Makale

HZ. PEYGAMBER REHBERLİĞİNDE VASAT ÜMMET/VASAT TOPLUM

HZ. PEYGAMBER REHBERLİĞİNDE VASAT ÜMMET/VASAT TOPLUM

Doç. Dr. Recep DEMİR


Toplumun bireylerden oluştuğu bilinen bir gerçektir. Nitelikli bir toplum inşa etmek, o toplumu oluşturan bireylerin nitelikli olmasına bağlıdır. Bir başka ifadeyle iyi birey, iyi bir toplumun oluşması için son derece önemlidir. Diğer insanlarla hiçbir ilişkisi bulunmayan ve kendi hâlinde yaşayan bireyin iyi bir insan olması kendisi açısından önemlidir ancak toplumsal açıdan çok fazla bir anlam ifade etmemektedir. Bütün dinler, bireyler yanında toplumlarla da ilgilenmiş ve sağlıklı bir toplum yapısının oluşması için bazı ilkeler koymuştur.
Son dinin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de sağlıklı bir toplumsal yapının nasıl oluşturulacağı konusunda önemli veriler bulunmaktadır. Her şeyden önce Kur’an’da böyle bir yapının oluşması için ahlaki ilkelerden söz edilmektedir. Hz. Peygamber’in üstün bir ahlak üzere olduğu ifade edilmektedir. Ayrıca hadislerde de onun güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildiği ifade edilmektedir. Ne var ki, bir toplum için salt ahlaki ilkeler ve öğütler yeterli değildir. Kimi emir ve yasaklara, hatta cezalara da ihtiyaç vardır.
Toplumsal yapının değişkenliğinden olmalı ki Kur’an’da toplumla ilgili kimi konular ayrıntılı olarak değil prensipler şeklinde ele alınmaktadır. Bu meyanda örneğin yönetim alanında şûraya vurgu yapılmakta (Şûrâ, 42/38.) ve hatta vahiy alan peygamberden bile işleri karara bağlarken ondan müminlere danışması istenmektedir. (Âl-i İmran, 3/159.)
Kur’an’ın önerdiği sağlıklı toplumsal yapının oluşması için üç temel özellik sayılmaktadır. Bunlar vasat olmak, hayırlılık (Âl-i İmran, 3/110.) ve birlik içinde (Mü’minun, 23/52.) bulunmaktır. Biz bunlardan “vasat toplum” ifadesi üzerinde durmak istiyoruz.
“Vasat toplum” ifadesiyle
ne kastedilmektedir?
Vasat kavramı lügatte, her şeyin dengelisi, mutedili, makbulü, iyisi, muteberi, ortancası ve ortalaması gibi anlamlara gelir. Vasat, iki tarafı da dengede tuttuğundan adalet anlamında da kullanılmıştır. (Ebu Hilâl el-Hasan b. Abdillah b. Sehl b. Said Askerî, Mu’cemu Furuki’l-Luğaviyye, Müessesetu’r-Risâle, et-Tab’atu’l-Ûlâ. Kum 1412, I, 572.) Kur’an’da ise “vasat” ve türevleri; âdil, aklı başında, aklıselim sahibi, ortalama, orta halli gibi anlamlarda kullanılmış olup, türevleriyle birlikte beş yerde geçmektedir. (bkz. Muhammed Fuâd Abdülbakî, el-Mu’cemü’l-Müfehres li Elfâzi’l-Lur’âni’l-Kerim, (v s t) maddesi.) İslam ümmetinin vasat ümmet olduğu şöyle ifade edilmektedir: Böylece sizi vasat/orta bir ümmet kıldık ki insanlara şahit olasınız. Peygamber de size şahit olsun. (Bakara, 2/143.)
Gerek klasik gerekse çağdaş dönem müfessirler yukarıda zikrettiğimiz ayetle ilgili çok çarpıcı yorumlar getirmişlerdir. Ünlü Endülüslü müfessir Kurtubi ayeti önce coğrafi vasatiyet üzerinden “Kâbe nasıl dünyanın tam ortasında ise İslam ümmeti de aynı şekilde orta bir ümmettir.” şeklinde yorumlamaktadır. (Ebû Abdillah Muhammed el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’an, Beyrut trs., II, 153.) Ardından Hristiyanların peygamberlerini tazim konusunda aşırı gittiklerini, Yahudilerin ise onlara gereken değeri vermediklerini belirtir. (Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’an, II, 154.) Buna göre İslam hem kendi peygamberleri hem de diğer peygamberler konusunda orta bir yol izlemiştir.
Çağdaş müfessirlerden Muhammed Esed “orta toplum” ifadesinin aşırılıklar karşısında âdil, dengeli hem zevk ve sefahatı hem de aşırı bir zühdü reddederek insanın tabiatını ve imkânlarını değerlendirmede gerçekçi ve makul davranan bir topluluk olarak tarif eder. Esed’e göre Kur’an, hayatın her cephesinde dengeli ve ölçülü olma çağrısı ile uyumlu olarak müminlere, hayatlarının bedenî ve maddi yönüne çok fazla ağırlık vermelerini; ama aynı zamanda insanın bu bedenî hayat ile ilgili ihtiyaç ve isteklerinin ilahî iradenin eseri ve bu nedenle de meşru olduğunu söyler. “Daha ileri bir tahlilde, ‘dengeli ve ölçülü bir toplum’ ifadesinin insanın varoluş problemine İslami yaklaşımı temsil ettiği söylenebilir. Ruh ile beden arasında fıtri bir çatışma olduğu görüşünün reddi ve insan hayatının bu ikili cephesindeki tabii ve ilahî bütünlüğün açık bir teyidi; İslam’a özgü olan bu dengeli davranış, doğrudan Allah’ın birliği ve bütün hilkatin temelinde yatan amacın tekliği kavramından doğmaktadır. Böylece, burada dengeli ve ölçülü toplumdan söz edilmesi, Allah’ın birliğinin bir sembolü olarak Kâbe temasına uygun düşen bir giriştir.” (Muhammed Esed, Kur’an Mesajı, çev. Cahit Koytak-Ahmet Ertürk, İstanbul 1996, I, 40.) Esed’in bu ifadelerinden “vasat toplumun” ruh-beden sentezini iyi yapan ve fıtrat kanunlarına uygun hareket eden bir topluma tekabül ettiği anlaşılmaktadır. Vasat davranışın kaynağı da İslam’ın tevhit ilkesinden doğmaktadır.
Toplumsal meselelere tefsirinde geniş yer veren Seyyid Kutup ise vasat toplumu değişik açılardan izah etmektedir. Kutup’a göre bu ümmet, düşünce ve şuurda vasattır. Bildiklerini dondurup, deneysel ve pozitif bilimlere kapılarını kapatmaz. Her sesin arkasına düşmediği gibi gülünç bir maymun taklitçiliği de yapmaz. Her şeyden önce kendisinde bulunan düşünce, metot ve esaslarına sımsıkı bağlanır. Sonra bu düşünce ve deney sonuçlarını pratik hayatında görür. Onun daimi özelliği, “Hakikat müminin yitiğidir, nerede bulursa alır.” hadis-i şerifidir.
Bu ümmet, düzenleme ve uygulamalarında vasattır. Hayatı büsbütün duygu ve vicdanın emrine terk etmediği gibi tamamen ceza kanunlarına da bırakmaz. Kişisel vicdanları eğitim ve yönlendirmeleriyle ulvileştirir. Toplumun düzenini de yasal yaptırımlarla güvence altına alır. Böylece ikisini bir arada kaynaştırır. İnsanları bir diktanın sultasına terk etmediği gibi yalnız vicdanın emirlerine de bırakmaz. Aksine ikisini birlikte düşünür.
Bu ümmet insan ilişkilerinde karşılıklı muamelelerde de vasattır. Kişilerin şahsiyetini ve değer yargılarını göz ardı etmediği gibi onları toplumun veya devletin kişiliğinde de eritmez. İnsanın yalnızca kendi çıkarını düşünen bencil ve açgözlü biri olarak kalmasına da izin vermez. Fakat ferdin kişiliğini geliştiren ve dinamizmini sağlayan itici gücünü ve enerjisini, kişiliğinin oluşmasını ve gerçekleştirecek olan tabii özelliklerini ve fıtri arzularını serbest bırakır. Sonra bir taraftan taşkınlıkları frenleyecek bazı engeller koyarken, diğer taraftan da topluma hizmet konusunda ferdin isteğini harekete geçirecek etkenler yerleştirir. Bir ahenk ve düzen içinde, bireyi topluma yardımcı kılan, toplumu da bireyin koruyucusu durumuna getiren görevler ve sorumluluklarla ilgili düzenlemeler yapar. (Seyyid Kutup, Fî Zilâli’l-Kur’an, çev. Yakup Çiçek ve diğerleri, İstanbul 1991, I, 209-2010.)
İnsanların ortaya koyduğu düşünce sistemleri dikkatlice incelendiğine ifrat ile tefrit arasında gidip geldikleri ve hâlâ orta bir yolu takip edemedikleri anlaşılmaktadır. Bir tarafta bireye aşırı özgürlük veren liberal anlayışlar ile diğer yanda ona hiç söz hakkı tanımayan dikta anlayışlar. Ferdiyetçilik ile toplumculuk, seküler anlayışlar ile teokratik anlayışlar, dünya ile ahiret, kalem ile kılıç arasında orta yolu takip edememek. Bir yanda kapitalist sistem, diğer yanda sosyalist sistem. İslam ise iyi anlaşılıp yorumlandığında görülecektir ki orta yolu her alanda tutturmuştur.
Sonuç olarak; İslam’ın önerdiği toplumsal yapının inşası ifrat ve tefritten uzak dengeli bireylerden oluşmaktadır. Bu ise her şeyden önce inanç yönünden dengeli olmayı gerektirmektedir. Kur’an’da Allah, insandan her konuda vasat olmasını, yani dengeli, tutarlı ve ahlaklı bir kişilik sergilemesini istemektedir. Vasat insanların oluşturduğu toplum, adaletin, emniyetin, sevginin, hoşgörünün, yardımlaşma ve dayanışmanın olduğu bir toplumdur. Bu toplumda yalan ve hilelerle insanları aldatmak, birbirlerinin inanç ve düşüncelerine karşı saygısızlık yapmak yoktur. İsraf haram kabul edildiği için kaynaklar dengeli bir şekilde kullanılır. Dolayısıyla ekonomik ve siyasi olarak güçlü bir yapı oluşur. Aynı zamanda infak ve yardımlaşma bu toplumun vazgeçilmezlerinden olduğu için sosyal adalet en güzel şekilde sağlanır.