Makale

FRANSA’DA NE VAR NE YOK? (ıı)

RIDVAN NİZAMOĞLU / Hukuk Müşaviri

FRANSA’DA NE VAR NE YOK? (ıı)

FRANSA’DA OLUMLU YOK’LAR

Elektrik ve su kesintisi diye bir olay yok.
Dört yılı aşkın bir süre kaldığım Paris’te elektrik hiç kesilmedi. İkamet ettiğim apartmanın bir yerinde bir tamirat yapılacağı için suların filan gün şu saatten şu saate kadar kesileceği bir hafta önceden bildirildi ve sular o gün üç-beş saat kesildi.
2. Tren, metro ve otobüste, binerken inerken itiş kakış, bağırıp çağırma yok. Başkasıyla ilgilenme, konuşma hatta karşıda oturanın yüzüne bakma yok. Herkes ya elindeki bir kitap, dergi veya gazeteyi okur. Ya da etrafa bakar. Birbirinin yüzüne, gözünün içine bakmaz.
3. Kalabalıkta da tenha yerlerde de bayanlara, kızlara laf atma sataşma yok.. Tanımadığı birine laf atması çok büyük ayıp ve kabalık kabul edilir.
4. Alış verişlerde pazarlık -genellikle- yok. Hile ve yalan yok. Satın alacağınız bir mal hakkında bilgi istediğinizde doğrusunu söylerler. Bu ahlaka sahipler.
5. Yağmur yağdığında yollarda su birikintileri, göller yok.
Oraların mühendisleri nasıl mühendis ise, müteahhitleri nasıl müteahhit ise yolları öyle yapmışlar ki yağan yağmurlar yolda hiç durmuyor. Bir yerlerden akıp yerin altından gidiyor. Hayret (!)
6. Apartmanlarda ve çevrede çocuk gürültüsü yok. Esasen çok çocuk yok. Tabii Türkler ve Arapların çoğunlukta bulunduğu apartmanlar ve bahçeleri bu hükümden istisnadır. Oralar çocuk kaynar.
7. Lokanta ve kahvede bol bahşiş verme adeti yok.
Bahşiş verilir ama çok azdır. Mesela bir yemek yenmiş veya çay- kahve içilmiş ikiyüz üçyük farank ödenmişse, bir veya iki frank bahşiş verilir. Yani verilen bahşiş yüzde bir bile değildir. Keza bir berberde traş olununca yüz veya yüzyirmi frank traş ücreti ödenir. İki frank bahşiş verilir.
Bahşişi çok verene kimse bir şey demez. Ama hacıağa gözü ile bakılır.
8. Şehirlerde kaçak inşaat, gecekondu yok. İzinsiz yapı yapılamaz.
9. Seçimlerde büyük mitingler - şamata ve tantana’yok.
Genel seçimlerde dahi hiç bir meydan mitingi yapılmadı. Konuşmaları salon toplantılarında yapıp, haberini radyo ve televizyonlardan veriyorlar. Bizdekine göre çok daha az sayıda afiş ve broşürlerle propaganda yapıyorlar. Afişler sadece bu iş için ayrılmış ve partilerin sırasına göre numaralanmış muvakkat afiş panolarında yapılıyor. Bu panolarda seçim bitince konuldukları yerlerden kaldırılıyor. Bazen bazı partilerin panolarının boş kaldığı, afiş yapıştırılmadığı bile görülmektedir.
Seçime yakın günlerde bazı televizyon kanalları liderleri karşılaştırır veya gazeteciler liderleri adeta sorguya çeker. Parti başkanları bu programlarda düşüncelerini ve programını izah imkanı bulur. Bu konuşma ve tartışmalar medeni ölçüler içinde yapılmaktadır.
10. Bir milletvekilinin veya bakanın hatta başbakanın aynı zamanda bir şehrin belediye başkanlığını yapma durumu var. Milletvekili seçilince belediye başkanlığından istifa etmiyor, iki işi aynı anda yürütüyorlar.
11. Devlet adamlarının özel hayatları ile ilgili neşriyat yok.
Bir önceki Cumhurbaşkanları Mitterand’ın gayr-ı meşru bir kızı vardı. Bunu gazeteciler bildikleri halde uzun süre yazmadılar. Sonunda kız yirmi-yirmibeş yaşlarına gelince Cumhurbaşkanı onu bazı gezilerinde yanında götürdü ve bu benim kızım diye etrafa tanıttı. Gazeteciler de artık kendisi tanıtmakta sakınca görmediği ve durumunu açıkladığı için biz de yazıyoruz dediler ve yazdılar. Toplum bu gayrimeşru çocuğu büyüyüp genç kız olduktan sonra bildi ve tanıdı.
Bir başka devlet adamının damadı intihar etti. Hiçbir gazete yazmadı.
12. Randevusuz görüşmek ve iş yapmak yok. Bir iş için biri ile görüşeceksiniz, mutlaka önceden randevu alacaksınız.
Traş olmaya gitmek için bile berberden randevu alınıyor.
13. Çocuk dövme, azarlama olayı yok. Evde de eğitimde de yok.
Buna rağmen küçücük çocuklar dahi yap denileni yapar, yapma de- nileni yapmaz. Ana okulundan itibaren bu eğitim veriliyor ve adeta bazı hayvanların eğitilmesi gibi insanlar eğitiliyor. Belki şefkat merhamet bizdeki kadar yok. Ama insanların kurallara bağlılığı, riayeti sağlanıyor.
14. Televizyon kanal sayısı (uydu yayınları hariç, normal yayın yapan kanal sayısı) altıdır. Bunların ikisi devlet kanalıdır. Genel olarak bu kanallardaki programlar yapılan yayınlar mazbuttur. Bir metroda bomba patladı. Ölen ve yaralananlar oldu. Bu yaralıları asla haberlerde göstermediler. Onlarla röportaj da yapan olmadı. Tabii şifreli kanaldan yapılan yayınlar ile belli saatlerde yayınlanan bazı filimler bundan müstesnadır. O yayınlar genel yayın saatleri içinde çok az yer tutar.
15. Paris’in içinde bulunan Seine Nehri’nde çer-çöp yok.
Üzerinde çöp görünmez. Sadece bulanık bir su şeklinde akar. (Ama suyu çok pistir. İçinde balık vardır. Fakat bu balıklar pislikten dolayı yenmez.)
16. Televizyon kanallarının hiçbirinde alkollü içki reklamı yok.
Bira dahil hiç bir alkollü içki reklamını televizyonlarda görmek mümkün değildir. 2 Mart 1995’de televizyondan naklen yayınlanacak olan Auxerre-Arsenal (Fransız-İngiliz takımları) kupa maçı finali TF-1’de yayınlanmadı. F3’deki haber bülteninde maçın haberi verildi ve sunucu spiker “stadyumda alkol panoları bulunduğu için, maalesef maçtan görüntü veremiyoruz" dedi ve özür diledi. Bu kadar önemli bir maçın görüntüsünü, görüntüye alkol reklamı da girecek diye vermemişlerdi.
17. Tren, metro, otobüs gibi yerlerde sigara içmek yok. Üzeri açık metro durağında bile sigara içmek yasak.
18. Basında -gazete ve televizyonlarda- ülke menfaatleri aleyhine bir neşriyat yok. Bütün basın yayın organları bu konuda çok dikkatli ve tedbirli. Kimse hükümeti tenkid ediyorum diye ülke menfaatlerine zarar verecek bir yayın yapmıyor.
19. Fransada ağır tabiat şartları yok.
Uzun kışlar, yazın aşırı sıcaklar yok. Arazi engebeli, dağlık değil. İklim genelde mutedil. Arazi genel olarak düz ve ziraate elverişli. Dağlık bölgeler var ama ülke geneline göre az. Kar kış da nadiren etkili oluyor.
20. Şehirlerde gelişigüzel her yerde işportacı yok.
İşportacı dediğimiz ayakta satıcılık yapanların yerleri belli, sayıları az. Çoğunlukla da turistlere yönelik olarak çalışıyorlar.
21. Aşırı fiyat artışı, enflasyon, para değerinde düşüş yok.
En büyük para beş yüz frank. Yıllık fiyat artışı yüzde beşin altında. Ev kiraları yılda yüzde bir civarında zam görüyor.
22. İş ve okul saatleri dışındaki zamanlarda ortalıkta çocuk ve genç yok.
Gençler ve çocuklar tatillerde hep uygun işlerle meşgul. Ama mutlaka bir işle meşgul. Boş ve aylak değil. Ya sporda, ya müzik çalışmasında, ya kitaplıkta, ya gençler lokalinde bir toplantıda... vs. Başıboş, mahalle aralarında dolaşan veya apartman önlerinde oturanlar Fransız değil, Fransızlar genel olarak çocuklarını boş zamanlarında da zikrettiğim eğlenceli işlerle meşgul ediyorlar. Her semtte, şehir kenarlarında bol miktarda stadlar ve spor salonları var. Mesela Pazar günleri hava açık ise açık havada kapalı ise, kapalı yerde spor yapanlar buraları doldurur. Spor sahaları ve çevresi bu gençler ve izleyenlerle dolup taşar.
FRANSA’DA OLUMSUZ VAR LAR
1. Maddecilik dediğimiz her şeyin paraya bağlı olması olayı var.
İnsanlar çok para sever olmuş ve bu huy maalesef bizim vatandaşlarımıza da sirayet etmiştir. İlişkilerde dahi maddi çıkarlar gözetilir olmuştur.
Tabiidir ki angarya doğru bir şey değildir. Bir emek veya hizmet varsa karşılığı ödenmelidir. Ama her iş en ufak bir hizmet mesela bir bardak su için de karşılık istendi mi, insanlık ve hayırhahlık kaybolur hale gelmektedir. Avrupada bu kayboluş vardır. Bu anlayış muamelelere yansımış, kimse karşılıksız iş yapmaz olmuştur. Mesela, bankanızdaki hesabınızın geçmiş tarihli bir işlemini öğrenmek istediğinizde, bunu çıkarmak ve size vermek için ücret ödemiştir.
2. Evlerde köpek, yollarda pislikleri var.
Paris’te en temiz bilinen semtlerde dahi yolda yürürken önünüze dikkat etmek zorundasınız, aksi halde bir necasete basabilirsiniz.
3. Çok sık rastlanılan, her dakika vuku bulan bir olay olmamakla beraber, sokaklarda, duraklarda, parklarda gençlerin uluorta uygunsuz hareketleri var. Gençlerin yazın çok açık giyinmeleri var.
4. Yılbaşı öncesinde ve yılbaşında büyük tantana, alışveriş hareketleri var. Alış verişiyle, kutlama ve eğlenceleriyle bir yılbaşı endüstrisi var.
Televizyonda yılbaşı gecesi programları bizdeki kadar curcuna halinde sabahlara kadar saatlerce süren programlar şeklinde değil. Ama sokaklardaki kutlama ve eğlenceler, alış veriş çok fazla.
5. Fransada bürokrasi ve formalite çokluğu var.
Her şey düzene sisteme bağlanmış, ama biraz fazla formaliteye boğulmuş.
6. Bazı mezarlıklarda naylon çiçekler var.
Uzaktan bakınca mezarlığı çok çiçekli, her mezarın başında açmış rengarenk çiçekler görürsünüz.
Yaklaşıp baktığınızda bunların bir kısmının yapma plastik çiçekler olduğunu anlarsınız. Görüntü güzeldir, ama ruh yoktur.
7. Bütün bina girişlerinde şifreli kilit sistemi var.
Paris’te hiç bir binaya akşam belli saatten sonra giremezsiniz. Kapılarda şifreli kilitler, camlarda pancurlar vardır. Bu durum övünülecek bir durum olarak değerlendirilememiştir. Paris’te özellikle banliyölerinde çok hırsızlık olmaktadır. Ev ve araba hırsızlığı çoktur. Bu hırsızlıkları yapanların çoğunluğu belki yabancı orijinlidir. Ama beni ilgilendiren husus şudur. Dünyanın en medeni insanları olduğunu söyleyenlerin yaşadığı şehirde mal emniyeti, ancak çok aşırı tedbirlerle, alarm cihazlarıyla sağlanmaktadır.
Belki yadırganabilir ama Paris’te dilenci de çoktur. Metrolarda, yollarda gitar çalıp, şaklabanlık yapıp arkasından para toplayanları dilenci saymasak dahi, avucunu açıp yardım dileyen çok insan vardır.
8. Yazılı basında, televizyonlarda Müslümanlık ve Müslümanlar aleyhine ustaca yapılmış yayınlar var.
İslamiyet hemen her zaman, anarşik olaylarla, terörist faaliyetlerle özdeşleştirilmektedir. şüphesiz bunda Cezayir olayının büyük etkisi vardır.
9. Afiş panolarında prezervatif kullanmayı teşvik yazıları var.
Son yıllarda dünyanın başına bela olan SIDA (veya AIDS) hastalığı sebebiyle insanlara prezervatif kullanmaları öneriliyor ve reklamlarla teşvik ediliyor. Bu ilanları çoğu zaman belediyeler ve bazı sağlık kuruluşları yapıyor. Ama hazindir ki, hıristiyanlıkta da yasak olmasına rağmen, papa dahil hiç kimse çıkıp da zinaya yaklaşmayın demiyor. Sinekleri gören göz bataklığı göremiyor.
10. Garlarda ortalığı süpüren, umumi temizlik yapan bayan çöpçüler var.
Bir tarihte otobüsle Bulgaristan’a geçtiğimizde ilk dikkatimi çeken şey, elinde süpürge ve çöp tenekesi ile ortalığı süpüren bayan çöpçüler olmuştu. Paris’teki bazı tren istasyonlarında da benzeri manzarayı ve çöpçü bayanları görünce dikkatimi çekti.
Hürriyet, eşitlik ve kardeşlik ilkelerini cumhuriyetinin temeli sayan Fransa’da kadınlar sokak çöpçülüğü yapıyor. Ne eşitlik..(!)
11. Bazı yol kenarlarında müşteri bekleyen bayanlar var. Duvar ilanlarında özel görüşmeler, buluşmalar yapılabilen kadınların reklamları telefon hatları ilanı var.
Herhangi bir ürün reklamında kadının kullanılması, suistimali olayı vak’a-i adiye olmuş-, bizzat kadının kendisi kendini pazarlar, satar, istismar ettirir hale gelmiş. Avrupa- da bir çok yerde olduğu gibi Fransa- da da bu işlerin endüstrisi kurulmuş. Bunlar Avrupa medeniyetinin bir parçası olmuş.
FRANSA’DA OLUMSUZ YOK’LAR
1. Başkasının derdiyle ilgilenme yok.
Metronun içinde güpe gündüz tehditle para istenen, saldırıya uğrayan birine hiç kimse yardım etmiyor. Herkes ya seyrediyor, ya oradan uzaklaşıyor.
2. İnsan sevgisi, şefkat, merhamet yok.
3. Tuvaletlerde su yok. Taharetler bizim bildiğimize uymuyor.
4. İş görüşmelerinde ikram diye bir şey yok.
Esasen genelde ikram yok. İyilik yapmak diye bir olay yok.
5. Basın ve medyada Türkiye’den bahis yok.
Cumhurbaşkanımız Turgut ÖZAL vefat ettiğinde, bu haberi gazeteler iç sayfalarında üç beş satırlık küçük haber şeklinde verdiler. Televizyonlarda da kısa bir haber olarak geçti.
Bu tutum bana şuurlu bir ilgisizlik ve küçültme çabası şeklinde gelmiştir.
6. Genelde erkeklerin yüzlerinde merhamet, kadınların yüzlerinde meymenet eseri yok. Simalarında herhangi bir güzel mana yakalamak çok zor (Tezgahtarlık yapan ve size bir şey satmak isteyen profesyonel görevlilerin tutum ve davranışları, ilgileri bu hükmün dışındadır.)
7. Dostluk, komşuluk yok. İstisnalar var. Ama genel olarak kendi aralarında da, Türklerle de doğru dürüst komşuluk münasebetleri yok. Aynı apartmanda oturanların birbirleriyle komşuluk yapmaları, ziyarete gitmeleri, ev sohbetleri yapmaları diye bir şey yok.
8. Bedava hiçbir şey yok. Sebil su bile yok.
Kilometrelerce yol katedersiniz, köyler, kasabalar, şehirler geçersiniz bir çeşme, sebil su göremezsiniz. Yalnız Fransa’da otoyollardaki mola yerlerinde su ve tuvalet bulunur, National yollarda bunu bulamazsınız.
Hayır yapma duygusu diye bir konu yoktur.
Şehirlerde gezerken susayıp su içmek isteseniz mutlaka para ile alacaksınız. Görünürde bir yerde içme suyu bulmanız mümkün değildir. Çünkü nadirattan mesela bir garda bir çeşmeye rastlayabilirsiniz.
Hiçbir şekilde ücretsiz park yeri bulamazsınız. Bazen ücretli de oto park yeri bulamadığınız olur. Ama genelde bütün sokaklarda park yerleri vardır ve ücretlidir. Şehre göre, semte göre bunların fiyatları değişir.
9. Nüfus artışı yok. Genç nesil yok.
Doğanların sayısı ölenlerden biraz fazla olduğu için nüfus çok az artmaktadır. Bu da ülkede genç neslin olmaması demektir.
10. Mağazalarda, pazarlarda sebze ve meyvelerin görünüşü çok güzeldir. İri iri meyveler gösterişli sebzeler vardır: Ama lezzet yoktur. Sebzeler çoğu zaman sera ürünüdür. İlaçlarla kısa sürede yetiştirilmektedir. Bizdeki tat, lezzet yoktur.
11. Metro’da, otobüste yaşlılara ve hanımlara yer vermek adeti yoktur. Nadiren bir genç yaşlıya yer verse çok takdir ve teşekkürle mukabele edilir. Çok naziksiniz denir ve adeta hayretle karşılanır.
Bunun sebeplerinden biri de Paris gibi çok kozmopolit olan şehirlerde insanların birbirlerini tanımaması, değişik milletlerden insanların birarada yaşamasıdır. Mesela otobüste Afrika kökenli zenci, Çinli, Yugoslav, Fransız, Alman, Türk bir arada bulunmaktadır. Bir Alman Afrikalı zenciye, bir Fransız Yugoslava yaşlıdır diye yer vermemektedir. Bu karışıklık devam edince Fransız Fransıza da yer vermemektedir. Tabii biraz önce zikrettiğimiz merhamet ve hayır yapma duygusunun yok oluşu gibi faktörler de etkilidir.
12. Resmi devlet okullarında (anaokulu, ilkokul, orta ve lise ile üniversite kademelirinin hiç birinde) din dersi yok.
Papazların yönetimindeki özel kilise okulları hariçtir. Buralarda din eğitimi vardır. Ama okulların çoğunluğunu devlete bağlı okullar teşkil etmektedir. Bu okullarda da din eğitimi hiç yoktur.
13. Halkta dini hayat ve yaşayıştan bir eser yok.
Bazı kiliselere pazar günleri veya özel zamanlarda az sayıda insan gider. Çoğunluk kiliseye de gitmez. Yaşayışlarında da dinin etkisi bazı dualardan ibarettir. Dinin emir ve yasaklarına riayet eden çok azdır.
14. Metroda, garlarda akşam belli saatlerden -genellikle 20,21’den sonra- emniyet yok. Hırsıza, soyguncuya karşı çok dikkatli olmak gerekmektedir. Çünkü özellikle geç saatlerde sık sık soygun ve gasp olayları olmaktadır. Dünyanın büyük şehirlerinde mevcut olan bu emniyetsizlik, bütün tertip ve düzenine, istikrarına rağmen Paris’te de vardır.
SONUÇ
Bu tesbitler büyük ölçüde şahit olunan veya yakinen bilinen olaylardan derlenmiştir. Tekrardan kaçınmak için benzer konular ayrı ayrı zikredilmemiştir. Ama bunlara benzer pek çok olay ve tesbit na- zar-ı dikkatimizi celbetmiştir.
Bu müşahadelerden sonra en son söyleyeceğim husus şudur. Avrupa, ne bazılarının söyledikleri gibi kusursuz ve rakipsiz bir medeniyet; ne de diğer bazılarının anlattığı gibi fısk-u fücur içinde çökmüş, mü- levves bir cemiyet.. Her ikisi de değil. Daha doğrusu her iki görüş de mübalağalı.. Avrupa, alt yapısını tamamlamış, sanayileşmeyi bir noktaya getirmiş, teknik imkanları geliştirmiş ve hayatı refahı için kullanmış. Kendine göre bir medeniyet oluşturmuş, tertip, düzen kurmuş, bu düzene herkesin riayetini sağlamış, problemleri aza indirmiş, huzuru sükunu temin etmiş, inanç ve ahlak yönünden ise kendine göre problemini de halletmiş, ama bizim ölçülerimize göre manevi değerlerinden, insanlığından çok şey kaybetmiş. Refaha kavuşmuş, ama gerçek medeniyete kavuşamamış.
Bu tesbitlerden onların dünyayı imar etmelerini, tertip ve düzeni sağlamalarını, teknik imkanları elde edip refahı yakalamalarını örnek alıp, bizim de bu maddi gelişmeleri göstermemiz gerektiği; ancak bunu kafi görmeyip bu gelişmeye kendi manevi değerlerimizi ilave edebilirsek, gerçek huzur ve mutluluğa, asıl medeniyete kavuşabileceğimiz sonucunu çıkarıyorum. Dilerim milletçe bunu başaralım.