İNSAN VÜCUDU
Mesut SÖZGEN
Bir nutfeden yaratılmış olan insan Allâh’ın âyetlerîndendir. En yakın âyet de nefistir. Allâhu Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’inde onu düşünmemizi emretmiş, şöyle buyurmuştur: "NEFİSLERİNİZDE NİCE AYETLERİMİZ VARDIR. ONLARA İBRETLE BAKMANIZ GEREKMEZ Mİ?"1
Bu konuda Hz. Ali de:
"Sen kendini küçücük bir cisim mi sanırsın?
Halbuki sende büyük bir âlem toplanmış, dürülmüştür."
buyururlar.
Hoşça bak zâtına kim, zübde-i âlemsin sen,
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen."
Şeyh Galip
Çoğumuz insan vücûdunun sadece dış görünüşü hakkında bir fikre sâhibiz, fakat onun iç yapısını, çalışma şeklini anlamak için vakit ayıranlarımız azdır. Halbuki, insan vücûdunu anlamak, ona karşı hürmet ve hayranlık duyguları uyandırır. Ve böyle bîr takdir ve hürmet duygusu, hepimizi onun yaratıcısına karşı daha büyük bir huşûa sevketmetedir2.
Vücûdumuzun yapısı ve organlarımızın çalışmaları bir elektronik beyin veya herhangi bir mekanik icattan daha karışık ve hassastır. Vücûdun biçimi ve işlemesi o şekilde ayarlanmıştır ki, neticede inanılmaz derecede tesirli, her hareketi yapabilir bir yapı meydana gelmiştir. O İnce plânlanmış, çok teferruatlı üstün bir yapıdır ve yapı taşları da hücrelerdir, insan vücûdu 60 milyar hücreden yapılmıştır. Birbirine benzeyen hücreler, dokuları; dokular da organ sistemlerini meydana getirirler. Vücud dediğimiz bu hücreler toplumunda, fertlerin (hücrelerin) birbirleriyle olan ilişkilerindeki intizam, bu intizamın işleyiş tarzı, fertlerin vazifelerine intibakı, her ferdin kendi sahasına riâyeti, birbirine hürmeti son derece disiplinli ve şuurludur3.
Hücrenin büyük ve şaşırtıcı özelliklerinden bîri, kendi küçüklüğü île görevinin büyüklüğü arasındaki oransızlıktır. Hücre, milyonlarcası bîr santimetre küplük bir dokuya sığacak kadar küçüktür. Fakat, herbirinin içinde, tahmin edilemiyecek güçle çalışan ve mükemmel bir şekilde iş bölümü yapılmış bir kimya lâboratuvarı vardır, Bu laboratuvar’ın mucidi ve inşa edeni kimdir?
Hücrelerin içinde bulunan GEN (gène) dediğimiz varlıkların harikuladeliği de, hayâtın baştan sona kadar takdir edilmiş olduğunu haykırmaktadır. Bir gen, minicik bir şeydir. Dünyada yaşayan bütün insanların menşelerinde bulunan gen’lerin hepsini bir araya toplayabildiğimizi farzedelim. İşte bunların hepsini bir dikiş yüksüğünün içine sığdırabiliriz. Halbuki, her canlı hücrenin içinde bir gen vardır, Gen, bütün İnsanların, bütün hayvanların, bütün nebatların kendilerine has karakterlerini tâyin eder. Üç milyar insanın, her birinin öbüründen farklı olan hususiyetlerini muhtevi gen’ler için bir dikiş yüzüğü... Bu çok şaşırtıcı bir şeydir. Fakat, bu bir hakîkattır.
Tekâmül dediğimiz değişim, hücrenin içinde, gen’leri ihtiva ve nakleden bu cevherde başlar. Böyle ultramikroskobik bir gen’in, bütün dünya üzerinde hayata yön vermesi, ona kumanda etmesi,.. Bu öyle bir sanat ve Öngörürlüktür ki, bunu ancak yaratıcı bir zekâ yapabilir. Başka hiçbir faraziye, vakıaların gerçeğe uygunluğu karşısında değer ifade edemez4.
ŞAHSİYETİN DAMGASI
İnsan vücûdunun bîr özelliği de dış görünüşünde farklılık olmasıdır. Dünya yüzünde üç milyar insan yaşar. Hiçbir" insan diğerine benzemez. Herkesin dış görünüşü onun kişisel belirtisidir. Ve onu gelmiş geçmiş insanlardan ayırır. Bir kimseyi diğer İnsanlardan ayıran belirtiler pek çoktur. Vücûdun dış görünüşündeki karakteristik noktaların başta geleni parmak uçları derilerinin çizgileridir. Bu çizgiler ter bezleri tarafından nemli tutulduklarından, her dokunulan yere değişmeyen işâretler bırakırlar. Hiç kimsenin parmak izi diğer birininkine benzemez. Bunun için parmak izleri polisin suçluları takipte kullandığı en sağlam metotdur. Amerikan Gizli Polis Teşkilâtı (FBI)’nda 169 milyon parmak izi vardır. Bunların hiçbiri diğerine benzememektedir5. Bir santimetre- karelik parmak derisine milyarlarca değişik ve birbirine benzemeyen deseni çizen hangi sanatkârdır?
İSKELET
İnsan iskeleti, eklemler ve kaslarla birbirine tutturulmuş, her türlü harekete imkan veren bir kemik kulesidir. Mesela bir yüksek atlama sırasında kemikler büyük bir basınca karşı koyarlar. Kemiklerin bu dayanıklılığı mantık ölçülerimizin çok üstündedir. Kemiğin yapısındaki inceliğe rakip olabilecek bir bina henüz yapılamamıştır.
SİNİR SİSTEMİ
İnsan vücudunda, alıcı ve emir götürücü uyarıların girift mekanizması, sinir sistemini teşkil eder. Beyin bu sistemin merkezidir. Vücudun bir hareketi yapması için gerekli uyarı sinirlerde saniyede 100 km. hızla gitmektedir. Bu emir, kasta birtakım kimyasal değişiklik yapmakta ve bunun sonucu kas kasılmaktadır. Olayın mahiyeti henüz tam mânâsıyla aydınlanmamıştı.
Beyinde 10 milyar kadar sinir hücresi vardır. Her sinir hücresinin diğer sinir hücresiyle 25 bin şekilde bağlantısı mevcuttur. Bu kadar hassas ve karışık makina yapmaya kalkışsak, bu makinanın bütün dünyayı kaplıyacak kadar büyük olması gerekir.
Sinir sistemi; vücutta antenleri gerilmiş, duyan, hisseden, reaksiyon gösteren, devamlı mesajlar alıp yollayan, kısaca vücûdun ihtiyaçlarını ve meselelerini halleden bir mekanizmadır.
Sinir sistemi, sinir hücreleri (nöronlar) ve glia denilen hücrelerden meydana gelmiştir. Beyin ve omurilik sistemin başlıca çalışma merkezleridir. Bu iki yerden geniş bir sinir şebekesi vücûdun her yanına dağılır. Beyin, kalın bir kutu gibi olan kafatası içindedir. 45 cm, uzunluğunda olan omuriliğin enî 1 cm.’den biraz büyüktür. Omurilik, ortalarında boru gibi bîr boşluk bırakan omurga kemiklerinin içine yerleşmiştir. En alttaki bel kemiği boğumundan beyine kadar giden bu insan kablosu, insanoğlunun yapabileceği en nazik makînadan daha hassas ve dakiktir. Omurilik üç kat koruyucu zarla sarılıdır. İki kat arasında sıvı vardır. Zarlar anasındaki sıvı île beraber bel kemiği içine yerleşmiştir. Bu suretle darbelere karşı korunmuştur. Vücudun diğer bölgelerine 31 çift ana sinir yoluyla dağılır. Beyinden de 12 çift ana sinir kanalı çıkar. Sinirler bölgelerindeki cildin, kasların, kan damarlarının, kemiklerin, yâni vücûdun tümünün en ücra noktalarına ulaşırlar. Her sinir kendisine gelen uyarmaları elektro kimyasal işaretler halinde nakleder. Sinir sistemi içinde dalgaların hızı saniyede 110 metreyi bulur.
Hissedici nöronlar vücûdun her tarafından beyine mesajlar yollarken, motor nöronlar o anda beyinden kaslara, onları harekete geçiren emirleri iletirler. Motor nöronların liflerinin bittiği noktada uyarma sonucu asetilkolin denilen bîr kimyasal madde ifraz olur.. Bu madde kas lifini harekete geçiren maddedir. Kas kasılınca kofînesteraz denilen bir başka madde, bir enzim meydana gelir ve asetilkolîn’in tesirini siler. Eğer yeni bir uyarma gelirse olay aynı sıra ile devam eder.
Bir sinir lifi saniyede 10 bin uyarmayı, hem de arada dinlenmek şartıyla nakleder. Saniyenin binde biri bîr zaman içinde, sinirle ilgili binlerce reaksiyon meydana gelmektedir.
Beyin, uykumuz esnasında da faâliyettedîr. Solunum sistemini ve kalb atışını ayarladığı gibi, halledilmemiş günlük meseleleri de uyku halinde iken çözmekle meşguldür. Beyindeki sinir hücreleri 24 saat çalıştıkları için, insan vücûdunda bulunan oksijenin %20’sînî kullanırlar. Vücûdun diğer dokularındaki tamîr gücü beyinde yoktur. Doğan çocukta ne kadar nöron varsa ölene kadar böylece kalacaktır.
İnsan beyni son derece kısa bir zaman içerisinde yüzlerce olayı tesbit eden ve tepkilerini de o anda gösterebilen müthiş bîr makinadır.
Sinir sisteminin iradeye bağlı kontrollarının yanıbaşında, vücutta bir başka sinir sistemi daha vardır. Bu sistem, kan daman duvarlarını, sindirim sistemini, akciğerleri ve kalbi kontrol eder. İç salgı bezlerinin salgılarını yönetir. Otonom (kendi kendini kontrol eden sistem) diye adlandırılan bu sistem şuur dışı reaksiyonları gece ve gündüz, bizden habersiz yerine getirir.
İnsanın sinir sistemi, 10 watlık bir ampulü yakmak için gerekli enerji ile işleyecek derecede ufak bîr beyinle, en gelişmiş ve faydalı elektronik hesap makinasından binlerce defa daha mükemmeldir.
DOLAŞIM
Vücuttaki damar ağı, kanı vücûdun her noktasına götüren yüz bin km. uzunluğunda bir boru sistemidir. Bu sistem bir ömür boyu, yıllarca durup dinlenmeden çalışan, bir dakika durması sonumuz demek olan kalb pompasıyla oksijenli kanı dokulara, kirli kanı da dokulardan kalbe taşır. Kanın sonsuz dolaşımını, yorulmayan bir kas olan, kalb sağlar. Kalb bîr yumruk büyüklüğünde olup, vücûdun canlılığının ana organıdır. Bu pompa sayesinde kan vücutta her gün bir defa devreder.
Böylece, her gün takriben 5-6 bin litre kan pompalanmış olur.
En büyük şehrin, en işlek caddesindeki trafik faaliyeti, insan vücudunun devamlı çalışması yanında kıyaslanamayacak kadar hafif kalır. Vücûdumuzun milyarlarca hücresinde, gece ve gündüz devam eden çalışma akıllan durduracak kadar fazladır, Faaliyet uyku sırasında biraz hafiflese de tamamen durması düşünülemez, Faâliyetin tamamen durması "ölüm" demektir.
Taze kanın sol kulakçığa (atrium) girdiği an kalb atışının durduğu andır. Bu süre saniyenin beşte üçü kadar devam eder ve "kalbin dinlenme ânı" olarak tarif olunur. Sol kulakçığa birinci girişiyle ikinci girişine kadar geçen girift ve karışık ameliyenîn tamamını kan, 20 saniye gibi inanılmayacak derecede kısa bîr zamanda tamamlar.
SİNDİRİM SİSTEMİ
Ağızdan anüs’e kadar kıvrılarak giden 9-9,5 m. uzunluğunda bir kanaldır. Sindirim faaliyeti de vücûdumuzdaki diğer bâzı fonksiyonlar (kanama, kırılan kemiğin iyileşmesi vs,) gibi bizim irademiz dışındadır. Yemeği çiğneyip çiğnememek elimizde olduğu halde, tükrük guddelerinin, faaliyeti elimizde olmayan bir işlemdir.
Alınan besinlerin mideye gitmeleri ağırlıkları sebebiyle değildir. Başaşağı olarak yediklerimiz de midemize gider. Bunu yemek borusu boyunca kasılıp gevşeyen kasların hareketleri temin etmektedir. Birbirini takip eden dalgalar halindeki bu kas hareketine "peristaltik" dalga denir ve ağızdan anüs’e kadar devam eder.
Gıda maddelerini yumuşatmak üzere midenin salgıladığı hidroklorik asit, son derece tesirli ve güçlü olup bir keten mendili bile eritebileceği halde, mide duvarlannı tahrip edemez. Çünkü midenin duvarlarındaki "mukus" adı verilen madde tahribe ve asidin bütün tesirlerine karşı koymaktadır.
Karaciğerin amino asitlerden meydana getirdiği yeni bir tertipteki protein maddeleri vücûdun diğer hücrelerinin yenilenmesinde olduğu gibi, bütün sindirim sistemi mukozasının, yâni yemek borusunun içyüzünün her üç günde bîr yenilenmesini sağlar. .
Sindirim sisteminin çalışmasını sinir sistemi düzenler. Bu muazzam çalışma, sinir hücrelerinin beyin ile sindirim sistemi arasında getirip götürdükleri mesajlarla olur. İnsan hiçbir suretle bu otomatik kontrol sistemine karışamaz. Ancak, bu sinir sistemi görev yaparken geçirdimiz öfke, korku, gerginlik ve huzursuzluk gibi hisler sindirime tesir eder.
Asabî durum sadece sindirim sistemine tesir etmekle ve ülser meydana getirmekle kalmaz. Asabiyet insan vücûdunda, deri hastalıklarından kalb durmasına kadar her yönde hırpalayıcı rol oynar. Buna rağmen asabî durumun sindirim sistemi ve faaliyeti üzerindeki tesirinin diğerlerinden çok fazla olduğu da bir gerçektir. Bunun sebebi, bu sistemin çapraşık ve karışık olmasıdır. Çok teferruatlı bir makinenin bozulması halinde tamirinin güç olması gibi…
Sindirim sistemi makinası, günün 24 saatinde aynı randıman ve titizlikle çalışır. Cenab-ı Hak bu sisteme vücuda lazım olan besini alırken, bir de yemek yeme zevkini ilâve etmiştir. Bu suretle vücuda gıdanın alınması, bir mecburiyet, bir alışkanlık olmaktan başka zevkti bîr iş haline getirilmiştir.
BÖBREKLER VE AKCİĞERLER
Vücud dışarıdan besin, su ve oksijeni almak ihtiyacındadır. Dışarı atması gereken zehirli maddeleri atmazsa, kendi kendini zehirler. Akciğerler yoluyla dışardan oksijen alır ve karbondioksiti dışarıya veririz. Böbrekler ise,fazlalıkları idrar şekline sokarak dışarıya atmaya yararlar.
Akciğerlerin, vücûdun milyonlarca hücresinin talep ettiği oksijeni toplu bir şekilde içine alabilmesi incecik ve üstüste zarlardan yapılmış olmasındandır. Kan yoluyla hücrelere giden oksijen, vücûda enerji veren maddelerin yanmasını ve enerjinin meydana çıkmasını sağlar.
Böbrekler de her gün, vücut ağırlığının iki misli sıvıyı "nefron" denilen ufacık ve saydam milyonları aşan süzgeçler yoluyla süzer, iş bölümü kabiliyetleri fazla olan nefronlar, sıvıların yararlı çılanlarım ayırır ve onları tekrar kana yollar.
Akciğerler son derece hafiftirler. Normal bir insanın akciğerinde 300 milyon kadar alveol denilen, elastiki kabiliyeti olan, nemli hava torbacığı vardır. Beyinden gelen bir emirle göğsün şişmesi ve inmesi ânında, alveoller genişler veya büzülürler. Alveol hücreleri ince bîr zar içerisindedir. Solunum alanları büyükçe bir oda kadardır. Kan karbondioksitten başka, istenmeyen azot bileşikleri, fosfat ve sülfatlar gibi çeşitli maddeleri de dışarıya atmak ister. Bu artıkları ateşin küllerine benzetebiliriz. Bu küllerin hücre fırınlarında temizlenmesi görevini böbrekler yapar.
ORGAN NAKLİ
Böbrekler ve akciğerler, nakline çalışılan organlardandır. Fakat bir insandan diğeri-ne geçirilen dokular genellikle ölüme mahkûm olmuşlardır. Her insanın doğuştan özellikleri vardır. Bu şahsiyet belirtisi onun tâ hücrelerine ve proteinlerine kadar yayılmıştır. Bu sebeple doku nakledildiği vakit, alıcısı tarafından "yabancı" olarak karşılanmaktadır. Vücûdun itici silâhlı hücreleri, aynen mikroplarla döğüştükleri gibi, eklenen parçaya da karşı çıkmakta, düşman muamelesi yapmaktadırlar. Alıcı vücudu yabancıya karşı tam manasıyla ve ahenkli bir şekilde alıştırmanın formülü ve yolu henüz bulunamamıştır. Röntgen ışınları ve bâzı ilâçlarla karşı reaksiyon önlenebilmekte ise de, (X) ışını ve kuvvetli ilaçlar lenflerdeki antikorları imha ederek aynı zamanda vücuttaki mikroplara karşı savaşı da durdurur.
Duyu organları, iç salgı bezleri, çocuğun ana rahminde bir tek hücreden meydana
gelişi, ayrı ayrı, uzun uzun üzerinde durulacak hususlardır. İnsan vücûdu araştırıldıkça, onun yeni ve inanılması güç mekanizmalara sâhip bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Hiçbir âlet, insan yapısının kabiliyetlerine erişememiştir. Ünlü bir hekim olan Charles Bradford şöyle diyor:
"— Doktor, elin anatomik mükemmeliyetini, kulağın işitme mekanizmasını, gözdeki hassas tabaka olan retina’ nın gücünü, beynin kabiliyetini görerek, onu yaratan gücün büyüklüğünü anlayabilir."
Bugüne kadar, zaman zaman hepimizi hayretler içinde bırakan buluşlar olmuş, aletler yapılmıştır. Ancak, hayretimize sebep olan aletler, makinalar ve cihazlar, nihayet bir başka âlet, makina ve cihazla kıyaslanabilmiştir. Ancak "insan’’ denilen Allah yapısı makina ile insanın yaptığı herhangi bir cihazın kıyaslanması mümkün olamamaktadır. Böyle bir karşılaştırma vücud makinasının erişilmezliğini ortaya koymaktadır.
(1) ez-Zariyat; 21.
(2) Cleveland Clinic, Araştırma Bölümü IRVİNE S, FAGE, M. D, insan Vücudu
1. Fasikül, o. 8. TSrük Mat. İstanbul 1969.
(3) Prof. Saffet Solak, Tek Yol, sayı; 2, s. 4.
(4) A. Cressy Morrisson, İnsan Yalnız Değil (Niçin Allah’a inanıyorum), Ter: M. Ş. Eygi Mat. İstanbul 1966
(5) İnsan Vücudu, Fasikül: 2, s. 32.