Makale

İBNÜ’L-CEZERİ

İBNÜ’L-CEZERİ

Yaşar AKASLAN | Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi


İbnü’l-Cezeri, gerek yaşadığı dönemin otoritesi olması gerekse kendisinden sonra yaşayan, özellikle kıraat âlimlerinin neredeyse tamamını etkilemesi sebebiyle Kur’an ve kıraat tarihinde tartışmasız bir kişilik olarak kaynaklarda yerini almıştır. O, kıraat ilminin en önemli otoritelerinden kabul edilmesi ve eserleri ilk başvuru kaynakları arasında olması hasebiyle gündemdeki yerini daima muhafaza etmiştir. İbnü’l-Cezeri, özellikle kıraat ilminin Osmanlı topraklarında yayılmasında son derece önemli bir isimdir. Zira bu ilmi ondan tahsil eden birçok Osmanlı âlimi söz konusudur. Dolayısıyla Osmanlı ulemasının Kur’an ilimlerine ilişkin olarak kıraat ve tecvide dair eserler kaleme almasında İbnü’l-Cezeri faktörünün çok önemli olduğu bir vakıadır.
Hayatının hemen hemen tamamını öğrenme ve öğretmeye hasreden İbnü’l-Cezeri, başta kıraat olmak üzere, tefsir, hadis, fıkıh, kelam, siyer, tarih, siyaset bilimi, dil ve edebiyat, tıp, astronomi, tasavvuf gibi neredeyse her branşta önemli eserler vermiştir. İbnü’l-Cezeri’nin, 82 yıllık ömrünün yaklaşık 75 yılını kıraat ilmine vakfettiği ifade edilir. Yüzü aşkın eser kaleme alan İbnü’l-Cezeri, belki de bu gayreti ve samimiyeti itibariyle “sözü hüccet kabul edilen bir zat” olmuştur.
751/1350 yılında Şam’da doğan, ilk dinî tahsilini, aynı zamanda ticaretle uğraşan babasından alan İbnü’l-Cezeri, 764/1362 yılında hıfzını ikmal etmiş, döneminin önemli âlimlerinden ve otoritelerinden bizzat dersler almıştır. O, fasih ve beliğ ifade gücüne sahip, hitabet kabiliyeti oldukça yüksek biridir. Bir süre de baba mesleği olan ticaretle de meşgul olmuştur.
İbnü’l-Cezeri, çoğunluğu ilmî a-
maçlı olmak üzere birçok yolculuk gerçekleştirmiştir. O, bu seyahatler esnasında bazen yeni duyduğu bir âlimden istifade etmek ya da işittiği bir rivayeti almak için çeşitli yollar arayan bir öğrenci, bazen de sahip olduğu birikimi aktaran hoca konumundadır.
Bu bağlamda ilk seyahati, 768/1367 yılında tüccar olan babasıyla birlikte gittiği hac ziyaretidir. İbnü’l-Cezeri Medine’de bir yıl kaldıktan sonra tahsil amacıyla ilk Mısır seyahatini yapar.
O, Şam’da kaldığı süreçte ilk resmî görevi olan Kubbetü’n-Neşr’de yaptığı hocalıktan sonra, üstadı Ebu Muhammed Abdulvahhab b. es-Sellar’ın (ö.782/1380) vefatıyla boşalan Ümmü Salih türbesindeki Meşihatü’l-ikrâi’l-kübra makamına getirilmiştir.
İlmî saiklerle yapılan seyahatler, zamanla Memlük hükümdarları ve yöneticileri ile kurduğu yakın ilişkiler, İbnü’l-Cezeri’nin Mısır ve Şam arasında gidip gelmesine, sonunda Mısır’a yerleşmesine neden olmuş, bu durum onun eğitim-öğretim faaliyetlerini Mısır ve Şam’da sürdürmesini sağlamıştır.
İbnü’l-Cezeri’nin, zamanın hükümdarları arasında en adaletlisi ve adaleti sayesinde atlı giden hükümdar olarak tarif ettiği Yıldırım Bayezit’in bir mektupla bizzat onu ülkesine davet etmesi üzerine 797/1395 yılı Cemaziyelahir ayında, Mısır’dan ayrılmıştır. İskenderiye Körfezine gitmiş, burada günlerce kalmıştır. Aynı yılın recep ayının beşinci günü deniz yoluyla Antakya’ya gelmiştir. Burada dahi öğrenci okutmayı ihmal etmeyen İbnü’l-Cezeri, kısa bir zaman sonra Antakya üzerinden Bursa’ya geçmiştir.
Yıldırım Bayezit’in davetlisi olarak 798/1395 yılında Bursa’ya gelen İbnü’l- Cezeri’yi padişah, şehrin dışına kadar çıkıp saygıyla karşılamış, daha sonra da onun şerefine Bursa Ulu Camii’nde Yıldırım Bayezit Daru’l-Kurrası’nı hizmete açmıştır. Burada eğitim-öğretim faaliyetlerine başlayan İbnü’l-Cezeri’ye padişah tarafından Muallim-i Sultani olarak Reisü’l-Kurra ünvanı verilmiş ve yüksek miktarda maaş bağlanarak öğrenci yetiştirmesine imkân sağlanmıştır. Burada, başta Yıldırım Bayezit’in çocuklarına Muallim-i Sultani olarak hocalık yapan ve padişahın oğullarıyla özel ilgilen İbnü’l-Cezeri, çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir.
798/1395 yılında İstanbul’un fethi için büyük bir ordu hazırlayan Yıldırım Bayezit, İbnü’l-Cezeri’ye bu kuşatmaya hazırlanmasını teklif etmesi üzerine, aynı yılın şevval ayında İbnü’l-Cezeri, söz konusu askerî harekâta katılmak üzere Bursa’dan ayrılmıştır. Bu muhasarada bizzat bulunduktan sonra 798/1396’da gerçekleşen Niğbolu Savaşı’nda onu Yıldırım Bayezit’in beraberinde bir danışman olarak İbnü’l-Cezeri’nin padişahın ve ordunun manevi gücünü takviye etme vazifesini de icra ettiğini görüyoruz.
Ankara Savaşı’nda esir düşen Yıldırım Bayezit’den İbnü’l-Cezeri hakkında bilgi alan Timur, onun Bursa’da olduğunu öğrenince yanına getirilmesini emreder. Bunun üzerine İbnü’l-Cezeri, Bursa Kadısı Molla Fenari ve padişahın damadı Emir Buhari esir olarak Timur’un yanına getirilir. İki âlimi Bursa’ya geri gönderen ancak İbnü’l-Cezeri’yi bırakmayan Timur, onu bir yıl kadar yanında tutar, ona izzet ü ikramda bulunur. İmam Cezeri’den burada kalmasını ister ve onu Keş şehrinde yaptırdığı, ancak yapımından itibaren iki yıl geçmesine rağmen müderris tayin etmediği büyük medresenin ilk müderrisi olarak görevlendirir.
İbnü’l-Cezeri, 829/1425 yılından sonra ifa ettiği haccın ardından özellikle gençliğinde çok arzulamasına rağmen bir türlü gidemediği Yemen’e gitme imkânı bulmuş ve orada birçok konferans ve ders vermiştir. Bu konferansları tamamlaması üzerine Yemen’den Mekke’ye; oradan da Kahire, Şam ve Basra’ya uğradıktan sonra Anadolu’ya ve Şiraz’a dönmüştür.
Ömrünü başta kıraat olmak İslami ilimlere adayan İbnü’l-Cezeri, 833/1429 yılı Rebiulevvel ayının 5. günü (cuma) kuşluk vaktinde Şiraz’da Ayakkabıcılar Çarşısı’nda bulunan evinde, 82 yaşında vefat etmiştir. Cenaze merasimi, âlimlerin, idarecilerin ve halkın katılımıyla büyük bir kalabalık eşliğinde ve olağanüstü bir teveccühle gerçekleşmiş, naaşı Şiraz’daki Ayakkabıcılar Çarşısı’nda, yaptırdığı Daru’l-Kur’an’ın bahçesine defnedilmiştir.
İbnü’l-Cezeri, her anını ilimle ve eğitim-öğretimle dolu dolu geçirmesinin yanında, ilmini özel hayatına yansıtan vera sahibi, dindar ve örnek bir şahsiyettir. Sözgelimi, vefat edene kadar, seferi dahi olsa her muharrem ayının 20. gününü, pazartesi ve perşembe günlerini ve her kameri ayın 13-14-15. günlerini oruçlu geçirmiştir.
Beş erkek ve üç kız babası İbnü’l-Cezeri, bütün evlatlarını Kur’an ve hadis hafızı olarak yetiştirmiştir. Yetiştirdiği çocukları ve torunlarının bazıları dönemlerinin önemli ilim adamları olmuşlardır.