sorun alanlarının başında, eğitim ve öğretim, sağlık, barınma, kentsel yaşama uyum, kültürel gereksinimler, günlük ilişkilerde karşılaşılan ön yargılar, çok eşliliğin ortaya çıkması ve buna bağlı boşanmaların artması, kadın ve çocuk istismarı, dil sorunu geldiği görülmektedir. Ayrıca bu ve benzeri problemleri besleyerek daha da artmasına neden olan birtakım ekonomik problemlerden de bahsedilebilir. Bunların başında işsizlik, kiralardaki artışlar, enflasyon, kayıt dışı işçi çalıştırma gelmektedir.
Dinin pek çok sosyokültürel unsur arasında önemli bir yeri olduğu inkâr edilemez. Çünkü din pek çok kültürel unsuru etkiler. Aynı zamanda hicret ve göç gibi bir topluluk veya gruba aidiyetin son derece önem kazandığı durumlarda bütünleşme, asimilasyon, adaptasyon, hatta marjinalleşme, içe kapanma gibi sosyokültürel sorunların yaşandığı dönemlerde dinin önemi daha da artar.
Kaynağı ne olursa olsun, dinlerin ortak duygu ve değerler üretmedeki etkisine bağlı olarak kimlik oluşturma ve onu beslemedeki rolü göz ardı edilemez. Kendi sosyokültürel kimliğini oluşturamayan, benlik saygısı kazanamamış bir bireyin içinde yaşadığı toplumun sosyokültürel değerlerine saygı duyması ve o toplumla barışık, uyum içinde bir sosyokültürel kimlik geliştirmesi beklenemez. Böyle insanların sahip olduğu sosyokültürel kimlikle içinde bulunduğu toplumda kendisine yer bulması mümkün gözükmediği gibi, bu bireylerin sosyokültürel uyumun önündeki en büyük engeller hâline gelmesi de son derece muhtemeldir.
Ülke olarak Suriyeli göçmenlerle ilgili problemlerin aşılması noktasında birtakım avantajlarımızın olduğu unutulmamalıdır. Öyle ki toplumsal uyum -başta da belirttiğimiz gibi- hem göç eden hem de göçle gelen toplumların sahip oldukları birtakım kültürel ögelerle ilgilidir. Eğer bu kültürel ögeler, yani toplumların sahip oldukları dil, inanç sistemleri, âdet, gelenek ve görenekleri, yaşam tarzı gibi birtakım unsurlar bir birine ne kadar yakın ya da benzer veya aynı kaynaklardan besleniyorsa toplumsal uyum süreci o derece sancısız olacaktır. Diğer taraftan bu ögelerdeki uyumsuzluğun niteliği ve çeşitliliği ne kadar fazla ise uyum problemlerinin çözümü de o derecede zorlaşacak, ayrıca daha fazla zaman ve çaba gerektirecektir.
Suriyeli göçmenlerle toplumumuzun sahip olduğu din birliği, diğer taraftan dinin muhtevasını şekillendirdiği pek çok kültürel öge önemli ölçüde uyuşmaktadır. Çünkü din ortak duygu ve değerler üreterek toplumsal hayatı ve kültürel ögeleri şekillendirir. Bu durum, göçle ortaya çıkan sosyokültürel uyum problemlerinin çözümünde önemli avantajlar sağlamaktadır. Sahip olduğumuz ortak dinî kültür ve tarih dikkate alındığında Suriyeli göçmenlerin toplumsal uyumu ile ilgili olarak çözüm önerileri geliştirmek hiç de zor değildir.
Bu çabaların beslendiği en değerli uygulama şüphesiz Hicret’ten yaklaşık beş ay sonra Peygamberimizin (s.a.s.) Medine’de gerçekleştirdiği “Ensar ve Muhacir” uygulaması olacaktır. Mekkeli müşriklerin zulüm ve baskılarla birlikte uyguladıkları ambargoya dayanamayan ve hicret kararı alan Müslümanlar, bütün mal varlıklarını geride bırakarak Medine’ye göç etmişlerdi. Daha sonra bu Müslümanlar “Muhacirler” olarak isimlendirildiler. Medine’de göçle gelen Müslümanları karşılayan, onlara kucak açan Müslümanlara ise “Ensar” ismi verildi. Peygamber (s.a.s.) yaklaşık 90 Müslüman’ı Ensar ve Muhacir olarak kardeş ilan etmişti. Bilindiği gibi bu kardeşlik çok ileri derece birtakım yardımlaşma ve paylaşımları içermekteydi.
Netice itibarıyla, Ensar-Muhacir örneğinde olduğu gibi, ülkemizdeki göçmenlerin sosyokültürel uyumu sürecinde din birliğinden kaynaklanan potansiyel değerlendirilerek, dinin ortak duygu ve değerler üretmedeki ve kimlik oluşturmadaki işlevi harekete geçirilerek daha etkili ve daha anlamlı çözüm önerileri üretilebilir.