Makale

BİR GÜZEL VAR

BİR GÜZEL VAR

Zeynep Sati YALÇIN


Kelimelerin dili olsa da söylese… Söylese onlara ne zulümler ettiğimizi. Ah masumken suçlu olan, güzelken çirkin gösterilen kelimeler… Sitem üstüne sitem etseler hakları var.
İnsan ki bir fıtrat üzere yaratılmıştır. İnsan olmakla birlikte genel bir insan fıtratının kodlarını taşırken bunun yanında şahsına has kodlardan örülmüştür. Bu fıtrata aykırı davrandığında maddi ve manevi rahatsızlıklar nasıl zuhur ediyorsa, fıtratına uygun davranan insan da maddi manevi huzura erecektir.
Kelimeler de insanlar gibidir. Doğuştan yüklendikleri anlamları, harflerine kodlanmış anlamları vardır, hepsinin cümlede yakıştığı yakışmadığı yerler vardır. (Yalnızca şiir sanatı bunun dışında.) Yokluğunda bir boşluk, fazlalığında bir çiğlik vardır. Yanlış anlaşılır, yanlış anlatılır kelimeler. Olmadığı bir anlam giydirilir bazen. Eğreti durur durduğu yerde. Yakışmaz bozulmuş dillere. Maskeli bir insan gibidir böyle kelimeler. Asıl yüzü gizlenmiş başka anlama büründürülmüştür. Onun o olmadığını sezeriz, lakin söyleyemeyiz. Yanlış anlamıştır biri, seslerini değiştirmiş bir nevi makyaj yapmıştır söyleyişiyle. İşte insan güzeli böyle yitirmiştir.
Hüznün kelimesiz ifadesi olan gözyaşlarıyla akıverir makyajı ve kelimenin gerçek yüzü çıkıverir ortaya. Uzun zamanlara dayanıklı bir makyaj ise eğer asırlar sürer bazen makyajın akması. Bir gün bir titiz el çıkar yıkayıp arındırır kiri boyayı ve gün ışığına kavuşur kelime. Aslıyla güzelliği ve saflığıyla hepsinden önemlisi kendi fıtratıyla yeniden doğar gönülde, yeniden yeşerir mana ikliminde…
Bireyde ve onun çokluk halinden oluşan cemiyette bir adaletsizlik, eğrilik, yabancılaşma varsa kelimedeki bozulmuşluktan başlamıştır bu olumsuzluklar, çünkü kelimeler duygu ve düşünce evrenimizi oluşturur. Düşünce fikre, fikir fiile döner ve fiiller hem bireyi hem toplumu şekillendirir.
Kelimemiz bizdir, biz kelimelerimizizdir. Ya eğriyiz, ya doğru. Ya güzeliz, ya çirkin… Hepsi kelimelerden, hep bu kelimelerden. Masumane dururken orada, çarpıtır insanlar onu. Zenginken soyarlar anlamını bir garip dilenciye döner, hatta bir kenarda unutulup kimsesizlik içinde ölüme terk edilir. Ölenlerse unutulacaktır. Ölmeden görmek, ölmeden iyileştirmek, ölmeden sevmektir makbul olanı. Lakin yakıştığı yerde ve derinliğiyle yani geçmişin bütün mirasıyla çiçek açabiliyorsa hayal bahçemizde, işte o vakit güzeldir.
Önce insan, deriz oysa. En çok değeri hak edendir insan, çünkü yaratılan her şey insanın hayatını kolaylaştırmak içindir. Kıymetlidir insan sadece ona verilmiştir kelimeler. O kıymete layık oluşunu kelimelere kendi anlamını vererek, asli kıyafetini giydirerek göstermeli insan. Kelimelere iade-i itibar etmeli. Hakkı vardır kelimelerin de ve o hak sahibine teslim edilmelidir. O zaman açılır kapıları düşünce evreninin. Anahtar kilide uyduğunda dökülür fikir hazinesi, güzelleşir fiilleri, çiçek açar her bir harf. Anlam oturur yerine, adam olur insan. Adamın anlamını güzel kılar giydiği manayla.
Bir güzel kelime vardı bir zamanlar adı “güzel”di. Masum bir bebekti, sevimli, günahsız, hatasız. Büyüttük onu severek, okşayarak. Her cümleye ekledik. Büyüdü, daha büyüdü… Paragraflara metinlere yayıldı, serpilip güzelleşmişti. Cezbediciydi cümlede giydiği her anlamıyla. Güzel varsa çirkin de vardı. Tıpkı iyi varken kötünün olması gibi. Masal gibi…
Niyeti kötü insanlar vardı, kıskandılar güzelimizi. Ya benimsin ya hiç kimsenin dediler. Elde etmeye uğraştılar. Çirkin binalar, çirkin elbiseler sundular. Çoktu önüne serdikleri fakat güzel onları beğenip gitmedi. Yaklaştılar, yaklaştılar, yaklaştılar daracık bir çemberde kuşattılar güzeli. “moda” “teknoloji” “hümanizm” “eşitlik” “para” “ekonomi” “savaş” “barış” “…” kelimelerini giydirip süsleyip saldılar ‘güzel’in çevresine. Büyük bir savaştı doğrusu, galibi mağlup, mağlubu galip olacak bir savaşta ilk mağluptu anlam güzelliği giyinen kelimeler.