Adnan BAŞPINAR
RAMAZAN ORUCU
ORUCUN MAHİYETİ
Bu yazımızda genel hatları ile orucun mahiyeti ve nevilerinden bahsettikten sonra daha ziyade Ramazan Orucunun farziyeti ve sağladığı faydalarından bahsedeceğiz.
’’Oruç" kelimesi Arapçada essavmü ve essıyamü olarak ifade edilir. Bu her iki kelime de same kökünden alınmış olup, oruç anlamını ifade etmekle beraber tâbiri çoğul olarak da kullamlmaktadır.
Essıyamü kelimsinin lügat anlamı;
Nefsi meylettiği şeylerden —velev bir kötü söz olsun— men etmek, kendini tutmak mânâsına gelir.
Istılah bakımından mânâsına gelince: İkinci fecr’in tulûundan (tanyerinin ağarmasından) güneyin batmasına kadar niyete bağlı olarak bütün gün yemek, içmek ve cinsi münâsebette bulunmaktan kendini alıkoymak ve tutmaktır1.
Ramazan orucu Hz. Peygamberin Mekke’den Medine’ye hicretinden bir buçuk sene sonra Şâban ayının onuncu günü farz kılınmıştır. İslâm’ın beş temel şartlarından biri olan orucun farziyeti Kitap, Sünnet ve İcma’ ile sabittir.
ORUCUN KISIMLARI:
Oruçlar; Farz, Vacip, Nâfile ve Mekruh olmak itibariyle kısımlara ayrılırlar.
- Farz olan oruç: Ramazan ayında tutulan orucun hem edası hem de kazası farzdır. Aynı zamanda keffaret oruçları da farz olan oruçlar cümlesindendir,
2. Vâcip olan oruç; Nezir orucu vâcip bir oruçtur. Bu oruç, muayyen bir günde tutulması önceden adanan (nezredilen) oruç olduğu gibi, gayr-i muayyen bir gün veya ayda tutulması adanmış bir oruç da olabilir. Her iki durumda da nezir orucu, vacip bir oruçtur. Diğer taraftan bozulan herhangi bir nafile orucun kazası da vâcip olan oruçlar cümlesindendir.
3. Nafile Oruç: Bâzı muayyen günlerde Allah rızâsı için tutulan oruçlardır ki, bunlar sünnet, müstehab ve mendup olarak kısımlara ayrılırlar.
4. Mekruh Oruç: Ramazan
Bayramının birinci günü ile Kurban Bayramının ilk dört gününde tutulan oruçlar tahrîmen (harama yakın) mekruh olan oruçlardır. Bununla beraber bu günlerde tutulan oruçlar yine oruçtur. Ancak bozulursa kazası gerekmez.
Nevruz (ilkbahar, mihrican (sonbahar) günlerinde tutulan Oruçlarla, yalnız Cuma ve yalnız Cumartesi günleri tutulan oruçlar; tenzihen (helale yakın) mekruh oruçlar cümlesindendir. Hanefi mezhebince mekruh sayılan oruçlar bunlardan ibaret değildir. Konuyu dağıtmamak için bu misallerle yetiniyoruz2.
ORUCUN ŞARTLARI; .
Orucun farziyettnin şartları Öçe ayrılır:
a) Vücûbunun şartları,
b) Edâsının vücubunun şartları
c) Edasının sıhhatinin şartları.
a) Vücûbunun şartları: Bir mükellefin üzerine orucun farz olması için İslâm, Akil ve bulûğ çağına ulaşmış olması şarttır. Bu vasıflara sâhip olmayan bîr şahsın üzerine oruç farz değildir. Ancak âkil ve mümeyyiz olan bir İslâm çocuğunun orucu nafîle oruç olarak sahîhtîr.
2- Orucun edasının bir müslüman üzerine farz olması için sıhhat ve ikamet şarttır. Hasta ve misafir olanların oruç tutmaları gerekmez. Bu gibiler oruçlarını bilâhare kaza ederler,
3, Orucun edasının sahîh olması için niyet etmek ve hayız ile nîfastan temizlenmek şarttır. Niyet edilmeksizin tutulan oruç; muteber değildir, Ancak niyetin kalben yapılması kâfidir. Hayız ve nifas halindeki bir kadının da oruç; tutması sahîh olmaz. Bu gibilerin oruçlarını bilâhare kaza etmesi gerekir.
RAMAZAN ORUCUNUN FARZİYETİNİN DELİLİ:
Ramazan orucunun farziyetinin Kitap, Sünnet ve icma’ ile sabit olduğu konusundan yukarıda kısaca bahsetmiştik. Bu bölümde Âyet-Î Kerîme ve Hadîs-i Şeriflerin metinlerini vererek konuyu kısmen de olsa açmağa çalışacağız.
Cenâb-ı Hak (c.c.} Kur’ân-ı Kerîminde şöyle buyurur:
"Ey îman edenler, sizden Öncekilere farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de oruç farz kılındı. Gerek ki oruç sayesinde fenalıklardan korunasınız. O size farz kılınan oruç sayılı günlerdir. O günlerde sizden kim hasta yahut seferde olur da iftar ederse, tutamadığı günler sayısınca sıhhat bulduğu ve rahat ettiği başka günlerde oruç tutar. Fazla ihtiyarlık ve devamlı hastalık gibi oruç tutmaya güç yetiremeyenler üzerine bir yoksul doyuracak kadar fidye vermek lâzımdır Bununla beraber kim fidyeyi çok verir yahut hem oruç tutar, hem de fidye verirse onun için daha hayırlı olur. Size seferde orucu bozmak ve yaşlı halinizde fidye vermek izni verilmişken yine oruç tutsanız hakkınızda hayırlıdır. Eğer orucun faziletini bilirseniz.
O sayılı günler Ramazan Ayıdır ki, Kur’an o ay içinde indirilmiştir. O Kur’an insanları hakka ulaştırır, helâl ile haramda ve din hükümlerinde hakkı bâtıldan ayırır. Sizden her kim Ramazan ayında hazır bulunursa o ay oruç tutsun, kim hasta olur yahut seferde bulunursa oruç tutmadığı günler sayısınca sıhhat ve ikamet halinde orucunu kaza etsin. Allah size kolaylık diler güçlük dilemez; hem buyuruyor ki, kaza borcunuzu tamamlayasınız da size hidâyet ettiği şekilde Allah’ı tekbir ile yüceltesiniz, gerek ki şükredesiniz."3
Bu Ayet-i Kerîmelerde Cenab-ı Hak (c.c.) mü’minler üzerine orucun farz kılınışı ve sağladığı maddî- mânevî faydaları, oruç tutamaz durumda olanların takip edebilecekleri yolu, Ramazan ayının kudsiyetini ve sebeplerini beliğ şekilde bildirmektedir,
Allâhu Teâlâ evvelâ tedrici olarak ibâdetlerin en hafifi olan namazı, ikinci olarak zekâtı ve üçüncü olarak da edası kısmen zor görünen orucu insanlara farz kılmıştır. Bu sûretle kulların tedrici şekilde ibâdetlere alışmaları sağlanmıştır. Nitekim İslâm’ın beş şartının sıralandığı Hadîs-i Şerifte oruç; namaz, zekât ve hac ibâdetlerinden sonra gelmektedir: İslâm beş şey üzerine bina edildi: Allah’tan başka ibâdete layık hiçbir İlâhın bulunmadığına ve Hz. Muhammedin 0’nun Rasulu olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.4
Medine’ye hicretin ilk yılında Hz. Peygamber (s.a.s) tarafından her ayda üç gün ve bir de aşûre gününde tatavvuan oruç tutulması mü’minlere emrolunmuştu. Ancak hicretten bir buçuk sene sonra kıblenin tahvilini müteakip Şaban ayının onunda nâzil olan ayetle Ramazan orucu farz kılınmıştır.
"Ey mü’minler, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de oruç farz kılındı." mealindeki hitâb-ı İlâhî ile;
. "Sizden kim ona ulaşırsa oruç tutsun." hitâb-ı İlâhîsi orucun farziyetini tayin etmiştir.
Oruç bedenle yapılan ibâdetlerdendir, bu âyet-i kerîmelerle her müslümanın oruç tutması emrolunmuştur. Bu ibâdet insanı her türlü kötülüklerden korur. Oruç tutan kimse iradesine hâkim olur, nefsânî arzularını kamçılayan her türlü menhiyâta karşı kendisini korumasını bilir. Tam bir şuur ile yapılan her türlü ibâdet insanı ahlâken yükseltir, ibâdetin kime karşı ve nasıl yapılacağını düşünen akıl ve İrade sâhibi bir müslümanın yaptığı ibâdet, Allah katında makbul bir ibâdet olduğu gibi, bu ruh ve niyetle yapılan ibâdet insanı takvâ mertebesine yükseltir. Ahlâkın yükselmesine ve rûhun kötülüklerden temizlenmesine hizmet etmeyen oruç ibâdeti, şuursuzca yapılmış bir ibâdet olacağından Allah katında değeri yoktur. İbâdet tabiat âleminin üstünde ve kâinatın her zerresine hâkim bîr kudret sahibine ta’zim ve Ona iltica etmek demektir. Bu bakımdan bedenî ve mali ibâdetler, İnsanları maddiyata saplanıp kalmaktan kurtararak nazar, fikir ve düşünceleri yükseklere çeken ve daha geniş ufuklarda dolaştıran birer âmildirler.
Bu yönden oruç ibâdeti, insanı kötülüklerden ve şehevî arzuların pençesine düşmekten kurtarıp, bedenî bakımdan sıhhatli, ruhen sağlam ve olgun bir seviyeye yükselmesini sağlar. Ayet-i Kerîmede, "Gerek ki oruç sayesinde fenalıklardan korunasınız." buyrulmak suretiyle; severek, benimseyerek ve şuurla rızâ-i İlâhîyi kazanmak için tutulan orucun insana sağlayacağı faydalara bu âyet-i kerîmede işaret edilmektedir. Oruç, diğer taraftan midenin ve vücudun muayyen süre istirahat etmesi sonucunda tıbbî yönden birtakım faydalar sağlamaktadır. Netice olarak oruç tutan kimse, Allâh’ın emrini büyük bîr ta’zîm ve bağlılıkla yerine getiren, ruhunu her türlü kötülük ve riyalardan temizleyerek kulluk zevkini tadan ve kendini bizzat Allâh’ın himayesine terkeden ve bu vadide nefiste mücahede eden kimse demektir. Bu şuur ve anlayış içinde oruç tutanlara müjde olmak üzere Cenâb-ı Hak (c.c.) bir hadîs-i kudsisinde, "Ademoğlunun işlediği her hayr-u ibadet (de) kendisi için (bir haz ve menfaat endişesi var) dır. Fakat oruç böyle değildir. Oruç hâlis Benim (rızam) için yapılan bir ibâdettir. Onun mükâfatını da ben veririm." buyurmuştur. Bununla beraber;
"Umulur ki oruç sayesinde fenalıklardan korunasınız." nazm-ı
celîli orucun maddî ve mânevî faîde ve hikmetlerini bütünü île beyan eden bir İlâhi hitaptır ki maddî - mânevî, dünyevî - uhrevi maksatların bütünü "ittika’’ kelimesinde toplanmıştır.
İlk nazarda güç gibi görünen oruç, aslında çok kolayce tutulur. Senenin sadece bir ayında oluşu da bu kolaylığı sağlamaktadır. Ayet-i kerîmede de; "O size farz kılınan oruç sayılı günlerdir" buyrularak senenin ay ve günlerine nazaran oruç ibâdetinin azığına işaret buyrulmaktadır.
Hasta olanlar ve yolcular için bu İbâdetin edasında kolaylık vardır. Bu gibilerden hasta olanlar iyileştikleri ve yolcu olanlar da seferiliklerî sona erdikten sonra tutamadıkları gün miktarınca oruçlarını tutarlar. Bu hususta ise Ayet-i Kerimede; "O günlerde sizden kim hasta, yahut seferde olur da iftar ederse, tutamadığı günler sayısınca, sıhhat bulduğu ve rahat ettiği başka günlerde oruç tutar.6 buyrulmuştur.
Orucu tutamayacak, derecede çok ihtiyarlamış veya iyileşme ihtimali olmayan ve müzmin bir hastalığa tutulmuş olanlar üzerine ise; bir fakiri doyuracak miktarda fidye vermek farzdır. Ancak bu ruhsat eda ve kazâya muktedir olamayanlar içindir. Bu hususta gerek tefsir ve gerekse fıkıh kitaplarında ayrıntılı bilgi vardır7.
Yukarıdan beri anlamını vermeğe çalıştığımız Bakara Sûresinin 184. âyetinin son bölümünde; "Bununla beraber kîm fidyeyi çok verir, yahut hem oruç tutar, hem de fidye verirse onun için daha faydalı olur. Size seferde orucunu bozmak ve yaşlı halinizde fidye vermek izni verilmişken yine oruç tutarsanız hakkınızda hayırlıdır. Eğer orucun faziletini bilirseniz." buyrularak mü’minlere sağlanan kolaylıklar ve Allah’ın bahsettiği mükâfatlar sıralanmıştır.
Ramazan orucunun farziyetine delil teşkil eden ve yukarıda meâli verilen Bakara Sûresinin 165. Ayetinin burada tafsilâtına konuyu daha fazla dağıtmamak için girişmiyoruz. Buraya kadar olan kısımda orucun mahiyeti, nevileri ve farziyeti ile alâkalı olarak kısa da olsa bilgi vermeye çalıştık. Konumuzu Peygamber Efendimiz (s.a.s.) in şu hadisleri ile bitirelim;
"Oruç bir kalkandır; (oruçluyu beşerî ihtiraslardan korur). Oruçlu kötü söz söylemesin, oruçlu kendisiyle itişmek ve dalaşmak isteyene iki defa,- ’Ben oruçluyum!’ desin- Rûhum yed-i kudretinde olan Cenâb-ı Hakk’a yemin ederim ki, oruçlu ağzın (açlık) kokusu, Allâhu Teâlâ indinde misk kokusundan daha fazla temizdir. (Cenâb-ı Hak buyurmuştur ki:) Oruçlu kimse benim (rızam) için yemesini, içmesini, cinsî arzulunu bırakmıştır. Oruç doğrudan doğruya bana yapılan (riyâ karışmayan) bir ibâdettir. Onun (sayısız) ecrini de doğrudan doğruya ben veririm. Halbuki başka ibâdetlerin hepsi on misliyle ödenmektedir."8
(1) Hak Dini Kur’ftn Dili. M, H. Yazır. C: 1. S. 62E Ankara; Ruhu Eddinli İslami Afif Abdulfettah Tabbara, S. 3«, T. bankı, Beyrut; Tefsir-I îbnl Kesir, S, 1, S. 375, Beyrut
(2) Daha geniş bilgi İçin bak: Kitab-tll Ala Mesahibul El Erbaa. Abdurrahrman El Ceziri, O. I, «, 642-068. 31 baskı, Kahire.
(3) EI-Bakara: 133,134, 135.
(4) El-Buhari. K- iman.
(6) Tefsiri îbn-i Kesir, C. 1, S. S76, Beyrut,
(7) Daha geniş bilgi için bak. Hak Dini Kırr’ân Dili, M. H. Yazır, C. 1, S. 630-G40; Tefsiri îbn-1 Kesir, C. 1, S. 378-37», Beyrut. Elfıkhı Mezatılbül Erbaa, C. 1, S. 572-674, Kahire.
(8)El-Buhari. EL Savm.