Makale

AÇILMAYAN (!) KAPILAR ARDINDA FENER RUM PATRİKHANESİ

AÇILMAYAN (!) KAPILAR ARDINDA FENER RUM PATRİKHANESİ


Fener Rum-Ortodoks Patriği Bartholomeus ile görüşmeyi çok istiyor
dum. Çünkü sorulacak çok sorular vardı kendisine. Türk- Ortodoks Patriği Selçuk ERE-
NEROL iddia ediyordu: "Fener Rum-Ortodoks Patrik-1 hanesi, bugüne kadar

Türkiye aleyhinde çevirdiği entrikalarla Türkiye için bir çıbanbaşıdır ve bu çıbanın patlatılması lazımdır. Hatta bir zamanlar Türk ve dünya basın ve TV kuruluşlarını günlerce meşgul eden İstanbul’daki 6-7 Eylül hadiselerinin çıkmasının da baş müsebbibidir ki, güya: ’Türkiye’deki azınlıkların malları yağmalanıyor, kendileri öldürülüyor" kara lekesine Türkiye, dünya kamuoyunda mahkum edilsin.
Dün çevirilen bu entrikaların başında Patrik Ateneros vardı, bugün de Bartholomeus var."
Evet, bu, ve bunun gibi basında ve televizyon kanallarında her zaman gündemden düşmeyen gerçekten çok ciddi iddialar!.. Gerçekmiydi bütün bunlar? Neydi Fener Rum Pat- rikhanesi’nin işlevi?..
İşte bütün bunları tarafsız bir gözle, objektif açıdan değerlendirerek konuşmak, kamuoyunu aydınlatmak istiyordum.
Öyle ya, kendisi hakkındaki iddialara Patrik Bartholomeus’un: “Hayır, bütün bunlar çirkin birer iftiradan ibarettir. Patrikhane bugüne kadar böyle çirkinliklere hiç karışmamıştır. İşlevi şudur" demesi gerekiyordu normal olarak. Hakkında iddia ve isnatlarda bulunulan bir insanın kendisini savunması, o insanın en tabii kanuni ve vicdani hakkıdır. Buna kimse engel olamaz. Hele hele Türkiye gibi dini, milli, insani ve vicdani güzelliklerin birleştiği, kaynaştığı; "bizim dinimizden değilsiniz" denilerek soykırıma tabii tutulan insanlara kapıların ve gönüllerin açıldığı bir ülkede, buna asla engel olunmaz ve olunması da kimsenin aklının ucundan geçirilmez.
Sonra neden mesela Yahudilerin Hahambaşılığı ve yine Hristiyanların Katolik, Protestan, Evangelişh kolları, Türk Ortodoks Patrikliliği vs. gibi çeşitli dini müessese ve mensupları hakkında yapılmıyor bütün bu iddialar da hep "Fener Rum-Ortodoks Patrikhanesi ve Patriği” hakkında yapılıyor?
İşte bu iddiaların ve soruların cevabını almak için gittim Fener Rum-Ortodoks Patrikhanesinin kapısına... Fakat sanki bir Patrikhane değil, bir kale... Etrafına yüksek ve kalın duvarlar çevrilmiş, sanki üzerine demirperde gerilmiş.
Girişte müracaatta duran iki kişi var. Kendimi tanıttım, Diyanet İşleri Başkanlığı ndan "görevli" yazımı gösterip, bir de dergi verdim kendilerine, "İçerde kimse yok" dediler. Aramızdaki konuşmaların hepsini burada vermem çok uzun yer tutar. Ama kesin olarak söyleyeyim, yarım saat mücadele ettim içerden bir kişi ile görüşmek için. Ama ne mümkün? Baktılar ki başlarından atamayacaklar, birisine telefon edip Rumca birşeyler söylediler. "Ben konuşayım kendisiyle" ısrarlarıma: "şimdi orada yok" cevabını verdiler. "Nasıl olur? Şimdi siz telefonla görüştünüz ya!" soruma, "Hemen çıktı" dediler ve bana bir telefon numarası verip, ertesi ve daha sonraki günlerde aramamı söylediler. Devamlı aradım her gittiğim müftülükten ve Diyanet Teftiş
Kurulu Üyelerinin kaldığı Dolmabahçe’deki misafirhaneden, hatta dönüşümde Ankara’dan ama, telefondan değil bir ses, bir nefes bile duymak mümkün olmadı...
Acaba telefonla görüşülüp de beş saniye içinde dışarı giden o içerdeki kişi gibi Patrikhane de mi dışarı gitti diye düşünürken, gündemin üzerine oturuverdi yine Patrik Bartholomeus...

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI MEHMET NURİ YILMAZ’IN BASIN AÇIKLAMASI

22-25 Eylül 1995 tarihleri arasında düzenlenen "Vahiy ve Çevre 95" adlı Sempozyum nedeniyle basın-yayın organlarında Başkanlığımıza atıfta bulunularak çeşitli yorum ve değerlendirmelere yer verilmesi üzerine Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri YILMAZ bir basın açıklaması yaptı. Başkan’ın basın açıklaması şöyle:
"Dinlerin, özellikle ismi; "Barış, emniyet, esenlik..." gibi manalara gelen yüce Dinimiz İslâmiyet’in, insanlığı birleştirici, iyiye yönlendirici, kötülüklere engel olucu, tüm insanlığın hayrına ve faydasına olan her türlü hayırlı girişimi teşvik edici işlevi, izahtan varestedir. Aslında bütün hak dinlerin, değişik din ve ırklara mensup insanlar arasında hoşgörü, karşılıklı anlayış, müsamaha, yardımlaşma ve dayanışmaya, savaş, zulüm ve haksızlıklara engel olmaya önemli katkıda bulunacağına inanmaktayım. Bu nedenle "Karşılıklı hoşgörünün esas olacağı bir diyaloğun, ülkeleri ve insanları yakınlaştıracağı" düşüncesini, herkes gibi biz de paylaşmaktayız. Bundan dolayı, istismar edilmeden, insanlığın faydasına olacak her türlü iyi niyetli ve olumlu girişimi her zaman desteklediğimizi ve desteklemeye devam edeceğimizi bu vesileyle bir defa daha ifade etmek isterim.
Çevre kirliliği ve ekolojik dengelerin bozulmaya başlaması konuları da, günümüzde tüm insanlığı tehdit eden evrensel bir problemdir. Bu olumsuz gidişe engel olabilmek için yapılan her türlü müsbet gayreti desteklememiz, her şeyden önce bir insanlık borcudur. Ayrıca çevreyi ve ekolojik dengeyi korumamızı emir ve tavsiye eden pek çok ayet ve hadis bulunmaktadır. Bu sebeple, böyle bir dinin mensubu olarak bütün dindaşlarımızın bu konuda gereken titizliği göstermeleri, aynı zamanda dini bir vecibedir. Durum böyle olunca, bu derece önemli olan bir konuya Başkanlığımızın bigane kalması elbette sözkonusu olamaz. Çevreye verilen önemden dolayıdır ki, çok önceden Başkanlığımız "İslam ve Ekoloji" adında bir eser, yine aynı isimde bir belgesel hazırlatmıştır. Ayrıca daha geniş kapsamlı olmak üzere "Çevre Sorunları ve İslam" adlı eser de yakında okuyucuların ve ilgililerin istifadesine sunulacaktır.
Ancak mezkur sempozyumun yukarıda belirtilen karakterde olmadığı intibaı doğmuştur.
Bu nedenle Başkanlığımca "Vahiy ve Çevre Sempozyumu"na katılınmamasının daha uygun olacağı değerlendirilmiştir."