Makale

Tarihte üzerine yazı yazılan malzemeler

Tarihte üzerine yazı yazılan malzemeler
Prof. Dr. Adnan Demircan
Harran Üniv. İlahiyat Fak.
ademircan@harran.edu.tr

Lisan, insanların düşüncelerini başkalarına aktarabilmeleri için kullandıkları rakipsiz bir iletişim aracıdır. Bununla birlikte konuşmayla yapılan iletişim, muhataplarla sınırlı kalır.
İnsanoğlu eski zamanlardan beri lisanın dışında farklı iletişim araçlarına ihtiyaç duymuştur. İletişim kurmanın yanı sıra bilginin saklanması ve gelecek nesillere aktarılması için bazı işaretler kullanılmıştır. Çok eski devirlere ait mağaralarda ve kayalarda çizilmiş resimlere ya da şekillere rastlanmaktadır.
Seslerin ya da kavramların, çeşitli işaretlerle ifadesi, insanlığın en önemli buluşlarından birisidir. Yazı, insanoğlu için çeşitli alanlarda önemli imkânlar sağlamıştır. Yazı kadar, yazının üzerine yazıldığı malzeme de büyük önem taşımaktadır. İnsanoğlu, tarih boyunca çeşitli yazı malzemeleri kullanmıştır. Bunların bir kısmı dayanıklı olan kil, taş, metal levhalardı. Bir kısmı ise uzun süre saklanması mümkün olmayan malzemelerdir.
Müslümanların insanlığa en önemli hizmetlerinden biri, bilginin hem çabuk yayılmasını hem de korunmasını sağlayan, hâlâ önemini koruyan ve bir süre daha koruyacak olan kâğıt üretiminin yaygınlaştırılması, geliştirilmesi ve Batıya intikali olmuştur.
Üzerine yazı yazılan malzemelerin gelişmesi, hayatın her alanını etkilemiştir. Devlet işlerinde yazılı belgelerin kullanımı büyük gelişme göstermiş; böylece kayıtların daha düzenli ve sağlıklı tutulması mümkün hâle gelmiştir. Öte yandan ilim öğrenmek ve okuma-yazma bilmek, bir elitin tekelinden çıkarak yaygınlaşmış; ayrıca ticaret hayatında büyük kolaylıklar sağlamıştır.
Kâğıt icat edilmeden önce insanların üzerine yazı yazmak amacıyla kullandıkları başka malzemeler vardı. Taşlar, pişirilmiş kilden elde edilen tabletler ve ağaç levhalar ilk kullanılan yazı malzemelerindendir. Bir diğer yazı malzemesi ise madenlerden elde edilen levhalardı. Mezopotamya ve çevresinde yazı malzemesi olarak asırlar boyunca kil tabletler kullanılmıştır. Birçok yerde tahta levhaların kullanımı uzun süre devam etmiştir. Öyle ki, Avrupa’da kâğıdın icadından sonra da tahta levhalar üzerine yazı yazma, XIV. yüzyılın yarılarına kadar sürmüştür. Uzak ve Güney Doğu’da ise, bambu ağacı kabuklarına yazı yazılırdı. Palmiye yaprakları, Güney Asya’da son zamanlara kadar yazı malzemesi olarak kullanılmıştır. İslam’ın ilk yıllarında hurma dallarının ve yapraklarının yazı malzemesi olarak kullanıldığı ifade edilmektedir.
Bir başka yazı malzemesi de çeşitli hayvanların kemikleridir. Araplar, devenin köprücük kemikleri üzerine yazı yazıyorlardı. Vahiy sürecinde Kur’an’ın yazılması sırasında kullanılan yazı malzemelerinden biri de kemiklerdi. Ancak kemikler, çok bulunmayan ve fazla kayıt tutmaya elverişli olmayan bir malzemeydi. Üzerine yazı yazılan bir diğer malzeme de kumaştır. Her çağda kumaş üzerine yazı yazıldığı bilinmektedir.
Üzerine yazı yazılan önemli bir malzeme papirüstür. M. Ö. 3000’li yıllarda Nil ırmağı kenarlarında bolca yetişen papirüs bitkisinin gövdesi kâğıt yapımında kullanılmaya başlandı. “Kâğıt fidanı” adıyla da anılan Cyperaceae (papirüsgiller) familyasından olan bu bitkinin gövdesindeki lifli katmanlar çıkarılarak yan yana dizilir; ıslatılıp tokmaklanarak sıkıştırılır ve kurutulduktan sonra yazı yazmaya uygun hâle getirilirdi. Mısır’da yapılan kazılarda 1. Sülale devrine tarihlenen (M. Ö. 3000) bir mezardan papirüs tomarı çıkarılması, ayrıca M. Ö. 2600’e tarihlenen yazılı papirüsler bulunması, bu yazı malzemesinin çok eskiden beri kullanıldığını göstermektedir. Bugün Eski Mısır, Yakındoğu, Eski Yunan ve Roma arkeolojileri için büyük önemi olan papirüs üzerine yazılmış belgelerin bakımı, korunması, okunması ve yorumlanmasını konu alan “papiroloji” denen bir ilim dalı vardır.
Papirüsle hemen aynı dönemlerde kullanılan bir diğer yazı malzemesi de parşömendir. Parşömen, yazı yazmak ya da resim yapmak amacıyla kullanılan hayvan derisine verilen bir isimdir. Koyun, keçi, dana, ceylan ve domuz gibi hayvanların derisinden yapılan ve Osmanlılar zamanında tirşe ya da rak adı verilen parşömen, önceleri elyazmaları ile fermanlar için kullanılmaktaydı. Yapımı zor ve pahalı olduğu için bazen hükmü geçen fermanlar kazınıp yerine başkaları yazılmıştır. Büyük değer taşıyan yapıtlar için özellikle dana ve koyun derisinden yapılmış kaliteli parşömen kullanılırdı.
Hz. Peygamber döneminde yazı malzemesi olarak parşömen ve papirüsten başka, deri, hurma yaprağı, deve kemikleri, çanak-çömlek kırıntıları, lihaf denen yumuşak beyaz taş ve tahta levhalar kullanılmıştır. H. 3. asrın başına kadar yazı malzemesi olarak genellikle parşömen ve papirüs kullanılmıştır.
Kuşkusuz insanlık tarihinin en önemli icatlarından biri kâğıttır. Kelimenin aslının Çince “Ku-chich” olduğu, Farsçaya ve oradan da Arapçaya geçtiği ya da Uygurlardaki “kagat, kagas” kelimelerinden geldiği, Farsçaya adapte edildiği, daha sonra da Arapçaya geçtiği şeklinde farklı görüşler bulunmaktadır. Bir görüşe göre ise 750’den önce Türklerin ipek elyafından tokmaklama tekniğiyle hamur hazırladıkları ve bundan elde ettikleri yaprağa “kaka” veya “kakaç” dedikleri ifade edilir. Bu görüşe göre daha sonra “kakat” sözcüğü “kağat” olarak Arapçaya ve Farsçaya geçmiştir.
Kâğıt ilk defa Çin’de üretilmiştir. M. S. 105 yılında icat edilen kâğıdın yapımında ilk zamanlarda ipek kullanılmaktaydı. İpek kozası ile ipekçilik sanayi o zaman için Çin’e münhasır olup, imalatı pahalıydı. Çin’in pahalı ipek fiyatları, kâğıt için daha ucuz bir ham madde kullanma ihtiyacı doğurdu. İmparatorluğun silah imalathanesinin sorumlusu Tsa’i Lun’a, ağaç kabuğu, kenevir, paçavra ve eski balık ağlarını öğüterek, bunlardan pahalı ipek yerine kullanılabilecek ucuz bir yazı malzemesi imal etti.
Çin’de kâğıdın üretim şekli 600 yıl titizlikle saklandı. Buna rağmen sonraki asırlarda kâğıt, Çin’den Orta Asya’ya, oradan da İran’a geçti. VII. yüzyılın ortalarına doğru Çin kâğıdının Semerkand’a ithal malı olarak geldiği, Sasaniler zamanında tanındığı, fakat az bulunan bir madde olduğu için devlet belgelerinde kullanıldığı bilinmektedir.
Müslümanlar, Emevi devletinin son yıllarına kadar yazılarını genellikle deri üzerine yazarak bu derileri tomar hâline getiriyorlardı. Hükûmet defterleri de tomarlardan meydana geliyordu. Talas civarındaki Atlah savaşından sonra, Semerkand’a götürülen Çin savaş esirleri, ilk defa 134/751’de memleketlerinde uygulanan metoda göre, bez parçaları, keten veya kenevirden kâğıt yapma sanayini kurdular. Kısa bir süre sonra Semerkant’taki imalathanelere benzer kâğıt fabrikaları İslam dünyasının çeşitli yerlerinde kuruldu. Harun Reşid zamanında Cafer el-Bermeki’nin kardeşi Fazl b. Yahya’nın girişimiyle 178/794 yılında Bağdat’ta bir kâğıt fabrikası kuruldu. Devlet dairelerinde parşömen yerine kâğıt kullanımını vezir Cafer el-Bermeki başlattı. Bundan sonra Tihame, Yemen, Mısır, Mağrip, İspanya, İran ve Hindistan’da da imalathaneler kuruldu. Tihame’deki fabrikada sebze liflerinden kâğıt üretildiği ifade edilmektedir.
Ketenin dövülmesiyle kâğıt elde edilmesini öğrenen Müslümanlar kısa bir süre sonra İslam dünyasında yetiştirilen ve elde edilmesi kolay olan pamuğu keşfettiler. Bundan sonra kâğıt sanayi hızlı bir gelişme gösterdi.
İslam dünyasında parşömenin piyasadan kalkıp yerini kâğıda bırakması IX. yüzyılda başlamaktadır. Öyle ki X. asırdan itibaren kâğıt, bütün İslam dünyasında papirüs ve parşömenin yerini aldı. İbn Nedim’in Fihrist adlı kitabında İslam dünyasında kullanılan ve ketenden üretilen Süleymani, Talhi, Nuhi, Firavni, Ca’feri ve Tahiri olmak üzere altı cins kâğıdın ismi zikredilmektedir.
Avrupa ise VIII. ve IX. asırlar boyunca yazı malzemesi bulmanın güçlüğü içindeydi. Çünkü papirüs artık yapılmıyordu; parşömen ise hem az, hem de pahalıydı. Bu durum karşısında Avrupa’da parşömen üzerindeki metinler silinip yerine yenileri yazılıyordu.
Kâğıt, İspanya üzerinden Araplar kanalıyla Avrupa’ya geçmiştir. 794 yılında Bağdat’ta kurulan kâğıt imalathanelerini 800’de Mısır’da, 950’de İspanya’da 1100’de Bizans’ta, 1102’de Sicilya’da, 1228’de Almanya’da ve 1309’da İngiltere’de görüyoruz. XII. yüzyılda Batı Avrupa’nın kâğıt ihtiyacını Endülüs’ün Şatıba fabrikası karşılıyor; Doğu Avrupa da ihtiyaç duyduğu kâğıdı doğudan ithal ediyordu.
Böylece Müslümanlar, insanlık mirasının günümüze taşınmasında hayati öneme sahip olan kâğıdın geliştirilip insanlığın hizmetine sunulmasında önemli bir rol oynayarak beşeriyetin ortak mirasının gelişmesine büyük katkı sağlamışlardır.