Makale

KANAYAN YARA ARAKAN

KANAYAN YARA ARAKAN
Prof. Dr. Ahmet KAVAS | İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

1988 yılına kadar Burma ya da Birmanya olarak bilinen Myanmar Güney Asya’da Çihindi Yarımadası olarak bilinen coğrafyanın en geniş topraklara sahip ülkesidir. Mevcut sınırları XVIII. yüzyılın sonunda şekillenmiştir. Hâlen resmî isim Myanmar Birliği Cumhuriyeti olup yerel Burma dilinde kısaca Myanma Naingngandaw denmektedirler. Sosyalist bir devlet yapısı olduğu için yakın geçmişteki ismi Burma Sosyalist Halk Cumhuriyeti idi. 1988’deki askerî darbeyi gerçekleştiren yönetimin isim değişikliğini ABD kullanmamakta ve Burma demeye devam etmektedir. Ülkenin eski başkenti Yangon (Rangon) yerine buranın 320 km. kuzeyinde ve anlamı “Kraliyetler Şehri” demek olan Nepido (Nay Pyi Taw) 2004 yılında inşasına başlanmasının ardından 2006 yılı Kasım ayında yeni başkent ilan edildi.
Andaman Denizine ve Bengal Körfezine toplam 1930 km. sahili bulunan Myanmar’ın toprakları Bangladeş, Hindistan, Çin, Laos ve Tayland ile çevrilidir. Yüzölçümü 676.578 km2 olup %67’si ormanlarla kaplı topraklarının %20’ye yakını ziraata elverişlidir. Mevcut 55.123.814 nüfusu içinde Müslümanların sayısı resmî makamlarca yok denecek kadar az gösterilmekte ve bir milyon civarında denmektedir. 135 farklı soydan insanın yaşadığı ifade edilen ülke topraklarında bunlardan Burman (Birman) %55.9’unu, Karen %9.5’ini, Şan %6.5’ini, Rohingya %4’ünü, Çinli Han toplumu %2.5’ini, Hintli %2’sini, Mon %2.3’ünü, Yangbe %2.2’sini, Kaçin %1.5’ini, diğerleri ise %13.6’sını meydana getirmektedir.
Ülkedeki %80 civarındaki oranıyla Budizm en yaygın dindir ve 1960 yılında devletin resmî dini ilan edilmiştir. Müslümanlık en az bin yıldır bilfiil var olduğu bu topraklarda ancak %4,2’lik bir oranda gösterilmekte, sömürgecilikle birlikte fakir Karen ve Kaçin toplumları arasında kısmen yayılan Hristiyanlık da %4 gibi bir orana sahiptir. Geriye kalanını da diğer inanç sahipleri meydana getirmektedir. Myanmar Hükümeti ülkedeki tüm etnik ve dinî yapıların isimlerini zikrederken Müslüman nüfusu hakkında -Müslüman kanaat önderlerine göre beş milyon ise de- resmî rakamlarda herhangi bir oran verilmemektedir. Dahası Arakan ismini kullanmayı dahi reddedip Rohingya soylu Müslümanların yaşadığı bölgeye Rakhine demektedirler.
İngiliz sömürgeciliği
İngilizler 1824-1826, 1852 ve 1886-1889 yılları arasında üç ayrı dönemde Burma Krallığına karşı savaş açtılar ve her defasında yendiler. Ülkenin yukarısında başkent Mandalay’da hüküm süren Kral Tibav’a karşı yaptıkları ve yendikleri üçüncü savaşın ardından kendisine imzalattıkları anlaşmayla tüm topraklarını Hindistan’da yeni kurdukları sömürgelerine bağladılar ve buraya 1919-1937 arasında Birmanya adını verdiler. Ayrıca güneyde eski adıyla Rangon olarak bilinen Yangon’u merkez şehir yaptılar. Burada kurdukları idarede görev vermek üzere çoğu Müslüman olan Hindistanlıyı buraya getirdiler. Ticarette, sömürge memurluklarında ve genel anlamda esnaf olarak kısa zamanda Burma halkları arasında öne çıktılar. Bir müddet Hindistan’ın bir parçası kabul edilen ülke XIX. yüzyılın başından 1948 yılına kadar yaklaşık 125 yıllık İngiliz işgalinde kaldı.
İlk başbakanlardan Aung San’ın etrafında toplanan laik ve sosyalist yeni zihniyetteki gençler Burma milliyetçiliği ve dilini yaymak için Budist halkı tahrik etmeye başladılar. Myanmar 1937 yılına kadar Hindistan’a bağlı bir bölge iken müstakil bir sömürgeye dönüştürüldü. II. Dünya Savaşı sırasında Japonya tarafından 1942’de işgal edildi ve üç yıl onların idaresinde kaldı. İngilizler buradaki sömürgeci arzularından vazgeçmediler ve burasını 1945’te geri aldılar. Burası 4 Ocak 1948’te ise İngiliz Birleşik Milletler Topluluğu’ndan ayrılıp Burma Birliği adıyla istiklalini aldı.
Ülkede İslamiyet
Myanmar’daki mevcut Müslüman toplum bin yılı aşan uzunca bir dönem boyunca başlangıçtan bugüne dört farklı yapısıyla bugünlere gelebilmiştir. Haklarında verilen ilk bilgilere göre MS IX. yüzyıldan itibaren bu ülkede bu dine mensup kimseler ilk topluluklarını şekillendirdiler. Güney Asya’ya İslamiyetin gelişi aslında bugün Pakistan, Bangladeş ve Hindistan olarak bildiğimiz ülkelerin ve güneydeki Malezya ve Endonezya’daki Müslüman varlığı ile de yakından alakalıdır. Çünkü bölgeyi çevreleyen denizleri avuçlarının içi gibi bilen Müslüman Arap, Hintli ve İranlı tacirler ile Hindistan’da hüküm süren Türk sultanlıklarına mensup kimseler yolculukları sırasında Myanmar sahillerine de uğramaktaydılar. Budist Pagan Krallığı da bunların ihtiyaçlarını karşılamakta, hatta asırlar boyunca birçok kralın siyasi, idari ve benzeri çok değişik hizmetlerinde görev aldılar. Zamanla bu ülkeye de yerleşmeye başladılar ve kendilerine ibadet hürriyeti verildiği gibi yerli kadınlarla evlenmelerine, hatta idarede bazı önemli görevleri üstlenmelerine müsaade edildi. Asırlar içinde varlığını devam ettiren bu topluma Myanmar halkı Pathi, Kala, hatta Farsça Rüzgaraltı anlamında Zerbadi demekteydi. Yerli halkla devamlı kaynaşmışlar, çoğu zaman aynı dili konuşuyor ve yerel adetleri de benimseyerek kendilerini bu ülkeye ait hissediyorlardı.
İngilizler XIX. yüzyılda adım adım ele geçirdikleri Myanmar’daki sömürge idaresini Hindistan’dan o zaman başşehir yaptıkları Rangon ve çevresindeki yerleşim mahallerine işçi, memur ve tüccar olarak taşıdıkları çoğu Müslüman toplumla yürüttüler. II. Dünya Savaşı sırasında da Mynmar’a bu dine mensup epeyce insan geçiş yaptı. Bunlar diğer dindaşlarından farklı olarak Urduca konuşmaktadırlar. Ülkedeki üçüncü ve en kalabalık toplumu bu Hint asıllılar meydana getirmektedirler. Maddeten de hem dindaşlarından hem de tüm Myanmar halkları içinde durumlarının en iyi olması, sömürgecilik zamanında verimli arazileri elde ederek zenginleşmeleriyle tanındılar ve bağımsızlık sonrası oluşan İngiliz nefreti dolaylı olarak onlara da yönelerek yok edilmesi istenen hedef kitle haline getirildiler.
Fanatik Budist rahiplerin tahrikleri ve onları destekleyen siyasi yetkililerin tavırları neticesinde binlerce Müslüman vahşice öldürülürken son bir asır içinde yüz binlercesi göçe zorlanıp sürgüne gönderildiler. Ülkenin batısındaki Arakan’da yaşayanların çoğu Müslüman olup kendi yerel dillerinde Ruáingga denen Rohingya toplumu uluslararası toplumun gözleri önünden canlarından, yurtlarından edilmektedirler. Bunlar soy olarak Çinhindi bölgesi halklarının bir karması olup Bengal, Urdu ve Burma dillerinin karışımıyla oluşan kendi lisanlarını konuşmaktadırlar.
Tüm bölge Budistlerindeki gibi Myanmar’da da Rohingya düşmanlığının temelinde 1824-1826 yıllarında İngilizlerin Myanmar krallığına karşı Arakanlı Müslümanları cepheye sürmesi, devamında da sömürge ordularında asker olarak tutmaları, yeni açılan ziraî arazilerde bunların çalıştırılmış olması yatmaktadır. Oysaki sömürge idaresince baskı ve zulümle I. ve II. Dünya Savaşı cephelerine sürülmelerini, İngilizler yararına Myanmar’ı işgal eden Japonlara karşı savaştırılmalarını ve tarıma açılan arazilerde köle gibi çalıştırılmalarını XXI. yüzyılda uygulanan baskı ve zulme bahane etmeleri akla mantığa sığmamaktadır. Zira onların İngiliz idaresinde yaşadıklarını kendi iradeleri ile gerçekleştiğini iddia etmelerinin savunulacak hiçbir haklı sebebi yoktur.
Kaynaklarda her ne kadar haklarında yeterli bir bilgi verilmezse de Myanmar’a Hintli Müslümanları taşıyan İngilizler benzer bir uygulamaya daha gittiler. I. Dünya Savaşı yıllarındaki kamplara gönderdiler. Osmanlı orduları ile Irak’ta savaşırken 1914 ve 1915’te esir aldıkları askerleri derhal Burma’da Thatmyo kampında 3.500-4.000 kadar, Schwebo kampında 100 kadar, Meiktila kampında 10.000 kadar, esir Rangon karantina kampında da hasta olanlar kalıyorlardı. Bunların kamp hayatları farklı zamanlarda sona erdi ve son esirlerin 1922 yılında İstanbul’a döndükleri bilinmektedir. Ayrıca orada vefat ettiği için onlara özel mezarlıklar yapıldı ve bugün Myanmar’da Türk şehitlikleri mevcuttur. Kamplarda kalan Osmanlı askerlerinin Müslüman olanlarına Burma Müslümanları yardımlarını esirgememişler, Ermeni ve Yahudi asıllı olanlara ise orada bu dinlere mensup Osmanlı vatandaşları ilgi göstermişlerdir. Dahası Arakanlı Müslümanlar tüm Güney Asya Müslümanları gibi Osmanlı padişahlarını halifeleri kabul edip sadakatle bağlı oldukları Osmanlı Devleti’nin yanında oldular ve ellerinden geldiği kadar maddi katkıda bulundular.
Myanmar hükûmetinin Arakanlı Müslümanlara düşmanca tavrının temelinde bunların yaşadığı bölgenin hayati öneme sahip olması, dünyadaki tüm hammadde kaynaklarına ulaşmak ve onları mevcut iktidarları çeşitli menfaatlerle etkileyerek elde etmek isteyen Çin’in tahrikinin yattığı birçok uzman tarafından ifade edilmektedir. Kendi ülkesindeki Tibet Budistlerine asırlardır yaşadıkları toprakları zindan eden Çin Myanmar’da ise Budistlere her türlü desteği vererek ve de uluslararası yaptırımları engelleyerek zulüm edilmesine fırsat vermektedir.
Arakanlı Müslümanların son elli yılda çektikleri çileler bitmek yerine giderek Myanmar’daki mevcut varlıklarını son ferdine kadar bitirecek süreçlerden geçirilmektedirler. Onlara her türlü olumsuzluklara rağmen en büyük desteği Bangladeş istese de istemese de sağlamak zorunda kalıyor. Yüzbinlerce insan mülteci konumuna düşüp bu ülkedeki kamplarda zor şartlar altında da olsa yaşamaktadırlar. Endonezya, Malezya ve Tayland’a da deniz yoluyla akıl almaz yollarla gidip sığınmaktadırlar. Vietnam Savaşı’ndan bu tarafa Asya kıtasındaki en büyük göç dalgası Arakan’da yaşanmaktadır. Uluslararası toplum bu insanlık dramına dur demek bir tarafa seyirci dahi değildir. Türkiye’nin insanlık adına başlattığı yardım çağrıları henüz gereken karşılığı bulmasa da Türk halkının yardımları bir nebze olsun yaralarını sarmaktadır ve uluslararası camiada da ses getirmektedir. Birleşmiş Milletler de bu konuda gündem oluşturmak zorunda kalmış, Avrupa Birliği de hazırladığı son raporla Rohingya Müslümanlarının yaşadığı acının açtığı tahribatı en azından ifade etmek zorunda kalmıştır.
Myanmar’da yaşayan Müslümanların yaşadıkları bölgenin dışına çıkmalarının yasaklanması, ailelerinin iki çocuktan fazlasına sahip olmalarına evlat edinmelerine engel konulması, her türlü eğitim, sağlık ve insani haktan mahrum bırakılması karşısında öncelikle İslam ülkelerinin bu durumları kaldırmak için yerel hükümetle görüşmeler yapması gerekir.