Makale

Editörden

Editörden...

Geçen ay idrak ettiğimiz Mevlit Kandili ve Kutlu Doğum Haftası gerek yurt içi gerekse yurt dışında bu yıl daha yoğun ve geniş kapsamlı etkinliklerle kutlandı. İnsanımız, Peygamber sevgisi etrafında bütünleşerek âdeta coşku seli oluşturdu. Bu muhteşem tablonun; Hz. Peygamber (s.a.s.)’i hedef alarak, başta Müslümanlar olmak üzere sağduyu sahibi herkesi derinden yaralayan karikatür krizine neden olanlara da anlamlı bir cevap teşkil ettiğini düşünüyoruz.
Bu sayımızda bilgi-ahlâk ilişkisini farklı bakış açıları ve çeşitli yönleriyle ele alıyoruz. Hiç şüphesiz bilgi ekmek kadar, su kadar kendisine ihtiyaç duyulan ve asla ihmal edilmemesi gereken temel bir değerdir. Bilgi güçtür, erdemdir. Bilgi hikmete götüren yoldur. Kadim dönemlerden günümüze kadar insanoğlu hayatın her alanında karşılaştığı sorunları bilgiyle aşmış; teknoloji, ekonomi ve kültür alanlarındaki atılımlarını hep onunla gerçekleştirmiştir.
Günümüzde bilginin servis edildiği önemli vasıtalardan biri olan kitle iletişim araçlarının baş döndürücü gelişme seyri, bilginin daha hızlı yaygınlaşmasına ve büyük bir güç haline gelmesine imkân vermiştir. Bu yüzden çağımız, "bilgi/iletişim çağı” olarak adlandırılmaktadır.
Peki, günümüzde bilginin bu derece artmış olmasına karşın, insanlık bireysel ve toplumsal düzlemde yeterince huzuru bulabilmiş midir? Başka bir ifadeyle bilim, asıl misyonunu ne kadar yerine getirebilmektedir? Pratiğe yansımayan, insanlığa yeni bir değer kazandırmayan, bilinç ve hikmete dönüşmeyen bilgi fayda vermediği gibi, sahibi için de bir yüktür, bir vebaldir. Bu yüzden Hz. Peygamber faydasız ilimden Allah’a sığınmıştır.
Bu ayki gündemimizde yukarıdaki soruların cevaplarını bulmaya çalıştık. Bu bağlamda; Doç. Dr. Halil Altuntaş, bilgiye ulaşmadaki ilerlemelere rağmen bilgi toplumunun farkında olmayarak kaybettiği ve gerçek boyutlarını da henüz göremediği bir değeri, "duygu toplumu"nu ele alıyor. Prof. Dr. M. Zeki Aydın, bilgi ekseninde ahlâkî davranış biçimlerini inceliyor. Ali. K. Metin ise; bilginin zihnimizi aydınlatacak ve kişiliğimizi yoğuracak bir güç haline gelmesinin ancak, sağlam/güzel ahlâk temelinde mümkün olabileceğini anlatıyor. Doç. Dr. Mustafa Öztürk, bilgi- ahlâk ilişkisi paralelinde bir prototipi irdelerken, Abdurrahman Akbaş da bizleri bilgiden hikmete uzanan kutlu bir yolculuğa çıkarıyor.
Emine Yarımbaş’ın "Hikmet Üzerine Düşünceler" ile Dr. Mehmet Bulut’un önemli tespitler içeren "Dinî Bilginin Aktarımı ve Basın" başlıklı değerlendirme yazısı Dergimizin bu ayki gündeminde yer alan ve zevkle okuyacağınızı umduğumuz diğer değerli çalışmaları oluşturuyor.
Hurafelerin aldatıcı cazibesini ele alacağımız Haziran sayısında yeniden buluşmak dileğiyle...
Yüksel Salman