Makale

İLİMDE SÜREKLİLİĞİN YAPI TAŞLARI: KÜTÜPHANELER

KİTAP TANITIMI

İLİMDE SÜREKLİLİĞİN YAPI TAŞLARI: KÜTÜPHANELER

Kâmil Büyüker

Anadolu’ya pörsümez ve eskimez bir iz bırakan medeniyetimiz, bunun kalıcı izleri olarak da bizlere önemli yapı taşları bırakmışlardır. Bunların en önde gelenleri kütüphanelerdir. Anadolu’nun ilim ve irfan atlasının öncüsü ve tamamlayıcısı olan kütüphaneler bugüne kadar derli toplu bir çalışmaya konu olmamışlardı.
İSAM yayınları arasından çıkan “Anadolu’da Türk Kütüphaneleri” (Ocak 2012, 540 s.) adlı eser bu ihtiyaca cevap verecek nitelikte bir çalışma olarak raflardaki yerini aldı. Hacer Sibel Ünalan’ın hazırladığı bu mufassal eserde bugüne kadar İstanbul’da yer alan kütüphanelerle ilgili çalışmaların çokluğundan bahisle Anadolu’daki Türk kütüphaneleri üzerine çok fazla çalışma yapılmadığı dile getiriliyor. Ancak yazarın büyük bir özveri ile çalışmasının neticesi olarak dört yüzden fazla kütüphanenin varlığı tespit edilmiş, bunların ayakta kalan ve varlığına ulaşılabilen ancak elli dokuz kütüphane kitapta yerini alabilmiş. Yazar, 44 yerleşim merkezinde yer alan 59 kütüphaneyi tek tek tespit edip, bunları “mimari ve süsleme özellikleri açısından inceleyip çizim ve fotoğraflar eşliğinde ayrıntılı bir şekilde tanıtıp, kütüphanelerin Selçuklu’dan Osmanlı döneminin sonuna kadar geçirdiği evrelerle birlikte” ortaya koymuştur.
Yazar, Anadolu Kütüphanelerinin inşa sürecini şu cümlelerle özetliyor: “Anadolu kütüphaneleri, sultanlar, devlet adamları, sadrazam, vezir, paşa, kapıcıbaşı, kethüda, müderris, bilime ve kültüre kıymet veren hayır sahibi kişiler tarafından inşa ettirilmiştir. İki kütüphanenin hanımlar tarafından inşa ettirildiği görülmektedir. İstanbul’da önemli devlet görevlerinde bulunan baniler, ya memleketlerinde ya da görevde bulundukları yerlere kalıcı eserler bırakmayı arzu etmişler ve kütüphane inşa ettirerek bunların varlıklarını sürdürebilmeleri için de vakıf kurmuşlar ve yönetimini vakfiyelerle belirlemişlerdir.” (s. 466) Kütüphanelerin varlık sebebi salt bir eser bırakmak gayesine matuf değildir. Zira kütüphanelerin inşa amacı, bir ilim mirasının sürekliliğinin, devamının varlık delilleridir. Bugün gelinen noktada mevcudu dahi koruma noktasında ciddi zaaflarımız olduğu görülüyor. Zira yazar, yıkılmış örnekler de göz önüne alındığında Anadolu’da her merkezde Türk kütüphanelerinin yapıldığının görüldüğünü ancak, bu eser dolayısıyla tespit edilen kütüphanelerden sadece dokuzunun kütüphane olarak hizmetine devam ettiğini ifade ediyor.
Peki, vakfiyelerde zikredilen kütüphane hizmetleri ve işleyişi nasıldı? Bunun da cevabını yine eserin sayfaları arasında buluyoruz: “Kütüphanelerin büyük kısmı gün doğumundan gün batımına kadar hizmet vermektedir. Bazı kütüphaneler, haftada bir ya da iki gün, bazıları ise öğle ve ikindi namaz vakitlerinde tatil edilmişlerdir. Bazı kütüphanelerde ders ve dinî eğitim de verilmektedir. Kütüphane görevlileri, hafız-ı kütüp, kâtib-i kütüp, yamak, mücellite, bevvap ve ferraş olmak üzere vakfiyelerde belirtilmiştir. Kütüphane görevlilerinin güvenilir, âlim, bilgili, dürüst, iyiliksever ve çalışkan kişilerden seçilmesi önemle vurgulanmıştır. Kütüphanede okuyucuya hizmete son derece önem verilmiş, görevlilerin okuyucuya nazik ve güler yüzlü davranması istenmiştir. (…) Vakıf gelirlerinden para artarsa kütüphaneye yeni kitaplar alınması da vakfiye şartları arasındadır. Kütüphane görevlilerine tatmin edici ücretler verildiği de vakfiyelerinden anlaşılmaktadır." (s. 466.)
Eserde kütüphaneler, sanat tarihi, mimari, estetik yönüyle incelenmiş, özellikle tarih vurgusu, kitabeler, fotoğraflar eşliğinde tetkike tabi tutulmuş. Örneğin Nevşehir merkezde Cami-i Atik Mahallesi Cami-i Cedid sokağında yer alan Damat İbrahim Paşa Medresesi ve Kütüphanesi bugün tamamen kütüphane olarak kullanılmaktadır. Ve çok veciz ve uzun bir kitabe yer almaktadır. Bu kitabenin son bölümü çok manidar ve anlamlıdır:
(…)
İçinde var niçe cüz kitab-ı bî-muâdil kim
Anın her birisi hayret-fezâ-yı İbn-i Sinâ’dır
Hele ihyâ-yı ilm ü fazl içün böyle eser yapmak
Cenâb-ı sadr-ı âli himmete tevfik-i mevlâdır
Bununla Hakk bu kim âsâr-ı hayrın eyledi tekmîl
Ki neşr-i ilme bâis hayr-ı vâlâ-şân-ı zîbâdır
Hudâ hem-vâre Tevfik eylesin hayrâta bânîsin
Niçe âsâr olan lütfundan anın nev-be-nev sâdır
Nedîmâ harf-i menkût ile tahrir etti tarihin
Bu beytü’l-kütb-i ‘âlî tarh-ı İbrâhîm Paşa’dır 1140
Kitabeye göre kütüphane Sultan III. Ahmed’in damadı Vezîriâzam İbrahim Paşa tarafından inşa ettirilmiş ve kitabesi şair Nedim tarafından yazılmıştır. Tarih hem ebcedle düşülmüş hem de sayıyla verilmiştir. Ebced hesabına göre de tarih 1140’tır. (1727-1728). (s. 100-101)
Eserin sonunda yer alan bugün mevcudu olan ya da olmayan, kütüphane olarak kullanılan veya kullanılmayan kütüphaneler listesi de okurun ve araştırmacının işini kolaylaştıracak materyaller olarak yer alıyor.