Makale

PAKİSTAN ZİYARETİ

PAKİSTAN ZİYARETİ

Ensari YENTÜRK | Diyanet İşleri Uzmanı

Pakistan… Türkiye’nin ikiz kardeşi. Mütevazı ve sıcacık insanların ülkesi. Veliyyullah Dehlevi’nin, Muhammed İkbal’in, Ebu’l-A‘lâ el-Mevdudi’nin, Muhammed Yusuf Kandehlevi’nin, Muhammed Hamidullah’ın, Fazlurrahman’ın, Muhammed Taki el-Usmani’nin diyarı…

Resmî ilişkilerimiz, Pakistan’ın 1947’de bağımsızlığını kazanmasıyla başlamış olsa da esasen tarihî ve ilmî bağlarımız çok daha eskilere dayanıyor. Anlaşmalarla, ittifaklarla, işbirliği konseyleriyle iki devlet arasındaki siyasi ve iktisadi ilişkiler süratle gelişirken, dinî ve kültürel alanlardaki işbirliğinin ne yazık ki aynı hızda geliştiği söylenemez.

Özellikle dinî kurumlar arasında güçlü bir işbirliği tesis etmenin önünde Diyanet İşleri Başkanlığının muadili-benzeri bir teşkilatın bulunmaması, dinî cemaatlerin ve eğitim kurumlarının bir çatı altında birleşmemesi, Berelvi, Deobendi, ehlihadis gibi ekoller arasında derin çatlakların var oluşu gibi birtakım maniler söz konusu. Maamafih iki ülkenin din işleri bakan ve başkanlarının son iki yıl içinde gerçekleştirdiği ziyaretler kuşkusuz önemli kilometre taşları olacak mahiyette.

Efendim, Diyanet İşleri Başkanı ve maiyetindeki heyetin Pakistan seyahati, Uluslararası Siret Konferansı vesilesiyle Pakistan Din İşleri ve İnançlararası Uyum Bakanı Serdar Muhammed Yusuf’un resmî daveti üzerine 08-13 Aralık 2016 tarihleri gerçekleştirildi.

Program kapsamındaki ilk durak Uluslararası İslam Üniversitesi oluyor. 1980 yılında kurulan bu üniversitenin 9 fakültesi ve 9 enstitüsü var ve hâlen 15.000’i kız olmak üzere 30.000 civarında öğrenciye hizmet veriyor. Bu öğrencilerin 3.000’i de yabancı. Çok geniş bir alana yayılan kampüsteki tüm fakülte binaları, kırmızı tuğlaları ve görkemli cümle kapılarıyla o coğrafyaya has mimari özellik taşıyor.

“Muhterem Başkan son görüşmemizde Pakistan’ı ziyaret edeceğine dair bana söz vermişti. Bugün, sadece bu sözünü yerine getirmekle kalmadı, ayrıca mezunlarımızın çoğunlukta olduğu bir heyeti de yanında getirdi. Buradaki hocalarımız çok değerli tavsiyelerini duymaktan onur duyacaklar.” derken, Rektör Masum Yasinzai’nin jest ve mimiklerinden ne kadar sevinçli olduğu anlaşılıyor.

Sayın Başkanımız konuşması esnasında, İslam dünyasının içinden geçtiği zorlu sürece dikkat çekiyor; ilim, hikmet ve marifete vurgu yapıyor. Türkiye’de de bir İslam Üniversitesi kurulma çalışmalarına değiniyor. Ayrıca iki ülke arasında gerek öğretim görevlisi gerekse öğrenci değişiminin önemine atıfta bulunuyor.

İkinci durak Din İşleri ve İnançlararası Uyum Bakanlığı oluyor. Bakanlığın teşkilat yapısı, Diyanet İşleri Başkanlığından oldukça farklı. Bakanlığın toplam personel sayısı 470 ve kendisine bağlı din görevlisi bulunmuyor.

Doğru anlaşıldığı zaman, dinin su ve hava kadar tabii olduğunu, yanlış anlaşıldığı zaman ise toplumun bütün potansiyellerini tükettiğini ifade eden Başkanımız, bu bağlamda Din İşleri ve İnançlararası Uyum Bakanlığı’nın hizmetlerinin Pakistan için çok büyük önem arz ettiğini dile getiriyor.

Akabinde cuma namazı için Faysal Camii’ne geçiliyor. Projesi Vedat Dolakay tarafından Kocatepe için hazırlanan fakat İslamabad’ın en nadide yerlerinden birine, bir dağın eteğine nasip olan camiye… Hutbenin öncesinde heyette yer alan Ali Tel hoca güzel bir tilavette bulunuyor. Burada cuma günleri önce Urduca, ardından da Arapça hutbe okunuyor. Diyanet İşleri Başkanımız Arapça hutbe irat ediyor, ardından namazı kıldırıyor. Cemaatin teveccühünü gördükçe samimiyetin, muhabbetin, ümidin tezahürüne de şahitlik ediyoruz. Unutmadan... İki ezanı da Ali Hoca okuyor Faysal Camii’nde.

Ve Federal Eğitim ve Mesleki Eğitim Bakanlığındayız. Son derece mütavazı ve fakat çalışmalarını anlattıkça oldukça başarılı biri olduğuna kâni olduğumuz Bakan Muhammed Beligu’r-Rahman, Pakistan’ın eğitim sistemi hakkında heyete bilgi veriyor. Hâlen Pakistan’da bir milyondan fazla çocuğun temel eğitim alamadığını üzülerek ifade ediyor. Din derslerinin anayasa gereği zorunlu olduğunu, şu anda kanun teklifi olarak Meclis’e gönderdikleri bir çalışma ile tüm öğrencilerin liseden mezun olduğunda Kur’an mealini bitirmiş olacaklarını söylüyor. Sözü Türkiye’deki imam hatip modelini esas alarak geliştirdikleri okul projesine getirdiğinde, içimizde farklı bir sevinç ve iftihar hissediyoruz.

Diyanet İşleri Başkanımız söz sırası kendine geldiğinde mevcut din eğitimi modellerinin büyük sorunlar içerdiğini ifade ediyor. “Bizim problemimiz, Kitab’ın ayetleri ile kâinatın ayetlerini birbirinden ayırmaya kalkışmaktır. Bana, ‘medeniyet tarihinde sizi en çok üzen şey nedir?” deseniz, “Buhara’da medresenin rasathaneyi kapatmasıdır.’ derim.” şeklinde konuşuyor.

İkinci günkü programa Maarif Vakfı ziyareti ile başlanıyor. Vakıf nezdinde görevlendirilen öğretmenlerle kahvaltıda bir araya gelen Başkanımız, öğretmenlerin üstlenmiş oldukları mesuliyetin ağırlığına dikkat çekiyor; bu hizmette başarılı olmanın anahtarını gönüllülük ve bilgi donanımı olarak tespit ediyor.

Ve Pakistan Cumhurbaşkanı Memnun Hüseyin’in heyetimizi kabulü… Türkiye ile Pakistan arasında çok özel bir bağ bulunduğunu ve bunu kelimelerle anlatmanın mümkün olmadığını söylüyor Sayın Cumhurbaşkanı. Mevzu Türkiye’de kurulacak olan İslam Üniversitesine gelince “açılışında ben de bulunmak isterim.” diyor.

Günün öğle yemeğini İslamabad Büyükelçisi Sayın Sadik Babür Girgin ikram ediyor. Yemeğin ardından yola çıkılacak ancak, bu araya bir de Sayın Başkanımızın Pakistan televizyonuna röportajını sıkıştırıveriyor ev sahipleri.

Derken saat 14.30 gibi Lahor’a hareket ediliyor ve yaklaşık 5 saat süren karayolu yolculuğuyla Lahor’a varılıyor. Ülkenin ikinci büyük şehri olan Lahor, yaklaşık 10 milyon nüfusa sahip ve Pakistan’ın ekonomik, kültürel, eğitim ve ulaşım merkezi adeta. Yolda verilen bir molada Pakistanlı çocukların heyetimize olan ilgi ve alakası görülmeye değer. Onlarcası heyet üyeleriyle fotoğraf çektirmek için adeta yarışıyor. Bu yolculuğun eskort ve koruma hariç, heyete tahsis edilen sekiz tane, o meşhur Alman markası makam araçlarıyla gerçekleştiğini ayrıca vurgulamak gerekir ki Pakistan’ın bu ziyarete verdiği önem daha iyi anlaşılabilsin.

Uluslararası Siret Konferansının Açılış Programı sabahın ilk saatlerinde… Tezyinatta mübalağayı seven kardeşlerimiz, programın yapılacağı salonu cıvıl cıvıl hâle getirmiş. Yine Ali Tel Hoca’mızın tilavetiyle başlıyor program. Ardından güzel bir na’t ve Bakan Yusuf’un hitapları… Sonrasında ise Diyanet İşleri Başkanımızın İkbal’in şiirlerinden alıntılarla süslediği “Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Ahlakı” konulu konferansları…

Öğleden sonra programda İkbal’in türbesini ziyaret var. Türbe masallarda tavsif edilen nitelikte büyüleyici bir bahçe içinde… Merhuma fatihalar okunuyor, dualar ediliyor. Muhterem Başkanımız İkbal’i, Hindistan’daki Müslümanları İngiliz sömürüsüne karşı ayaklandıran ve Pakistan’ın kuruluşunda büyük tesiri olan İkbal’i, İstiklal Savaşı yıllarında millî mücadelemize destek vermek için halkı örgütleyen İkbal’i, rüyasında Peygamber efendimizle görüşen ve Trablusgarp’ta şehit düşen Osmanlının kanını, kendisine hediye olarak getirdiğini söyleyen İkbal’i anlatıyor bize… Hem bize, hem de heyete dahil olan Ürdünlü misafirlere…

Türbenin birkaç metre ötesinde yer alan merdivenlerden Padişahi Camii’ne geçiliyor. Muhteşem bir avlu içinde, aynı anda 5 bin kişinin namaz kılabildiği bir cami bu. Babür hükümdarlarından Alemgir Evrengzib tarafından yaptırılmış ve 1673 yılında tamamlanmış. İkindi namazını eda ettikten sonra, İmam Abdülhabir Azad heyete camiyi anlatıyor. Caminin akustiğiyle ilgili söylediklerine binaen Ali Tel Hoca Hüdhüd’ün zikredildiği Neml suresinin 20. ayetini terennüm ederek bizzat deneme yapıyor. Gerçekten inanılmaz!

Cami müştemilatında kutsal emanetlerin sergilendiği bir bölüm yer alıyor. Sergilenen eşyaların bakım ve onarıma ihtiyacı olduğu bariz bir şekilde görülüyor. Diyanet İşleri Başkanımız uygun bir dille Türkiye olarak bu konuda yardımcı olabileceğimizi ifade ediyor. Acele ediyoruz zira, biraz sonrası için planlanan Ulusal Ulema ve Meşayih Konseyi üyeleriyle toplantıya yetişilecek.

Bakanlık marifetiyle ve fakat büyük meşakkatlerle daha yenice teşkil ettirilen ve her meşrepten âlimin bir araya getirildiği bu konseyden 50 kadar üye Başkanımızı dinlemeye gelmiş. Bana kalırsa, Başkanımızın burada yaptığı konuşma, seyahat boyunca yaptığı tüm hitapların en güzeli ve en etkileyicisi idi. Tevazuyu elden bırakmadan ancak vahdet adına, tevhit adına, hak ve hakikat adına söylenmesi gereken ne varsa söylüyor hocamız. Hem bir nasihat, hem bir ikaz mahiyetinde…

Planlanan program dışı bir davet alıyoruz. Meğer bu akşam Padişahi Camii’nde Kur’an ziyafeti varmış. Dünyanın değişik bölgelerinden gelen meşhur kâriler sırayla kürsüye çıkıyor. Gecenin yıldızı ise Ali Tel Hoca’mız oluyor. Ali Hoca coştukça, cemaat de coşuyor.

Nihayet sabahın ilk saatleri için beklenen teyid geliyor. Ülke dışından aynı gün dönen Pencap Eyalet Başbakanı Şahbaz Şerif, resmî tatil olmasına rağmen heyeti resmî konutunda kabul edecek. Görüşme yine samimi bir ortamda gerçekleşiyor ve Siret Konferansının ikinci günkü programına yetişebilmek için nispeten kısa sürüyor.

İkinci günkü program, daha büyük ve daha güzel bir salona alınmış. Federal Başbakan Navaz Şerif de katılıyor konferansa... Salon hınca hınç dolmuş. Diğer tüm konuşmalarını Arapça olarak gerçekleştiren Sayın Başkanımıza, arzu etmesi hâlinde burada hitabını İngilizce yapabileceği söylendiğinde, “sömürge diliyle hitap etmeyeceğim bu kardeşlerime” diyerek, konuşmasını Türkçe yapmayı tercih ediyor. Ancak yine İkbal’in şiirlerini Urduca okudukça, katılımcıların gönüllerini fethediyor.

Hatipler konuşmalarına devam ederken, Sayın Başbakanla planlanan görüşmeye geçiliyor. Pakistan’daki temaslarına dair Başbakan’a bilgi veren hocamız, bu vesileyle hem Navaz Şerif’in hem de Pakistan halkının Mevlit Kandilini tebrik ediyor. Başbakan Şerif de İstanbul’daki terör saldırısından duyduğu derin üzüntüye değinerek, Başkanımızın şahsında Türk halkına taziyelerini iletiyor.

Konferansın bitiminde Siret Yarışması Ödülleri dağıtılıyor. Bu vesileyle biz de merhum M. Asım Köksal’ın 1983 yılında dünya birincisi olarak, buradan Uluslararası Siret Ödülü almış olduğunu Başkanımızdan öğrenmiş oluyoruz.

Öğleden sonrası yoğun şekilde gelen ikili görüşme taleplerine ayrılmış durumda. Görüşmeler başladıktan sonra, o günkü İstanbul uçağının yoğun sis nedeniyle 12 saat tehir yaptığı ve yaklaşık bir saat sonra kalkacağı, yarınki uçağın da yine aynı sebeple belki de daha uzun süre tehir yapabileceği bildiriliyor. Gerekli teyitlerin ardından, Başkanımızın talimatıyla yarım saat içinde hazırlanan heyetimiz havaalanına intikal ediyor. Ve hamdolsun son derece başarılı ve unutulmaz bir ziyareti gerçekleştirmiş olmanın huzuruyla, fakat iki ülke arasında yapılacak daha çok şey olduğunun bilinci ve sorumluluğuyla sağ-salim memlekete geri dönüyoruz.