Makale

İslama Yönelik Misyonerlik Faaliyetleri

KONFERANS

"İslâm’a Yönelik
Faaliyetleri"

Din; tarih kadar sürekli, insan fıtratı kadar kuvvetli ve peygamber tebliğleriyle günümüze intikal etmiş bir tevhid silsilesidir.
Dinler tarihi olarak din müessesesini göz önüne alırsak tarihin derinliklerinden bu yana bu müessesenin insanları ve toplumları daima mesut kıldığını görüyoruz. Bütün peygamberler aynı tevhid ağacının kolları ve dalları olarak Hz. Adem’den Hz. Muhammed (S.A.S.) kadar bir cadde-i Nuraniye, bir şecere-i Tûba olarak gelmiş ve bütün dinlerdeki ortak tevhid İslam’da kemale ermiştir. Peygamberimiz (S.A.S.)’de bütün insanlığa tevhid nurlarını sunmuştur. Bütün peygamberlerin ortak davası tevhiddir.
Kur’an-ı Kerim, Peygamber Efendimize 20 küsür senede ayet ayet, sure sure geliyordu. Peygamberimiz de kendisine Allah tarafından Cebrail vasıtasıyla gönderilen bu sureleri ve ayetleri hem yazdırıyor, hem de ezberlettiriyordu.
Kur’an-ı Kerim Peygamberimizin vefatına kadar kendilerinin huzurunda iki defa da mukabele edildi. Böylece kıyamete kadar baki kalacak olan Kur’an-ı Kerim’in metni tamamlanmış oldu.
İslam Dini değil diğer ilahi kaynaklı dinleri peygamberleri de kabul etmektedir. Diğer peygamberler de Allah’ın nebisi- dirler. Kur’an’da "Biz peygamberler arasında bir ayrım yapmayız” buyuruyor. Peygamberlerin hepsi de tebliğle görevlidirler. Bununla beraber peygamberlerin bazıları bazılarından daha üstündür. Kur’an’da "Elçilerden bazısı bazısından daha üstündür" buyuruluyor. Peygamberimiz (S.A.S.) Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın hem rasulü hem de nebisi olarak nitelendirilmiştir. Peygamberimizin getirdiği din İslam Dini, din olarak orjinal bir dindir. Peygamberli, vahiyli, kitaplı, ibadetli ahlaklı ve mües- seseleri ekmeliyyete ulaşmış bir dindir. Islâm dini her yönüyle insanları tatmin eden bir dindir. Tarihin, asrın ve geleceğin dinidir. Hükümleri kıyamete kadar ulaşan dindir. Islâm, diğer dinlerdeki aşırılıkları düzelten bir dindir. Dolayısıyla Islâm ümmeti de vasat bir ümmettir. Yer olarak da Islâm ülkeleri, doğu ve batı ülkelerinin ortasında, petrolün bol bulunduğu bir yerde bulunmaktadır. Bunun için de bu bölge devamlı gözlerin üzerine dikildiği bir yerdir. Islâm’a yönelik misyonerlik faaliyetleri de, bu bölgeye dikilen gözlerin ve kabaran heveslerin sonucunda meydana çıkmıştır.
Misyon kelimesi latince Misyo"dan gelmektedir. Misyo; gönderme anlamında olup; görev, yetki, vekalet ve bir şeyi yapmak için kişiyi görevli kılmak demektir. Dolayısıyla misyoner; görevli ve yetkili kimse mahasında- dır.
Batıda ise misyon ve misyoner kelimeleri, diğer dinleri davet anlamında kullanılır. Bizdeki gibi "davef’in karşılığı batıda "misyon" davet edenin karşılığı da "misyoner"dir.
Her dinin kendine ait bir davet şekli vardır. Yahudilik’te (Yahudi dini millileştirilmiştir. Belki bazı Yahudilik mezheplerin de istisnası vardır) Tekvin’in 12.ci babının üçüncü cümlesinde Yahudi olmayanların da bu dine davet edileceği bahsi geçmektedir. Fakat Babil sürgününden sonra Yahudi dini milli bir din haline getirilmiş, sadece Yahudilere tahsis edilmiştir.
Budizm’de "Sanga" denilen bir rahip teşkilatı vardır. Bu rahipler Budizm’in misyon işlerini yürütmektedirler. Budizm’in ilk dönemlerinde rahipler Hindistan’ın dışına yayılıyorlar ve Budizm’i bu ülkelerde yaymaya çalışıyorlardı. Daha sonra Hris- tiyan misyon teşkilatı da, bir taraftan Maniheistleri, bir taraftan da Budistleri örnek alarak başka dinden olanları kendi dinlerine çağırmaya başladılar. Mani’nin kendisi de gezgin bir seyyahtı. Onun için Manihe- ist rahipler gezerek dinlerini etrafa yaymakta idiler, bunlarda rahiplik vardı. Bu rahiplik zamanla Hristiyan misyonunu etkilemiştir.
Aslında Mani Miladi 3. yüzyılda Hz. Isa (A.S.)’dan sonra yaşamıştır. O zaman şimdiki anlamıyla misyonerlik doğmamıştı. Hz. Isa (A.S.) havarilerinin sonrakiler gibi baskıyla ve emperyalist etkilerle dinlerini yayama- dıklarını görüyoruz. Onlar Allah rızası için dini yaymaya çalışmışlardır.
Hz. İsa’nın vefatından 400 yıl sonra Pavlos Hz. Isa’nın tanrılaştırmasında, üçleme (baba- oğul-ruhul-kudüs) içine alınmasında, ona mitolojik nitelikler verilmesinde, yani günümüz Hristiyanlığının ortaya çıkışında Pavlos’un büyük rolü oldu. Pavlos’un o zaman belki, putperestler kabul etsin diye getirdiği bu yenilikleri bu günün aydın Avrupalı Hristiyanları kabul etmemektedir.
İslam’da da bir davet şekli vardır. Fakat Islâm’da davette zorlama yoktur. Kur’an insanları yumuşak dille Islâm’a çağırmaya öğütler. Yüce Allah bizi cennete, kurtuluşa davet etmektedir. Islâm’da davetin beşiği bu- dur.
Hristiyanlıkta misyonerlik Budizm’i ve Maniheizm’i taklitle başlamıştır. Maniheizm’de ve Budizm’de rahipler evlenmiyordu. Bilindiği gibi Hristiyan- lıkta da bazı papazlar evlenmemekte ve kendilerini bu misyon işlerine adamaktadırlar. Budizm ile Hristiyanlığın bazı benzer noktaları vardır. Her iki dinde de kral himayesi, rahip, rahibe, günah itirafı, günah çıkartma, Buda’nın ve Hz. İsa’nın tanrılaştırılması vardır. Yani Hristiyanlık misyonerliği bir yerde Budist ve Maniheist geleneğini takip etmiştir.
Teşkilatlı misyonerlik faaliyetleri Ramon De Lulle zamanında başladı. Ramon De Lulle dokuz sene kendi kölesinden Arapça tahsil etti. Arapça bilen misyonerler yetiştirilmesi gerektiğini savundu ve bu misyonerleri Arap ülkelerine göndererek misyonerlik faaliyetlerini bunlarla yürütmek gerektiğini söyledi.
Ramon De Lulle aynı zamanda modern şarkiyatçılığın da babasıdır.
1662’de Vatikan’da misyon bakanlığı kuruldu. Almanya, Fransa ve Belçika’da misyonerlikle ilgili enstitüler açıldı. Bu enstitülerde yetişen elemanlar 19. yy’dan itibaren Çin, Afrika, Asya, Japonya, Amerika ve Avustralya’ya gönderildi.
1917 yılından itibaren Papalık misyonerlik faaliyetlerini hızlandırdı. Yeni yeni okullar açıldı ve elemanlar yetiştirildi. Bu elemanlara gönderileceği memleketin kültürleri öğretildi. Böylece Papalık misyonerlik faaliyetlerini kendisi üstlendi. 1951 tarihinde yayınlanan bir papalık genelgesinde 600 misyon bölgesinin bulunduğu görülür. Papalık, bu faaliyetlerin daha etkin yürütülmesi için Avrupa’da birçok dernek kurdurdu.
Bu derneklerden İslam alemini hedef alan dernek Beyrut’ta 1826 da "Osmanlı-Arap Misyoner Derneği" olarak kuruldu. 1831’de Beyrut’ta "Arap Ülkeleri Misyon Derneği", 1849‘da da yine Beyrut’ta "Müslümanları Hristiyanlığa Davet Derneği" kuruldu.
Hristiyan misyonerler baba- oğul kutsal ruh adına bütün milletlerin vaftiz edilmesi ve İncil’in bütün milletlere vazedilmesi gerektiğini ileri sürerler.
Müslümanların misyoner faaliyetlerine düçar olmaları konusunda etkin olmuş en önemli misyonerlerden birisi Samuel Zivemerdir. Meşhur misyonerlerden Miller derki bizim gözlerimizi İslam alemine Zivemer çevirdi. Zivemer bir konferansında dinleyenlerine diğer dinlere nazaran İslam dininden çok az kimsenin Hristiyanlığa geçtiğini söyler ve misyonerlerin Islâm ülkelerine giderek, çok çaba sarfetmelerini az da olsa Müslümanlardan Hristiyan yapmalarını ister. Bunun üzerine Vilyam Miller (’’Islâm’a bir Hristiyanın Cevabı" kitabının yazarı) İran’a gidiyor ve 40 yıl misyoner faaliyette bulunuyor, 7 kişiyi Hristiyan yapıyor. Bu kişileri nasıl Hristiyan yaptığını yazdığı bu kitabında anlatıyor. Vilyam Miller, "Türkiye’de Misyoner Faaliyetleri" adlı kitabında şöyle diyor: "İslam memleketlerindeki misyoner teşkilatı faaliyetinin iki cephesi vardır; yapıcı ve yıkıcı. Diğer bir tabirle eritici, yeniden şekil verici. Mesela Türkiye’deki muazzam değişikliklerin muharriki Batı medeniyetinden ziyade misyonerlerde aranmalıdır. Mısır’da ve bütün İslâm ülkelerinde de durum aynen böyledir. Bu memleketlerde tanassur eden Müslümanların sayısını öğrenmek için, vaftiz istatistiklerine bakılmamalıdır. Zira biz şuna eminiz ki günümüzde yüzlerce Müslüman, kalplerinden İslam imanını çıkarmışlar ve Hristiyan dinine gizlice inanmaya başlamışlardır. Onların Müslümanlığı sözdedir." Bu cümleler bizi müsteşriklerin neler düşündüğü, neler yaptığı konusunda aydınlatan önemli cümlelerdir.
Ahmet ARSLAN