Makale

Başyazı - TÜRK’ÜN ZAFERLER AYI AĞUSTOS

Başyazı

TÜRK’ÜN ZAFERLER AYI AĞUSTOS

Mehmet Nuri YILMAZ
Diyanet İşleri Başkanı

Şüphesiz her milletin kendi tarihinde önemli günler, haftalar ve aylar vardır. Tarihi san ve şerefle, dillerde destanlaşan zaferlerle dolu aziz milletimizin kutlanmaya değer sayısız gün ve aylarının yanında bir ay vardır ki bu, bizi biz yapan, milletimizi tarihin sayfalarına altın harflerle yazdıran, basanların kazanıldığı Ağustos ayıdır.
Türk-İslam tarihinde bu ay; “Zaferler ve Üstün Başarılar Mevsimi” olarak bilinmektedir. Nitekim takvim yapraklarına bakıldığında tarihin bin yıla yakın bir bölümünde, Malazgirt’ten Mohaç Meydan Muharebesine, Büyük Taarruz’dan İkinci Kıbrıs Barış Harekatına kadar ülkemiz ve milletimiz açısından büyük önem taşıyan pek çok zaferlerin bu ayda kazanıldığı görülmektedir.
Selçuklu Hükümdarı Sultan Alparslan’ın 96 Ağustos 1071’de kazandığı Malazgirt Zaferi sonunda, Anadolu’nun kapıları Türklere açılmış, tarihimizde bu zafer önemli sonuçlarını da beraberinde getirmiştir. Neticede Anadolu coğrafyası Türk vatanı haline gelmiştir.
Bu tarihten itibaren bir çok düşman saldırısına maruz kalan mukaddes vatan topraklarını ve aziz milletimizi korumak ve müdafaa etmek, dünyanın değişik bölgelerindeki zulüm ve vahşete son vermekten başka gayesi olmayan; din, iman, şecaat ve cesaret örneği kahraman ordumuz, “Ya şehit ol ya gazi" ve “Vatan sevgisi imandandır” düsturlarını ölçü alarak zafer üstüne zafer kazanmıştır.
Ağustos ayı Türk’ün tarihinde istiklal Savaşımızın kazanıldığı zafer ayıdır. Nitekim Sairin ifadesiyle; “Eski dünya, yeni dünya, bütün akvama beser” in üzerine çullandığı, Anadolu yurdunun pay edildiği, ordularımızın dağıtıldığı, tersanelerimizin düşman tarafından işgal edildiği, kısaca Türk milletinin tarih sahnesinden tamamen silinmek istendiği bir dönemde imanından ve asaletinden aldığı güçle milletimiz, yedi düveli şaşırtan bir bağımsızlık mücadelesi vermiştir.
Emperyalist güçler vatanımızın her kösesini kendi aralarında paylaşma planları yaparken, bu milletin esaret altına alınamayacak asil bir millet olduğu gerçeğini hesaba katmamışlardı. Zira Müslüman-Türk milleti birbirine kenetlenmek suretiyle Gazi Mustafa Kemal’in önderliğinde kıyama kalkmış, yediden yetmişe eli silah tutan bütün halk kitlesi cepheye koşmuş ve “Ya İstiklal Ya Ölüm” parolasıyla 1918’de başlattığı ölüm kalım mücadelesini 30 Ağustos 1922’de esine az rastlanır bir sanlı zaferle noktalamıştır. Bu mücadelede milletiyle bütünleşen kahraman Mehmetçik, ay yıldızlı bayrağını, canından aziz bildiği vatan topraklarını müdafaa etmiş, düşmanı ülkeden kovmuştur. Bu iman ordusu ölüme kosa kosa giderek “Bir gül bahçesine girercesine” kara toprağın bağrına girmiş ve Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle ölümsüzleşmiştir. (Bakara : 154)
Binbir türlü mahrumiyet ve zorluklara katlanarak Büyük Taarruzla kazanılan bu mücadele, son üç asırdan beri sürekli bir şekilde toprak kaybeden, hatta Anadolu’yu bile kaybetme tehlikesini yasayan müslüman milletimizin, emperyalist ülkelere verdiği kesin bir cevap, milli bir direniş ve silkiniş hareketi’ dir. 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde girişilen bu hareket; dünyanın değişik bölgelerinde bağımsızlık mücadelesi veren bir çok millete de örnek olmuştur.
Ağustos ayını tarihimizde önemli kılan olaylardan birisi de, Yavru Vatan Kıbrıs’taki müslüman Türk topluluğunu Eoka’cı Rumların imhasından kurtarmak ve adada barışı tesis etmek için 1974 Ağustos ayında yapılan İkinci Kıbrıs Barış Harekatı’dır
Yaratıcısının; “Sizinle savaşanlarla siz de savasın.” (Bakara : 190) emrine uygun olarak kalbi imanla dolu olduğu halde, her şeyden aziz bildiği kutsal değerler uğruna, kanının son damlasına kadar savaşmayı şiar edinen kahraman ve fedakar ordularımız, savasın kirli yöntemlerinden daima uzak durmuşlar, gittikleri yerlerde Sevgili Peygamberimizin emir ve tavsiyeleri doğrultusunda
yaslılara, kadınlara ve çocuklara asla dokunmamışlardır.
Kendi ülkelerinde hür yaşamanın mutluluğunu ve önemini takdir edemeyen ve gerektiğinde vatanı ve devleti uğruna ölmeyi göze alamayan milletlerin istiklal ve hürriyetlerini devam ettirmeleri mümkün değildir. Sairin ifadesiyle;
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.
İşte bu şuur ve anlayışla ay yıldızlı bayrağımızın dalgalandığı, ezanların minarelerde sadalandığı Anadolu’yu bize ebedi vatan yapan bu mücadelenin üzerinden 75 yıl geçmiştir. Ancak unutmayalım ki, emperyalist güçlerin ve şer odaklarının cennet vatanımızın üzerindeki emelleri ve hesapları sona ermiş değildir. Saldırılar günün şartlarına göre değişik taktik ve yöntemlerle devam etmektedir. Millet hayatımıza kasteden ihanet şebekeleri sinsi bir çalışma içerisindedir, Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da topla tüfekle istiklal ve hürriyetimizi elimizden alamayanlar, günümüzde kaleyi içten fethetmenin yolunu aramaktadırlar. Özellikle milletimizin arasına çeşitli vesilelerle sokulmak istenen ayrımcılıkların hepsi esasen bu sinsi oyunların bir parçasıdır. Kimi zaman sağcı-solcu, laik-dinci; kimi zaman da Türk-Kürt, Alevi-Sünni gibi kavramları gündeme getirmek suretiyle milletimizi bölüp parçalamaya, güzel ülkemizde bir kardeş kavgası çıkarılmaya çalışılmaktadır.
Öyle ise bize düşen tarihi hadiselerden ibret alarak uyanık olmak, bu hain oyunlara gelmemektir. Yüce dinimizin bizden istediği birlik, beraberlik, kardeşlik, sevgi, saygı ve hoşgörü içerisinde vatanımızın ve devletimizin imarı, gelişmesi ve güçlenmesi için hep birlikte gayret göstermeliyiz. Bunu başarabildiğimiz takdirde geleceğimize güvenle bakabilir ve kanlarıyla sulayarak bu vatanı bizlere emanet eden şehitlerimizin ve atalarımızın ruhlarını şad etmiş oluruz.
Diyanet Aylık Dergimizin bu sayısı “Gündem” ağırlıklı olarak Zaferlerimize ayrılmıştır. Bu vesileyle Malazgirt’ten, Büyük Taarruz’a kadar geçen yaklaşık 10 asır boyunca Anadolu topraklarını Türk yurduna dönüştüren kahraman ecdadımızı, bütün şehitlerimizi bir kez daha rahmetle, gazilerimizi de şükran ve minnetle anıyor, ülkemizin birlik ve bütünlüğünün devam etmesini Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyorum.