Makale

EDİTÖRDEN

EDİTÖRDEN


Başkalarına muhtaç olmamak, helalinden kazanmak, ilimde, teknolojide, sanatta yeni şeyler üretmek için emek sarf etmek, yüce dinimizin bir buyruğudur. Bütün kutlu elçiler, hayatlarını idame ettirmek ve insanlığa bu konuda örnek olmak için çalışmış ve el emeğini teşvik etmişlerdir. Onların pek çoğunun bir meslek dalında temayüz etmiş olması da emeğin değerine ve helalinden kazanmanın önemine dikkat çekmek içindir. Çünkü emek; var gücüyle çalışmayı, alın terini ve işini düzgün, sağlam yapma uğruna bitap düşmeyi gerektirir. Bu yüzden, çalışırken nasır tutan ellerin, toza toprağa bulaşan yüzlerin, sıcaktan çatlayan dudakların ve alından süzülen terin sembolik değeri çok yüksektir.

Emek kıymetlidir. Özellikle hayırlı işler için harcanan emek daha da kıymetlidir. Soframıza gelen bir dilim ekmeğin geçirdiği aşamaları düşünelim. Bin bir zahmet ve emekle tohum için tarlalar ıslah edilir, o tohum toprakla buluşup gelişir, olgunlaşır ve zamanı geldiğinde hasat edilir. Öğütülmek için değirmenlere götürülür, un olur, ekmek olur, soframıza gelir. “Emeksiz yemek olmaz.” sözünün ne kadar anlamlı olduğu bu süreçler dikkate alındığında daha iyi anlaşılır. Esasen, gözümüzü nereye çevirirsek çevirelim, alın teri ve emeğin izlerini görürüz.

Yolumuzu ve gönül dünyamızı aydınlatan göz nuru ve zihin meyvesi olan muhallet eserleri, uykusuz sabahlayan münzevi fikir işçilerine borçluyuz. Bu yüzden fikir ve sanat erbabından, toplumun ihtiyaç duyduğu her alanda iş ve hizmet üreten ve bu imkânı sağlayana herkese hak ettikleri saygıyı göstermek ve emeklerinin karşılığını alın teri kurumadan ödemek gerekir. Emeğin hakkının zayi edildiği ve istismar edildiği bir yerde iş verimliliğinden ve çalışma barışından söz edilemez.

Bu duygu ve düşüncelerle hazırladığımız “emek” konulu dosyamızı beğeninize sunuyoruz. Dosya kapsamında Prof. Dr. Adem Esen, “Emeğin Değeri” adlı yazısında, işçi ve işveren ilişkilerinde özellikle din kardeşliği ve ahiret sorumluluğunun unutulmaması gerektiğini ve çalışma hayatının en önemli yaklaşımının menfaat çatışmasından çok, kulluk görevleri ve dayanışma olması gerektiğini vurguladı.

Dr. Muhlis Akar, işçi ve işverenin ayrı ayrı sorumlulukların bulunduğuna ve ilişkilerde temel olarak insan haklarının göz ardı edilmemesi gerektiğine işaret etti.

Ayşe Geze Bilgen, “Göçün Öyküsü” başlıklı yazısıyla, daha iyi yarınlara ulaşmak umuduyla Aluçe nine, Deran gelin ve Helin kızın hüzünlü göç öyküsünü bizlerle paylaştı.

Dr. Durak Pusmaz, “Gökten iner mi tembel için arza maide” adlı başlığıyla, kişinin en hayırlı kazancının meşru yollardan ve helalinden, el emeği ve alın teriyle elde ettiği kazanç olduğunu, tembellik ve dilenciliğin dinimizce hoş görülmediğini ifade etti.

Cengiz Topbaş, “Küle Dönüşen Emekler” adlı yazısında, mangal kömürü çıkaran işçilerin zorlu hayatlarına, onurlu duruşlarına ve yokluğa rağmen ellerindekini paylaşmalarına dikkat çekti ve onlarla geçirdiği zamanı bizlerle paylaştı.

Dr. Ömer Menekşe, teknolojinin insan hislerini nasıl zayıflattığını ve esir ettiğini, özellikle teknolojik gelişmelerin, bir taraftan emeğe olan ihtiyacı azaltırken, diğer taraftan emeğin istihdamı için yeni kapılar açtığını “Dijital Çağda Emeğe Ne Oldu?” yazısıyla vurguladı.

Birbirinden değerli yazılarla birlikte, emeğin ekonomik değeri ve insan hayatındaki yeri üzerine Prof. Dr. Ahmet Tabakoğlu ile yapılan kapsamlı bir söyleşiyi okuyacaksınız.

Özel çekilmiş fotoğraflar eşliğinde, dolu dolu bir “emek” dosyasını beğeninize sunarken, bu sayının emeğin değerinin fark edilmesi ve emektarın hakkının zamanında ve hak ettiği ölçüde ödenmesi konusundaki duyarlılığımızı artırmasını diliyorum.


Dr. Yüksel Salman