Makale

KUR’AN-I KERİM’DE EDEBİYAT, GÜZEL SANAT DALLARI VE ÇAĞDAŞ İLETİŞİM YÖNTEMLERİNE İŞARETLER

KUR’AN-I KERİM’DE EDEBİYAT, GÜZEL SANAT DALLARI VE ÇAĞDAŞ İLETİŞİM YÖNTEMLERİNE İŞARETLER

Prof. Dr. Muammer ERBAŞ | Balıkesir Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı


“Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola iletir…” (İsra, 17/9.)

Bugün gerek insanlığa yönelik İslami tebliğ sürecinin, gerekse Müslümanlara yönelik din eğitim öğretimi faaliyetinin önündeki en önemli sorunlardan biri, mevcut din dilinin eskimesi ve modern iletişim yöntemlerinden yeterince istifade edilememesidir. Esasen Kur’an vahyi, bizlere bu konuda önemli ipuçları sunmaktadır. Şöyle ki o, öncelikle edebî bir mucizedir. Bu itibarla Kur’an’da Arap edebiyatına ve güzel sanat dallarına ait pek çok unsur en etkili biçimde kullanılmıştır: “Kulumuza indirdiğimiz Kur’an’dan şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sure meydana getirin; eğer doğru sözlü iseniz, Allah’tan başka, güvendiklerinizi de yardıma çağırın.” (Bakara, 2/23.)
Kur’an-ı Kerim, bir şiir kitabı değildir. Bununla birlikte Mekki surelerin pek çoğu şiir üslubundadır. Bu sayede Kur’an vahyi, inanmadığı halde pek çok müşrik Arap’ı derinden etkilemeyi başarmıştır. Bizce bunun anlamı, dini tebliğde tıpkı Hassan b. Sabit, Yunus Emre, vb. gibi şiirden yeterince istifade etmektir.
Kur’an-ı Kerim, bir musiki bestesi değildir. Bununla birlikte Kur’an vahyi, düz bir hitap veya metin gibi değil, bilakis tecvit kuralları çerçevesinde kendisine özel bir musikiyle okunur. Bu tarz okuyuş, ona ayrı bir güzellik ve etkileyicilik katar. Bu husus bize, dinî eğitim ve öğretimde tıpkı Meragi, Itri, Hafız Post, vb. hafız bestekârlar gibi meşru çerçevede dinî musikiden istifade edilmesi gerektiğini gösterir.
Kur’an-ı Kerim, bir hikâye kitabı veya roman değildir. Bununla birlikte o, bünyesinde pek çok güzel kıssaya yer vermiştir. Bu sayede ilahî kaynaklı soyut değer ve mesajlar, muhataplara somut tarihî örnekler ışığında çarpıcı bir şekilde aktarılmıştır. Böylece Kur’an vahyi, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük edebî mucizesi olmuştur: “Şüphesiz bu anlatılanlar gerçek hikâyelerdir.” (Âl-i İmran, 3/62.)
Kur’an-ı Kerim, fabl türü bir öykü kitabı değildir. Fakat Kur’an’da sadece ağaçlar, kuşlar, vb. değil, bunun ötesinde cansız taşlar dahi konuşturulmuştur. “Göklerde ve yerde olan kimselerin, sıra sıra uçan kuşların Allah’ı tespih ettiğini görmez misin? Her biri kendi niyaz ve tespihini bilir. Allah, onların yaptıklarını bilendir.” (Nur, 24/41.)
Kur’an-ı Kerim, bir atasözü mecmuası değildir. Fakat Allah Teala, orada özgün onlarca darb-ı mesele yer vermiştir. Bu sayede bir yandan ilahi mesajlar çok daha çarpıcı ve anlaşılır kılınmış, diğer yandan da inananların muhayyile gücü zorlanarak geliştirilmiştir. Buradan hareketle kültür tarihimizde Kur’an ve sünnete uygun onlarca yeni atasözü türetilmiştir: “Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir varlığı misal getirmekten çekinmez.” (Bakara, 2/26.)
Kur’an-ı Kerim, bir resim albümü değildir. Fakat Allah Teala, orada insanın zihin dünyasında beliren çok canlı tablolar çizmiştir. Buradan hareketle geçmişte Müslüman ressamlar, minyatür tarzında çok güzel tablolar ortaya koymuşlardır. Bunun gereği, bizlerin de bugün için söz konusu Kur’an tablolarını layıkıyla resim tuallerine yansıtmamızdır: “Allah’ın yardımı ve fetih geldiğinde, insanları bölük, bölük Allah’ın dinine girerlerken gördüğünde.” (Nasr, 110/1-2.)
Kur’an-ı Kerim, bir karikatür dergisi değildir. Fakat Allah Teala, orada inkarcıların durumlarını çok çarpıcı bir şekilde hicvetmiştir. Buradan hareketle geçmişte Müslüman sanatkârlar, şeytan, cin, vb. kötü figürü minyatürler üzerinden çok güzel resmetmişlerdir. Bizim de, bugün Kur’an hicivlerini resmeden eserler ortaya koymalıyız: “Tat bakalım (azabı)! Hani sen çok güçlü ve şerefli idin.” (Duhan, 44/49.)
Kur’an-ı Kerim, bir piyes veya tiyatro eseri değildir. Fakat Allah Teala, orada şeytanın kendisiyle, Firavun’un veya diğer inkarcıların da peygamberlerle olan mücadelelerini bizzat kendi ağızlarından olduğu gibi aktarmış ve bunda herhangi bir beis görmemiştir. İslami literatürde bilhassa Mesnevi tarzı eserlerde benzer türde özgün diyaloglara başarıyla yer verilmiştir: “(İblis:) Rabbim! Öyle ise, (varlıkların) tekrar dirileceği güne kadar bana mühlet ver, dedi.” (Hicr, 15/36.)
Kur’an-ı Kerim, bir sinema filmi değildir. Fakat orada filmleri aratmayacak çok canlı sahneler mevcuttur. Bilhassa kıyamet, cennet ve cehennemin anlatımında soyut anlatımdan ziyade canlı tasvirler ön plana çıkar. Öyle ki insan bu sahneler karşısında adeta kendisini oralara girip çıkmış gibi hisseder. Bugün için bunları başka dil ve kültürden kimselere anlatımda en etkin yolu, onları beyaz perdeye aktarmaktır: “Gök yarıldığı zaman, yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman, denizler kaynaştığı zaman, kabirlerin içi dışa çıktığı zaman.” (İnfitar, 82/1-4.)
Kur’an-ı Kerim, bir dizi filim senaryosu değildir. Fakat orada İslam serüveni, Hz. Âdem ile başlayıp Hz. Peygamber’e kadar devam edegelen bir dizi film gibi sunulur. Öyle ki pek çok surede, önceki bölümlere ait çarpıcı sahneler özetlenip tekrarlanır. Bugün için bunun yolu, söz konusu serüveni canlı bir şekilde aktaran dizi filmler çekilmesidir. Bu dizilerden bazıları Âdem, Nuh, Lut, vb. geliş sırasıyla peygamberleri, bazıları ise Alak, Müddessir, Müzzemmil, vb. nüzul sırasıyla sureleri esas almalıdır.
Normalde küçük çocukları oturtup onlara üç-beş dakika bir şey anlatamayız. Fakat onlar, sabahın erken saatlerinde gizlice kalkıp televizyonu açarak onun başında gönüllü olarak saatlerce çizgi film izler. O hâlde bugün için Müslüman çocuklara ulaşmanın ve onları eğitmenin yolu, Kur’an ve sünnete dair mesajları onların düzeyine uygun olarak hazırlanmış resimli hikâyeler veya çizgi filmler ve diziler yoluyla aktarmaktır: “Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti.” (Lokman, 31/13.)
Kur’an-ı Kerim, bir belgesel film senaryosu değildir. Fakat Allah Teala, orada evrende yaşayan canlıların yaşamlarına dair belgesel tadında pek çok anlatıma yer vermiştir. Bugün bunları doğru bir şekilde anlatıp ortaya koymanın en etkili yolu, onların belgesellerini çekmektir: “Rabbin bal arısına da şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan göz göz evler edin!...” (Nahl, 16/68.)
Dinî eğitimde anlatım ve aktarımı en zor olan hususların başında, gayp âlemi ve bu âleme ait olan Allah, melek, cin vb. varlıklar gelir. Kur’an’da bu âlem bizlere, daha ziyade müteşabih ayetler aracılığıyla güçlü teşbihler ve canlı temsiller aracılığıyla aktarılmıştır. Maalesef bugün için biz din adamlarının bu konuda kullandığı dil oldukça eskimiştir. Bu nedenle bilhassa genç nesillere gayp âlemini ve ona ait varlıkları anlatmakta hiç de başarılı olamıyoruz.
Hâlbuki bugün için insanoğlu, gayp âleminin âdeta bir prototipi olan sanal âlemi ve bu âleme ait ürünleri üretmiş ve herkesin hizmetine sunmuştur. Bilhassa gençler, başında saatlerini geçirdikleri bu âlemi, adeta gerçek âlemden çok daha iyi tanımaktadırlar. Maalesef bugün bizler, aynı hatayı bilgisayar, internet, vb. dijital kültür karşısında tekrarlıyoruz. Büyük ölçüde kaybettiğimiz milletimizi ve ümmetimizi, bilhassa geleceğimiz olan yeni nesilleri tekrar kazanmak adına bir an önce başta bütün edebî ilimler ve güzel sanat dalları olmak üzere bilhassa çağdaş iletişim araçlarını dini tebliğ ve eğitim öğretimde en etkili bir şekilde kullanmak durumundayız. Bunun için Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim, bizlere ilham kaynağı ve meşruiyet zemini olarak fazlasıyla yeter.