Makale

Mustafa Bayraktar:..........

Mustafa Bayraktar:
“Bir daha bu dünyaya gelsem seçeceğim yer yine Diyanet İşleri Başkanlığıdır.”

Söyleşi: Dr. Faruk GÖRGÜLÜ


Hocam, öncelikle emekliliğiniz hayırlı uğurlu olsun, 40 yıla yakın Başkanlığımızda hizmet ettiniz, Allah razı olsun. Diyanet İşleri Başkanlığında göreve başlama hikâyenizi sizden dinlemek istiyoruz, nasıl başladınız?
1962-1963 eğitim-öğretim yılında leyl-i meccani olarak kazanmış olduğum parasız yatılı imtihanın arkasından Adana İmam-Hatip Lisesinde eğitim-öğretime başladım. 1970-1971 eğitim-öğretim yılında mezun oldum. Mecburi hizmetli olduğumdan dolayı Diyanet İşleri Başkanlığındaki mülakata haziran ayında katıldım ve o dönemde 450 kişi mülakata girmişti. O mülakatın sonunda altı tane Kur’an kursu öğretmeni seçildi. Ben de Afyon Emirdağ’ı kurasını çekerek Afyon Emirdağ’ında 1971 yılında Kur’an kursu öğreticisi olarak başladım. Ancak görevim sırasında gördüm ki yüksek tahsili yapmam gerekiyor her ne kadar Yüksek İslam Enstitüsü imtihanlarını kazandıysam da o imtihanlara iştirak etmeden Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesine girerek 1978 yılında oradan mezun oldum. Öğrencilik sırasında istifa ederek Kur’an kursu öğreticiliğinden ayrıldım. 1975 yılında tekrar Kur’an kursu öğreticisi olarak Erzurum Horasan’da göreve başladım.
Diyanet İşleri Başkanlığı merkezdeki görev hayatınız ne zaman ve nasıl başladı, bu görev hayatınızın serencamını anlatır mısınız?
Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesinden 1978 yılında mezun olduktan sonra -sanki hikmete mebni bir şey var- Ankara’ya gelmek istedim. Bunun nedenini soranlara şunu söyledim: “Diyanet İşleri Başkanlığı merkezine gitmek istiyorum ve Diyanet’in yayınlarını edinerek okumak istiyorum.” Cenab-ı Hak bunu dua mesabesinde kabul etti. Diyanete memur olarak geldim, muhasebede şef oldum. 1982 yılında da Döner Sermayede İşletme Müdür Yardımcısı olarak görev aldım. Dolayısıyla Diyanet’in yayın ve yayıncılığı ile o dönemde tanıştık. 1982 yılında başlayan Döner Sermaye İşletme Müdür Yardımcısı görevim 1984’e kadar sürdü. Sonra Diyanet İşleri Başkanlığındaki görevimi 1 Haziran 1984 yılında sonlandırdım ve Türkiye Diyanet Vakfına Genel Müdür Yardımcısı olarak geçtim. Buradaki görevim de 1987 yılına kadar sürdü. Tekrar Diyanet’e Protokol Basın Halkla İlişkiler Müdürü olarak döndüm. Bu görevim sırasında Diyanet İşleri Başkanlığında, bir görevim daha var. O da 1989-1990’da icra ettiğim Dış İlişkiler Genel Müdür Yardımcılığıdır. 1991 yılında da Kültür Bakanlığına geçtim. Kültür Bakanlığında gene yayın işi ile muhatap oldum. O dönemde de Kültür Bakanlığı Başkan Yardımcılığı görevinde bulundum. Sonra tekrar Diyanete uzman olarak dönmek zorunda kaldım ve 2001 yılına kadar uzmanlığım devam etti. 2001 yılında Diyanet İşleri Başkanlığında Döner Sermaye İşletme Müdürlüğüne atandım. O gün bu gündür bu görevi ifa etmekteyim.
Uzun bir süredir Diyanet İşleri Başkanlığında çalışmış ve bu kuruma hizmet vermiş biri olarak Diyanet İşleri Başkanlığı sizin için neyi ifade ediyor?
Şimdi insan hayatında, çok önem ifade eden şeyler olabilir ama Diyanet İşleri Başkanlığı benim için her şeyi ifade eden bir yerdir. Hatta o kadar çok şey ifade ediyor ki ben kendim imam-hatipliyim. Beş çocuğum imam-hatipli sonra kız çocuklarımın dördünü ilahiyatçı yapmayı planlarken birisinde muvaffak olamadım. Onun sebebi ne çocuğumdur ne kendim, o günün şartları idi. Ancak üç çocuğum ilahiyat fakültesini bitirerek Diyanet’te hizmet vermeye devam ediyor. Bir daha bu dünyaya gelsem seçeceğim yer yine Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Şimdi üst perdeden, yüksekten baktığınız zaman Türkiye’de eğer memur olacaksanız en ideal yer Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Temenni ve duam odur ki bunu en üst perdede anlayacak insanların burada hizmet verme şansı yakalamalarıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı bu toplumun bütün değerlerini uhdesinde toplayan bir teşkilattır ve toplum tarafından daima saygı ile karşılanan bir yerdir. Eğer ufak tefek kırılmalar varsa bu teşkilatın kendisinden değil teşkilata hizmet veren ve pozisyonunun gereğini yapamayan insanlardandır. Dolayısıyla insanlar şuna sorar buna sorar, Ahmet’e sorar Mehmet’e sorar ama bir de Diyanet’e soralım diye bir ölçü vardır. Bu ölçü sağlıklı bir ölçüdür. Diyanet mensubu olmakla iftihar ediyorum, hizmeti burada tamamlamakla da mutluyum.
Son dönemlerde yaşadığımız hadiselerle aslında Diyanet İşleri Başkanlığının bu toplum için ne kadar vazgeçilmez bir kurum olduğunu da söyleyebiliriz değil mi hocam?
Elbette ki söyleriz. Şimdi bu teşkilatı kuran irade de Diyanet’e bu fonksiyonu yüklemiştir. Diyanet’i kuran irade Cumhurbaşkanlığı, ona Riyaset-i Cumhuriyye, Genel Kurmay Başkanlığı ona Riyaset-i Harbiyye buraya da Riyaset-i Diniyye demiştir ve Riyaset-i Diniyye’nin itibarı kurulduğu dönemde Riyaset-i Harbiyyenin üstündedir ve o dönemin Cumhuriyet’in kurucuları Diyanet İşleri Başkanına çok iltifat etmişlerdir. Şimdi bu şuurla bakıldığı zaman Diyanet toplumun dinî sıkıntılarına çare olabilecek çok önemli bir kuruluştur. Bu kuruluşun kıymetini bilmemek Türkiye’ye çok pahalıya mal olur. Eğer bu camilerde okunan ezanlar Diyanet’in denetiminde ve kontrolünde okunuyor ve bir problem olmuyorsa bu Diyanet’in gücünden gelmektedir. Yoksa Allah korusun, diğer İslam ülkelerinde birbirinin camisine bomba atan insanların haline düşmek mukadder olur. İnanıyorum ki bunu hem çalışanlarımız hem de toplumumuz gayet iyi biliyor ve takdir ediyor.
Hayatınızın önemli bir kısmını Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde hizmetle geçirdiniz. İlk yıllardan bugüne kurumdaki değişikliği birinci elden müşahede ettiniz. Bu değişim dönüşüm süreciyle ilgili neler söylemek istersiniz?
Şüphesiz maddi manada büyük gelişmeler var. Temenni ve duam odur ki bu maddi gelişmeleri destekleyen ahlaki ve ideal manada da gelişmeler ona paralel olsun. Diyanet İşleri Başkanlığı mensupları geçmişte namüsait şartlarda hizmet vermişler. Ama derin bir ihlasla bunu yapmışlar derin bir imanla bunu yürütmüşler. Hatta bunu imkânların kısıtlı olduğu bir dönemde başarmışlar. İmkânlar kısıtlı ama idealizm çok yüksekte idi ve 1965’te çıkan kanunla döşenen raylar üzerinde Diyanet büyük gelişmeler kaydetti. Ben hâlâ o rayların üzerinde gittiğimize inanıyorum. Yani teşkilat mensuplarından hiç kimsenin gayrimemnun hâlde olmaması lazım. Muhabbetin gelişmesi için herkes bu teşkilatın yürüttüğü hizmetlere dört elle sahip olması lazım. Daha önemlisi Diyanet işleri Başkanlığı mensubu olmak bir kültür meselesidir bir eğitim meselesidir.
Bugüne geldiğimizde Diyanet İşleri Başkanlığının süreli yayınlar, basılı yayınlar, yabancı dilde yayınlarını nasıl değerlendiriyorsunuz ve bulunduğunuz görevle alakalı, Döner Sermaye İşletmeyle ilgili neler söylemek istesiniz?
Bütün yayınlarımıza baktığımız zaman belki Diyanet’teki gelişmelerin en başında görünen odur. Bana çok yetkili birisi: “Diyanet’te hangi birimi daha çok beğeniyorsun?” dediğinde “Dini Yayınlar Genel Müdürlüğünü beğeniyorum.” dedim. "Niye?" dedi. “E orada bir üretim var da onun için!” dedim. Bugün Türkiye’de piyasadaki yayınların en ucuzunu Diyanet üretiyor, en ucuz dergiyi o üretiyor en kaliteli dergiyi o üretiyor. Şimdi içeriği arzu edilen noktaya getirmek de toplumun ihtiyaçlarını tespitten geçer. Bu tespiti yaptığımız gün, bu kaliteyle tespit birleştiği gün herhâlde bizim yayın faaliyeti çok daha ilerilere gidecek. Toplumu din konusunda aydınlatmada en temel araç kitaptır. Bu kitabı siz insanların eline ulaştırdığınız anda görevinizi siz yapmış oluyorsunuz. Ondan sonrası şahsın kendine aittir.
Diyanet’in Döner Sermayesiyle Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü birleşmelidir. Ayrıca bugün Türkiye’de Döner Sermayeler sadece katkı payı dağıtan yerler olarak revaçtadır. Bizim gibi kurum bünyesindeki Döner Sermayeler unutulan yerlerdir, hatırlanmayan yerlerdir; işleri çok, sorumluluğu çok ama fonksiyonları arzu edilen seviyede değildir. Ben şahsen bunu yetkililere de zaman zaman söyledim. Bu iki birimin birleşmesiyle yayıncılık faaliyetlerimizin daha ileri taşınacağı ve daha verimli olacağı kanaatindeyim.
Görev süresince Başkanlıkla alakalı pek çok acı tatlı hatıranız oldu. Hiç unutamadığınız bir hatıranızı bizimle paylaşır mısınız?
Diyanet İşleri Başkanlığında yaşadığımız hatıralar çok fazladır. Bu hatıralardan en önemlisi ve benim Diyanet’te yaptığım hizmetlerden en başarılı olduğuma inandığım hizmet, hac hizmetidir. Hac hizmetlerinde defaatle görev aldım. İlk yıllarda 1982 yılında Arafat’a intikalde o dönemin Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç’la ben -ikimizde ihram içerisinde- hacıları Süleymaniye Bölgesi’nden Arafat’a sevk ederken birbirimize hitabımız vardı. O bana "Bayraktar tamam mı?" diyordu ben ona "Hocam tamam mı?" diyordum ve böylece hacıları Arafat’a intikal ettirdik. Bu, bir yabancı ülkede Diyanet’in zirvesiyle Diyanet’in en tabanındaki insanın mülakatındaki samimiyetin ifadesidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, şu an itibarıyla belki de yüz otuz bini aşkın personeliyle hem merkez teşkilatında hem taşrada hizmet veriyor. Bütün bu tecrübelerinizle birlikte değerlendirdiğimizde görevli olan arkadaşlarımıza son olarak neler söylemek istersiniz?
Bir ilçede din hizmetinin başındaki ilçe müftüsüdür, sonundaki de köydeki imamdır. Bu insanlar, birbirlerine muhabbet duyacak ve Allah için birbirini sever hâle gelecekler ve müşterek bir hizmeti ifa ettiklerinin şuurunda olacaklar. Bu şuurda oldukları zaman o ilçenin dinî hayatındaki problemlerin Allah nezdinde de kullar nezdinde de sorumlularının kendileri olduğu şuuruna varacaklar. Bu şuur yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya müteselsilen geliştirildiği anda toplumda asıl fonksiyonumuzu icra edeceğimiz, yayınlarımızla da toplumu ihya edeceğimiz dönem o dönemdir.
Son olarak söylemek istediğiniz var mı?
Allah ülkemize, devletimize, milletimize ve Diyanet’imize zeval vermesin.