Makale

KUR'AN'IN CEM’İ VE İSTİNSAHINDA ÜÇ ÖNEMLİ NOKTA

KUR’AN’IN CEM’İ ve İSTİNSAHINDA ÜÇ ÖNEMLİ NOKTA

Dr. Rahim TUĞRAL

03.10.1946 yılında Beyşehir-Hüyük Nahiyesi’nde doğdu. 1957’de İlkokulu, 1968’de İzmir İmam-Hatip Lisesini ve 1972’de de İzmir Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirdi. 1958-1960 yıllları arasında ise Kur’an’ı ezberleyip hafız oldu.

Tefsir Bilim Dalında doktorasını hazırlayarak doktor ünvanına hak kazandı. Halen Öğretim Görevlisi olarak D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi’nde görev yapmaktadır.

Kur’an ayetlerinin yazılı bulunduğu sahifeler, ilk defa Hz. Ebû Bekir devrinde toplanmış ve MUSHAF haline getirilmiş; Hz. Osman döneminde ise ana nüsha olan bu MUSHAF çoğaltılarak Mekke, Basra, Küfe, Şam... Gibi bazı beldelere gönderil­miş ve müslümanlar kıraat ihtilafları yüzünden fitneye düşmeden Kur’an’da birlik ve beraberlik sağlanmıştır.

Kur’an sahifelerininim, Hz. Ebû Bekir devrinde toplanıp yazılmasına ve MUS­HAF haline getirilmesine "Kur’an’ın Cem’i”; Hz. Osman döneminde bu Mushaf’ın çoğaltılmasına da "Kur’an’ın istinsahı" dendiğini biliyoruz.

Biz bu yazımızda, Kur’an’ın Cem’i ve Kur’an’ın istinsahı gibi iki önemli olay üzerinde durup, bu olaylarda cereyan eden ÜÇ ÖNEMLİ Nokta’ya özellikle işaret etmek istiyoruz. Hadislerdeki farklı rivayetler sebebiyle, bu iki olayda bize göre önem arzeden ÜÇ NOKTA’yı şöyle sıralayabiliriz:

1. Hz. Ebû Bekir devrinde, Kur’an cemedilirken, Tevbe süresinin son iki ayeti kimin şahitliğiyle Mushaf’a kaydedilmiştir? Huzeyme b. Sâbit el ensâri’nin şehadetiyle mi, yoksa Ebû Huzeyme’nin şehadetiyle mi?

2. Ahzâb süresindeki ( 33/23… ) Ayeti, Tevbe Suresi’nin son iki ayeti gibi, Hz.Ebu Bekir devrindeki cem’ hadisesinde mi, yoksa Hz. Osman dönemindeki istinsah olayında mı MUSHAF’taki yerine konul­muştur.

3. (…) kelimesinin son harfinin açık tâ (…tâ-i mebsuta) ile yazılması husu­su, mezkûr hilafet dönemlerinden hangisinde ele alınmıştır?

Şimdi bu üç önemli olayı, yaptığımız araştırmalar ışığında ele alıp inceleye­ceğiz. Araştırmamızda öncelikle Kur’an’ın cem’ine ve istinsahına dair hadis külliya­tında zikredilen hadisler üzerinde durup; konu ile ilgili diğer rivayetleri de göz önünde bulundurarak, bize göre karmaşık gibi görünen bu olayların nasıl ve ne şekilde cereyan ettiğini tespit etmeye çalışacağız.

I. KUR’ÂN’IN CEMİ

Kur’an’ın Cem’i ile ilgili hadisler Buhârî’nin Sahîh’i (1), Tirmizî’nin Sünen’i (2) ve Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i (3) başta olmak üzere; Mukaddemetân (4), kitâbu ’1- Mesâhif (5) ve el -Mu’cemu ’1-Kebîr gibi önemli kaynaklarda zikredilmektedir. Şimdi Kur’an’ın cem’ine dair bu hadislerin ışığında, Hz. Ebû Bekir devrinde cereyan eden bu önemli olay üzerinde duralım.

Hz. Peygamber’in vefatından sonra halife seçilen Hz. Ebû Bekir devrinin baş­larında inidâd olayları baş göstermiş; bunlara karşı yapılan savaşlarda, bilhassa Müseyleme’nin ordusuyla yapılan yemâme harbinde (H. 12...) yüzlerce sahabi şehid düş­müştür (7). Bu olayda şehid düşen sahabilerden 70 kadarı hafızdı (8). Bu böyle devam ettiği takdirde, zamanla hafızlar vefat edecek ve sonunda Kur’an ayetleri unutulacak ve kaybolup gidecektir.

Bu durumun vehametini sezen Hz. Ömer, Halife Hz. Ebu Bekir’i, vakit geçme­den Kur’an ayetlerini bir araya toplamaya ikna eder.

Halife Hz. Ebu Bekir, yanında Hz. Ömer’in de bulunduğu bir sırada, güvenilir­liği ve ilminin üstünlüğü herkes tarafından kabul edilen Zeyd b. Sâbit’i çağırtır ve kendisine şöyle der "Zeyd, sen gençsin (9), akıllısın (10) vc hiç birimiz seni Kur’an kıraatinde zayıflıkla ve yanlış okumakla itham edemeyiz (11) Sen Allah Rasûlü için vahyi de yazıyordun. Kur’ân’ı araştır, derleyip topla ve O’nu yaz."

Yerine getirilmesi bir hayli güç olan bu teklif karşısında Zeyd b. Sabit, önce bu vazifeyi kabul etmek istememiş, ancak yapılan ısrar karşısında bu mühim görevi üstlenmek durumunda kalmıştır. Nitekim ilk başta Hz. Ebû Bekir de bu konuda zor ikna olmuştu. Esasen Hz. Ömer’in Hz. Ebu Bekir’e, Hz. Ebu Bekir’in de Zeyd b. Sabit’e yaptıkları teklifin ilk anda kabul edilmeyişi, "Hz. Peygamber’in yapmadığı bir işi yapmaya nasıl cesaret edilebileceği..." idi.

Nihayet Halife Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ile Zeyd’e, mescide oturup, herhangi bir ayeti Peygamber huzurunda yazdığını söyleyen ve bunu da iki şekilde ispat eden Sahabenin getirdiği ayetleri toplamalarını (12) emreder. Hz. Ömer de, Allah Resul’ünden Kur’an’a dair bir şey yazanın, yazdığını derhal getirmesini (13) ilan eder.

Buna göre Hz. Ömer’in himaye ve denetiminde Zeyd b. Sabit işe başlamış; uzun bir araştırma sonunda, sahabenin elinde mevcut bulunan ve deriler, taşlar, hurma dalları, kürek kemikleri, yapraklar vs. gibi çeşitli malzeme üzerine yazılmış ve zihinlerde ezberlenmiş olan ayetleri sayfalar halinde yazarak toplamıştır. Topladığı bu Kur’an ayetlerini baştan sona kadar gözden geçirmiş ve Tevbe Suresi’nin son iki ayetinin eksik olduğunu fark etmiştir. Çünkü gerek kendisi gerekse yanındakiler bu ayetleri ezbere bilmektedirler. Sadece bilgiye güvenmeyen ve ezberle yetinmeyen Zeyd (14), bu ayetlerin yazılı şeklini Muhacirler ve Ensar arasında tekrar araştırmış (15) ve Huzeyme b. Sâbit’in yanında bulmuştur. (16)

Huzeyme, Hz. Peygamber tarafından iki şahit yerine kabul edilen bir kişi ol­duğu için, Zeyd O’nun getirmesini kâfi bulmuş ve Mushaf’taki yerine koymuştur.

Zeyd, Hz. Ebu Bekir ile Ömer’in koydukları dakik ve sağlam bir yolu izleyerek titiz bir araştırma yapmış ve getirilen ayetlerin:

a. Ezberlenmiş olmasına,

b. Peygamber huzurunda yazılmış bulunmasına özellikle dikkat etmiş ve İki de âdil şahit istemiştir. (17)

Neticede sayfalara yazılarak toplanan Kur’an ayetlerine, bir bütün olarak MUS­HAF ismi verilmiş (18) ve Hz. Ebû Bekir’e teslim edilmiştir. Hz. Ebu Bekir vefat edin­ce bu MUSHAF Hz. Ömer’e, O da vefat edince kızı ve Peygamber zevcesi Hz. Hafsa’ya intikal etmiştir. (19)

Hz. Ebû Bekir devrinde Kur’an’ın cem’ini anlatan hadislerin senedini incelediği­mizde, "İbni Şihâb ez-Zührî-Ubeyd b. es-Sebbâk-Zeyd b. Sâbit" isimlerinin, hepsin­de ortak olarak zikredildiğini görüyoruz. İbn Şinâb’tan nakledenler ise başta İbrahim b. Sa’d olmak üzere Abdurrahman b. Hâlid, Yûnus b. Yezid, Şu’ayb ve İbrahim b. İsmail’dir. Hadislerin senedinde geçen ravilerin tamamının kritiği yapıldığında, İbra­him b. İsmail b. Mecma’ için "vehimli ve hadisleri zayıf (20); Hârice b. Mus’ab için "hadislerini yazmaz ama rivayet ettiği hadisler sağlam" (21); Ma’ner b. Râşid için de "bölgesel durumlarla ilgili sözlerine güvenilmez" (22) şeklinde eleştirilere rastlamak mümkündür. Hatta "Kur’an’ın Cem’i hadîsini daha güzel bir şekilde, bir râvînin bahset­mediği söylenen ve hadislerinin doğru ve sağlam olduğu zikredilen İbrahim b. Sa’d" (23) bile tenkide uğramış ve "îbn Şihâb ez-Zührî’den hadisleri dinlediğinde henüz küçük oluşuna" dikkat çekilmiştir. (24) Fakat genellikle râvilerinin çoğunluğunun sika ve ri­vayet ettikleri hadislerin sağlam olduğu göze çarpmaktadır. Zira başta buhâri olmak üzere Tirmizi, Ahmed b. Hanbel, Taberânî ve İbn Ebî Dâvûd gibi muhaddis ve ilim adamları, yukarıda zikrettiğimiz râviler vasıtasıyla rivayet edilen hadiseleri, güvenerek kitaplarına almışlardır.

Huzeyme mi? , Ebû Huzeyme mi?

Kur’an’ın Cem’i ile ilgili hadîsler incelendiğinde; aralarında birçok rivayet farkl­ılığını görmek mümkündür. Yirmiden fazla değişik senedle rivayet edilen bu hadîslerde, çoğu kelimeler ve metinler farklı, anlatış şekilleri değişiktir.

Birkaç ömek verelim:

Metinlerden birin de (25) (…), diğerinde (26) ise (…), bir kısmında (27) (…) iken diğer birinde (28) (…) bir başkasında (29) da (…); bir rivayette (30) (…), diğer rivayette (31) (…) ise (…) dir,

Bir rivayette (32) iken, diğer bir rivayette (33), bir başkasında (34) (…) ve diğer birinde (35) de (…) dür. Yine aynı hadis metinlerinden bir kısmında (36) (…) diğer bir kısmında (37) (37) ifadelerini görmekteyiz. Bu misalleri daha da çoğaltmak mümkündür. Bu meyanda metinlerin sonunda dikkatimizi çeken husus, Tevbe süresinden son iki ayetin, bazı rivayetlerde (38) Huzeyme b. Sâbit’in, bazı rivayetlerde de (39) Ebû Huzeyme’nin yanında bulunduğu zikredilmekte olması; bazılarında da (40) bu sahabenin "Huzeymemi, Ebû Huzeyme mi?" olduğunda şüphe edilmesidir.

İncelediğimiz metinlerde, "Huzeyme" ve "Ebû Huzeyme" şeklindeki isim farklığı dışında diğer ifadelerde münakaşaya yol açacak bir husus görülmemektedir. Çünkü hadis metinlerinde farklılık olmasına rağmen, kelimeler müteradif olduğun­dan, sonuçta yine aynı şey anlatılmaktadır. Oysaki Huzeyme ve Ebu Huzeyme isimleri müteradif değil, aksine iki ayrı isimdir. Burada gözümüze çarpan çok önemli bir nokta daha vardır ki o da incelediğimiz ve aynı senedle rivayet edilen bazı hadis metinlerinde bazan Ebû Huzeyme, bazan da Huzeyme isimlerinin yer almış ol­masıdır. Şimdi bunları bir iki misal üzerinde göstermeye çalışalım:

1. Buharî’de "el-Leys-Abdurrahman b. Hâlid-İbn Şihâb..." senediyle rivayet edilen hadîste Ebû Huzeyme diye zikredildiği halde (41), el-Mucemu’l-Kebîr’deki ri­vayette ise aynı isim Huzeyme b. Sâbit olarak geçmektedir. (42)

2. "El-Leys-Yûnus-İbn Şihâb..." senediyle rivayet edilen bir hadiste (43) Huzey­me; el-Leys-Abdurrahman b. Hâlid-İbn Şihâb senedinde (44) ise Ebû Huzeyme olarak geçmektedir.

3. Ya’kub ve İbrahim b. Sa’d’ın yer aldığı aynı senedle rivayet edilen iki hadîsten birinde (45) Huzeyme, diğerinde (46) Ebû Huzeyme denilmektedir.

Şimde "Ebu Huzeyme el-Ensâri" ve "Huzeyme b. Sabit el-Ensârî" şeklinde isimleri geçen bu iki sahabe hakkında kısaca bilgi verelim.

Ebû Huzeyme el-Ensârî’nin asıl ismi İbn Evs b. Zeyd b. Asram b. Sa’lebe olup, Bedir ve benzeri savaşlara katılmış ve Hz. Osman Devrinde vefat etmiştir. (47)

Huzeyme b. Sâbit el-Ensâri ise, Sıffin olayında (H. 37) şehid düşmüş (48) ve Hz, Peygamber tarafından iki şahit makamına kabul edilmiş (49) tek sahabidir. Ez- Zerkeşi hariç bütün kaynaklar, Huzeyme b. Sâbit’in iki şahit yerine kabul edildiği hususunda ittifak etmiş gibidirler, Ez-Zerkeşî, iki şahit yerine kabul edilen sahâbînin Ebû Huzeyme el-Ensârî olduğunu zikrediyorsa da (50), Ebu’ 1-Ferac el- İsfehâni bunun bir vehimden ibaret olduğunu söylemektedir (51).

Huzeyme b. Sabit, Allah Rasûlü’nün yaptığı bir alışverişe sonradan muttali olmasına rağmen derhal şâhid olmuş; zira O’nun Allah’ın elçisi olduğuna ve doğru­luğuna ilk baştan şahadet ettiğini söylemiştir Bunun üzerine Hz. Peygamber de Hu­zeyme b. Sâbit hakkında şu iltifatta bulunmuştur:

"Huzeyme, kimin lehine veya aleyhinde şahidlik yaparsa o kâfidir." diyerek Huzeyme’nin şahidliğini iki kişinin şahidliğine denk tutmuştur. (52)

Görülüyor ki, iki şahit yerine kabul edilen sahabenin Huzeyme b. Sâbit ol­duğu, Hz. Ebû Bekir döneminde Kur’an ayetleri cem‘edilirken, bazı ayetlerin yazılı metninin de bu sahabenin yanında bulunduğu anlaşıldığından, Ebû Huzeyme’nin bu olayla bir ilgisi bulunmadığı sonucuna varabiliriz.

II-KUR’ÂN’IN İSTİNSAHI

"Ermeniye ve Azerbeycan fethide Şamlılar ve İraklılarla birlikte savaşan Huzeyfe b. el-Yemân, (Sefer dönüşü) derhal Halife Hz. Osman’ın huzuruna çıktı. On­ların kıraatteki ihtilafı Huzeyfe’yi dehşete düşürdü ve Hz. Osman’a şöyle dedi: "Ey Mu’minlerin emiri Yahudi ve Hrıstiyanların ihtilafı gibi, bu ümmet Kur’an’da bir ihtilafa düşmeden, acele tedbir al. (53)

Bunun üzerine Hz. Osman, Hz. Hafsa’ya: "Sahifeleri bize gönder de, onları Mushaflarda çoğaltıp tekrar sana iade edelim" diye haber gönder­di. Hafsa da onları Hz, Osman’a gönderdi.

Hz. Osman hemen (bu iş için) Zeyd b. Sâbit, Abdullah b. ez-Zübeyr, Said b. el-As ve Abdurrahman b. al-haris b. Hişam’a emir verdi. Onlar da bu sahifeleri Mushaflar’da çoğalttılar. Hz. Osman, Kureyşli olan üç kişiye: “Eğer Kur’an’ ın her­hangi bir kelimesinde Zeyd ile ihtilafa düşerseniz, onu Kureyş lehçesiyle yazınız. Çünkü O, Kureyş lehçesiyle indirilmiştir.” (54) dedi. Onlar da aynen öyle yaptılar Nihayet sahifeleri mushaflar halinde çoğalttıklarında, Hz. Osman onları Hafsa’ya iade etti.

Çoğaltılan nüshalardan her birini bir beldeye gönderdi (55) ve (yanlarında bulun­durdukları) herhangi bir sayfa veya Mushaf’ta, Kur’an’dan bu gönderilenin dışında bir şey varsa yakılmasını da emretti. (56)

Burada dikkatimizi çeken önemli bir husus vardır ki, o da, senediyle rivayet edilen bu hadisin devamında, sanki ayn bir hadismiş intibaını veren ve Buharî’de (…), Tirmizi ‘de ise (…) diye başlayan değişik senetli bir met­nin karşımıza çıkmış olmasıdır. Bu metin de şudur.

(…)

Verdiğimiz bu metni gözden geçirdiğimizde Zeyd b. Sabit’in, Hz. Peygam­berin okuduğunu duyduğu, Ahzâb suresinden bir ayet kaybettiği, bunu araştırarak Huzeyme b. Sâbit’in yanında bulduğu ve Mushaf’taki yerine koyduğu anlaşılmak­tadır. Hâlbuki aynı ifadeleri taşıyan metin, Buhâri (58), Ahmed b. Hanbel (59) ve el-Mu’cemu’ 1-Kebîr’de (60) müstakil olarak zikredilmektedir.

Hadislerin ihtiva ettiği ifadeleri dikkatle incelediğimizde genel olarak şu sonuç­lan çıkarabiliriz:

1. Zeyd b. Sâbit ve arkadaşları tarafından Kur’an ayetleri yazılırken ezbere bil­dikleri ve Hz. Peygamber’den okunuşunu duydukları Ahzâb suresinden bir ayetin yazılı metninin kaybolduğu ve bunun araştırıldığı;

2. Araştırma sonunda bu ayetin sadece iki şâhid yerine kabul edilen Huzeyme b.

Sâbit’in yanında bulunduğu; .

3. Bulunan bu ayetin ise Mushaf’taki yerine kaydedildiğidir.

Şimdi bu hadis metnindeki mevcut ifadeleri ayrı ayrı ele alalım ve inceleye­lim:

Bu cümlede, Zeyd b. Sâbit’in, Hz. Peygamber’den okunduğunu duyduğu bir ayeti kaybettiği bildirilmektedir. Bu "Kaybetme işi" ne zaman vuku’ bulmuştur. Hz. Ebû Bekir devrinde mi, yoksa Hz. Osman döneminde mi?

Önce bu ifadenin, Hz. Ebu Bekir devrindeki cem’ olayında söylenebileceği ihti­mali üzerinde duralım:

Zeyd, Hz. Peygamber’in sağlığında Ahzâb suresindeki bu ayeti yazmış olup, fakat Hz. Ebû Bekir devrinde Kur’an-ı cem’ ederken, Tevbe suresinin son iki ayetinde olduğu gibi bu ayetin yazılı şeklini de kaybetmiş olabilir ve bundan dolayı da: "Ahzâb süresinden bir ayeti kaybettim. Hâlbuki Allah Rasûlü’nün O’nu okuduğunu duymuştum" diyebilir.

İkinci olarak Hz. Osman dönemindeki İstinsah sırasında da aklımıza iki ihti­mal gelmektedir.

Biri "Zeyd’in, Hz. Osman döneminde Kur’ân’ı istinsah ederken bu ayeti kaybet­tiği" ihtimalidir, ancak kanaatimizce bu ihtimal yanlıştır. Çünkü Hz. Ebû Bekir döneminde toplanıp MUSHAF haline getirilen Kur’an ayetlerinin ayrı sayfalar halin­de olduğunu düşünsek bile, her bir sayfada mutlaka birden fazla ayetin yazılı olması gerekecektir. Şâyet bu ayetin yazılı bulunduğu sayfa kaybolduysa, bu defa o ayetle birlikte birkaç ayetin daha kaybolması gerekirdi. Şayet böyle olsaydı, Kur’an’ın bin­lerce sayfadan ibaret olması gerekirdi ki bu da mümkün değildir. Öyleyse Hz. Hafsa’dan getirtilen sayfaların içinden sadece bir ayetin kaybolmasi ihtimali çok zayıftır.

Diğer bir ihtimal de, "Hz. Osman döneminde, Hz. Hafsa’dan getirilen MUS­HAF çoğaltılırken, Ahzâb suresindeki 23. Âyetin daha önce Mushaf’a yazılmamış olduğu Zeyd b. Sâbit tarafından farkına varılmış olabileceğidir"ki, bu ihtimal daha da zayıftır, hatta mümkün bile değildir. Çünkü ayetlerin toplanması, araştırılması, sürelerdeki yerlerine konulması gibi hususlar: Hz. Ebû Bekir devrinde olmuş ve Kur’an’ın Cem’i de tamamlanmıştır. Hz. Ebû Bekir devrinde Kur’an ayetlerinin tamamının toplandığında sahabe ittifak halindedir.

Bilindiği gibi MUSHAF, Hz. Ebû Bekir’in vefatından sonra Hz. Ömer’e inti­kal etmiş, vefatına kadar da O’nun yanında kalmıştır. Bu zaman zarfında Hz. Ömer’in bu Mushaf’ı hiç okumamış olması ve bu ayetin eksikliğinin farkına varılmamış olması düşünülemez. Üstelik Zeyd b. Sâbit de devamlı olarak Medine’dedir. Şu halde bu ihtimal de yanlıştır.

Demek ki Hz. Peygamber tarafından okunduğu sahabece bilinen ve duyulan, yazılı metni ise yalnız Huzeyme’nin yanında bulunan Ahzâb süresine ait bu ayetin, Hz. Ebû Bekir devrindeki cem’ hadisesinde araştırılıp yazıldığı ihtimalinin çok daha- kuvvetli olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu, Kur’an’ın cem’inde takip edilen metot ve gayeye daha da uygundur. Aksi takdirde, "Hz. Ebû Bekir zamanında Kur’an cem’ edi­lirken, herhangi bir ayetin unutulup yazılmadığı ve bunun Hz. Osman zamanında farkına varıldığı gibi çok hatalı bir anlayış ortaya çıkacaktır ki, böyle bir şeyin asla vârid olmadığı sonucuna varmaktayız.

B. Şimdi ise (…) ifadesini alalım.

Bazı hadis mecmualarında bu ifade, (…) şeklinde yer almaktadır. Her iki İfadeyi de göz önünde bulunduracak olursak, hadisin bu kısmından şunu anlarız:

"Bu ayeti araştırdık ve Allah Rasûlü’nün, şahidliğini iki şahit yerine saydığı Huzeyme’den başka hiç bir kimsenin yanında bulamadık." (61)

Kur’an ayetlerinin Hz. Peygamber’in huzurunda yazıldığının ispatı sadedinde iki şahit aranması keyfiyeti, Kur’an’ın Cem’i hadisesinde ortaya çıkmıştır. Bu da Hz. Ebû Bekir devrinde vuku bulmuştur. Böylece buradaki "iki şâhid" ifadesi de, Ahzâb Sûresi’ndeki ayetin, Hz. Ebû Bekir devrinde Kur’an cem’ edilirken araştırılıp, yerine konması ihtimalini daha da kuvvetlendirmektedir.

C. Bir de (…) ifadesini gözden geçirelim.

İlk bakışta bu ifadeden, Ahzâb Sûresi’ndeki ayetin, istinsah olayında kaybol­duğu akla gelebilir, ancak cem’ olayında da Zeyd ve arkadaşları tarafından Kur’an ayetlerinin tamamının yazıldığı unutulmamalıdır.

Bu konu ile ilgili rivayetlerde hem (…) (62), hem de (…) (63) şek­lini görmekteyiz. Ayrıca Buhâri’deki bazı rivayetlerde bu ifade (…) “sayfaları Mushaflara yazdığımızda..." şeklindedir. (64)

Metinlerde geçen (…) şeklinin aslında (…) olabileceğini, za­manla bunun (…) şeklini alabileceğini düşünecek olursak, mesele halledilmiş olur ve derhal Hz. Ebû Bekir devrindeki cem’ olayı akla gelir. Çünkü hatırlanacağı üzere, Kur’an ayetleri cem’ edilirken, sahabe tarafından getirilen ayetlerin bir kısmı sayfalar halinde idi. Bu durumda (…) “sayfaları Mushaf’a yazdığımızda...." şeklinde­ki bir ifadenin daha makul olacağını düşünmekteyiz.

Nitekim hadisin son cümlesi olan (…) "O’nu Mushaf’taki yerine (Suresi’ne) koyduk" ibâresi de bu fikrimizi teyit etmektedir.

Her ne kadar Aynî ve askalânî’de bunun Hz. Osman döneminde vuku’ bulduğu ve aksi bir görüşün vehim olduğu belirtiliyorsa da (65), İbn Kesir’in ifadesine göre bu işin Hz. Ebu Bekir devrinde olduğunu gösteren delil, Zeyd’in; "Biz O’nu Mushaf’taki yerine (Süresine) koyduk" sözüdür. Bu ayet, Hz. Osman devrinde istinsah edilen Mushaflarda, sonradan sayfa kenarlarına yazılmış değildir. (66)

Buraya kadar verdiğimiz bilgileri özetleyecek olursak şu sonucu çıkarabiliriz:

Hz. Ebû Bekir devrinde Kur’an ayetleri sahifeler halinde yazılarak toplanmış ve baştan sona gözden geçirildiğinde, Ahzâb süresinin 23. Ayetinin eksik olduğu anlaşılmıştır. Ashaba sorulduğunda da, bu ayetin yazılı metninin bulunmadığı ortaya çıkmıştır. Hâlbuki Zeyd ve diğerleri bu ayeti ezbere biliyorlardı, Hz. Peygamberin okuduğunu da duymuşlardı. Nihayet yazılı şekli, iki şâhid yerine kabul edilen Huzeyme b. Sâbit el-Ensâri’nin yanında bulunmuş ve yerine konmuş­tur.

Sonra Kur’an ayetleri tekrar gözden geçirildiğinde Tevbe süresinin son iki aye­tinin de eksik olduğu anlaşılmıştır. Yine yazılı şekli ashaba sorulduğunda, bu iki ayet de Huzeyme’nin yanında bulunmuş ve Tevbe Suresi’nin sonuna yazılmıştır. (67)

Buna göre, Hz. Osman devrinde Kur’an-ı Kerim’den herhangi bir ayetin kaybo­labileceği ve Mushaflara sonradan ilâve edilebileceği ihtimali, mümkün görülme­mektedir.

III- (…) (et-TÂBÛT)

Şimdi de (…) kelimesinin yazılışı hakkındaki görüşler üzerinde du­ralım.

İbrahim b. Sa’d-İbn Şihâb-Enes b. Mâlik-Huzeyfe b. el-Yemân senediyle zik­redilen ve Kur’an’ın Hz. Osman döneminde istinsah edilip çeşitli bölgelere gönderi­lişini anlatan Hadis’in en son kısmında Tirmizi ‘de (…) ve Mukaddemetân’da diye başlayan şu ifadelerin yer aldığını görüyoruz: (…)

"O gün (…) kelimesinde ihtilaf ettiler. Kureyşliler (…), Zeyd ise (…) (şeklinde yazılması gerektiğini) söylediler. İhtilaflarını Hz. Osman’a arz ettiler. O da: onu (…) şeklinde (sonu açık tâ… ile) yazın.

Çünkü Kur’an Kureyş lehçesiyle indirildi, dedi." (68)

Mukaddemetan’daki bir başka rivayette, bu olayın Hz. Ebû Bekir döneminde olduğu kaydedilmektedir. (69) Bu durumda Zeyd b. Sâbit ve arkadaşlarının, Kur’ân’ı ya­zarken kelimesinin yazılışında ihtilâfa düştüklerini anlatan iki ayrı hadis görmekteyiz. Bu hadislerden biri olayın Hz, Osman; diğeri de Hz. Ebû Bekir döneminde olduğunu ortaya koymaktadır. Bu hâdisenin, her iki döneminde de olabile­ceği akla gelebilir ise de; bize göre, Hz. Osman’ın hilafeti sırasındaki İSTİNSAH olayında vuku bulduğu ihtimalinin daha kuvvetli göründüğüdür. Zira hatırlanacağı üzere kumandan Huzeyfe’nin, Halife’ye Azerbaycan seferi dönüşü arz ettiği ifadelerin­de, çeşitli bölgelerde yaşayan halkın değişik kıraatleri okuduktan ve birbirlerini yan­lış okumakla itham ettikleri bahsedilmekteydi. Hz. Osman, Kur’an kıraatindeki bu yanlışlıkları gidermek ve münakaşaları yok etmek için, Kur’an çoğunlukla Kureyş lehçesiyle indirildiğinden (70); haklı bu lehçenin ağır bastığı bir kıraat üzerinde topla­mak istemişti. (71)

Ayrıca Kur’an istinsah edilirken, Hz. Osman’ın, heyetteki Kureyşli guruba: "Siz ve Zeyd, Kur’an’dan herhangi bir şeyde ihtilafa düşecek olursanız, Onu Kureyş lehçesiyle yazınız. Çünkü O, Kureyş lehçesiyle indirildi." (72) şeklindeki ikaz ve ihtarını dikkate almak gerekir.

Buna göre, (…) mu, (…) mu, şeklindeki münakaşanın Hz. Ebû Bekir devrinde değil; Hz. Osman döneminde, Kur’an’ın istinsahı sırasında vuku bul­duğu sonucuna varabiliriz. Konu, Halife Osman’a arz edilmiş, halife tarafından da Ku­reyş lehçesine göre (…) olarak yazılması istenmiş ve Mushaflara da öylece yazılmıştır.

SONUÇ

Bu yazımızda Hz. Ebû Bekir devrinde yapılan Kur’an’ın Cem’i ile Hz. Osman döneminde icrâ edilen Kur’an’ın istinsahına dair hadisleri ve bu hadislerdeki ÜÇ ÖNEMLİ NOKTAYI incelemeye çalıştık, neticede bunlarla ilgili bazı rivayetlerin birbirine karışmış olduğunu gördük ve bize göre doğru olanını tespite çalıştık.

Buna göre:

1. Hz. Ebu Bekir’in hilafeti sırasında, zamanla hafızalardan silinip kaybolacağı endişesiyle Kur’an ayetleri sahabenin elindeki bizzat yazılı metinler görülerek, sayfa­lara yazılmıştır. Bu hâdisede, çoğu sahabenin ezberinde olan Tevbe Suresi’nin son iki ayeti ile Ahzâb Suresi’nin 23. ayetinin yazılı şekli, sadece Huzeyme b. Sabit el- Ensâri’nin yanında bulunmuş, Kur’an’daki yerlerine konmuştur. Böylece Hz. Ebû Bekir devrinde bütün sahabenin icmâı ile Kur’an’ın bütün ayetleri yazılı olarak eksik­siz toplanmış ve adına MUSHAF denmiştir. Bu MUSHAF, Hz. Ebû Bekir’in vefa­tıyla Hz. Ömer’e; O’nun vefatıyla da kızı ve Peygamber zevcesi Hz. Hafsa’ya intikal etmiştir.

2. Hz. Osman’ın hilafetinde ise, coğrafi sınırlar, genişlemiş ve çeşitli bölgeler­de yaşayanlar, değişik kıraatlerle okuyup, kendi okuduklarının doğru, diğerlerinin yanlış olduğunu iddia etmişlerdir. Hz. Osman da, Hz. Hafsa ‘nın yanında olan Mushaf’ı getirtmiş; O’nu 5 veya 7 nüsha olarak çoğaltırmıştır. Bu nüshalarda Kureyş lehçesi hâkimdir. BU MUSHAFLARA uymayan ve içinde tefsir ve mahiyetindeki açıklayıcı kelimelerle şâzz kıraatleri ihtiva eden sayfalar yaktırılmıştır.

3. (…) kelimesinin sonundaki tâ harfinin açık tâ (ta-i mebsûta ) şeklinde yazılması, yine Hz. Osman zamanındaki istinsâh sırasındadır.

İslâm’ın ilk ve ana kaynağı olan Kur’an-ı Kerim, tevatür yoluyla o günden gü­nümüze kadar hiç değişikliğe uğramadan yazıla gelmiş, ezberlenmiş ve bundan sonra da aynı şekilde devam edecektir.

DİPNOTLAR

1- Buharî- el-Câmiu s-Sahih, İstanbul, 1315 II. , Tefsîru’ l-Kuran, Berâe, 20 (V, 210); Fedâilu’ l-Kuran, 3 (VI. 98); et-Tevhîd, 22 (VIII. 177); el -Ahkâm, 37 (VIII, 118).

2- Tirmizî, Sünen, Tahkik: Ahmed Muhammet Şâkir, Kahire, 1937, Tefsîru 1-Kuran, 10 (V, 283).

3- Ahmed b. Hanbel, Müsned, Mısır, 1313 H. , V, 188-189.

4- Mukaddemetân fî Ulûmi’l-Kur’an, Neşr: Arthur Jeffery, Mısır, 1954, s. 18.

5- Ibn Ebî Dâvud, K. el -Mesâhif, Neşr: Arthur Jeffery, Mısır, 1936, s. 7-8,

6- Taberanî, cl -Mu’ cemu’1-Kebîr, Tahkik: Hamdı Abdul-Mecîd es-Selefi, Musul, 1984, V, 146 vd.

7- Gerek Medine’de gerekse Medine dışında ikamet etmekte olan 660 Muhacir ve Ensâr. Yemame harbinde şehit düşmüştür. Bak: İbnu’l-Esîr, el-Kâmîl fi’t-Târih, Beyrut, 1965, H, 365.

8- Zerkânî, Menâhilu ’l-Irfân fî Ulûmil-Kur’an, Dâru İhyâil-Kütübîl-Arabiyye, t.y. , I, 235; Subhî es-Sâlih, Mebâhis, fî Ulûmil-Kuran, Beyrut, 1965, s. 74.

9- Zeyd b. Sâbit’in bu sırada 21-22 yaşlarında olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Hz. Peygamberin Medîneye hicretinde Zeyd 11 yaşında İdi. (Bak: el-Mu’cemul-Kebîr, V, 107).

10- Hicretin IV. yılında Zeyd henüz 15 veya 16 yaşında iken Hz. Peygamber’in, kendisinden Süryaniceyi öğrenip, gelen mektupları okumasını istemesi, O’nun ne derece zeki ve akıllı oluşunu gösterir. (Bak: Ibnul-Esîr, Üsdül-Gâbe fî Ma’rifeti ’s-Sahâbe, Tahran, 1280 H. , II, 222; et -Kâmil, II, 176; Ibn Sa’d, et-Tabakâtül-Kübrâ Beyrut, 1960, II, 359).

11- Ebû Abdirrahmân es-Sülemî anlatıyor: Başta Abu Bekir, Ömer, Osmân, Ali, Zeyd olmak üzere çoğu Muhacirun ve Ensâr’ın kıraati aynı idi. Bunlar en yaygın olan kıraati okuyorlardı. Bu okudukları kıraat Allah Rasülü’nün, vefat ettiği sene "Arza-i Ahire" denilen ve Kur’an’ın Cebrail ile iki defa karşılıklı okuduğu kırâat idi. Şüphesiz Zeyd, Bu ARZA’ya şahit olmuş ve ölünceye kadar da buna göre okumuştu. Bundan dolayı Hz. Ebû Bekir, Kur’an’ın cem’inde Ona itimat etmiş ve Hz. Osman da buna İstinaden Mushaf’ın istinsahında O’nu görevlendirmişti. (Bak: Zerkeşî, et-Burhan fî Ulûmi ’1-Kuran, Tahkîk: Muhammed Ebu ’1-Fadl İbrahim, Beyrut, t.y. , I, 237).

12- K. el -Mesâhif, 6; Suyûtî, el-İtkân fî Ulûmi 1-Kur’ân, Mısır, 1951, I, 100; Menâhilul-Irfan, I, 245; Mebâhis, 76; Ibn Kesir, Tefsîru l~Kur’ân’i 1 -Azim Zeyli, Mısır, t.y. , s.9.

13- el-İtkân I, 58; Menâhilul -İrfân I, 245.

14- İbn Hacer el-Askalâni, Fethu1-Bârî bi Şerhil-Buhârî, Mısır, 1300 H. , VIII, 398.

15- Mukaddemetân, 21.

16- Hadîste (…) "O ayetleri başkasının yarımda bulamadım" İfadesi geçmektedir. Bu ifade, o ayetlerin Huzeymeden başkasının yanında yazılı olarak bulunamadığını belirtir. Aksi takdirde bu ifade yerine, "Kur’an’dan olduğunu ve Hz. Peygamber’den işittiğini bildiren Huzeyme’den başkasını bulamadım." şeklinde bir ifade olması gerekirdi. (Bak: Aynî, Ümdetul Kâri Şerhu Sahihil-Buhârî, Beyrut, t.y., XVIII, 282).

Übey b. Kab’tan rivayet edilen şu hadis de bu ayetlerin, aslında pek çok sahabe tarafından bilindiğini göstermektedir: "Toplanan Kur’an ayetlerini imla ediyorlardı. Baktım ki Tevbe süresi ayeti ile bitmişti. Hâlbuki ben bundan sonra iki ayet daha biliyordum ve Hz. Peygamber’den duymuştum. (Bak: Ahmed b. Hanbel, V, 134; K. el-Mesâhif, 9)

17- MENÂHİLU’ L-İRFÂN, 1,245

18- EL-İTKAN, 1,58; MEHÂHİS, 77-78

19- Konu ile ilgili hadîsler için bak; Buharî, Tefsîru’ l-Kur’ an, Berâe, 20 (V, 210); Fedâilu’ 1- Kur’an, 3 (VI, 98); et-Tevhîd, 22 (VIII, 177), el-Ahkâm, 37 (VIII, 118); Tirmizi, Tefsîru’ l- Kur’ an, 10 (V, 283); Ahmed b. Hanbel, V, 188-189; el-Mu’cemu’ 1-Kebîr, V, 146-148; Mukaddemetân, 17-22; K. el-Mesahif, 6-9.

20- İbn Hacer el-askalânî, Tehzîbu ’t-Tehzîb, Haydarâbad, 1325 H. I, 105; Zehebî, Mîzânu ’1- İtidal fî Nakdi ’r-Rical, Tahkik: Ali Muhammed el -Becavî, 1963, I, 19; İbn Ebî Hâtim er -Râzî, el -Cerh ve ’t-Ta’dil, Haydarâbâd, 1952, II, 84.

21- el-Cerh ve t-Ta’dil, III, 375-376

22- Tehzîbu ’l-Tehzıb, X, 245.

23- Aynı Eser. I, 121-123.

24- Aynı Eser, I. 122,

25- Buharı, Tefsîrul-Kur’ân, Berâe, 20 (V, 210), Ahmed b. Hanbel. V. 188; K. el-Mesâhif, 8; Mukaddemetân, 17

26- Buhari, el-Ahkâm, 37 (VIII, 118), Tirmizî, Tefsîrul-Kur’ân, 10 (V, 283); K. el-Mesâhif, 7

27- Buharî, Tefsîru’ 1-Kur an, Berâe, 20, (V, 210); el-Ahkâm, 37 (VIII, 113); el -Mucemu’1- Kebır, V, 146; Mukaddemetân, 17; K. el -Mesâlif, 7-8

28- el-Mu’ cemu’ l-Kebîr, V, 148

29- Aynı eser, V, 147

30- Buharî, el-Ahkâm. 37 (VIII, 118); Tirmizî, Tefsîru’ 1-Kur’ an, 10 (V, 283); el-Mu’cemu’ I- Kebír, V, 146-147; Mukaddemetân, 17; K. el-Mesâhif, 7-8

31- Buharî, Tefsiru’ 1-Kur’ân, Berâe, 20 (V, 210) ’

32- Tirmizi, Tefsîru’ l-Kur’an, 10 (V, 283); K. el -Mesâhif, 7

33- K. el-Mesâhif, 8

34- el-Mucemu’ 1-Kebîr, V, 147

35- K. el-Mesâhif, 8

36- Ahmed b. Hanbel, V, 189; el-Mucemu’ 1-Kebîr, V, 147-148; Mukaddemetân, 18; K. el- Mesâhif, 8

37- Buharî, el-Ahkâm, 37

38- Buharî, Tefsiru’ 1-Kur’ân. Berae. 20 (V, 210); Tirmizî, Tefsîrul- Kuran, 10 (V, 283); el- Mucemu’ 1-Kebîr, V, 147; Mukaddemetân, 18,18; K. el-Mesâhif, 7 ve 9

39- Buharî, Fedailu’ 1-Kuran, 3 ve 4 (VI, 98-99); et-Tevhîd, 22 (VIII, 177)

40- Buharî- el-Ahkâm, 37 (VII, 113). el-Mucemu’ 1-Kebîr, V, 148

41- Buharî, et-Tevhîd. 22 (VII, 177)

42- el-Mucemu’ 1-Kebîr, V, 146-147

43- Buharî, Tefsîru’ 1-Kur’in, Berâe, 20 (V, 210)

44- Aynı yer

45- K. el-Mesâhif, 7-9

46- Buharî, Tefsîru’ l-Kur’an, Berae, 20 (V, 210)

47- Aynî, XVIII, 282

48- Aynî, XVIII, 282; Ahmed b. Hanbel, V, 189; el-Kâmil, III, 325; İbnu ’1-İmâd, Şezerâtû ’Z-Zeheb fî Ahbâri men Zeheb, Beyrut, t.y., I, 45; Ibn Sa’d, III, 259-263; Ziriklî, el - A’lâm, kahire, 1373-1378/1954-1959, II, 351.

49- Buhârî, Tefsîrul-Kuran, Ahzâb, 3 (VI. 22); el-Cihâd, 12 (III, 205); Ahmed b. Hanbel, V, 188-189; Mehâhis, 75. t. dipnot; el-Mu’cemu 1-Kebîr, IV, 8; V, 129; Ayni, XVIII, 282.

50- el-Burhân, I, 234

51- Aynî- XVIII, 282.

52- Askalâni, VIII, 398-399.

53- Geniş bilgi için bak: el-Kâmil, III, III-II2.

54- Bu ifadeden Kur’an ayetlerinin çoğunluğunun, Kureyş lehçesiyle indirildiği anlaşılmalıdır. (Bak: Aynî, XX, 18; Ebû Şâme, el-Mürşidü 1-Veciz, Tahkik: Tayyar Altıkulaç, Beyrut, 1975. s. 69.

55- Beş veya yedi adet olarak istinsah edilen MUSHAFLAR (Kur’an Nüshaları), Mekke, Şam, Basra, Küfe, Yemen, Bahreyn olmak üzere önemli İslâm Merkezlerine gönderildi. Biri de Medine’de bırakıldı. (Aynî, XX, 18).

56- Hz. Osman, gönderdiği Mushafları uymayan ve içlerinde Kur’an ayetleri dışında tefsir mahiyetindeki sözler ve şâzz kıraatler bulunan sayfaları yaktırmıştır. Bu hususta halkın çoğunluğu, Hz. Osman’ı haklı bulup. O’nu tasvib etmişler, sadece Kûfe’de İbn Mes’ûd’un kıraatini okuyan bir gurup insan. Halifenin bu icraatını hoş karşılamamışlardır, Hatta Hz. Ali, Hz. Osman’ın aleyhinde olan bu gurubu susturmuş ve bu konuda O’nu hayırla yadetmelerini istemiştir. Onun bu işi, kendilerine danışarak yaptığını anlatmış ve "şayet O’nun ihraz ettiği makamda o gün ben bulunsaydım, aynı şeyi yapardım" demiştir (Aynî, XX, 18; el-Kâmil III, 112. Aynca konu ile ilgili hadisler için bk. Buhâri. Fedâilu’ l-Kur’an, 3 (VI, 98); Tirmizî- Tefsîru’ 1-Kuran, 10 (V, 284), Mukaddemetan, 18-19

57- Buharî, Fedâilül-Kur’ân, 3 (VI, 98); Tirmizî, Tefsîru’ l-Kur’an, 10 (V. 284); Mukaddematân, 18-19

58- Buharî, Tefsîru l-Kur’an, Ahzâb, 3 (VI, 22); el-Cihâd, 12 (III. 205); el-Meğazi, 17 (V, 31)

59- Ahmed b. Hanbel, V, 188-189

60- el-Mu’cemu 1-Kebîr, IV, 82; V. 129-130

61- Bu mealdeki çeşitli ifadeler için bak: Buhâri, Fedâilu’ l-Kur’an, 3 (VI, 98); el-Meğâzî, 17 (V, 31); el-Cihad, 12 (II. 205); Tefsiru’ 1-Kurân; Ahzâb 3 (VI, 22); Timizi, Tefsîru1- Kurân, 10 (V, 284); Ahmed b. Hanbel, V, 188-189; el-Mucemu 1-Kebîr, IV, 82 ve V, 129; Mukaddemetân, 19

62- Buhâri. Fedâilu ’1-Kur’an, 3 (VI. 98); el-Meğâzi, 17 (V, 31); el-Mu’cemu’ 1-Kebir, V, 130

63- Ahmed b. Hanbel, V, 188-189; el-Mu’ cemu 1-Kebir, IV, 82; V, 129

64- Buhâri, el-Cihâd, 12; Tefsiru ’1-Kur’an, Ahzab, 3 (VI, 22) (III, 205);

65- ayni, XX, 19; Askalânî, IX, 19

66- İbn Kesir Zeyli, 14

67- Mukaddemetan, 21-22; K. el-Mesahif, 7-8

68- Tirmizi, Tefsîrul-Kur’an, 10 (V, 285); Mukaddemetân, 18-19

69- Mukaddemetân, 21

70- El-Mürşidü ’l-Vecîz, 69

71- Aynî. XX. 18

72- Buhari, Fedâilul-Kuran. 3 (VI, 98); Tirmizi, Tefsîrul-Kuran, 10 (V, 284); Mukaddemetan, 19. Ayrıca Bak: Aynî XVIII,

Özet: İslâmiyet anneleri, bebeklerini uzun süre (iki yıl kadar) emzirmeye teş­vik ediyor. İslami öğretiler, bu süre esnasında, boşanmış bile olsa, anneyi bebeğini beslemekten sorumlu tutmuyor. Bebeğine bütün vaktini vermesi ve gerekli ihti­mamı göstermesi için, diğer sorumluluklardan affediliyor.

Bu makalede bu öğretilerin manası ve onların hem annenin hem de bebeğin sıhhati üzerindeki olumlu tesirleri tartışılacaktır.