Makale

Ahmet Yesevi ve Derviş Tipi

Ahmed Yesevî ve Derviş Tipi

Dr. Rasih Erkul

Türk düşünce hayatını, Türk sosyal yapısına aktarıp kaynaştıran ve pratiğe geçiren şahsiyetlerden birisi de Türk mutasavvıfı Ahmed Yesevfdir. Bütün kaynakların 1167 tarihinde vefat ettiğinde birleştikleri Yesevî’nin hayatı, henüz açıklık kazanmış değildir.
Resmî eğitimin yaygın olmadığı devirlerde, Ahmed Yesevfden başlamak üzere, resmî eğitim görmüş veli ve şairler, şiirlerle veya doğrudan doğruya kitap okuyarak okur yazar olmayan büyük kalabalıklara çağın gerekli bilgi birikimini, kabullerini iletmişlerdir. Ahmed Yesevî, Islâm’a yeni girmiş veya henüz girmemiş Türk boylarına O’nun esaslarını, tasavvufun inceliklerini telkin etmek için "hikmet" denilen şiirler söyleyerek, İlmî yüceliğine rağmen kır ve göçebe kesiminin sade insanlarına hitap etmenin sırrına ermiştir.
Ahmed Yesevî, mesajını iletirken, eski Türk din ve kültürlerinden kalma bir kültür tarzını kullanmakla şiire dayalı bir komünikasyon gerçekleştirmiştir. O’nun düşüncelerini, kulaktan kulağa iletilen şiirlerle geniş halk kitlelerine anlatanlar Türkistan’lı Türk-Müslüman kadınlardır. Ye- sevî*nin kızı Gevher Şahnaz Hanım, babasından öğrendiği hikmetleri önce komşu kadınlarına, sonra da etrafındaki kadınlara öğretmiştir. Böylece bir âdet haline gelen hikmet öğrenme, öğretme ve okuma, XII. yüzyılın sonundan zamanımıza kadar devam edegelmiştir.
Ahmed Yesevî, hayatı gibi eserleri de daha çok araştırmaya konu olacak bir şahsiyet olarak görülmektedir. Çünkü, O’nun ’hayatını ve dünya görüşünü yeni bir bakış açısıyla yorumlayıp tanıtan" Nasabnâme ve Risâle adlı eserleri, kamuoyunun bilgisine yeni sunulmuştur.
Başlangıçta Yesevî’nin eseri olarak doğan ve zaman içinde anonim bir eser niteliği kazanan, mevcut yüzlerce Divan-ı Hikmet nüshası, hem muhteva hem de dil bakımından büyük farklılıklar göstermektedir.
Ahmed Yesevî devrine en yakın bir zamanda yazılan Divan-ı Hikmet’e henüz ulaşılmamasına, mevcut hikmetlerin ne kadarının Yesevî’ye ait olduğu sorusuna tam cevap verilememesine ve doğru bir tenkidli metni hazırlanamayan hikmetlerin dilindeki farklılıklara rağmen bir kısmı kaybolan veya zamanla değişen hikmetler, kime ait olursa olsun temelinde, ruhunda Yesevî’nin inanç ve düşüncelerini taşır.
Hikmetlerde işlenen konulardan birisi de yazımızın konusunu teşkil eden, derviş ve dervişliğin vasıflarıdır.
İnsanın ebedî ve ulvî vasıflarla idealize edilmesiyle ortaya çıkan derviş tipinin Türk sosyal yapısındaki yerini alışında, Ahmed Yesevî’nin rolü önemlidir. Yesevî, dervişten sözettiği hikmetlerinde, sıraladığı vasıflarla ideal bir tip çizer. Böylece, ortaya koyduğu hayat felsefesini, tarikatını şiire dayalı bir komünikasyonla geniş halk kitlelerine ulaştırmayı başarır.
Farsça ‘kapı kapı dolaşan, dilenci* demek olan derviş, der-yûş, kelimesinden gelir. Tasavvuf terimi olarak, tarikata giren kişilere denir. Buradan hareketle dünyadan yüz çeviren, kendini ibadete veren kişilere derviş denilmiştir.
Türkçe’de derviş kelimesi, geniş manâsıyla kullanılagelen kelimelerin karşılığı olarak kullanılmaktadır.
Ahmed Yesevî’nin hikmetlerinden iki tanesi, bütün olarak doğrudan doğruya dervişlikle ilgilidir.
Yol üstünde oturup yolu soran dervişler
Ukbadan haber duyup yola giren dervişler
Ashaiarı elinde, himmet kuru belinde
Rabb’im yâdı dilinde, Allah diyen dervişler
Ahmed Yesevî, bu hikmetinde, dış görünüşü ile dervişin vasıflarını sıralıyor: Derviş asası elinde, himmeti belinde, hırkası sırtında, ahiret- ten haber duyup hakikate varan manevî yoldaki insandır. Ağlayan gözler, sararmış beniz, ahi- rette amellerinin hesabını verememe endişesiyle utangaç bir yüz den/işin diğer vasıflarıdır. Bu görünüş içinde dervişler, Allah’ın adını dillerinden düşürmezler.
Günahın çokluğunun, insanı, hakikat yolundan ayırdığını söyleyen Yesevî, dervişin sarı ren- giyle kızıl yüzünün sebebini diğer hikmetlerinde şöyle dile getirir:
Kul benim diyip Hak emrini
kılmayanlar
Kudretini görüp ibret
almayanlar İman, Islâm ahkâmını bilmeyenler
Ulu günde kızıl yüzlü olmaz olur.
(Hikmet XXVII-8) Ahmed Yesevî’ye göre, nur yağan dervişler sohbetinde, erenler cemal görür, sırlar zâhir olur, gönüller mâna dolar, kibir, hased ölür, gözler açılır. Ashabın toplanmasını, dervişler sohbetiyle niteleyen Yesevî, Hz. Peygamberin de onlara hizmet ettiğini belirtir.
Bu iki hikmetin dışındaki bazı hikmetlerde, dervişin vasıfları ve dervişin hâli ya doğrudan veya dolaylı bir anlatımla dile getirilir.
Ahmed Yesevî’ye göre dervişin en önde gelen vasfı, geceler boyu, Allah’ı zikretmek, emirlerini eksiksiz yerine getirmek, helâl lokma talep etmek, haram yememektir:
Gafil olma Hakk yâdından geceler tamam Helâl lokma talep eder, yemez haram Derviş gerek bu sıfatla olsa müdam Kul olarak kulluğun kaçmaz olur.
(Hikmet XXVIII-5) Derviş, Allah’ın hükümlerinin özüne ulaştığında Allah’ın kudret ve hikmetini görebilecek, anlayabilecektir. Böylece, başka yolların beyhûde olduğunu anlayan derviş, hakikat meydanında er olacak, beşerî sıfatlardan sıyrılıp üstün sıfatlarla donanacaktır.
Sahte dervişleri yererken gerçek dervişi arayan Yesevfye göre gerçek derviş dağı, çölü mekân kılar:
Dervişim diyip tâat kılar halk içinde
Riya kılıp koşup yürür orda burda
Allah için tâat kılan derviş nerde?
Gerçek derviş dağ ve çölü mekân kılar.
(Hikmet XXX-16) Yesevî’ye göre sahte derviş, zevk ve dâva sahibidir:

Derviş olsan, tâat, kılsan, kılma riya
Her köşede tâat kıl sen Tanrım şahit
Sahte derviş nereye varsa, zevk ve dâva
Âdil padişah tâatını isyan kılar.
(Hikmet XXX-4) Gerçek olmayan şöyle böyle dervişlerden Allah’a sığınan Yesevî, Allah’tan kendisini hakikate ulaştırmasını ister, tevbe eder:
Vay, o türlü dervişlerden beni koru sen
O cahile ahbap kılma, canımı al sen
Eyâ mahbûb, yolda kaldım, yola sal sen
Tevbe edenin hâcem yerini bostan kılar.
(Hikmet XXX-15)

Sonuç olarak Ahmed Yesevî’nin çizdiği insan tipi derviş, daha sonraki devirlerde, Türk’lerin ikinci anayurdu Anadolu’da ışık saçacak Yunus Emre’de daha da belirginleşecek, duygu yönü ağır basan bir gönül eri olarak görülecektir. Türk insanının yaşayışını, tarih boyunca etkileyen dervişlik, Türk’ün adı, atasözlerinin konusu olacaktır. Derviş tipi, Ahmed Yesevî’den Yunus Em- re’ye uzanan çizgide insanlığa yeni ufuklar açabilir. Çünkü, tarihin hiçbir devri bugünkü kadar, aşk coşkusuna ihtiyaç duymadı.