Makale

KERBELA-YI ARAKAN

KERBELA-YI ARAKAN

Kaan H. Süleymanoğlu

Kerbela bir mekânın adı mıdır? Yaşanmış bitmiş tarihsel bir vakıa mıdır, yoksa Habil ve Kabil’den beri insanın insana reva gördüğü bütün zulümlerin müşterek remzi midir? Dünyanın neresinde bir mazlum çaresizlik içine düşürülmüşse, aç biilaç, naçar bırakılmışsa orada bir Kerbela yeniden yaşanmakta, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber’in şahs-ı manevisi yeniden incitilmektedir. Hz. Hüseyin ve ailesinin, Bağdat’ın 100 kilometre yakınında, Kerbela denilen yerde, susuz bırakılarak vahşice katledilmesi olayı, Müslümanların zihninde masumiyetin, mazlumiyetin bir nişanesi olarak tarih üstü bir karanlığı imler.
Son iki yüzyıl boyunca birliğini ve dirliğini kaybeden Müslümanlar, özellikle yalnız kaldıkları coğrafyalarda, uluslararası güç dengelerinin ve hesapların pençesi altında kolayca gadre maruz kalmakta, kendi Kerbela’larını yaşayabilmektedirler.
Bir ülke düşünün. Orada Müslümanların doğması, evlenmesi ve ölmesi vergiye tabi. Üzerinde, “Yabancılara aittir” yazılı bir azınlık kimlik kartına sahipler. Tek geçim kaynakları olan hayvanları için her yıl düzenli olarak vergi ödemek zorundalar. Beton ev yapmaları yasak. Seyahat özgürlükleri, bir köyden diğerine giderken bile izne bağlı. Sadece liseye kadar eğitim alabiliyorlar. Herhangi bir iş yeri açabilmeleri bir Budistle ortak olma şartına bağlanmış. Sabit ve mobil telefon kullanmaları yasak. Motorlu taşıt kullanmaları da öyle. Devlet ve nüfusun çoğunluğu oluşturan Budistler tarafından ücret verilmeksizin çalıştırılabiliyorlar. Bir Güneydoğu Asya ülkesi olan Myanmar’ın Arakan eyaletinde Müslüman halka karşı sıklıkla tekrarlanan katliamlar, iletişim kanallarının yaygınlık kazanmasıyla her ne kadar son yıllarda dünyanın gündemine geldiyse de, aslında yeni değil. Ülkede %70 civarında çoğunluğa sahip Budist Rakhineler, Müslüman Rohingyalar’a her fırsatta zulüm yapmakta, bu zulümde devlet aygıtları da sistematik olarak kullanılmaktadır. Aslında Arakan’ın yerlileri olan Budist Rakhineler ve Müslüman Rohingyalar, asırlar boyu barış içinde yaşadılar. Bugün bölgede akıl almaz biçimde devam eden orantısız zulmün kökenleri ise XIX. yüzyıla dayanıyor; 1826’da başlayan ve 120 yıl süren İngiliz işgaline. Myanmar’daki ilk büyük katliam 1942 yılında İngilizlerin gözü önünde oldu. Burmaların desteklediği Budist Rakhineler 150 bin Müslüman’ı katletti. Arakanlılar bu ilk katliama “Kerbela-yı Arakan” dediler. Katliamdan sonra Bangladeş ve diğer komşu ülkelere göç dalgaları başladı.
1948 yılında bağımsızlığını ilan eden Myanmar’da, Müslümanlara yönelik saldırılar artarak devam etti. 1954, 1978 ve 2012 yıllarında ve son olarak 2017’de savunmasız halk acımasızca katledildi. Myanmar’ın yer altı kaynakları ve özellikle Arakan bölgesinin enerji trafiğinde taşıdığı stratejik önem, süper güçlerin de dikkatini çekmekte, bu durum ise bölgeyi bir hesaplaşma masasına doğru itmekte.
Myanmar devlet güçlerinin yaptığı zulümlere kimi zaman Budist halk da katılmakta, ortaya insan aklının alamayacağı vahşet görüntüleri çıkmakta; dövülen, yakılan, diri diri gömülen Müslümanlara ait görüntüler bütün dünyanın şahitliğiyle devam etmekte.
Yıllardır sistematik bir şekilde katledilen, yerlerinden yurtlarından sürülen, tecavüze uğrayan Arakanlı Müslümanlar çevre ülkelere sığınmayı ve sürekli mülteci olarak yaşamayı tek çıkar yol olarak görüyorlar. Bengladeş’teki mülteci kamplarında oldukça zor şartlarda yaşayan Kala Miyah’ın, “Bizi bütün acılarımızdan kurtaracak olan ölümü bekliyoruz.” sözleri Arakanlı Müslümanların çaresizliğine tercüman oluyor.
Myanmar’da Türk şehitliği
Arakan kroniklerine göre İslamiyet bölgeye ilk olarak tüccarlar, daha sonra Müslüman dervişler vasıtasıyla ulaştı. Araplar yakın zamanlara kadar Arakan’daki dış ticareti kontrol altında tutmaktaydı. Ama Arakanlı Budistlerin hızlıca Müslüman olmalarının gerçek sebebi, tahttan indirilen ve sürgün hayatında uzun uzun İslam’ı araştıran Narameikla (sonraki adıyla Süleyman Şah) olmuştur. Müslüman olan Arakan kralı, 1430 yılında tekrar tahtına oturduğunda Arakan’da bir İslam krallığı başlamış oldu. Krallık 1784 yılında Burmalılar tarafından işgal edilinceye kadar 26 kral tarafından yönetildi.
1912’de Balkan Savaşları sırasında Arakan Müslümanları Osmanlılar için seferber olmuş, Hindistanlı Müslümanların çıkardığı bir gazetede, “Birçok yaralı Türk sahipsiz yatıyor. Müslümanları açlığa ve ölüme terk etmeyin.” yazılı ilanlar vererek yardım çağrılarında bulunmuştu. Kaynaklar kendi imkânsızlıkları içinde topladıkları 35 bin altını Türkiye’ye gönderdiklerini belirtiyor.
Burma’da bir de Türk şehitliği var: Thayet Myo Türk Şehitliği. I. Dünya Savaşı’nda İngilizler’e esir düşen Osmanlı askerleri, İngiltere’nin bir sömürgesi olan Burma’ya götürüldü. Tarihçiler, 12 bin civarında askerin bölgede yol ve köprü yapımında çalıştırıldığını, hâlen Burma’yı uçtan uca geçen başkent Yangon ile Thayet arasındaki dokuz bin kilometrelik demiryolunun esir Osmanlı askerlerine yaptırıldığını, bu çalışma şartlarına dayanamayan 2 bin askerin demiryolu hattının son durağında şehit düştüğünü aktarırlar. Osmanlının bu askerlerden üzerinde “POW-Prisoner of War” yani “Savaş Esiri” damgası bulunan mektuplar sayesinde haberdar olabildi. Savaş sonrası, Mondros Mütarekesi ile esirlerin büyük kısmı ülkesine dönerken bazılarının evlenip orada kalmayı seçti.
Bölgedeki Türk şehitliğinde bulunan mezar taşları, tarihçileri doğruluyor. Çoğu 1916 Mart ve Nisan ayları tarihli mezar taşlarının bulunduğu şehitliğin kitabesinde, “I. Dünya Savaşı’nda Irak, Suriye, Filistin ve Arabistan cephelerinde Osmanlı ve İngiliz orduları arasındaki çarpışmalar sırasında İngilizlere tutsak düşerek Burma’ya getirilen ve burada vefat eden aziz Türk askerlerinin anısına” ifadesi bulunuyor.
İlk 1961 yılında Myanmar’daki Türk şehitliği fark edildi. Türkiye’nin girişimleri sayesinde şehitlik, tarım arazisi olarak kullanılmaktan kurtarıldı.
Katliam durmak bilmiyor
2012 ile 2013 yılları arasında Myanmar’da 250 kişinin ölümüne neden olan şiddet olayları sonrasında yaklaşık 140 bin Müslüman göç etmek zorunda kalmıştı. Son yıllarda hız kesmeden devam eden baskı, bu yıl yeniden korkunç bir boyuta ulaştı. Myanmar hükûmeti, Myanmar-Bangladeş sınırına yakın üç farklı güvenlik noktasına yapılan saldırıyı bahane ederek bölgedeki sivillere karşı olağanüstü askerî güç kullandı. Yüzlerce sivil hayatını kaybetti, binlercesi ölümcül koşullarda yerlerini terk etmek zorunda kaldı. Güvenlik güçlerinin zulmüne Budist çeteler de cinayet, toplu tutuklamalar, tecavüz ve işkence vakıalarıyla dâhil oldu. Müslümanların evleri ve işyerleri ateşe verildi. Yaşanan kayıplar, 2012 yılından bu yana en kanlı katliam olduğunu ortaya koyarken, uluslararası yardım kuruluşları, Bangladeş’teki kamplarda gittikçe büyüyen bir insani kriz olduğunu ve bu krizin merkezinde de çocukların bulunduğunun altını çiziyor. Myanmar’dan Bangladeş’e sığınan 370 bin mültecinin ilk belirlemelere göre, yaklaşık yüzde 60’ı çocuk. Arakanlı Müslümanlar, İslam dünyasından uzanacak yardım eline, ilgiye ve ümmet bilincine muhtaç.