Makale

KURBAN

KURBAN

Prof. Dr. Zekeriya GÜLER | Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulüllah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Kim bir imkân bulur da kurban kesmezse bizim mescidimize yaklaşmasın!"
(Ahmed b. Hanbel, II, 321; İbn Mâce, Edâhî, 2.)

Açıklama
İsnadı hasen olan bu hadisin destek bulduğu hadislerden birisi şudur: "Ey insanlar, her yıl her ev halkına bir kurban kesmek gerekir." (Ebû Dâvûd, Edâhî, 1; Tirmizî, Edâhî, 19; İbn Mâce, Edâhî, 2.)
Bu hadislerle birlikte, hicretin ikinci yılından itibaren Rasul-i Ekrem’in kurban kesmeyi hiç terk etmediğini dikkate alan ve "Rabbin için namaz kıl, kurban kes!" (Kevser, 108/2.) ayetinin ümmetini de kapsadığı görüşünde olan Hanefiler’e göre, hâli vakti yerinde olanların kurban kesmesi vaciptir. Başka delilleri (mesela bkz. Tirmizî, Edâhî, 11.) nazarı itibara alan Şafiiler’in de içinde bulunduğu âlimlere göre ise kurban, amel edilmesi müstehap olan bir sünnettir.
Kurban kesmekle yükümlü olan bir Müslüman için, akıl baliğ, mukim ve zengin olması şartları aranır. Hanefi mezhebine göre kurban kesmeyi vacip kılan asgari zenginliğin ölçüsü (nisap), zekâtta ve fıtır sadakasında aranan zenginlik ölçüsüyle aynıdır. Buna göre, kişinin borçları ve asli ihtiyaçları dışında 85 gr. (20 miskal) altına ya da buna denk bir paraya veya mala sahip olması hâlinde kurban kesmek vacip olur.
Burada kastedilen kurban çeşidi "udhiyye"dir. Udhiyye, o yıl hacca gidemeyip hâli vakti yerinde olanların kestikleri bayram kurbanı demektir. Hac kurbanı anlamındaki hedy ise o yıl hacda bulunanların, hac menasikinden biri olarak Harem bölgesi içinde kestikleri kurban demektir. Her iki kurban çeşidi de Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail şahsında, insanoğlunu kurban edilmekten kurtaran şiar (sembol, simge, hatıra) bir ibadet olarak düşünülmelidir.
Esasen "Kurban kesiniz, zira kurban, atanız İbrahim’in sünnetidir." (İbn Mâce, Edâhî, 3; Ahmed b. Hanbel, IV, 368.) hadisindeki sünnet, ef’al-i mükellefindeki sünnet anlamında değil, "Hz. İbrahim tarafından öğretilip uygulaması gösterilen ve hayat tarzına dönüştürülen yol" anlamındadır.
Mastar olarak "yaklaşmak", isim olarak ise "kendisiyle Allah’a yaklaşılan, yakınlık sağlamaya vesile kılınan şey" anlamına gelen kurban, "İbadet maksadıyla belirli vakitte belirli şartları taşıyan hayvanı usulünce boğazlamak veya bu şekilde boğazlanan hayvan" diye tarif edilir. Her ibadet gibi, kurbanın asıl hedefi Allah’a yakın olmak ve O’nun rızasını kazanmaktır.
Kurbanın kabulü için kesim esnasında besmele çekilir, tekbir-tehlil getirilir ve dua edilir. Kurban kesmek, tevhit ve teslimiyetin tezahürüdür. Nitekim hayvan yere yatırılırken şu ayetler okunur: "Yüzümü gökleri ve yeri yaratan Allah’a, O’nun birliğine inanarak çevirdim. Ben müşriklerden değilim." (En’am, 6/79.); "Benim namazım, ibadetim (kurbanım), hayatım ve ölümüm hep âlemlerin rabbi olan Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu ve ben Allah’a teslim olanların ilkiyim." (En’am, 6/162-163.)
Gerçekten de kurban, özü takva (görev ve sorumluluk bilinci) olan deruni kulluğun canlı bir ifadesidir. Nitekim Yüce Kur’an, Âdem’in iki oğlu Hâbil ile Kâbil’in sundukları kurbanlara işaret ederek kurbanı kabul edilmeyen Kâbil’in Hâbil’i kıskanıp ölümle tehdit etmesi üzerine onun "Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder." (Maide, 5/27.) diye verdiği cevabı hatırlatır.
Ayrıca Hz. Âdem’in iki oğlunun kıssası yanında şu ayet-i kerime, kurbanın bütün ilahî dinlerde meşru bir ibadet olduğunu öğretir: "Biz her ümmete kurban kesmeyi meşru kıldık ki kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine Allah’ın adını ansınlar. Netice itibarıyla hepinizin mabudu tek bir ilahtır. Şu halde yalnız O’na teslimiyet gösteriniz. Sen de Allah’ın buyruklarına içtenlikle teslimiyet gösteren kimseleri müjdele!" (Hac, 22/34.)
Öte yandan şu ayet-i kerime, rüknü "kan akıtma (irâkatü’d-dem)" diye belirlenen kurban ibadetinin öne çıkan hikmetinin takva, teslimiyet ve şükür olduğuna dikkat çeker:
"Biz o büyükbaş hayvanları da Allah’ın nişanelerinden kıldık; sizin için onlarda nice yararlar vardır. Onlar (kesim için) sıraya dizildiklerinde üzerlerine Allah’ın adını anınız, cansız halde yere serildiklerinde ise onlardan hem kendiniz yiyiniz hem ihtiyacını gizleyen ve gizlemeyen yoksulları doyurunuz. İşte onları şükredesiniz diye sizin istifadenize verdik. Onların ne etleri Allah’a ulaşır ne kanları; O’na ulaşacak olan sadece sizin takvanızdır. İşte Allah onları sizin istifadenize verdi ki size doğru yolu göstermesinden ötürü O’nu tazimle anasınız. İyilik yolunu tutanları müjdele!" (Hac, 22/ 36-37.)
Meşhur sahabi Ebu Eyyup el-Ensari (r.a.) diyor ki: "O zamanlar bir tek koyun keserdik. Kişi onu kendi adına ve ailesi (hane halkı) adına bir koyun keser; etinden kendileri de yer, başkalarına da ikram ederdi. Zamanla iş övünmeye dönüştü ve gördüğün hâle geldi." (Muvatta’, Dahâyâ, 4; Tirmizî, Edâhî, 10.)
Ebu Eyyup el-Ensari bu sözü, Atâ b. Yesar’ın "Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanında kurbanlar nasıldı?" sualine cevap olmak üzere söylemiştir. İşte kurbanın anlamı, onun bu tespiti ışığında ciddiye alınmalı ve özden yani takva, teslimiyet ve şükür hikmetinden uzaklaşılmamalıdır. Zira "övünmek" gibi bir zafiyet, ibadetin ruhuyla bağdaşmaz.
Bu itibarla kurban, lütufkâr Rabbimizin sonsuz nimetleri karşısında tevazu, mahviyet, rikkat, sevgi, saygı, kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma ruhunu canlı tutarak iyi ahlakın kazanılması, sosyal adalet ve toplumsal huzurun gerçekleşmesi için bir vesile ve büyük bir fırsat niteliği taşır. Bu açıdan kurban, fert ve toplum yararı öne çıkan mali bir ibadettir. Ne var ki kurbanın, mali fayda eksenli düşünülmesi doğru değildir. Bu sebeple kurban yerine bedelinin (parasının) dağıtılması caiz olmaz.
Hadisten öğrendiklerimiz
Kurban, takva, teslimiyet ve şükür yüklü mali bir ibadettir.
Hz. İbrahim’in yolu olan kurban, ilahî emir ve yasalara mutlak itaatin kazandırdığı başarılı sınavın canlı bir hatırasıdır.
Hz. İbrahim tarafından sunulan ve Rasul-i Ekrem tarafından ümmetine emanet edilen kurban ibadeti, muazzam
bir gelenek olarak hâli vakti yerinde olanlar tarafından ilelebet yaşatılmalıdır.