Makale

ABDÜLHAMIT HAN'IN YADİGÂRI: HAMİDİYE HİCAZ DEMİRYOLU

ABDÜLHAMIT HAN’IN YADİGÂRI: HAMİDİYE HİCAZ DEMİRYOLU

Musa Tektaş

Takvimler 1892 yılını gösterirken, Ahmet İzzet Efendi adındaki ileri görüşlü teknik ve beceri kabiliyetine vakıf ehlidil bir görevli tarafından düzenlenen teklif raporu Sultan Abdülhamit Han’a sunulur. Cidde evkaf müdürü olan Ahmet İzzet Efendi bu raporunda Şam’dan başlayarak Medine’ye kadar getirilecek bir demiryolunun Hicaz’a yönelecek dış saldırılarla bölgede çıkabilecek isyanlara karşı önemli bir savunma vasıtası oluşturacağını dile getirir. Bu projenin hayata geçmesi hâlinde hac yolculuklarının da büyük ölçüde kolaylaşacağı zikredilmektedir. Hayalindeki düşünceyi hakikat palanında tatbik etmek için fırsat kollayan Sultan II. Abdülhamit Han, ilgisini çeken bu teklifi Mehmet Şâkir Paşa ile istişare eder. Mehmet Şâkir Paşa, raporu iyice inceledikten sonra demiryolu hattının tahmini maliyetini de hesaplayarak geçeceği güzergâhı gösterir bir harita ile birlikte padişaha arz eder. Proje hakkında Derviş ve Gazi Ahmet Muhtar paşaların da fikirlerini alan II. Abdülhamit Han kesin kararını vererek 2 Mayıs 1900 tarihinde yayımladığı bir irade ile inşaata başlanmasını emreder.
Yine takvimler 1 Eylül 1900 tarihini gösterirken, Şam’da tertip edilen resmî bir törenle Sultan Abdülhamit Han önderliğinde bütün Müslümanların övünç kaynağı olan bir projeye, Hamidiye Hicaz Demiryolu inşaatına başlanır.
Hamidiye Hicaz Demiryolu projesi dinî temeller üzerine bina edilmiş bir güzel iştir. İstanbul’dan Şam-ı Şerif’e ulaşan mevcut demiryoluna ilave olarak, Şam-ı Şerif’ten Medine-i Münevvere’ye ve oradan da Mekke-i Mükürreme’ye kadar planlanan bir demiryolunun inşası demek, inanmış gönüllerin merbutiyetine vesiledir. İslam ümmetinin hayrına olan bu teşebbüs iman ile kalbi çarpan her müminin memnun olacağı destekleyeceği önemli bir faaliyettir. Bu girişim birkaç teknik mühendis ve personelin dışında tamamen Müslümanların finansıyla ve amelesiyle yapılan bir güzel projedir.
Abdülhamit Han her Müslüman’dan evvel bu güzel iş için şahsi parasından elli bin lira ihsan buyurmak suretiyle işe başlamıştır. Cihanın her tarafında yaşayan Müslümanlar bir katkı sağlamak maksadıyla âdeta hayırda yarışmışlardır. Özellikle Hint Müslümanlarının gayret ve çabaları Allah katında da aziz milletimizin hafızasında da unutulmayacak derecede büyüktür. Beytullah’ı ve Rasulüllah’ı seven Müslümanların yüce bir gayeye matuf birliktelikleri bir kardeşlik projesi olarak vücut bulmuştur.
İlk aşamada Şam’dan Mekke’ye ulaşması planlanan demiryolu hattının ileride Akabe ve Cidde’ye bağlanması, hatta Yemen’e kadar uzatılması düşünülmüştür.
Kutlu beldelere doğru yapılan bu güzel faaliyet ile dinî amaçlarla birlikte, askerî ve siyasi gayelerle bertaraf edilmez. Hicaz bölgesi başta olmak üzere Suriye ve Yemen’e asker ve mühimmat sevkiyatında demiryoluyla yapmak gayet kolaylık sağlayacaktır. Elbette halk nezdinde büyük zahmet ve meşakkatlerle yapılabilen hac yolculuğunu kolaylaştıracak bir proje olması her şeyin önünde algılanmış ve kutsal beldelere daha kısa bir vakitte ulaşarak özlem giderme duygusu gönülleri memnun etmiştir. Hicaz Demiryolu büyük bir dinî hizmete vesile olacaktır. Çünkü Suriye’den Medine’ye yaklaşık kırk, Mekke’ye elli gün süren uzun ve bedevilerin saldırıları sebebiyle tehlikeli olan yolculuk dört beş güne inmek suretiyle tarik ve refik hususundaki selametlik ibadetin huşuuna vesile olacaktır. Bu proje esas itibarıyla Sultan II. Abdülhamit Han’ın İslam dünyasındaki bütün Müslümanlar üzerinde itibar ve nüfuzunu daha da artıracak, ibadet temelli ortak bir eser ve amaç etrafında ulvi bir dayanışmaya vesile olacaktır. Ticari faaliyetler gelişecek, ekonomik canlılıkla birlikte şehirleşmenin de hızlanacağı beklenilen bir durum olarak ortaya çıkacaktır.
Demiryolu inşaatına Şam-Der‘a arasında başlanır. 1903’te Amman’a, 1904’te Maan’a ulaşılır. Maan’dan Akabe körfezine bir şube hattı döşenerek Kızıldeniz’e çıkmak hedeflenmektedir. Demiryolunun Kızıldeniz’e ulaşması mümkün olursa Osmanlı devletinin Mısır’ı koruyan, gözeten malik olarak, İngiltere’nin Kızıldeniz’deki askerî üstünlüğünü tehlikeye düşürecektir. Maalesef o yollarda da Batı’nın kendi emelleri için gelişen projelerin İslam dünyasındaki başarıyı artıracağı kanaatiyle inkıtaa uğratılması demiryolu hattında Kızıldeniz istikametindeki ilerlemeye engel olunması ile karşılaşılmıştır.
Hayfa demiryolu, İngiliz şirketinin başarısızlığı yüzünden inşaat malzemeleriyle birlikte satın alınarak 1905’te tamamlanır ve Der‘a Hayfa’ya bağlanır; böylece Hicaz demiryolu Akdeniz kıyılarına ulaşır. 1905 yılında demiryolunun 460. kilometredeki Maan’a varmasından sonra inşaatla işletme işleri birbirinden ayrılarak bir işletme idaresi kurulur ve demiryolunda yolcu ve eşya taşımacılığına başlanır. Aynı yıl Müdevvere’ye, bir yıl sonra Medain-i Salih’e ulaşılır. Bu noktadan sonraki inşaatın tamamı Müslüman mühendis, teknisyen ve işçiler tarafından gerçekleştirilir. El-Ulâ’ya 1907’de, Medine-i Münevvere’ye 1908’de varılır. Hayfa şubesiyle birlikte 1464 kilometreyi bulan Hamidiye Hicaz Demiryolu 1 Eylül 1908 tarihinde yapılan bir törenle işletmeye açılır.
Demiryolunun yapımı sırasında II. Abdülhamit kutsal topraklardaki halkın rahatsız edilmesini ve Hz. Muhammed (s.a.s.)’in ruhaniyetinin rahatsız olmasını istememiştir. Bunun için de rayların altına keçe döşeterek çalıştırılmasını emretmiştir. Bir nezaket numunesi olarak bölgede sessiz lokomotifler kullanılmıştır. Hatta bütün rayların toprağa gelen tarafında “Abdülhamit” ismini mühür olarak vurmak suretiyle tevazuunu göstermiş, o kutlu yolun kendi ismi üzerinden gitmesinin memnuniyetini bu nazik davranışıyla sembolleştirmiştir. Hicaz Demiryolunun yapımı büyük ilgi ve takdir görmüştür. Hicaz Demiryolunun yapımı sırasında 2666 köprü ve menfez, 7 demir köprü, 9 tünel, 96 istasyon, 7 gölet, 37 su deposu, 2 hastane ve 3 atölye yapılmıştır. Demiryolunun toplam maliyeti 3,5 milyon lirayı bulmuştur. II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesinin ardından yönetim ve Hicaz Demiryolu ismi üzerinde değişiklik yapılmıştır. Gerçek adı “Hamidiye-Hicaz Demiryolları” iken, ismini “Hicaz Demiryolları” olarak değiştirilmiştir. 7 Ocak 1919 yılında imzalanan Mondros Antlaşması ile Osmanlı Hicaz bölgesindeki tüm hâkimiyetini kaybetmiştir. Ardından Hicaz Demiryolunun yönetimi Osmanlı devletinin elinden alınmıştır. Zaten harap edilen raylar ve sistemin çalışmaması için gayret gösteren düşman kuvvetlerinin emelleri yerini bulmuş, bu büyük proje inkıtaa uğramıştır.
Hamidiye Hicaz Demiryolu tamamlandıktan sonra Osmanlı Devleti’nin kısa ömrüne rağmen önemli askerî, siyasi, iktisadi ve içtimai sonuçlar doğurmuştur. I. Dünya Savaşı ve Hicaz isyanı sırasındaki nakliyat ve askerî operasyonlarda hayati bir ulaşım aracı olmuştur. Özellikle Medine’nin Şam’la bağlantısının devam etmesinde Hicaz Demiryolu yegâne ulaşım vasıtası olmuştur.
Medine’de bulunan mukaddes emanetlerle binlerce sivilin Suriye’ye gönderilmesi yine demiryolu sayesinde gerçekleştirilmiştir.
Aziz milletimizin Hz. Muhammed’e (s.a.s.) bağlılığını ortaya koyan, “Can Verir, Cananı (s.a.s.) veremez Türkler” diye adına şiirler yazılan, başından sonuna bir destan olan “Medine Müdafaası” Fahrettin Paşa ve askerlerinin yazdığı bu destanla, Peygamber Efendimizin kabrini düşmana bırakmamak için isyancılara karşı mücadele edilmiştir. İsyancıların baskınları, pusuları, Hicaz Demiryolunun bombalanması gibi pek çok olayın yaşandığı bu mücadele esnasında en temel sorun açlık ve susuzluk olmuştur. Lawrence ve adamları tarafından su kaynaklarının zehirlendiği bir ortamda Medine’ye gelen tren seferlerindeki aksamalar hem askeri hem de halkı yiyecek sıkıntısı ile karşı karşıya getirmiş, halkın önemli bir kısmı şehri terk etmek zorunda kalmıştır. Medine’deki direnişi kırmak isteyen İngilizlerin I. Dünya Savaşı sonlarında Hicaz Demiryollarını bombalaması üzerine Medine’nin dış dünya ile bağlantısı tamamen kesilmiş ve sıkıntılar daha da artmıştı. Buna rağmen Hz. Peygamber’in kabrini düşmana bırakmamakta kararlı olan Osmanlı askeri un stokları azalınca hurma çorbası içmiş, hurma çekirdeklerini öğüterek elde ettikleri undan ekmek üreterek yemişlerdir.
Bütün cephelerde alınan yenilgilere rağmen Medine’nin 1919 başına kadar teslim olmamasında da hattın sağlamış olduğu stratejik yardım ve desteğin önemli payı vardır.
Hamidiye Hicaz Demiryolu; projesi, yapımı, işletmesi, yansımaları, simgeselliği ve neticeleri itibarıyla Osmanlı coğrafyasında inşa edilen diğer demiryollarına nispetle bütünüyle farklı bir yapı arz etmekte ve hâlâ sembol olma özelliğini sürdürmektedir.