Makale

Duayı anlamak

Duayı anlamak
Abdulbaki İşcan

En çok darda kaldığımız zamanlarda, sıkıntıya düştüğümüz anlarda dua kapısını aralıyoruz galiba. Şikâyetlerimizin yoğunluğunun fazlalaşması, üzüntülerimizin iniltisinin artması aynı zamanda yakarmalarımızın da başlangıcı gibi. İçinde kaybolmaya yüz tuttuğumuz rahatlığımız ise duaya bir örtü sanki. Durumumuzu arz etmenin yanında duanın yüceliğini düşünemiyoruz çoğu zaman.
Çoğu zaman, sadece sıkıntılara ve gerilimlere düştüğümüzde Allah’ı hatırlamamızı Kur’an’ın yerdiğini aklımıza getiremiyoruz. (Fussılet, 41/51.) Ve çoğu zaman, bize şah damarımızdan daha yakın olana (Kaf, 50/16.) yakın olmak için duanın gücünü bilmekten aciz kalıyoruz.
Aciz kalıyoruz, O’na daima muhtaç olduğumuzu dile getirmeye, O lütfetmedikçe kuvvet ve kudretinden mahrum olduğumuzu itiraf etmeye.
Bir yanımız unutkanlık, bir yanımız umursamazlık…
Her an hiç olmadığımız kadar çaresiz, hiç olmadığımız kadar yalnız ve hiç olmadığımız kadar sabırsızız.
Sağımız solumuz kaygısızca geçen bir hayatın sorumsuzca yaşanan anları ile dolu.
Oysaki hayatımızdaki en değerli anın, yaratıcımıza yöneldiğimiz ve onunla baş başa kaldığımız an olduğunu bilmeli değil miyiz? O anın kokusu önce ruhumuza dokunmalı değil mi? O’na ‘Ey yüce Rabbim’ dediğimizde bize ‘seni dinliyorum’ dediğini hissetmemiz gerekmez mi?
Hangi kaynaktan geldiğini bu duygunun, hangi yüceliklerden üstümüze serpildiğini anlayamadan geçip gidiyor ömrümüz.
Anlayamamak, yanlış anlaşılır kılar duayı.
Değil mi ki kulluğu arz edişin en mahremi, en dolaysız olanı duadır ve elbette dua Allah ile kul arasındaki en kısa yoldur.
Değil mi ki dua onunla baş başa kalmanın en güzel yoludur.
Bu yüzden değil mi ki alçak gönüllülüğün doruğundaki bir ruhun dışa vuran görüntüsü olan dua, aslında ruhumuzun manevi âleme doğru yol alması, yükselmesidir.
Bir yanımızı yalnızlıklara mahkûm etmişiz, diğer yanımızı kalabalıklara.
Yorgun düştüğümüz zamanlarda bile bizi kendimizle baş başa bırakmayan hırıltılı sesleri bırakmalı önce. Salıvermeli O’na daima muhtaç olduğumuzu dile getirmeyen üşengeçliğimizi, acizliğimizi salıvermeli. O lütfetmedikçe kuvvet ve kudretinden mahrum olduğumuzu itiraf etmeyen, samimiyetten uzak hislerimizi bir başına bırakmalı, terk etmeli bir daha buluşmamak üzere.
Senelerin sayısını ve hesabını bilmemiz için güneşi ışıklı, ayı da parlak kılan ve ona menziller tayin eden (Yunus, 10/5.) Rabbimiz. Güneşin her sabah doğması ve her akşam batması senin adınla değil mi?
Gökleri ve yeri hak ile yaratan, geceyi gündüzün üstüne örten, gündüzü de gecenin üstüne saran sahibimiz (Zümer, 39/5.), yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar seni tespih etmez mi? (İsra, 17/44.)
Senin adını anmaz mı dört bir yanımızı saran her şey?
Toprağın bağrına atılan sonra yükselerek güneşe doğru filizlenen tohum; mevsimi geldiğinde meyvesini veren ağaç, yatağında akan nehir, boşlukta desteksiz duran ve dönen gök kubbe ve onda asılı yıldızlar, gezegenler ve ay.
Hz. İbrahim’e, ölüleri nasıl dirilteceğini (Bakara, 2/260.) ve ona göklerin ve yerin muhteşem hükümranlığını gösteren (Enam, 6/75.) yaratıcımız. Kâinattaki her şey kendi dilince sana hamd etmez mi?
Gökyüzünün yüceliğinde, yeryüzünün derinliğinde mutlak kudret ve hâkimiyetine teslim olarak canlı cansız bütün varlıklar sana dua etmez mi?
Hz. Muhammed (s.a.s.)’i müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderen (Furkan, 25/56.) Allahımız, gönlümüzü amade kıldığımız, milyonlarca yönelenle beraber yöneldiğimiz.
Gafil bir şekilde yakalanmadan, gaflet içerisinde kalmadan, gafillerden olmadan bizi dualarla beze.
Niyazlarla süsle bizi.
Süsle ki bütün varlığımızla sana yöneldiğimizde, ne kalabalıklar ne de onların sebep olduğu herhangi bir şey rahatsız etsin bizi. Süsle ki etrafımızda ne varsa sessiz olmaya davet etsin etrafındakileri.
Sessiz olun desinler, sessiz olun ve dua edin.
İster hareketlerinizle ve hâlinizle dua edin, ister sözünüzle ve kalbinizle, ama dua edin.
Pişmanlığın ilk kıvılcımı ile Yaradan’a teslim olarak itiraf edin ve dua edin.
Hem dünya hayatınız, hem de ahiret hayatınız için, Rabbimize yalvara yalvara ve için için dua edin.
Dua edin, çünkü zayıflığın güce çağrısıdır dua.
Korku ve umut hâkim olsun düşüncelerinize, zamanı ve mekânı önemsemeden dua edin.
Sabahları ve akşamları, aydınlıkta ve karanlıkta, darlıkta ve ferahlıkta, görünen ve görünmeyen her şeyin Rabbine sığının ve dua edin.
Dua edin, çünkü bir kul olarak bilincinizi ve bağışlanışınızı hep canlı ve taze tutmanız buna bağlı.
Dua edin, her şeyin yaratıcısına. O’na ‘Seni seviyoruz Rabbimiz’ deyin, ‘Verdiğin nimetlere şükrediyoruz, her zaman senin iraden doğrultusunda hareket etmeye hazırız’ deyin.
Hiçbir zaman geç değildir dua etmek için, gönülden ufak bir çaba gösterin ve dua edin.
Zayıflığımızla, acizliğimizle, O’nun kudretinin bilincinde olduğumuzu göstermenin başka yolu yok.
Ey gönlümüzdeki duyguların sıralanmış heceleri, kelimeleri; tercümanımız bizim.
Düşüncelerimizin her kenarına, ne olduğunu anlatan düşüncelerimiz,
Karanlık kuyuların derin sularına yağan yıldızların ışığı,
Hatırlatan ihmalimizi bize, uyaran zayıflığımız bizim,
Varımız yoğumuz, azımız çoğumuz, vefalı dostumuz, sığınağımız,
Ey kalbimizden dilimize akan, ey kalbimizle hissettiğimiz,
Her anımızda olması gerekip de her anımızda olmayan; ey duamız, niyazımız,
Seninle pişmanlığımızı dile getirebilme telaşındayız.
Katılaşmış yüreklerimiz O’nun rahmetiyle hayat bulmak istiyor.