Makale

ŞEHİRLERİN İMARI EMEK İSTER

ŞEHİRLERİN İMARI EMEK İSTER

Selva Yılmaz ÖZELBAŞ İstanbul Üsküdar Vaizi

Hava alanına giderken değişik duygular içindeydim; sanki içime bir asker girivermişti. Farklı bir heyecan ve cesaretle vatan savunmasına giden askerin teslimiyet duygusu bütün benliğimi sarıvermişti. Pek çok göreve gitmeme rağmen ilk defa bu kadar ilginç duygularla yola çıktım. Beni motive eden bu hissiyatı veren Allah’a hamt ediyorum.
Uçağın 3 defa rötar yapmasına ve değişen çıkış kapılarına rağmen pes etmeden Van’a uçtum. Hemen hemen Türkiye’nin bir ucundan diğer ucuna iki saatte ulaşmıştım. Allah devletimize, milletimize zeval vermesin; güzel güneşli bir havada masmavi gökyüzünde uçarak küçükken haritasını en ince ayrıntısına kadar ezbere çizdiğim yemyeşil Van Gölü üzerinden yere inmiş olduk!
‘Van, Doğu Anadolu bölgemizin önemli bir ili ve ilk defa görmek nasip olacak’, diye düşünürken yıllar önce yine böyle bir ramazan ayında Van’a bir aylığına görevli giden rahmetli vaiz babamı hatırlıyorum. Döndükten sonra epey bir muhabbetini yapmıştı. Gittiği yılı unutmuş olsam da döndükten sonra; Özalp’ta bir meslektaşının kendisine hediye ettiği kitaba yazdığı nottan 1985 yılının Haziran ayı olduğunu tevafuken gördüm. Kitap, hamişinde Zekeriyya el-Ensarinin muhtasar Menhecü’t-tullab’ının bulunduğu Ebu Zekeriyya en-Nevevi’ye ait Şafii fıkhı Minhacüttalibin idi. Dönerken kendisine hediye edilen bir kitaptı bu. Böylece, aynı mesleği icra edişimiz dolayısıyla ahirete irtihal etmiş vaiz babamla seneler sonra yolumuz Van’da ilginç bir şekilde kesişmiş oldu. Ve orada kendisini yâd ettim. Belki de bir zamanlar o kubbede bıraktığı hoş sedası yıllar sonra tekrar o mekânlarda anılmasına neden olmuştu. Hayatta yapılan güzel işler bir gün gelir birileri için arada ünsiyet köprüsü kurabilirmiş meğer…
Hava alanında beni Van ilimizin çok değerli vaizi ve din görevlileri karşıladılar. Daha önce bir seminerde tanıştığım meslektaşımı görünce çok mutlu oldum. Hava güzeldi, programımız hazırdı, şoförlüğümüzü yapan yine bir görevli bayan arkadaştı. O, Anadolu’ya has misafirperverlik ve plan, düzen, intizam yani her şey hazır vaziyetteydi. Ramazan dolayısıyla ne yeme içme ihtiyacı ne de zaman israfı vardı. Aslında zamanımız kısıtlı ve değerliydi. Müftü beyi ziyaretten sonra vefat eden bir vatandaşımızın evine taziyeye gittik. Bizi bahçede karşıladılar. Biraz teselli ve nasihatten sonra mevta için Kur’an okuyup dua ettik. Ev halkı dualarımızın kaç misli dualarla bize karşılık vererek alicenaplık gösterdiler ve iftara kalmamızı istediler. Biz ise orada kalıp akşama kadar o dualara gark olmak istesek de ölüm ayrılığına teselli olalım dediğimiz yerden kendi gönüllerimizi serinleterek ayrılmış olduk...
Ve hemen ardından bir hastane ziyaretimiz vardı. Gördük ki sağlık hizmeti yurdumuzun batısından doğusuna yayılmış vaziyette. Güler yüzlü bir hemşire hanım refakatinde, müsaade alarak hastalara geçmiş olsun deyip hal hatır sorup müminin mümine duası makbuldür inancıyla şifayı karşılıklı kılmış olduk. Başka evleri de ziyaret ettik bu sürede. Gittiğimiz ev Kur’an’ı kendine ışık yapmış, aydınlığında yaşayıp duran tevekkül ve teslimiyet ehli, gözleri görmeyen yaşlı bir hanım efendiye ait. Gözleri olmadan da gülünebileceğinin canlı abidesi; baştan ayağa iyi niyet, temiz kalp ve teslimiyetin vücut bulduğu bir Allah kulu. Şöhretini kutsamak için değil nefsimize ibret alıp düştüğümüz yerlerden doğrulabilmek için ziyaret ettiğimiz bir hatun kişi. Gelmişken de duasına, nefesine kendimizi kaptırdığımız Allah dostu.
Ve ardından hafızlık çalışan genç kızların bulunduğu yatılı bir Kur’an kursunda iftar öncesi oturup karşılıklı sohbet etme fırsatı bulduk. Kızlarımızla Kur’an’ı nasıl okuyup onunla nasıl ünsiyet kurabileceğimizi, onun hayat dininin kitabı olduğuyla ilgili sohbetler ettik. Hafız olmakla birlikte diğer ilimleri de tahsil ederek kendilerini geliştirmeleri gerektiğini konuşarak. Sorularını, zihinlerindeki endişeleri alıp cevaplandırmaya çalıştık.
Ertesi gün yine çok özenle hazırlanmış bir Kur’an kursunu ziyaret ettik. Görevli arkadaşın bu mekân için çok araştırdığı belli çünkü özene bezene hazırlanmış değişik bölümleri olan bir kurs. Sütunlarına Kâbe süsü verilmiş, ikra kelimesiyle dizayn edilmiş kitaplığı bulunan çok hoş bir salon ve ayrıca masalarının üzerinde Kur’an’ın sureleriyle ilgili açıklayıcı bilgilerin bulunduğu şık kartlar döşenmiş, çay, kahve içme ve bu esnada da okuyup tartışmaya imkân veren küçük kitaplığı bulunan dinlenme salonu. Tek kelimeyle harika! Diğer kurslar… Ve anlıyorum ki kentin manevi imarı bu kurslarda şekilleniyor ve sayısı da oldukça fazla.
Yaz kurslarının açıldığı günde geldiğimiz bu kursta Kur’an öğrenmeye gelen kız çocukları en güzel hâlleriyle sıralarına oturmuşlardı. Onlarla sohbet ettik, beraber sure ve dualar okuduk. Ne olmak istiyorsun sorusuna verilen cevaplar muhteşemdi. Ana sınıfı öğretmeninden kalp doktoruna, beyin cerrahından polis olmaya varıncaya kadar her bir meslek uzmanlık dallarıyla birlikte şimdiden belliydi, kararlar verilmişti. En unutmadığım meslek de astronot olmak isteyen küçük hanımdan gelmişti. Ufku açık bir neslin var olduğunu görmekten mutlu oldum doğrusu. Dudaklardan dökülen o kelimelerin bir gün gerçekleşmesinin önünü açmak ve bunu fark edip destek olmak gerekiyor. Orada da mesleğimiz ne olursa olsun imanlı, ahlaklı ve dürüst olmanın, iyi insan olmanın her şeyden daha önde geldiğini ifade etmeye çalıştık ve onları yüreklendirdik.
Daha sonra mukabele okunan iki farklı mekâna daha gittik. Salonlar, camiler hanımlarla dolmuştu. Mukabeleden sonra hanımlarla hak kavramı üzerinde durduk ve her canın bizim üzerimizde hakkı olduğu konusunu anlatarak çevremize, yakınlarımıza, büyüklerimize, küçüklerimize, kendimize, milletimize, din kardeşlerimize karşı duyarlı olmamız gerektiğini konuştuk. Korumamız gereken beş temel esası örnekleriyle anlattık. Terk edilmesi gereken hatalarımızı, yanlışlarımızı konuştuk, sorular cevaplarını buldu, samimi iftar davetlerine rağmen onlarla da ayrılmak zorunda kaldık.
Akşam ziyaretine gittiğimiz ev halkı da altı çocuklu idi. Üçü şehir dışına okumaya gitmişler üçü de anne babasının yanındaydı. En küçük oğlan da dâhil olmak üzere misafirperverlik, büyüklere saygı, anne-babanın sözünü dinleme her güzel haslet onlardaydı. Anne-baba ise çocuklarına değer veriyor, onların manevi imarı için güzel şeyler istiyorlardı. Oradan ayrılırken 20 sene sonra eğer Van’a gelirsem senin büyük bir adam olduğunu görmek için ziyaret etmek istiyorum, bunun için de çok çalışmak gerekir diyerek oradan ayrıldık.
Hâsılı ülkemizin her köşesi farklı fiziki, tarihî mirasa ve güzelliğe sahip olmakla birlikte sosyal oluşum ve insanlık kumaşı bakımından da ne kadar da güzel! Bütün güzellikleri mizacında taşıyan bir milletimiz var çok şükür. Herkesin aslında bir olan Allah korkusu ve vicdanı var. Duygular temiz. Sadece eğitilmeye, bakış açılarının düzeltilmesine ihtiyaç var. Herkese iş düşüyor bu durumda. Kimse kendisini olanların ve de olmayanların dışında görmesin. Van doğunun incisi, gördüğüm kadarıyla şehir merkezi düzlük. Van Gölü şehre ayrı bir hava vermiş. Batı şehirlerini aratmayacak bir büyüye sahip. Orada yerleşip çalışan ve orada doğup, büyüyen, oradan ayrılmayan, şehrini imara kendini adayan herkese gıpta ile baktım ve ne kadar asil oldukları kanaatine vardım. Bir arkadaş İstanbul uzak değil ki hocam diyordu. Hem orda ne varsa burada da var. İstanbul’da insanlar ne yapıyorlarsa burada da onu rahatlıkla yapıyoruz diyordu. Allah bu gerçeği anlamayı ve bu şuuru kazanmayı herkese nasip etsin!