Makale

KURBANIN DİNİ HÜKÜMLERİ VE HİKMETLERİ

KURBANIN
DİNİ
HÜKÜMLERİ
VE HİKMETLERİ
Dr. Ali Arslan AYDIN
Din İşleri Y. Kurulu Bşk. V.

Yüce dînimizin beş esasından ikisi; oruç ile hac ibâdetleridir. Her yıl Ramazan ayında; Allah rızâsı için tuttuğumuz oruçların, kıldığımız namazlardı, verdiğimiz zekât ve fıtraların şükrânesi olarak bayram yaparız.

Hac mevsiminde ise; yüzbinlerce müslüman kardeşimin, hac ¡bâdetini yapmak üzere fevc fevc Hicaz’a giderler. Hem bedenî, hem malî olan, aynı zamanda çok külfetli ve meşakkatli bulunan hac ibâdetini yapmaya muvaffak olan müslümanlar, o mukaddes diyarda bayram yaparlar ve Allah rızâsı İçin "Şükür Kurbanı” keserler. Hacca gîdemeyen takriben 700 milyon müslüman ise, her yıl kendi memlekettinde bayram yaparlar.

Müslümanlar, câmi ve mescidlerde cemâatle bayram namazı kılarak ve bayram günlerinde kurbanlar keserek, hacılarımızın büyük sevincine fiilen katılırlar. Kestikleri kurbanın etlerini dağıtarak, önce âile ve çocuklarını, sonra akraba ve komşularını, husûsiyle fakir dîn kardeşlerini sevindirir, din kardeşliğinin sosyal gereğini yaparlar,

Hz. İbrâhim ve oğlu Hz İsmail peygamberlerin sünneti olarak sevgili Peygamberimiz’e Hak Tealâ tarafından emredilen kurban ibâdeti, şartlarını hâiz olan zengin müslümanlar için dînî bir vecîbedir.

Meşrûiyyeti; Kitap, Sünnet ve İcma-ı Ümmet ile sâbit olan kurban ile ilgili dînî hükümleri, hikmetlerini, vücubunun ve sıhhatinin şartlarını, kurban edilecek hayvanların vasıflarını, ne zaman ve nasıl kesileceğini, hac kurbanı İle diğer kurban nevilerini ve kurbanlık hayvanlarla ilgili önemli hükümleri, yaklaşan Kurban Bayramı münâsebetiyle "Diyanet Dergisi "nde beyan ediyoruz. Muhterem okuyucularımızın, kurban ve ahkâmı ile ilgili birçok sorularının cevabını, bu tetkik yazısında bulacaklarını ummaktayız.

I — KURBANIN TARİFİ, HÜKMÜ VB HİKMETLERİ:

1. KURBAN’IN TARİFİ:

Kurban; Allah’a, takarrub, yani O’na yaklaşarak rızasını kazanmak için, Kurban Bayramı günlerinde ibâdet ve tadhiye niyetiyle ve Allah adıyla kesilen belirli cins ve vasıftaki hayvana denir. Allah’a takarrup ve ibâdet maksadıyla kesilen bu hayvanlara; arapçada "uhdiye”, "dahiyye" ve "ıdhiye’’ adları verilmektedir. Türkçemiz’de ise, bu gibi hayvanlar, genel olarak "kurban" adı ile anılır. Kurban kesmeye “tadhiye’’ de­nir. Tadhiye, ibâdet ve taat niyetiyle, vakti mahsusunda, bu iş için tahsis edilen hayvanı kesmekten İbarettir.1

2. DÎNÎ HÜKMÜ VE DELİLLERİ:

Kurban kesmek; şartlarını hâiz olan zengin müslümanlar için vâciptir. Ramazan ve Kurban Bayramları ile zekât ve sadaka-ı fıtır gibi, Hicret’in ikinci yılında meşru kılınmıştır. Meşruiyeti, Kitap, Sünnet ve İcma-ı Ümmet ile sabittir.

Kitap’dan delil:

Kevser sûresindeki;

“Rabbin için namaz kıl ve Kurban kes” mealindeki ayettir.

Bu âyetteki “deveyi boğazla”, "Kurban kes” mânâsına gelen ’‘inhar” emri, bizzat Peygamberimiz hakkında vârid olduğundan, ümmeti için kurban kesmek farz değildir. Ancak, bu hitap Peygamberimize ise de, müslümanlann Peygamber (s.a.v,)’e uymaları dinen vâcip olduğundan, ona tevcih edilen “Venhar” emri ile, Ümmetin nisaba mâlik olan zengin­lerine de kurban kesmenin vâcip olduğu hükmü çıkarılmıştır. Bu husus sarih olmadığından, Hanefîlerce "şüpheli delil" sayılmış, bu bakımdan, an­cak "vâcib’’ hükmü verilmiştir. Âyeti kerimedeki “salâtdan murad, mü­essirlerin çoğuna göre, Kurban Bayramı namazıdır. Bayram namazından sonra kurban kesmek, Resûlüllah’ın fiili ve aşağıda beyan edeceğimiz hâ- disleriyle sâbit olduğundan, asla terketmediği böyle bir sünnet, dinî şâir­den sayılmış ve müslümanlarca yapıla gelmiştir. Böylece, kurbanın ibâdet olduğunda, bir nevi "icma.” aktolunmuştur.

Sünnetten delil ise:

Hidaye, İhtiyar ve Lubab gibi Hanefi Fıkıh kitaplarında yer alan, Sünen-ü ibni Mâce ve Müsned-ü Ahmed İbni Hanbel’de rivâyet olunan şu meşhur hadistir:

"Malca hali vakti müsait olup da, kurban kesmeyen kimse,mescidimize yaklaşmasın.”

Peygamberimizin bu hadisindeki "...mescdimize yaklaşmasın” şeklindeki vaîd ve tahzir, ancak bir vacibin terki için varid olabileceğinden, Ha­nefi mezhebine göre Vitir ve Bayram namazları gibi, kurban kesmek de, “şüpheli delil” ile sabit mânâsına "vâcib” veya "amelî farz’’ sayılmıştır.

Peygamberimiz (s.a.v.) Medine hayatı boyunca her yıl kurban kes­miştir. Bu fiili sünnete delâlet eden bir çok hadisler vardır. Nitekim Pey­gamberimiz bir hâdisinde:

“Kurban kesiniz. Çünkü o, babanız İbrahim (a.s.) ’in sünnetidir,” bu­yurmuştur.

Kurban kesmekte esas, kanın akıtılmasıdır. Eti ve derisi hakkındaki hükümler ilerde anlatılacaktır.

Şafiî mezhebine göre, Kurban kesmek; yalnız olan bir kimse İçin ‘Sünnet-i Ayn”, bir ev halkı için "Sünnet-l Kifaye"dir.

Malikîlere ve Hambelîlere göre ise, "Sünnet-i Müekkededir.2

3. KURBANIN HİKMETLERİ:

Bilindiği gibi, Rabbimizin rızasını kazanmak ve O’nun yüceliğini an­mak İçin O’na kulluk borcu olarak yapılan çeşitli ibâdetler vardır. Bu ibâdetler, sırf Allahu Teâlâ emrettiği için yapılır. Bunlardan bedeni bir ibâdet olan namaz ve oruçta; ihlâsla Allah’a teslimiyet, O’nu kalp ile, dil ile zikir ve böylece kalbin ve ruhun tasfiyesi vardır. Bu iki İbâdet, fert ile, yani insanın ruhen ve ahlaken olgunlaşması île İlgilidir. Hak Teala’nın verdiği sıhhat ve İman nimetinin şükrânesidir.

Bir de, zekât ve sadaka-ı fıtr gibi mâli İbadetler vardır ki, bunlar da, verilen mal ve mülkün şükrü, Allah yolunda fedakârlığın, müslüman kardeşlerimize merhamet ve yarımın bir nişanesidir.

İşte, Allah adıyla ve O’na takarrub ve ibâdet niyetiyle kesilen Kur­ban da, mali bir ibadettir. Zaten Kurban kelimesi: .

"öyle bir şey ki, onunla Allah’a yaklaşılır’’ mânâsına geldiğine göre;

Kurban kesmekteki ilk hikmet; her şeyden önce Yüce Rabbimize yak­laşmaya, O’nun ilahi rızasını kazanmaya bir vesile olmasıdır. Çünkü Kurban ibadetinde Allâh’ın yüce ismini anmak, O’nun bu emrine teslim ol­mak ve itaat etmek vardır.3

O halde, Allah’a takarrub ve teslimiyet ifade eden Kurban, Rahmi­mizin biz kullarına verdiği sayısız nimetlere şükrün bir nişanesi, O’na yaklaşarak rızasını kazanmaya bir vesile olmak üzere meşru kılınmıştır. Gerçekte, kestiğimiz kurbanların ne etleri, ne de kanları Allah’a erişir. Rabbimize ulaşan; ancak bizim takvamız ve teslimiyetimladir.4

Bu teslimiyetin en büyük örneğini, Ulu’l-azim büyük Peygamberler­den olan ceddimiz Hz. İbrahim (Halilullah) ve sevgili oğlu Hz. Ismâil (a.s.) vermişlerdir. Kur’ân-ı Kerim’de beyan buyrulduğuna göre İbrahim (a.s.), gördüğü rüyayı tasdik için, sevgili oğlu Hz, İsmail’i Allah’ın rı­zasını kazanmak maksadıyla Kurban etmeye karar vermiş, Hz. İsmail de

aynı yüce maksatla babası ile birlikte Allah’a teslim olmuştur. Hak Teâlâ bu hususu söyle beyan buyuruyor: .

"Artık o oğul, İbrahim’in yanında koşmak çağına erişince babası;

“Oğulcağız, dedi: Ben seni rüyamda boğazlıyorum, görüyorum. Bak ar­tık ne düşünürsün." Oğlu dedi: “Babacığım, sana emredilen ne ise onu yap. inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.

Vaktaki ikisi de Allah’ın emrine bu suretle teslim oldular, İbrahim onu alnı üzerine yatırdı. O zaman biz O’na: "Ya İbrahim, rüyana sada­kat gösterdin. Şüphesiz ki Biz İyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırı­rız,’’ diye nida ettik. Hakikat şu ki bu, apaçık ve kati bir imtihandı. O’na büyük bir kurbanlık fidye verdik. Sonra gelen Peygamberler ve milletler arasında C’na iyi bir nam bıraktık. Bizden İbrahim’e selâm olsun. Biz, iyi hareket edenleri işte böyle mükâfatlandırırız."5

İşte Allah’a takarrup ve O’nun nzasını kazanmak İçin gösterilen büyük bir.teslimiyet örneği ve verilen mucizevi, ilâhı mükâfaat, Yüce Al­lah’ın bu lütfüna şükür için Kurban kesmek, ceddimiz İbrahim Peygam­berin bir sünneti olarak Peygamberimiz (ss.a.v.)’e intikal etmiş. Kendisine ve ümmetine ihsan olunan sonsuz nimetlere ilâveten cennette verilecek Havz-ı Kevser’e şükür maksadıyla Peygamberimize Kurban Bayramı gü­nü, Bayram Namazı kılmak, sonra Kurban keserek fakir müslümanları sevindirmek üzere, bedenî ve mali iki ibâdet bir arada emredilmiştir. Yü­ce Rabbimize manen yaklaşarak İlâhi rızasını kazanmak için, biz müslümanlar bundan daha, güzel bir vesile, daha ihlâslı bir ibadet olur mu?

O halde Kurban; Allah yolunda gösterilmesi gereken her türlü feda­kârlığın bir remzi ve nişanesi, verdiği sonsuz nimetlerin mâlî bir şükranesidir. Halisâne yapılan bu İbâdet kargılığında; büyük sevap vardır. Kur­ban, kaza ve belâlara karşı bir nevi siperdir, kalkandır. Kesilen kurban­lar, Allah yolunda fedakârlığın, gerektiğinde dini ve vatanı korumak için mal ve canın fedâ edileceğinin bir ifadesidir.

Hülasa Kurban; müslümanı cömertliğe alıştıran, fakir ve muhtaç din kardeşlerine yardım etmeye ve onları sevindirmeye vesile olan, cemiyette yardımlaşma ve dayanışma ruhunu geliştiren, kardeşlik bağlarını kuvvet­lendiren ve müslümanlar arasındaki sevgi ve saygıyı tazeleyen güzel bir ibâdettir. .

Bu münasebetle şu hususu da belirtmek İsteriz ki, Kurban Bayramı günlerinde İslâm ülkelerinde kesilen kurbanlar, bütün dünyada yaşayan in­sanlarla et ihtiyaçlarını karşılamak üzere her gün kesilmekte olan ve bir yıl içinde adedi yüz milyonları bulan kasaplık hayvanlara nisbetle çok az­dır. Zaten bu hayvanlar, insanların et, süt vesair ihtiyaçları için yaratılan canlı nimetlerdir. O halde insanların protein ihtiyaçlarını karşılamak üze­re her gün yüzbinlerce hayvanın kesilmesini nasıl tabii ve normal karşı­lıyorsak, bu hayvanları ve diğer sayısız nimetleri bizim için yaratan Rabbimizin rızasını kazanmak üzere kurban kesmemiz ve böylece yıl boyun­ca et yüzü görmeyen veya çok az yiyen fakir din kardeşlerimize bol bol et yedirerek onları sevindirmemiz o derece tabii bir hareket, sevap]ı bir ibâ­dettir. Esasen, kurban kesilen günlerde kasaplar daha az hayvan kesti­ğinden. Durum diğer günlerden fazla farklı olmamaktadır.

İşte İslâm’ın zengin müslümanlardan kesmesini istediği Kurban, böy­le ilahî bir hikmete dayanan, insani, ahlakî ve İçtimai güzel bir hareket, dini bir vecibedir.

II _ KURBANIN; VÜCUBUNUN VE SIHHATİNİN ŞARTLARI;

Kurban’ın şartları iki kısma ayrılır.

Birincisi; vücubunun, yani bir müslümana kurban kesmenin dînen vâcip olmasının şartlarıdır.

İkincisi ise; sıhhatinin, yani kesilen kurbanın, dinen sahih ve kabule şayan olmasının şartlarıdır. Kurbanın kesimi ile ilgili şartlar ve diğer hususlar, ileride ayrıca izah edilecektir.

1. VÜCÛBU’NUN ŞARTLARI;

Kurban kesmek; ancak, Müslüman, mukim, hür ve dinen zengin sa­yılacak kadar servet sahibi olan kimselere vacib olur. Şimdi, önce bu şart­ları kısaca açıklayacak, sonra ulemânın bazı farklı görüşlerini beyan ede­ceğiz:

a) Müslüman olmalı: Kurban kesmek; yalnız müslüman olanlara vaciptir. Çünkü kurban, Yüce Allah’a takarrup için yapılan bir ibâdettir. İbadetle mükellef olmak için, önce iman etmek ve İslâm Dinine girmek şarttır. Yüce Allah’a ve diğer îman esaslarına inanılmadan, Allah’a ibâ­det ve O’na takarrub bahis konusu olamaz. Müslüman olmayan başka din­lerdeki şahısların kestikleri kurbanlar, Allah indinde makbul değildir.6Ancak, Ehl-İ Kitabın (Yahudi ve Hıristiyanların) Allah’ın yüce adını ana­rak kestikleri hayvanın etini müslümaalar yiyebilirler.7

b) Mukim olmak: Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.)’e kurban kesmek emredildiği zaman, Medine’de ikâmet halinde idiler. Bu husus, âyet vc hâdislerle sâbittir. Bu sebeple, sefer halinde bulunan yolculara kurban kesmek vacip değildir. Ancak tatavvu (nafile) olarak kesebilirler. Mekke dışından hacca gidenler, misafir hükmünde olduklanndan kurban kesmek onlara da vâcip olmaz. Orada kesilen kurbanlar ise, hacc-ı Temettu veya

Hacc-ı Kıran’a niyet edenlere vâcip olan şükür kurbanları veya ceza ola­rak kesilen hayvanlardır.

İkamet; şehirde, köyde ve kırda (göçebe olarak) oturmayı, yani yol­cu olmamayı ifade eder.

c) Hür olmak: Çünkü kölenin malı yoktur. Bu sebeple hürriyet şart koşulmuş ve köle için kurban kesmek vâcip veya sünnet sayılmamıştır. Hür kadının hükmü de hür erkeğin hükmü gibidir.

d) Servet sahibi olmak: Mali bir ibâdet için, dinen zengin sayıla­cak kadar servet sahibi olmak lâzımdır. Nitekim Peygamberimiz bir hadisinde:

"Sadaka ,ancak zengin olanlara lâzım gelir.” buyurmuşlardır. Kur­ban da sadaka hükmünden olduğundan, fıtır sadakası vâcip olanlar için kurban kesmek de vacip olur. Her ikisinin nisabı aynıdır.

Kurban için gerekli servet nisabı, zekat için şart koşulan 20 miskal altın (96 gram) veya 200 dirhem (640 gram) gümüştür. Ancak bugün gümüş eski değerini kaybetmiştir. Bu sebeple, daha ziyade altının değeri üzerinden hesap edilebilir. Fakat zekatın farz olabilmesi için nisap mik­tarı malın üzerinden bir yıl geçmesi, (nâmi yani hükmen veya fiilen bü­yüyen ve artan nitelikte olması) şart koşulduğu halde, fıtır ve kurban için böyle bir şart yoktur.8

Bn durumda; havaici asliyye adı verilen; ev, evin zaruri olan eşyası ve ihtiyacı olan elbisesinden başka yukarda beyan olunan nisap miktarı altın gümüş ve maldan (nâmi olsun veya olmasın) kurban kesmek gerekir. Zekât için şart olan nisap miktarı hayvanı (koyun ve keçiden en az 40, sığır ve inekten 30, deveden 5 adet) olanlar da, Hanefilere göre kurban kesecek servete sahip sayılırlar. Bu konuda ileri sürülen başka görüşler de vardır.

Şafiilere göre ise; bir müslümanın bayram ve teşrik günlerinde ken­disinin ve ailesinin o günler için gerekli ihtiyacından fazla olarak bir kur­ban alacak kadar parası varsa, o müslüman kurban kesmeye muktedir sayılmıştır.9

Yukarda beyan olunan şartlan hâiz olan bir kimseye kurban kes­mek, ancak Kurban Bayramının birinci gününün girmesi ile vacip olur. Ondan önce vâcip değildir. Binaenaleyh vâkit; kurbanın vücûbunun se­bebi sayılır. Bu vakit her yıl tekerrür edince, kurbanın vücubu da teker­rür eder. Kurban Bayramının ilk üç gününden sonra doğan çocuğa, veya bu günlerin ortasında filen çocuğa kurban vacip olmaz, Çünkü vücub, ibâ­det vakitlerinin sonunda, terettüp eder.

Hanefî imamlarından imam Mnhammed’e göre akıl ve buluğ (erginlik çağına girmek), kurbanın vücûbunun şartlarındandır. Bu esasa göre, çocukların ve akıl hastalarının malmdan kurban kesilmesi icap etmez. Fet­va da bu görüş üzeredir. Bu bakımdan, velileri onlar adına kurban ke­serlerse, parasını ödemeleri lâzım gelir. Ancak, zengin bir müslümanın kendi malından çocuğu adına kurban kesmesi menduptur.

İmam-ı Azam ve İmam-ı Yusuf’a göre akıl ve büluğ şart değildir. Bu sebeple zengin olan çocuğun veya akıl hastası (mecnun) nın malından, velisinin kurban kesmesi lazım gelir.

Kurbanın vücubu için erkek olmak şart olmadığından, şartlarını hâiz nisaba malik kadınların da kendi paralarından kurban kesmeleri vaciptir.

2. SIHHATİNİN ŞARTLARI:

Kurbanın sıhhatinin şartlan ise, Hanefîlere göre ikidir:

a) Vakt-i mahsus,

b) Kesilecek kurbanın ayıplardan sâlim olmasıdır,

a) Vakt-i Mahsus:

Kurbanın vücubunun şartlarını hâiz olan bir kimseye kurban kesmek, ancak şer’an tayin olunan vakit girdiği zaman vacip olur, demiştik. Bu vakit, Hanefilere göre "Eyyamı Nahr” adı verilen Kurban Bayramıma ilk üç günüdür. Bu husus, Hz. Ömer, Hz, Ali ve Hz. Abbas gibi birçok sa­habenin şu rivayetleri ile sabittir.

"Kurban kesme günleri üçtür, en faziletlisi, bunların birincisidir."

Bu günler; Zilhicce ayının onuncu, onbirinci ve on ikinci günleridir.

Kurban kesmenin vakti; bayramın birinci gününün fecri ile başlar, üçüncü günü güneş batmadan biraz öncesine kadar devam eder. Ancak, şehirde yaşayan müslümanların kurbanlarını, bayram namazından sonra kesmeleri şarttır. Çünkü Sahih-i Bubâri’de zikredilen iki rivayete göre Peygamberimiz bayram günü şöyle buyurmuştur;

"Kim namazdan önce keserse, iade etsin.”

Diğer bir rivâyet şöyledir; "Kim namazdan önce keserse, kendi nefsi için keşmiş olur, kim namazdan sonra keserse, kurban ibâdetini tamamlamış ve müslümanların adetine uymuş olur.”

Bu hadîslere göre, şehirde oturan bir kimse, namazdan önce keserse, kurbanı sahih olmaz. Onu et olarak yer. Bayramdan sonra tekrar kesmesi gerekir. Ancak o vakit kurbanı sahih olur ve yerine gelir.

Köyde oturanlar için böyle bir şart yoktur. Onlar namazdan önce kesebilir. Bu tertip ve hüküm, bayramın birinci gününe mahsustur, ilk gün kesmek, kurban ibâdetini yapmakta acele edildiği için daha efdal ve sevaplıdır.

Herhangi bir sebeple namaz, bayramın ikinci veya üçüncü günü kı­lınırsa, kurbanın namazdan önce veya sonra kesilmesi câizdir. Kurbanı gece kesmek, Hanefilere göre mekruhtur.

Bayram günü zannedilerek namaz kılınırsa ve kurban kesilirse, sonra o günün Arefe olduğu anlaşılsa, kılınan namaz ve kesilen kurbanlar, kesenler için kâfi gelir. Kurbanlık hayvan, kurban günlerinde kesilmez­se, vakit çıktığı için diri olarak sadaka edilir.’10 Şafiîlere göre kurban kesme günleri, bayramın dört günüdür.

b) Kurban’ın ayıplardan salim olması:

Allah’a kurbiyet ve ibâdet gayesiyle kesilecek kurbanların kusursuz olmasına müslümanların dikkat etmeleri, Peygamberimizin birçok hadis­lerinde emredilmiştir.

Bu ayıplar iki kısma ayrılır;

Birincisi; çok ayıp sayılan ve o hayvanın kurban edilmesine dinen mani olan büyük özürlerdir. .

İkincisi az ayıp sayılan ve kurban edilmesi kerâhatle câiz olan ku­surlardır.

Mezhebimize göre çok ve az sayılan ayıplar şöylece özetleyebiliriz;

aa) Çok Ayıp Sayılan özürler:

1. İki gözü veya bir gözü kör,

2. Kesileceği yere yürümeye giicü yetmeyecek şekilde topal,

3. Kulakları veya bir kulağı kesik.

4. Dişlerinin ekserisi düşmüş,

5. Boynuzlarının ikisi veya biri kökünden kırılmış,

6. Kuyruğunun yarısı veya üçte birinden fazlası kesilmiş,

7. Hayaları veya memelerinin uçları kopmuş,

8. Kemiklerinde ilik kalmayacak kadar zayıf veya uyuz sebebiyle zayıflamış,

9. Doğuştan kulağı veya kuyruğu olmayan,

10. Sürüye gönderilmeyecek derecede çok deli,

11. Pislik yiyen hayvan, usûlü veçhile temizlenmedikçe, kurban ol­maz.

Yukarıda özetlenen ayıplardan biri veya birkaçı bulunan hayvanların kurban olarak kesilmesi câiz değildir.11

bb) Az Ayıp Sayılan özürler:

Aşağıda sıralanan ayıplar ise, az kusur sayılır. Bu kusurlardan biri bulunan hayvanın kurban edilmesi câiz ise de, bunda kerahet vardır. Müslümanın keseceği kurbanda gözle görünür ayıp bulunmaması, müstehaptır,

1. Gözleri şaşı veya zayıf,

2. Bir ayağı topal, fakat diğer üçü ile birlikte aksayarak yürüye­bilen,

3. Doğuştan boynuzsuz veya boynuzu biraz kırık,

4. Kulakları delik veya yarılmış veya uçları kesilmiş ve sarkmış,

5. Dişlerinin bazısı düşmüş,

6. Otlamasına mani olmayacak kadar delice,

7. Kuyruğu veya hayaları veya kulağının bir kısmı kesik, (ancak üçte ikisinden fazlası mevcut),

8. Doğuştan kulakları küçük,

9. Uyuz, fakat toplu, zayıf değil,

10. Tenâsül uzvu iptal edilmiş, yani burulmuş olan hayvanlar kurban edilebilir.“12

III — KUBBAN EDİLECEK HAYVANLAR VE VASIFLARI: Kurbanlar; ancak şu üç cins hayvanlardan olur:

1. Koyun ve keçi,

2. Sığır (Mandalar, sığır cinsinden sayılır.),

3. Deve.

Bu üç cins hayvanın, hem erkeğinden, hem dişisinden kurban olur. Fakat koyun ve keçinin erkeğini kurban etmek efdaldır.

Koyun ve keçi bîr yaşını, sığır iki yaşını, deve ise beş yaşını doldurmuş olmalıdır. Ancak koyun, altı aylık olduğu halde, bir yaşında olan­larla karşılaştırılınca cüsse ve gösteriş bakımından onlardan farksız olur­sa, kurban edilmesi câizdir. Keçinin ise, bir yaşını doldurması şarttır.

Kurbanlık hayvanın, toplu gösterişli ve semiz olmasa efdaldir. Yu­karda sayılan her türlü ayıplardan sâlim ve sıhhatli olması lâzımdır.

Bir koyun ve keçi, yalnız bir kişi adına kurban edilebilir. Sığır cinsinden bir hayvanı ve deveyi, bir kişi kurban edebildiği gibi, yediye ka­dar (yedi dahil) kişiler adına da ortaklaşa kurban edilebilir. Ancak ortaklardan her biri, müslüman olmalı, hayvanın hissesine düşen miktarına mâlik ve Allah rızası için kurban kesmek niyetiyle bu ortaklığa girmiş bulunmalıdır. Aksi halde, mesela biri müslüman olmasa veya öbürü kur­ban niyetiyle değil, et yemek veya satmak için ortak olsa hiç birinin kurbanı kurban olmaz. Çünkü kan akıtmak, tecezzi kabul etmez. Katılanlann sayısının tek veya çift olması şart değildir. Bu adet, 3, 5, 7 ola­bileceği gibi, 2, 4 veya 6 da olabilir. Ortaklar, kesilen kurbandan hisse­lerini, götürü usulü ile değil, tartarak ayırırlar. Eğer ortaklardan birinin hissesi yedide birden az olursa, o şahsın kurbanı kifayet etmez.13

IV — KURBAN EDİLMESİ CAİZ OLMAYAN HAYVANLAR VE VASIFLARI:

Aşağıdaki cins ve vasıftaki hayvanlardan kurban olmaz:

l. Yukarda cinsleri bildirilen hayvanların küçüğünden, yani kuzu, oğlak, buzağı ve köşek (deve yavrusu), kurban kesilemez.

2. Bu hayvanlardan çok ayıplı sayılanların kurban edilmesi câiz de­ğildir.14

3. At, katır ve eşek gibi ehil hayvanlar ile, eti yenen veya yenme­yen her nevi yabani hayvanlardan ve yırtıcı kuşlardan kurban kesmek caiz değildir. Çünkü bu hususta şer’î bir hüküm bulunmamaktadır.

4. Tavuk, horoz, hindi, ördek ve kaz gibi hayvanlar ile, eti yenen her nevi kuşlardan kurban olmaz. Bunları kurban niyetiyle kesmek, tahrîmen mekruhtur. Çünkü bu harekette mecûsilere benzeyiş vardır.15

V — KURBAN HE ZAMAN VE NASIL, KESİLMELİDİR:

1. KURBAN KESMENİN ZAMANI:

Kurban; yukarda etraflı olarak beyan edilen16 “Eyyam-ı Nahr’’ da, yani Kurban bayramının ilk günü fecrin tuluundan, üçüncü günü güneş batmadan biraz önceye kadar kesilebilir. Ancak şehirlerde yaşayanlann kurbanlarını bayram namazı kılındıktan sonra kesmeleri şarttır. Bu gi­biler namazdan önce kesemezler; keserlerse, kurban borcu yerine gelmiş olmaz. Birinci günü kesmek daha faziletli, gece kesmek ise, mekruhtur.

Kurbanın nasıl kesildiğini tarif ve izah etmeden önce, “Şer’i hayvan kesmek" ile ilgili bazı fıkhi bilgiler vermek faydalı görülmüştür. Ancak bu bilgiler, müslüman halkımıza hitap eden böyle bir tetkik yazısının hac­mi ve gayesi dikkate alınarak beyan edilecektir.

2. ŞER’AN HAYVAN NASIL KESİLİR?

Yenilmesi dinen helâl ve mübah olan bir hayvanı şer’an boğazlama işlemi iki şekilde yapılır:

Ya boğazın çeneye bitişen tarafı kesilmek suretiyle olur ki, buna “Zebh’ kesilen ve kesilecek olan hayvana "zebiha” denir. Çoğulu zebayib gelir. “Mezbaha,” kelimesi aynı kökden alınmıştır.

Veya boğazın göğse gelen kısmından ve hayvanın göğsü üstünden vurularak kesilir. Buna ise, "Nahr” adı verilir.

Koyun, keçi ve sığır cinsinin "zebh usuliyle kesilmesi, devenin ise "nahr" yoluyla boğazlanması sünnettir. Bunun aksini yapmak mekruh­tur.

Fıkıh ıstılahında kullanılan “zekât” veya "tezkiye” tabirleri; beyan olunan bu İki boğazlama işlemini ve bunun zaruri ve ihtiyari olan nevile­rini ifade eder.

Kesilecek bir hayvan ister kurban niyetiyle, ister başka bir mak­satla kesilsin, etinin dînen helâl olması için, zaruret olmadıkça. "İhtiyari zekât” adı verilen yakardaki kesim şekillerinden biri ile kesmelidir. Çün­kü, Ebû Hüreyre, Hz. Ömer ve Abdullah ibni Abbas {R. Anhum) gibi zevattan rivâyet olunan bir hadîste:

“Zekât, iki çene kemiği ile gerdan arasından olur” buyurulmuştur.

O halde, İrâde kullanılarak şerî boğazlama şekli olan ve “ihtiyarî, ze­kât" adı verilen kesme işlemi), hadiste belirtildiği veçhile, hayvanın boy­nunda bulunan damarları, boğazın çene veya göğüs tarafından kesmek­tir. Bu boğazlama esnasında, “evcad” adı verilen dört damarı da kesmek; en iyi olanıdır. Bu damarların biri “hulkum” denilen nefes borusu, diğeri yemek borusu ‘‘merî’’ ve İkisi de “vedec” şah damarıdır. Bunlardan üçü­nü veya nefes ve yemek boruları ile başka bir daman kesmek, İmamı Ebu Yusufun İmamı A’zam’dan rivayetine göre kifayet eder, imamı Muhammed’in rivayetine göre ise, evcâd (dört damar)’ın herbirinin büyük kısmının kesilmesi kâfi gelir. Fetva birinci kavle göredir. Evlâ olan da budur. Bu şekilde kesilen hayvan, şeri usule uygun olarak kesilmiş olur. Buna "hakiki ve ihtiyari zekât" denir.

Şâfiilere göre; nefes borusu ile yemek borusunu kesmekle, hayvan kesilmiş olur, bu ikisini kesmek kâfidir.

Bir de, “Zarûri Zekât” adı verilen kesme nevi vardır ki, bu, kesile­cek hayvanın vücudunun herhangi bir yerinden yaralanarak kanını akıt­mak suretiyle öldürmektir. Eti yenen ehil hayvanlar bu usulle avlanır ve ölünce, hükmen boğazlanmış sayılır. Ehli hayvanlar ise, ancak yabanileştiği veya tutulup boğazlanması mümkün olmadığı takdirde bu usulle kanı akıtılarak öldürülebilir ve etinin yenmesi helâl olur.17

Kurbanı, keskin ve büyük bir bıçakla kesmek menduptur.

Kesilen kurbanın etinin yenebilmesi için iki mühim şart vardır:

1. Kesen şahsın müslüman veya kitabi olması,

2, Tesmiye, yani Allah’ın isminin anılmasıdır. Şimdi bu iki şartın her birini biraz açıklayalım:

Kurban, ancak Allah adına kesilir. Bu sebeple keserken, Allah’ın yü­ce ismini anmak şarttır. Müslüman veya kitabi (yani Hıristiyan ve Ya­hudi) olmayanlar,18 keserken Allah’ın yüce adını anmadıkları için, kes­tikleri hayvanın eti yenmez. Bu sebeple putperestler ile diğer batıl din mensuplarının ve dinsizlerin kestikleri hayvanların eti yenmez. Çünkü onlar keserken tesmiyeyi terkederler, yani besmele çekerek Allah’ın ismini anmazlar. Hatta bazıları taptıkları putun adına keserler.

Evvelce müslümanken sonra irtidat ederek başka bir dine giren mürtedlerin kestiğini yemek de aynı gerekçe ile haramdır. O halde, müslüman veya kitâbî olmayan dinsiz veya başka bir din sahipleri, kurban kesme ehliyetine sa­hip değillerdir.

Hatta Kitabiler, keserken Mesih’in veya Yahuda’nın veya Allah’dan başka, birinin ismini zikrederlerse, kestikleri yine yenmez. Çünkü Hak Teâlâ:

“Üzerine Allah’ın ismi anılmayan şeylerden yemeyin. Çünkü o, mu­hakkak ki bir fıskdır.19 “Onlar üzerine Allah’ın ismini zikrediniz..” bu­yurmuştur.

Tesmiyeden murad; hayvanı boğazlarken, "Bismillah” demekten iba­rettir, Hak Teâlâ’nın mübarek İsimlerinden birini söylemek, meselâ "Al­laha Ekber, Allahu A’zam veya yalnız “Allah" veya "Errahman.” demek kifayet eder. Fakat, Allah’ın ismini bir duanın başına getirerek, meselâ “Allahummağfirli”derse, kesilen hayvan helâl olmaz.

Tesmiye unutularak sehven terk edilirse, kesilen hayvan helâl olur. Fakat Müslüman veya Kitâbiler tesmiyeyi (Allah’ın ismini zikretmeyi) kasden terkederlerse, kestikleri helâl olmaz ve eti yenmez. “Bismillahi, Allaha Ekber demek, mustahaptır.

Bazı fakihler; yukarda beyan edilen iki şarta; akıllı olmak, kurban kesecek kudrete ve bu işlemleri aklında tutabilecek kadar hâfızaya sa­hip olmak, şartlarını ilâve etmişlerdir.20

3. KURBAN SÜNNET ÜZERE NASIL KESİLMELİDİR?

Kurbanlık hayvanı, usulüne uygun olarak rahatça ve fazla eziyet vermeden kesebilmek için, önce keskin ve büyük bir bıçak hazırlanır. Hayvanın göremiyeecği bir yere konur. Sonra kurban, kesileceği yere eziyet verilmeden götürülür. Hayvan yüzü ve ayakları kıbleye karşı gelecek şekilde sol tarafı üzerine yatırılır. Sağ arka ayağı serbest bırakılarak di­ğer üçü bağlanır sonra kıbleye karşı durularak şu dua ve âyetler kurban sahibi veya vekili tarafından okunur:

’‘Yarabbi bu Sendendir ve Sanadır, benden kabul buyur.”

“Şüphesiz ki ben, (Allah’ı tanıyan bir muvahhid) olarak, yüzümü, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah’a yönelttim. Ben, müşriklerden değilim.”21

“Şüphesiz benim namazım da, nüsüküm (den olan kurbanım) da, ha­yatım da, ölümüm de hiç bir ortağı olmayan, âlemlerin Rabbı Allahın­dır.”22

Bu âyetler okunduktan sonra tekbir getirilir ve "Bismillahi, Allahu Ekber”denilerek hazırlanan keskin bıçakla hayvanın boynuna çalınır ve bıçak aşağıdan yukarıya doğru yürütülür, Yu­karda beyan edilen şekilde damar ve borular kesilerek kan iyice akıtılır. Hayvan böylece kesildikten sonra, tamamen ölerek sükûnet buluncaya kadar beklenir. Sonra kafası koparılır ve usulünce yüzülür. Karnı açıla­rak iç organları çıkarıldıktan sonra, gövdesi ve etleri parçalanır.

Hayvan tamamen ölmeden kafasını ve ayaklarını koparmak, derisini yüzmeğe bağlamak, kıbleden çevirmek veya hayvana azap vermek mek­ruhtur, .

Kurbanın, sahibi tarafından kesilmesi menduptur. Başkasına kesti­rilebilir. Fakat eli üzerine elini koyarak keserlerse, her ikisinin de bes­mele çekmesi lâzımdır. Kurbanı bir kitabi’ye kestirmek mekruh, mecusiye kestirmek ise haramdır.

VI — KURNANIN ETİ VE DERİSİ NE YAPILMALIDIR?

Kesilen kurbanın eti, takribi olarak üçe ayrılır. Üçte biri ev halkı ile beraber yenmek üzere evde bırakılır. Üçte biri akraba ve komşulara, di­ğer üçte biri de fakir ve muhtaçlara dağıtılır, Bu şekil taksim menduptur. Fakat kesen şahıs zenginse, tamamını veya çoğunu fakirlere dağı­tabileceği gibi, orta halli ve kalabalık ise, hepsini evinde bırakarak ço­cukları ile yiyebilir.

Kurbanda esas olan kan akıtmaktır. Bu yapılmadan, kurban vecibesi yerine getirilmiş olmaz. Bu sebeple, kurbanlık hayvanı diri olarak veya bedelini bir hayır cemiyetine tasadduk etmek, doğru değildir. Çünkü bu­nu yapan, kurban kesmiş olmaz.

Ancak, fakir ve yoksullara bakan bir cemiyete, kurbanını kestirdikten sonra tasadduk edebilir. Kurbanm etinden müslümanlara yedirmek esastır. Kâfire yedirmek mekruhtur, Fakat, kesilirken veya yenirken üze­rine gelmişse, yedirilmesinde beis yoktur.

Kurbanın etini veya derisini satıp parasını almak veya sütünden fay­dalanmak veya derisini demirbaş olmayan birşeyle değiştirmek mekruh­tur, Böyle bir şey yapılırsa, alınan para tasadduk edilmelidir. Bu paradan kasap ücreti vermek doğru olmaz.

Kurbanın derisi; camilere, Kur’an kurslarına veya uygun görülecek bir hayır cemiyetine veya vakfa tasadduk edilmelidir. Kurban sahibi di­lerse, evinde seccade olarak kullanabilir veya evi için demirbaş bir şey yaptırabilir.

Hayvan kesilmeden önce yününü veya kılını kırpmak mekruhtur. Kır­pılırsa, tasadduk edilmelidir. Ancak kesildikten sonra yünü kırpılıp kul­lanılabilir. Bu hükümler, vâcip olan normal kurbanlar hakkındadır. Ne­zir, yani adak kurbanının hükmü başkadır, ilerde beyan olunacaktır.

VII — KURBAN İLE İLGİLİ DİNİ MES’ELELER:

Bilinmesinde fayda gördüğümüz kurban bahisleri ile İlgili bazı lü­zumlu bilgileri, bu yazının hacmini ve gayesini dikkate alarak aşağıda özetliyoruz:

1. Kurban kesmekle mükellef olan zengin bir kimsenin, sağlam zannederek satın aldığı kurbanın bayram günü çok ayıp sayılan bir ku­suru ortaya çıksa, o hayvan kurban edilemez; yerine başka bir hayvan alınıp kesilmesi icabeder. Fakat aynı durumla karşılaşan fakir bir kim­se için, o kusurlu hayvanı kesmesi caiz olur, yerine başka bir hayvan al­ması gerekmez. Çünkü bu kurban, onun hakkında bir nafileden ibarettir. Nafile İbâdetler de ise iktidar şarttır. (Şâfillere göre, zengin için de kifâyet eder.)

2. Zengin bir kimsenin aldığı kurban, henüz kesilmeden ölse, yeri­ne başka bir hayvan alıp kesmesi icap eder. Fakir İçin, başkasını alması lazım gelmez.

3. Zengin bir kimsenin kurbanlık hayvanı kaybolsa veya çalınsa da yerine başka bir hayvan kestikten sonra bulunsa, kurban vecibesi ifa edilmiş olduğundan, artık onu da kesmesi icap etmez. Fakat fakir için, kaybolup sonra bulunan hayvan kurban olarak taayyün etmiş olduğun­dan kesilmesi gerekir.

4. Satın alınan kurbanlık hayvan çalınsa veya kaybolsa, yerine baş­ka bir kurban alındıktan sonra, bayram günlerinde birinci hayvan da bulunsa, sahibi fakir ise, berikisini de kesmesi icap eder. Çünkü her iki hayvan, onun için taayyün etmiştir. Fakat sahibi zengin ise, bunlardan di­lediğini kurban eder. Ancak kesmediği hayvan daha kıymetli ise, iki hay­vanın değeri arasındaki farkı fakirlere sadaka olarak vermesi lâzımdır.

5. Yukardaki hâdise vukua geldiği zaman bayram günleri her nasılsa çıkmış olursa, hayvanların ikisini de kesmez, daha kıymetli olanın be­delini sadaka olarak fakirlere dağıtır.

6. Satın alınan kurbanlık hayvan, kesilmeden önce doğursa, yavru­nun satılarak parasının fakirlere tasadduku lâzım gelir.

7. Bir kimse aldığı kurbanlık hayvanı, herhangi bir sebeple satsa ve yerine mislini alsa, îmâm-ı A’zam’a ve İmâm-ı Mufıammed’e göre kerahatle caizdir. İmâm-i Yusuf’a göre ise, câiz değildir. Çünkü sattığı hayvana Allah’ın hakkı taalluk etmiştir.

8. Kurban’ın vücubunda, Eyyâm-ı Nahr’ın sonu muteberdir. Bu se­beple, Hanefilere göre bayramın üçüncü günü güneş batmadan önce zengin olan mükellef bir müslümana kurban vacip olur. Bunun aksine olarak güneş batmadan biraz önce fakir düşen veya vefat eden müslümandan kurban vecibesi sâkıt olur. (Şâfiîlere göre bu hükümler, bayra­mın birinci ve dördüncü günleri için muteberdir.)

9. Zilhicce’nin onuncu günü olduğuna şahadet edilse ve bayram na­mazı kılınıp kurbanlar da kesildikten sonra, o günün Arefe günü olduğu anlaşılsa, müslümanların ibâdet ve taatlarını korumak için, kılınan na­maz ve kesilen kurbanlar kifâyet eder, borç sâkıt olur.

10. Birkaç kişi yanlışlıkla birbirinin kurbanını alsalar, kesilen her hayvan sahibinin kurbanı yerine sayılır ve kimse diğerine borçlu kal­maz. Herkes kendi hayvanının etini alır. Ancak, etler yenmiş veya dağı­tılmış ise, birbirlerine aradaki farkı helâl ederler. Fakat helâl etmezler­se, her birinin diğerine ait olan kurban etinin bedelini, fakirlere tasadduk etmesi lâzım gelir,

11. Bir kimse, kendisine teslim edilen bir kurbanı, sahibinin izni olmadan bayram günü usulünce sahibi namına kesecek olsa, kurban ve­cibesi sahibinden sakıt olur. Çünkü bu işe, delaleten izin vardır.

12. Bir kimse gasbetmiş olduğu bir hayvanı kendi namına kurban niyetiyle kesecek olsa, sahih olur. Ancak diri ikenki kıymetini ödemesi lâ­zım gelir.

13. Udhiye’de aslolan; kurbanlık hayvanı keserek kanını akıtmak­tır. Kan akıtılmadıkça, kurban vecîbesi yerine getirilmiş olmaz. Bu se­beple, kurbanlık hayvanın kesilmeden tasadduk edilmesi câiz delildir. Fakat alınan kurban, her nasılsa kesilmeden kurban günleri olan bayramın İlk üç günü (Şâfiîlere göre dört günü) geçse, bu hayvanın diri ola­rak tasadduk edilmesi lâzım gelir. Çünkü kan akıtma, tasadduk inti­kal etmiş olur. Böyle bir hayvanın etinden, kurban sahibi yiyemez.

14. Bir kimse, büyük bir şahıs için, ona takarrup etmek ve tazim maksadıyla kurban keserse, onun kestiği hayvanın eti yenmez. Çünkü O, Allah’dan başkası için kesmiş olur. Fakat misafir için, ona ikram mak­sadıyla keserse, onda mahzur yoktur.23 Yemek esnasında, kesilen hay­vanın etinden başka bir şey takdim edilse de caizdir.

Karşılaşılabilecek kurbanla ilgili mühim bazı meseleleri özetlemiş bu­lunuyoruz.

Bu münasebetle, çok sorulan iki soruyu cevaplandırmamız uygun olacaktır:

1. Genel olarak Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde çalışan is­çilerimiz ile, dış Ülkelerde yasayan diğer mükellef vatandaşlarımız, bu­lundukları ülkelerin şartları müsait değilse, kurbanlarını nerede ve nasıl keseceklerdir?

Çok sorulan bu soru, Din işleri Yüksek Kurulunca şu şekilde cevap­landırılmaktadır:

“Bu vatandaşlarımız, dini bir vecîbe olan kurbanlarını, Türkiye’de bu­lunan yakınlarından birini vekil yaptığını bildirmek ve kurbanın bedelini ona vaktinde göndermek suretiyle Türkiye’de kestirterebilirler. Böylece hem kurban vecibesini yerine getirerek borçtan kurtulmuş, hem de memleket­lerindeki hısım akrabalarına ve fakir din kardeşlerine ikramda bulunarak sevap kazanmış olurlar." Ayrıca onların sevgi ve muhabbetlerini de ka­zanarak, ana vatandaki yurttaşlarıyla kardeşlik bağlarını kuvvetlendir­miş olurlar.

2. Hıristiyan memleketlerde çalışan işçi vatandaşlarımız bir de şu soruyu çok soruyorlar:

Hıristiyan ve yahudilerin kestiği hayvanların etini yiyebilir miyiz?

Bu sorunun cevabını yukarda geçen “Şer’an hayvan nasıl kesilir" bah­sinde etraflı olarak izah ettik. Burada da kısaca açıklayalım:

Ehl-i Kitab’ın (yani Hıristiyan ve Yahudilerin) usulüne uygun ola­rak kanını akıtmak suretiyle kestikleri eti yenen (Koyun, sığır ve ta­vuk gibi) hayvanların etini, müslümanlar yiyebilirler. Yeter ki, keserken Allâh’ın ismi kasden terkedilmiş olmasın ve hayvan ölmeden, şeri usûle göre kanı akıtılarak kesilmiş olsun.

Ancak, başı koparılarak, başına tokmak vurularak veya dozuna şiş saplanarak öldürülen hayvanların etlerini yemek haramdır.

3. Ölü için kesilen kurban meselesi:

Bu konuyu şöyle özetleyebiliriz:

a) Sevabım, ölmüş yakın bir akrabamızın veya sevdiğimiz bir zatın ruhuna bağışlamak üzere keseceğimiz kurbanın, kurban bayramında kesilen normal kurbanlardan farkı yoktur. Vasiyet edilmemişse, ölü için kurban kesmek, dinî bîr vecibe değildir.

b) Bir kimse, kendi parası ile satın aldığı bir hayvanı, sevabını öl­müş bir yakınının rûhuna bağışlamak üzere (bayram günlerinde) kur­ban edebilir. Kestiği bu hayvanın etinden kendisi yiyebilir, başkalarına da yedirebilir. Muhtar olan budur. Böyle bir hayvanı, bayram günle­rinde kesebileceği gibi, başka günlerde de kesebilir. Arefe günü kesmesi; fakirlerin bayramı daha neşeli karşılamalarına vesile olacağı için daha isabetli olur.

c) Bir kimse, kendisi için öldükten sonra kurban kesilmesini va­siyet etmişse, varislerinin bu kurbanı kurban bayramı günlerinde kes­mesi lâzımdır. Çünkü, vasiyet edilen "Kurban” lâfzında, kurbanın sıh­hatinin şartlarından olan “Vakt-i Mahsus" da mevcuttur. Böyle bir kur­banın etinden, kesen yiyemez. Tamamının tasadduk edilmesi lâzımdır.

d) Ölen şahsın vasiyeti olmazsa, kurban kesmek mecburiyeti yok­tur. Fakat bıraktığı mal veya para ile satın alınıp kurban kesilse, bu kurbanın hükmü de, (c fıkrasında belirtilen) vasiyet üzerine kesilen kur­banın hükmü gibidir.24

VIII — KURBANIN DİĞER NEVİLERİ:

Buraya kadar, kurban bayramı günlerinde kesilmesi vâcip olan ve "Udhiye” adıyla anılan kurban ile ilgili hükümleri ve ona âit faydalı bilgileri beyan ettik, şimdi, diğer kurban nevilerini ve hükümlerini be­yan edeceğiz.

1. HAC İÇİN KESİLEN ŞÜKÜR VE TATAVVU KURBANLARI:

Hac mevsiminde Hac ve Umreyi birleştirerek iki nüsükü (ibâdeti) bir hac mevsiminde yapanların, yâni "Hacc-ı Temettü” veya “Hacc-ı Kıranca niyet edenlerin kesmeleri vâcip olan bir kurban vardır. Hacıların kestiği bu kurban nevine, genel olarak “Hedy” adı verilir. Hedy; ‘‘ha­rem’e hediye olarak gönderilen hayvan” mânâsına, gelir. Bu sebeple, bu nevi’ kurbanda; kesilmesinin hem zamanı ve hem de mekânı tayin edil­miştir. Bu iki şarta uyulması vâciptir. Bu kurbana Hanefilerce, “Demu’ş-şükr” yâni “Şükür kurbanı” denmektedir. Çünkü bu, ifâsında mu­vaffak olunan iki ibâdetin şükrânesi sayılır.

Şükür kurbanının zamanı; udhiye kurbanının zamanı olan kurban bayramının ilk üç günüdür.

Mekanı ise; “harem” adı verilen Mekke ve civandır. Bu sebeple, şü­kür kurbanının, bayram günlerinin birinde, orada, Harem hudutları içinde kesilmesi şarttır.

Temettü veya Kıran Haccı yapan kimsenin kesmesi vâcip olan bu şü­kür kurbanını, bayramın ilk günü, Mina’da Akabe Cemresi’nden, yâni ilk Şeytan taslamadan sonra kesmesi sünnettir. Ancak, ilk üç günün birinde kesilmesi, Temettü’ ve Kıran haclarının Haccın

Vaciplerinden birini terketmek, ceza kurbanı kesmeyi gerektirdiğinden, şükür kurbanını ilk üç günde, Harem’de (Mekke ve civarında) kesme­yen hacıların, orada bir de ceza kurbanı kesmeleri vâcip dur.25 Böyle bir cezaya çarpılmamak lâzımdır.

Haccın üçüncü nevi olan “Hacc-ı İfrat"a, yâni yalnız hacca niyet edenlere, orada kurban kesmek vâcip olmaz. Keserlerse, nâfile kurbanı olur.

Hacca gidenler seferi olduklarından, onlara “Udhiye kurbanı” kes­meleri vâcip değildir. Ancak, bu kurbanın kesilmesini isteyenler, mem­leketlerinde bir vekil tâyin ederek, kurbanlarını bayram günlerinde Türkiye’de kestirebilirler.

Mekke ve Mina’da kesilen binlerce kurbanın etini değerlendirecek modern soğutma tesisleri Hicaz’da henüz kurulmamış olduğundan, birçok kurbanlar orada heder olmaktadır. Bilhassa; kurbanda aslolan “kan akıt­maktır” diyerek kesilen, kurban olmayacak vasıftaki çok zayıf ve küçük hayvanlarla etine Hicaz halkı itibar etmediğinden, mezbahada, bazen Mina etrafında terkedilmektedir. İnsan sağlığı için zararlı olan bu üzü­cü meseleye, Suudi Arabistan hükümetinin süratle bir çare bulması, diğer müslüman ülke yetkililerinin de bu mesele üzerinde titizlikle dur­maları temennimizdir.

Türk bacılarına tavsiyemiz; ya Hacc-ı İfrat’a niyet ederek, orada şükür kurbanı kesmek, mükellefiyetinden kurtulmaları veya kurbanın iyisini satın almak ve kesilince alacak bir fakiri bulduktan sonra kes­mek suretiyle, kurbanlarının heder olmasını önlemektir. Fazla sevap ka­zanmak için haklı olarak Kıran veya Temettü Haccına niyet edenler, kurban husûsundaki çok zor olmayan bu tavsiyemize mutlaka uymalı­dırlar, Aksi halde vebalden kurtulamazlar.

2.NEZİR (ADAK) KURBANI:

Nezir, lügat mânâsı bakımından; bir kimsenin aslında yapması vacip olmayan mubah bir işi kendi nefsine vacip kılması demektir. Buna, Türkçemizde ’‘adak” diyoruz. Allâh’ın rızâsını kazanmak için ibâdet sa­yılacak bâzı şeyleri adamak, dinen makbuldür, sevap kazanmaya vesi­ledir. Ancak yapılan nezrin; dünyevi bir maksadın husûlü için olmaması, farz veya vâcib bir ibâdet cinsinden olması şarttır. Kurban vâcip cin­sinden bir ibâdet olduğundan, Allah rızâsı için bir kurban nezredilebilir. Böyle bir kurbana “Adak kurbanı” denir. Şartları tahakkuk ettiği takdir­de yerine getirilmesi vâcip olur. Çünkü nezir Hak Teâlâ ile bir nevi’ ahit­leşmedir. Böyle bir ahde vefa gösterilmesi icabeder. Nezredilen bir kurba­nın, nezir sâhibine borç olabilmesi için aşağıdaki şartlara uygun olması gerekir:

1. Kurban olarak adanan hayvan, vâcip kurbanlar cinsinden olma­lıdır. Mesela bir hindi veya horoz adamak, ödenmesi borç olan bir ne­zir sayılmaz.

2. Adanan kurban, kendisine zaten vâcip olan bir kurban olma­malıdır, Meselâ zengin bir kimse; "şu işim olursa, bayramda bir kur­ban keseyim" dese, kestiği kurban nezir kurbanı yerine geçmez.

3. Nezredilen kurban, Allâh’a masiyet cinsinden olmamalıdır. Me­selâ; oğlunu kurban etmeyi adamak gibi.

4. Nezredilen kurban, başkasının malı olmamalıdır. Meselâ; filânın koyununu kesmeyi adarsa, bu nezir sahih olmaz.

5. Nezredilen kurban, yerine getirmek bakımından muhal olmama­lıdır. Geçmiş bir zaman için adamak gibi...

Adak kurbanının etini, adak sâhibi yiyemez. Ailesi, çocukları, torun­ları, anası, babası ve dedeleri de yiyemezler. Tamamının fakirlere sadaka olarak dağıtılması lâzımdır, şâyet bir miktar yiyecek olsalar, yedik­leri miktarın kıymetini fakirlere tasadduk etmeleri îcâbeder26

3. AKİKA KURBANI:

Yeni doğan çocuklar için, Allâh’a şükretmek maksadıyla kesilen kurbana, ‘‘Akîka” veya “Nesike” kurbanı denir. Akîka, yeni doğan ço­cuğun başındaki ana tüyüne verilen addır. ‘

Erkek ve kız çocukları için akîka kurbanı kesmek, mezhebimize göre mubahtır. Menduptur, diyenler de vardır. Diğer üç mezhebe göre ise sünnettir. Bu kurban; çocuğun doğduğu günden, erginlik çağına girin­ceye kadar kesilebilir. Fakat, yedinci günü kesilmesi efdâldir. Üç İmama göre, yedinci günü kesilmesi müstehaptır. Çünkü o gün çocuğun adı ko­nur, başındaki saçlar kesilip ağırlığınca altın veya gümüş sadaka edilir. Kurban olma vasfındaki her hayvan akîka kurbanı da olabilir. Akîka olarak bir koyun kesmek kâfidir.

Akika kurbanının etinden, kesen şahıs ve aile efradı yiyebilir. Başkalarına da yedirilebilir; istenirse tasadduk da edilebilir. Bu kurbanın hükümleri, bayram günlerinde kesilen vâcip kurbanlar hakkındaki hü­kümler gibidir.

IX — ETLERİ YENİLEN VE YENİLMEYEN HAYVANLAR:

Bu münâsebetle, dinimizce etleri yenilen ve yenilmeyen hayvanla­rla neler olduğunu maddeler halinde özetlemek, okuyucular için faydalı görülmüştür.

A) Etinin yenmesi helâl olan hayvanlar;

1. Yaratılış bakımından iğrenç ve kötü olmayan ehli hayvanların etleri, usülünce kesilince dinen helaldir, yenebilir. Koyun, keçi, ağır, manda, deve, geyik, tavuk, hindi, kaz, ördek, devekuşu, bıldırcın, güver­cin, keklik ve avlandığını bildiğimiz diğer kuşlar ve tavşan bu cümle­dendir,

2. Daimâ suda yaşayan her nevi balık etleri helaldir, yenebilir. Kalkan, sazan, yılan ve yunus balıklan da bu cümledendir. Fakat, diğer su hayvanlarından olan yengeç, midye, istiridye habaisten sayıldığından, etlerini yemek helâl değildir. Balık süretinde olmayan deniz aygırı ve deniz hınzırı da yenilmez.

B) Etinin yenmesi helâl olmayan hayvan ve kuşlar;

1. Azı dişleri ve pençesiyle avını tutan, parçalayan ve dövüşen yır­tıcı ve vahşî hayvanların etleri haramdır, yenilmez. Bunlar, kurt, ayı, aralan, kaplan, pars, sırtlan, sansar, sincap, fil, maymun, tilki, gelin­cik ve kedi köpek gibi hayvanlardır. Domuz etinin haram olduğu husu­sunda ise, Kur’ân-i Kerîm’de hükmü sarih ve kesin âyet mevcuttur.

2. Tırnaklarıyla avını kapıp avlayan ve tab’an kerih görülen kuş­ların etleri de haramdır veya tahrimen mekruhtur. Bunlar; çaylak, kerkes, kuzgun, kartal, akbaba, yarasa, atmaca, şahin ve alaca karga gibi bazen leş de yiyen kuşlardır. - -

3. Tab’an habis ve iğrenç hayvanlar da haramdır, yenilmez. Bun­lar; fare, köstebek, kirpi, gelincik, kertenkele, akrep, yılan, kurbağa, haplumbağa, salyangoz, solucan, arı ve sinek gibi haşarat, kurt ve bö­cekler ile habaisten sayılan midye, İstiridye ve yengeç gibi su hayvanlarıdır.27

(1) Abdurrahman El-Ceziri: El-Fıkhu ale’l Mezahibi’l Erbaa; C. 1> s. 593 (Kahire- 1939) Hacı Zihni efendi: Nimmet-i İslam,1 aynı bahis.

(2) Bkz: Ayni eserler ve Elmalılı M. Hamdi Yazır: Hak Dini, Kur’an Dili. C. 8, s. 6200-6202.

(3) el-Hac: 34.

(4) el-Hac: 37.

(5) es-Saffât: 102-110.

(6) e1-En’am: 121

(7) Bu hususta ilerde daha geniş bilgi verilecektir.

(8) Bkz.Abdullah İbni Mahmud ebi’l-Fadl; El-İhliyar fitalilil-Muhtar. C. 5,s. 21-23.

(9) el-Fıkhu alel-Mezahibl’1-Erbaa: C. 1, s. 594.

(10) Aynı eser: C. I, s. 598.

(11) Ayni eser: C. I, S. 595. Ö.N, Bilmen: Büyük İslâm İlmihali, s. 541 (İstanbul 1947).

(12) Ayni eserler, aynı sayfalar ve Nimet-i İslâm: 2 ks. S. 89, El-İhtiyar, C. 5, S. 25.

(13) Ayni eserler.

(14) Bkz. as.) Çok ayıp sayılan Özürler.

(15) Nimet-i İslam: 2 ks. s: 83, 88. 89. Büyük İslâm ilmihali; s. 5-40, El-İhtiyar: C. 5, s: 18-20.

(16) Bkz: Kurbanın Sıhhatinin Şartları; a) Vakt-i Mahsus.

(17) El-Fıkhu ale’I-Meczâhibi’l-Erbaa; C. 1, a. 605, El-İhtiyar: C. 5, 3. 12. Büyük İslâm İlmihali: s. 547.

(18) Sabiiler, Hıristiyan sayılırlar çünkü onlar Hz. İsa’ya inanırlar. Samiriler de Hz. Musa’nın şeriatı ile amel ettiklerinden, Yahudi hükmünde sayılmışlardır.

(19) el-En’am: 121.

(20) Fazla bilgi için (17 nolu) dip notunda zikredilen kaynakların “Kitabu’z-Zekat bahsine bkz.

(21) el-En’Am: 79.

(22) En’âm: 162.

(23)Tafsilat için Bkz. El- Fıkhu ale’l Mezahibi’l Erbaa, El-Hidaye ve İbni Abidin: Kitabu’l Udhiye bahsi. Büyük İslam İlmihali: aynı bahis

(24) Ayni eserler.

(25) Bkz: El-Fıkhu ale’l-Mezahibi-Erbaa C. I. S. 592-594, El-Hidâyet C. I, s. 190-­191. Haşiyetü ibn-i Abidin ale’l-Dürri’l-Muhtar C. V, s. 291.

(26) Fazla bilgi İcln Bkz: Büyük İslâm İlmihali: a. 416-423.

(27) Fazla bilgi icin Bkz: Aynı eser: s. 548-552.