Makale

KURBAN BAYRAMI

KURBAN BAYRAMI

Bedia Belkıs BALCILAR | İstanbul Bakırköy Kur’an Kursu Öğreticisi


Kâ’be-i kuyunda ıyd-ı vasluna kurbân olup
Yoluna cân virmege cân ile nevbet beklerüz.
Belâyî

Ehlimuhabbetin beklediği nevbetin sırrına matuf bir yolculukla visale erişebilmenin telakkisidir Kurban Bayramı. Bu meyanda bizi mevcut olduğumuz yerden alarak manevi bir teslimiyetle arındırmak için semanın kapılarından inen lütuf ile taçlanmıştır. O lütfun sırrına agâh olmak için evvela teslimiyeti iyi okumamız gerekir. Okumak, nicelerinin kalbine damıtılan bir nur değil mi? Değil mi ki biz kalbimizle okumayı Hak’tan öğrenmişizdir. Teslim olmamız bu yüzdendir. Yukarıdaki beytin de işaret buyurduğu gibi; ol sevgilinin semtinde visal uğruna kurban olabilmeye…
Yüce Allah’ın buyruğuyla Hz. İbrahim (a.s.)’in sınandığı bir imtihandı teslimiyet. Hz. İsmail (a.s.), bu teslimiyetin vücut bulmuş hâliydi. İlahî vahyi kalbiyle okudu, canını serdetti. Hz. İsmail, ilahî emri yerine getirmekte bir an tereddütte bulunmamıştı. Hakka, zerre miskal halel getirmeden tam mahiyetiyle teslim olmuşlardandı. Daha boynunu bıçağa uzatmadan evvel kurbiyetin mihenk taşı olduğu, Kur’an-ı Kerim’deki hikmet ile öğretilmişti inananlara. Hz. Hacer idi annesi. İnanmış tüm kadınlara numune-i imtisal teşkil edecek sabrıyla nefsinin dizginlerini eline almış bir cengâverdi.
Hicaz’da bir tepe, yanında küçük bir bebek, kavurucu bir susuzluk ve fakat gönülden bağlılığın anahtar kelamı: “Allah, bize kâfi’dir.”
Kıssa-i Nebi bize muhteşem bir nasihattir. Kâ’be’nin temellerinin yeniden yükseleceği yere, Cenab-ı Hakk’ın buyruğuyla intikal ettiklerinde Hz. İbrahim aleyhisselam: “Sizi Allah’a emanet bırakıyorum.” deyince, “O hâlde Allah, bize zarar dokundurmaz.” diyen teslimiyet abidesinin sinesinde süt emmiş bir oğul, Hz. İsmail.
Hz. İbrahim (a.s.) ailesini, kıymetli yavrusunu o an için son defa göreceği mevkide, Seniyyetü’l-Veda tepesinden Beytullah’ın inşa edileceği yere doğru dönerek içtenlikle yakarıyordu. Mübarek peygamber duasıyla insanlığa bir teslimiyet göyneği biçiyordu: “Ey rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını, senin kutsal evinin (Kâbe) yanında tarıma elverişli olmayan bir vadiye yerleştirdim. Bunu yaptım ki Rabbim, namazı kılsınlar! İnsanların gönüllerini onlara meylettir ve çeşitli ürünlerden onlara rızık ver ki şükretsinler!” (İbrahim, 14/37.)
Duayı dilimizle ikrar, kalbimizle tasdik bir yakarışla okuyoruz, şükredenlerden olmak için.
Kendi vaktimizin sularında bir bayram sabahına intikal ediyoruz el an. Hatıramızın en berrak sahifesine mimlenmiş âdeta. Küçük bir kız çocuğuyum, evimizin önüne tek başına çıkamayacak kadar küçük. Birkaç kelimeyi bir araya getirip cümle kurmaya başlayalı uzun bir vakit geçmemiş. Bitişik nizam avluların, iki katlı kâgir binaların oluşturduğu kadim bir şehrin mahallesindeyiz. Babam önemli bir insan, bütün babalar gibi. Henüz çok küçüğüm ama bu hissiyatı ulvi bir derinlikle kavrayabiliyorum. Onun, sokağın başından evimize doğru gelişini pencereden gördüğümde küçük kalbimde akis bulan vakur tavrını, şefkatini kelimelere dökebilmeyi isterdim.
Çocukluğunuzu deşifre ederken göreceksiniz, bazen küçücük zannettiğiniz bir mimik, bir jest, bir kelime, bir ahenk ilerisi için kökü sağlamlaşacak bir ağacın kalbimizde filizlenişine sebebiyet verir.
İşte, kalbimin göğünde salınan bir ağaç gibidir; dimağımda hâlâ tazecik anılarla mülhem bir Kurban Bayramı sabahı. Sokağa tek başına çıkamayacak kadar küçük bir kız çocuğu hayretle irkiliyor. Bir ses, bambaşka bir seda nüfuz ediyor kalbine. Merak ediyor, içi içine sığamayacak kadar heyecanla. Allah’ım kalbimize bu okumaklığı sen yazdın, hamdolsun! Yoksa nasıl bilebilirdi bir küçük benî âdem, bayram sabahında getirilen teşrik tekbirlerinin uhrevi âleme yol bulup aktığı o incecik hissiyatı.
Daha fazla dayanamıyorum, bir fırsat bulup evin dışına çıkıyorum. Bir iki adım atıyorum, çok uzaklaşmaya cesaret edemiyorum. Mahallemizin camiine çıkan sokağımızın başında hayretle ve kımıltısız bir mutluluk deryasının içinde buluyorum kendimi. Annem beni içeriye girmem için çağırıyor kapıdan, ben camiden yükselen sese doğru bakınıyorum sanki görünecekmiş gibi. Sanki akın akın yükselen o ses, bir nehrin çağıltısı gibi tüm şehri içine alıp bizi bulutlara kadar yükseltecek.
Kuşların kanat çırparken ibadet ettiği saatlerden bihaber olmayanların vakıf olduğu bir muştu gibi tıpkı, bayram sabahının ruhu üzerimize bir feyiz halesi olup doğuyordu.
Nihayet, babam geliyor belli bir vakit geçtikten sonra. Onu sevinçle karşılarken çocuk kalbimin yaşadığı feyzin çağıltısı devam ediyor. Babam mahallemizin camiinde imam-hatiptir çünkü. Cübbesi ve sarığıyla gözümde bir abide gibi büyüktür. Bayram sabahını diğer günlerden farklı kılan o muazzam hissiyatı yaşarken, aslında kalbime şefkatle nakşolan bir sevgi dilinin mevcudiyetinden bahsetmek istiyorum sizlere. Çocuk kalbi şefkati unutmaz. Çocuklarınızın kalbine bir ceylanın suya inişi gibi nazlıca eğilin.
Kurban ve şefkat
Bu iki kelimeyi bir araya getirmek, sanki bir mümkünün kıyısında dilemmalarla cebelleşmek gibidir. Kurban, İslami literatürde şümullü bir ibadeti içine alan Allah’a yakınlığı (takarrüp illallah) mana ile bütünleştirerek bize ihsan edilmiş hususi bir vazifedir. Biz, Hakk’a inanmışlar olarak kurban ibadetini yerine getirirken biliriz ki asl olan takvamızdır. Yakiniyete açılan o büyük davetin kapısına varırken benliğimizde büyüttüğümüz tüm zehirli sarmaşıklardan uzaklaşmak, arınmak, vazgeçmek…
“Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!” (Hacc, 22/37.)
Şefkat, tüm canlıların özünde mündemiçtir. Rahîm olanın sırrıyla nefeslenmiş... Her işimizin başındaki besmelemizi mütemmim eyleyen, sonsuz Rahman ve Rahim olanın izniyle. Şefkat bir cennet meyvesi kadar besleyen bizi, büyüten. Ruhumuzda binlercesi bir anda açmış iri güller kadar rayihasıyla mest eden. Şefkat, gayret-i diniyemizi ikmal ederken bizi yarı yolda bırakmayan sebepler dairesidir. Her şeyde mevcut olanın ismiyle…
Bismillahirrahmanirrahim
Allah’ım, besmeleyi öğrendiğim ilk günü hatırlar gibi kalbim, bir Kurban Bayramı sabahındaki şefkatin doruklarında geziniyorum şimdi. Kurbanlık bir koç getirmiş babam. Bahçemizin kapısına bağlamışız. Hayatımda İlk kez kınalı kurbanlık görüyorum. Dilim birkaç kelimeyi bir araya getirip cümle kuracak kadar çözülmemiş henüz. Ama gönül dilim gayet konuşkan. Kapının önüne bağlanmış kurbanlık koçtan biraz ürküyorum, korkuyla karışık. Neden bağlanmış? Neden hüzünleniyorum?
Annem, bana namaz dualarını uyurken ninni gibi tekrar ettiren kadın. Namazını eda ettiği vakitlerde onunla beraber eğilip doğrulurken secdelerde kıpırdayan tespihatını işitmek için dikkat kesildiğim. Bana salli-barik dualarını öğretirken Rasulüllah Efendimiz (s.a.s.)’in âlini nasıl sevdirdiyse, Hz. İbrahim (a.s.)’in âlinden de öyle kıymetli bahseden. Namazının akabinde selam verir vermez kollarını iki yana açıp beni sinesine davet eden. Dua ederken ılık nefesiyle evvela benim yüzümü mesheden. Annem şefkatin baş tacı.
Kurbanlık koçun yanındayız. Annem, babam ve ben bir aile tablosu gibiyiz zihnimde şimdi. Babam ellerimi kocaman ellerinin arasına almış kurbanlığımızın yünden libasına dokunmam için beni cesaretlendiriyor. Bir kurbanlık cana ilk dokunuşum böyle oluyor. Sevgiyle gezdiriyorum ellerimi. Onun mübarek bir hissiyat ile beklediğini duyumsuyorum o an. Sırat anlatılıyor bana. Kıldan ince kılıçtan keskin. Şimşek hızıyla kurbanlar geçiyor bir bir... Sırtlarına müminleri de almışlar. Sinematografik bir karede değiliz ey okuyucu, bütün bu kelime cilbabıyla resmedilen duygu durumunu hep birlikte yaşadık. Her birimizin çocukluğuna ait izlerden bir lahzacık seyirdi bütün bu anlattıklarım.
Kurban, bir kahraman oluyor göklerin kapısından allı pullu süslenerek yeryüzüne inen…
Kurban, bir sevinç nidası…
Kurban, bir şenlik…
Kurban, yakınlaşmak…
Kurban, manen kurulmuş sofralara diz kırıp hep birlikte toplanmak…
Kurban, Kâbe’mizin kara örtüsü…
Kurban, namazdaki son oturuş…
Kurban, say etmek bir susuzluğun yangınıyla teslimiyetin şahikasında…
Kurban, bıçağı cana kastetmeden canın özüne çalmak şahdamarında biriken imanın kuvvetiyle…
Kurban, yakiniyet… bizden olmayan ne varsa bir terk ediş…
Kurban, annemizin nefesi, babamızın duası kadar samimi…
Kurban, dembedem yaklaşmak… tüm hitapların ötesinde.
Kurban, bir yolculuk.
Yürürüz kardeşim hep birlikte, yolları birleştiren Allah’tır.
Kurban, canımızı yoluna serdiğimiz ne varsa…
En Sevgili’ye.
Mübarek ola!