Makale

BİR EMEK BİN MUTLULUK

BİR EMEK BİN MUTLULUK

Elif KÖKSAL | Kur’an Kursu Öğreticisi

Göreve başladığım ilk günlerdi. Adana’da kursuma giderken büyük bir aşkla, her gün hamt ederek evden çıkıyordum. Kursum benim için nefes aldığım, huzur bulduğum ikinci yuvam olmuştu. Orada olduğum saatlerde, vaktin nasıl geçtiğini bilmeden, yorgun fakat huzurlu dönüyordum evime. Böyle bir kış dönemi bitmiş yaz kursu başlamıştı. Üç sınıfı olan, her sınıfın dolu dolu olup çocuk seslerinin sokağa taştığı cıvıl cıvıl bir Kur’an kursuydu. İşte o yaz tanışmıştık öğrencim Sadiye ile. Diğer sınıfta olmasına rağmen cana yakın tavrıyla, gelip sorular sormasıyla sevdirmişti kendisini. Yoğun bir dönemden sonra yaz bitti, tekrar kış dönemine başladık. Kursun altında açılan markette çalışırken gördüm Sadiye’yi. Selamlaştık, ayaküstü hâl hatır sorduktan sonra, neden bu yaşta çalıştığını sordum.
Babası vefat etmiş, abilerinin açtığı markette çalışmak zorunda olduğunu, kalabalık ailesine katkıda bulunmak istediğini söylemişti.
Ara sıra bir şeyler almak bahanesiyle uğrar, az da olsa konuşurduk Sadiye kızımızla. Hep yorgun olduğu hâlinden belliydi. Bazen kendisi de çok yorulduğunu söyler, bir çıkış yolu olsa, hemen işi bırakırım, derdi. Bende her defasında, yatılı bir Kur’an kursuna giderse hem kendini geliştireceğini, hem de bu yorucu işten kurtulabileceğini birazda esprili bir dille ona söylerdim. Çünkü Sadiye akıllı, gözleri ışıl ışıl, gelecek vaat eden bir kızdı, belli ki dar geliyordu yaşadığı ortam ve sıkılıyordu. Sadiye’nin ailesi ve o mahalle halkı, dinî değerlere saygılı, camiyi, hocayı seven fakat kızları okula göndermeyen bir anlayışa sahiptiler. Hatta bir gün Sadiye kursa gelerek abisinin başına gelen üzücü bir olaydan bahsetti:
Hocam abime bir iftira attılar, şu anda hapiste. Size selamı var, hocana selam söyle bana dua etsin, diyor. Hocam ne olur dua edin, çok zor durumdayız" diyerek benden yardım istedi. Ben de ona her insanın başına bazı sıkıntılar gelebileceğini, sabretmeleri gerektiğini, Hz. Yusuf’un kıssasını örnek vererek teselli ettim. Dua edeceğimi söyleyip ve masumsa elbette Allah bir çıkış yolu gösterir, diyerek gönderdim. Bir süre sonra geldi ve çok mutluydu abisine fidye almak için iftira atıldığını ve bunu itiraf ettiklerini abisinin de hapisten çıktığını söyledi, ben de çok sevinmiştim bu habere.
İlk göz ağrım olan bu kurstan ayrılmış, yeni bir kursta göreve başlamıştım. Eski öğrencilerimle telefonla görüşür arada bir ziyaretlerine giderdim. Sadiye’den bir süre haber alamamıştım. O yıl Kutlu Doğum Programı üniversitenin yeni hizmete açılan bütün Adana’nın katılabileceği büyük bir salonda yapılacaktı. Ben de yeni kursumdaki öğrencilerimle gitmiştim bu programa. Salon dopdoluydu. Gerek halk, gerekse din görevlileri ve öğrenciler büyük bir ilgi göstermişti programa. Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz hocamızın konuşmacı olarak katıldığı program, “Din Samimiyettir” temasıyla hayli heyecan ve coşku uyandırmıştı bizlerde. Salonda kendime yer ararken bir ses duydum: “Hocam!” Döndüm, baktım öğrencim Sadiye. Uzun zamandır görüşmemenin özlemiyle sarıldık birbirimize. “Hocam sizi gördüğüme çok sevindim. Biliyor musunuz ben yatılı kursa kaydoldum ve hafızlığa başladım!” demez mi? Çok duygulandım ve sevinçle tekrar tekrar sarıldım ona. O gün anladım ki, verilen emek mutluluk olarak bir yerde karşınıza çıkıyor. Rabbime hamt ettim, bu görevi bana bahşettiği için...