Makale

MEVLA’DAN GAYRI HIZIR ARAMA!

MEVLA’DAN GAYRI HIZIR ARAMA!

Yrd. Doç. Dr. Yasemin AKKUŞ | Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

Ne dünyâdan safâ bulduk ne ehlinden recâmız var

Ne dergâh-ı Hudâ’dan mâadâ bir ilticâmız var

Nef’î

Âdemoğlu, heybesini “gayrı”larla doldurup felek ile dost olmakta ve her daim kendini kutlu bir seferde zannetmekte... Neslini hor görmekte, nefsini hoş görmekte… Aradığını bilemeyince, bulduğuna nice kıymetler atfetmekte… Pürtelaş vazifeler, bugün ile yarının arasında kalmış birer zaman kovucu olmakta… Aşk-ı ilahî, ruhların hayal âleminde var olmakta iken gönül âleminden yavaş yavaş uzaklaşmakta… Bunu dert edinmektir, aslolan ve esasa ışık tutan. Suallerdir, Hak’tan gayrısını damgalayan ve Hakk’a rehber olan…

Giderek azalan zamanın içinde, büyük ama zarif hayallere bakan küçük ama manalı pencereler açmak dertlerimize derman olabilir mi? İnsanın içsel yolculuğu kemale erer mi? Pek çok yaşama değer katıp sadeleştirir mi? Çoktan aza, dıştan içe, bilgiden ilgiye, kitaptan hitaba, kaygıdan saygıya, kesretden vahdete, bilimden ilime, selamdan kelama bir yol açar mı? “Üzerinde dört eliflik vurgusuyla Cânım” diye seslenmek unutturur mu, her şeyi? Çok bilen, cehaletini kabullenir mi?

Yürek yangınları Rab ile teskin olur mu olur… Âdemoğlu bu dünyadan gider mi gider… Arayan bulur mu bulur… Bağrı yanık âşıklar doğar mı doğar… Hak yolunda kul, canını verir mi verir…

Ya Hak! Şiir ile süslenmiş ömürler, baki ve bahtiyar olsun… Koca Râgıp Paşa’nın mısraları göğe açılan bir kapı olsun… Yazgımız özge olsun, Hak’tan gayrı olmasın…

Ne çok derdi var, şu köhne felek takının altında yaşayan insanın. Her türlü hikmetin sergilendiği, her türlü derde çare bulunan bu köhnemiş dünyada, insanın derdine deva yoktur. Velev ki aşk-ı ilahî ola derdi, insanın… İşte bu derdin devası, dünyaya yüz çevirmekle vuku bulur, ancak ve ancak. Gayrılar menbaında gayrıdan arınmaktır, asıl dert belki de…

Turfe dükkân-ı hikemdir şu kühen-tâk-ı felek

Ne ararsan bulunur derde devâdan gayrı

Hakk’ı hedef aldığını zanneden insanoğlu, hata okundan gayrısını nicedir isabet ettirememektedir. Hedefe dosdoğru giden maalesef sadece hata okudur. Hâlbuki maksat Hak ise hedefine varmak için doğruluktan ve doğru yoldan ayrılmayıp gayrıya meyl etmeyen bir ok misali olmalıdır kul. Lik gel gör ki bir türlü isabet ettirememekte, hedeften şaşmaktadır.

Garaz-ı Hakka isâbet nicedir seyr eyle

Var mı bir togrı gider tîr-i hatâdan gayrı

İnsanın bu âlemdeki teslimiyet seferinde, ihlası yol azığı edinmesi muhakkak ki kendi yararınadır. Samimiyet ve saf bir gönül ile çıktığı bu yolculukta ise yol gösterici olarak Mevla yeter. Allah, ihlaslı kulunun her daim muinidir. O’ndan gayrısı yoktur ve yardım illa O’ndan gelir. Yeter ki Hak yoluna ihlas azığınla düş, ey insan!

Tûşe-i râh-ı taleb eyler isen ihlâsı

Hızr u rehber arama avn-i Hüdâ’dan gayrıı

Tüm vakitlere selam olsun! Geceye, gündüze; seher vaktine, kuşluk vaktine; akşamlara ve sabahlara selam olsun! Nice yıllar dönüp duran bu dünya ipeklere, atlas kumaşlara teşbih edilse de işin aslı öyle değildir. Bu köhne dünyanın giydiği elbise de takındığı tavır da sunduğu hazineler de tuttuğu yollar da verdiği hazlar da köhnemiştir. Gayrı olmuştur, âdemoğluna. Gayrının gayrısıdır hatta…

Nice bin yıldır adı atlas-ı gerdûn çarhın

Nesi var bir giyecek köhne kabâdan gayrı

Aşk-ı ilahî ile soluklanmalı, bu gayrılar menbaında. Nefse yüz vermeden heveslerle yüzleşmeli, bu köhne dünyada. “Allah bes, baki heves” nidası yankılanmalı, evvela gönüllerde. Arayıp bulunmalı derde deva, Mevla’nın dergâhında. Ok gibi dosdoğru olup Hakk’a yönelmeli, Dost’un makamında.

Mülteciyiz bu âlemde, Allah’a iltica eden…

Noksanız bu âlemde, tamamlanmaya gelen…

Âmâyız bu âlemde, Basîr’e muhtaç olan…

Lâl olmuş dillerimizle kelâm dilenen…

Zamanın sahibine köleyiz, Efendisinden çekinen…

Âşıkız ve bu aşk ile kendinden geçen…