Makale

Kur'an öğretimi ve ahlak/1

Kur’an öğretimi ve ahlak/ı
Prof. Dr. Muhammet Şevki Aydın
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
msaydin@diyanet.gov.tr

Meşhur hadis-i şerifle söze başlamak istiyorum: “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir.” (Buhari, Fedailü’l-Kur’an, 21.) Bir diğer rivayet ise şöyle: “Sizin en erdemlileriniz, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerdir.” (Buhari, Fedailü’l-Kur’an, 21.) Bu hadisleri doğru anlamamız, “Kur’an’ı öğrenme ve öğretme” kavram(lar)ının içeriğini nasıl doldurduğumuza bağlıdır.
“Kur’an öğrenme” kavramı, Kur’an’ı yüzüne okumayı öğrenme, ayet ve surelerini ezberleme (kısmen veya tam hafızlık) ve anlamını kavrama şeklinde üç boyutlu çalışmayı kapsamaktadır. Doğal olarak “Kur’an öğretme” de, bu üç boyutta öğretmeyi ifade etmektedir. Hz. Peygamber’in Kur’an öğretimi incelendiğinde, yüzüne okuma ve ezberlemenin, “Kur’an öğrenme”nin içinde olmakla birlikte giriş niteliğinde oldukları anlaşılmaktadır. Yüzüne okuma ve ezberleme, işin en kolay boyutudur. Zira bunlar, belli bir süre içinde gerçekleştirilip bitirilecek işlerdir. Asıl önemlisi, Kur’an’ın manasını anlamak, insanlığa getirdiği mesajı kavramaktır. İnsanın hayatını biçimlendirmesine Kur’an’ın kılavuzluk etmesi, anlaşılmasına bağlıdır. Bu ise, “Kur’an öğrenme”nin en zor kısmıdır. Kur’an’ın mesajını anlamaya yönelik öğrenme, bitmek tükenmek bilmeyen ve mümin bireyin ömrü boyunca sürdüreceği bir yükümlülüktür. Bu boyutuyla Kur’an öğretimi, her tür ve her düzeydeki İslami eğitim ve öğretimi kapsamaktadır.
Bu hadis-i şeriflerin dile getirdiği gerçeği şöyle özetleyebiliriz: Her halükârda Kur’an öğrenen mümin, hayırlı bir iş yapıyor; hayırlı/iyi bir insandır. Çünkü erdemli bir insan olmak için çalışmaktadır. Kur’an öğreten de, hayırlı/iyi bir insandır; çünkü hayrı, iyiliği, ahlaki erdemleri öğretmektedir. Gerçekte “Kur’an öğrenmek ve öğretmek”, iman temeline dayalı Kur’an ahlakını öğrenmek ve öğretmek demektir.
Hz. Peygamber’in yürüttüğü eğitim, tamamen bir Kur’an eğitimiydi. Kur’an’ı öğreterek insanların hakkın/hakikatin ne olduğunu kavramalarına, hayatı ve varlığı doğru anlamlandırmalarına kılavuzluk ediyordu. Kur’an’ın mesajını öğrenenler, hayatlarına anlam katacak içeriği kazanıyorlardı. Kur’an’ı anladığı oranda herkes, hayatını değiştiriyor, güzelleştiriyor, yaşanmaya değer kılıyordu. Kur’an merkezli bu eğitim, bireyin İslam dininin ilkelerini kendi içinde hissetmesi, düşünmesi, yaşaması ve bütün bunları davranışlarına yansıtan erdemli bir insan olmasına yol açıyordu. Bütün bunlar, Kur’an’ın mesajının iyi analiz edilerek anlaşılması üzerinden gerçekleştiriliyordu. Kur’an’ı kendilerine “hayat veren” kitap olarak (Enfal, 8/24.) algılayan ashap, Hz. Peygamber’den birkaç ayet alıyor; onların anlamlarını iyice kavrayıp hayatlarına yansıttıktan sonra gidip yine birkaç ayet daha alıyorlardı. Ashabın Kur’an’la amel etme titizliğini Hz. Ömer’in şu sözü çarpıcı bir dille anlatmaktadır: “Sizi Kur’an okuyan yanıltmasın, o ancak dilimizden çıkan sözdür, fakat onunla kim amel ediyor ona dikkat edin!” (‘İlelu Ahmed b. Hanbel, 2/r.1795’den nakleden, Hatipoğlu, 2003: 8.) Kur’an’la amel edebilmek için anlamak gerekir: “Bu, ayetlerini inceden inceye düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (Sad, 38/29.)
“Ahlaki güzellikleri tamamlamak için gönderildiğini” (Muvatta’, Husnu’l-Huluk, 8.) belirten Hz. Peygamber, bu amacını Kur’an öğreterek gerçekleştirdi. Hz. Peygamber’in sahip olduğu örnek ahlak (Kalem, 68/4.), ashabına sirayet ediyordu. Hz. Peygamber’in oluşturduğu öyle bir manyetik alan vardı ki, oraya giren şu veya bu ölçüde ahlaken olumlu etkileniyordu. Ahlakı Kur’an olduğu gibi, eğittiği insanların ahlaklarının da Kur’anileşmesine rehberlik ediyordu. Bu eğitim sürecini o, Kur’an’ın ruhuyla çelişerek, çatışarak değil, ona uygun biçimde yönetti. Kur’an ahlakını, hem sözüyle hem de özüyle öğretti.
Hz. Peygamber’in güzel ahlakıyla sevilmesi, öğretiminin ve öğrettiklerinin sevilmesini sağlıyor; onu sevenler, onunla ilgili olanları da sever hâle geliyorlardı. Bu sevgi, onlara ilginin içtenliğini ve sürekliliğini sağlıyordu.
Her konuda olduğu gibi Kur’an öğretiminde de Hz. Peygamber’i örnek edinmekle yükümlüyüz. Her şeyden önce, “Kur’an’ın lafızlarını okumayı öğrenme” ve onları ezberlemenin, Kur’an’ı öğrenmeye girişten ibaret olduğunu kavramamız gerekiyor. Kur’an’ı yüzüne okumayı öğrenen ve onu ezberleyen mümin bireyin, bundan sonra Kur’an’ın anlamını öğrenmeye can atar hâle gelmesi beklenir. O, Kur’an’ı yüzüne ve ezbere okumaktan zevk aldığı gibi, anlamını öğrenmekten daha çok zevk alabilmelidir. Kur’an öğretimimiz, öncelikle bu bilinci bireye kazandırmayı amaç edinmek durumundadır. Kur’an öğretimi sevdirilmeden bu gerçekleştirilemez.
Kur’an okumayı ve ezberlemeyi (hafızlığı) sevdirme ve ilgi çekici hâle getirme konusunda öğreticinin ahlaki donanımıyla Hz. Peygamber’i iyi örnek edinmiş olup öğrenciyle oldukça mutlu edici bir iletişim içinde olması öncelikli öneme sahiptir. Eğitim ahlakıyla göz dolduran Kur’an öğreticisinin, tam bir samimiyet ve şeffaflık içinde sergileyeceği ahlakî duruş, ister istemez öğrenciyi etkileyecektir. O, iyi bir ahlak örneği olarak incelik, merhamet, şefkat, zarafet, kurallı yaşama, hak hukuk gözetme, insana saygı duyma, temiz olma, yalan söylememe, sözünde durma, vefa, iffet, hayâ, sevgi, dürüstlük, öz ve söz bütünlüğü/şeffaflık, hoşgörü, çalışkanlık… gibi Kur’an’ın öngördüğü ahlaki değerleri öğrencisine günlük hayatın doğal seyri içinde ve ikili ilişkileri çerçevesinde kendiliğinden kazandırabilecektir. Onun için, Kur’an’ın ruhuyla barışık biçimde Kur’an’ı yüzüne okumayı öğretme ve onu ezberletme süreci bile, öğrencinin Kur’an kökenli ahlaki değerleri fark etmesini ve bu sayede ahlaken değişip gelişmesini sağlayacaktır. Bu çerçevede klasik eğitim kitaplarımızın, öğretmenin diğer niteliklerinden önce ahlakî olgunluğa sahip olmasını öne çıkarmaları, çok anlamlıdır. (Bk. İbn Cemâa, 1998.)
Kur’an öğreticisinin, öğrenciyle arasında güçlü bir sevgi bağı oluşturması, yürüttüğü öğretim etkinliğinin de sevilmesine yol açacaktır. Sevgi, içten ilgiyi; o da başarıyı doğuracaktır. Bu ruh hâli, öğrencinin Kur’an’la içtenlikle ilgilenmesini, onunla ilgilenmekten haz duymasını ve bu ilgiye süreklilik kazandırması, dolayısıyla Kur’an ahlakıyla donanmasını sağlayacaktır. Şiddetin, hakaretin, insana saygısızlığın, korkunun, baskının, dayatmanın, tehdidin, zorlamanın ve benzeri kabalıkların gölgesinde yürütülen Kur’an öğretimi ise, tam aksine öğrenciyi hem öğreticiden ve ilgili kurumdan hem de onun ve kurumun şahsında Kur’an öğretiminden ve Kur’an’dan, Kur’an’ın mesajından soğutur, nefret ettirir, uzaklaştırır.
Kur’an öğretiminde olumsuz tutum ve davranışlardan kaçınabilmek için mutlaka yapılması gereken işlerden biri, öğretimi kolaylaştırmak, çekici hâle getirmektir. Peygamber Efendimiz’in, “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Sev(in)diriniz, nefret ettirmeyiniz.” (Buhari, Cihad, 164.) hadisi şerifini özellikle bu konuda düstur edinmek zorundayız. Bunu başarmak için de, tedavülden kalkmış, günümüz insanının ihtiyaç ve beklentilerini karşılamayan öğretim anlayış ve uygulamalarını bırakıp yeni eğitim yaklaşımı, yöntem ve tekniklerini işe koşmamız şarttır. Kur’an’ı yüzüne okumayı, bir-iki haftada öğretmek mümkün iken aylarca zaman ayırıyor ve de öğretemiyorsak, çok daha kısa sürede hafız olmak varken “en az üç yıl gerekir” şartlanmışlığı içindeysek ve niteliği de tartışılıyorsa, bu bizim günümüz Kur’an öğretimini beceremediğimizi gösterir.
Eğer bir öğrenci başladığı Kur’an öğrenme işini sürdüremeyip ayrılıyorsa, Kur’an okumayı öğrenen veya hafızlık yapan bir öğrenci artık Kur’an’la ilgilen(e)miyorsa veya zoraki ilgileniyorsa ve bunun sonucunda öğrendiklerini/ hafızlığını geliştirmek yerine olanı da unutuyorsa yahut “Artık bana din eğitiminden söz etmeyin” deyip din eğitimi yapan kurumlardan uzak duruyorsa, dinden ve Kur’an’dan soğumuşsa, Kur’an ahlakından yoksunsa vs. bütün bu olumsuzlukların sorumlusu olarak o çocuk veya genci yargılamak yerine öncelikle o öğretimi yapan Kur’an (din) öğreticisinin ve ilgili kurumun kendini sorgulaması, öz eleştiri yapması gerekir. Kur’an’ın ruhuyla çelişen bir Kur’an (din) öğretimi, asla Kur’an’ı sevdiremez, ona ilgi uyandıramaz, onun öngördüğü ahlakı üretemez. Kendimize soralım: Kur’an (din) öğretimimizin ürünü nedir?
Kur’an (din) öğretimi geleneğimize ilişkin hatıralarda Kur’an (din) öğretiminin, korkuyla, baskıyla, tehditle, dayakla, hakaretle, sindirmekle birlikte anılması çok acı vericidir. (Bk. Eyüp Can, 13.12.2003; Büyükçınar, 2002: 39-41.)
Rasul-i Ekrem’in öğretimini, eğitim ahlakını bütün yönleriyle çok iyi analiz ederek anlam(landırm)amız ve bu çağla irtibat kurarak, bugünün insanıyla ilişkiler kurarak onu çağımıza getirecek biçimde güncellememiz gerekiyor. Bu güncelleme adına genelde beşeri bilimlerin ve özelde eğitim bilimlerinin verilerinden yararlanarak çağımız çocuğunun/gencinin/yetişkininin ihtiyaç ve beklentilerini en tatmin edici biçimde karşılayacak yepyeni bir Kur’an (din) eğitimi anlayışını/paradigmasını üretip ona göre eğitim faaliyetlerini yürütmek zorundayız. Kur’an öğretenlerin, kendilerini bu doğrultuda yeni bilgi ve becerilerle donatmaları gerekmektedir.

Kaynaklar
Büyükçınar, Ahmet Muhtar, Hayatım İbret Aynası, İstanbul 2002.
Can, Eyüp, Zaman Gazetesi, 13.12.2003.
Hatipoğlu, Mehmed Said, “Alim, Siyaset ve Ahlak”, İslamiyat, Ankara 2003.
İbn Cemaa, Bedruddin el-Kinanî, İslam Geleneğinde Öğretmen ve Öğrenci, Çev. M. Şevki Aydın, 2. bs., Marifet yay., İstanbul 1998.