Makale

TÜRK ÇİNİ SAN'ATI

İbrahim URAL

TÜRK ÇİNİ SAN’ATI

ÇİNİCİLİK, İslâm Sanatlarının en meşhurlarındandır. Süsleme ve kaplamacılıkla yakından ilgili olan bu sanat dalı, 1989 yılının İznik Çinileri Yılı olarak kutlanmasından sonra yeniden gündeme gelmiştir. Çinicilik, bir çeşit beyaz topraktan elde edilen maddeye geçirilen sır tabaka üzerine çeşitli nakışlar işleme ve desenler çizme sanatıdır. Çiniler, duvar kaplama ve süsleme unsuru olarak kullanıldığı gibi, tabak kâse, kandil, vazo vb, çeşidi eşyaların yapımında da en çok başvurulan sanatsal teknoloji ürünleri olarak da değerlendirilmişlerdir. Eskiden çinilere " Kâşî", porselenlere ve seramiklere ise " fağfûrî" denilirdi. Ortaçağda Çin’den Ortadoğu’ya seramik eşya taşındığı, İslâm İktisat Tarihiyle ilgili eserlerde belirtilmektedir.
Kendi tarihi gelişimi içinde büyük ve hızlı bir aşama geçiren İslâm Çini Sanatı, ilk şaheser örneklerini Anadolu Selçukluları döneminde vermeye başladı. Selçuklu devrinde kullanılan çinilerde en çok lâcivert, beyaz ve firuze renkleri hâkimdir. Konya’da bu devirde yapılan camilerde ve külliyelerde bunun tipik örneklerini görmek mümkündür. Türk çiniciliği en büyük hamlesini İznik çinileri ile gerçekleştirdi. 1331 yılında Osmanlı egemenliğine giren İznik İstanbul’un fethinden sonra büyük bir atılım içine girdi. Hızlı bir imar ( bayındırlık) ve yoğun bir şehirleşme süreci içine giren İstanbul’un çini ihtiyacı İznik’ten karşılanıyordu. Kırmızı toprak diye isimlendirilen toprak türünün keşfinden sonra İznik Çinileri kendine has renkleriyle temayüz ettiler. Yavuz Sultan Selim’in 1514 yılında Tebriz’den getirdiği çini(kâşi) ustaları bu sanata büyük katkılar sağladılar. Zengin firuze, yeşil, mavi ve domates kırmızısı renkler İznik Çinilerinin belirgin özellikleridir. İznik eserleri bütün mimarî yapılarda kullanılıyordu. Avrupalı tüccarlar ve gezginler aracılığıyla bu değerli ürünler Batıya da tanıtıldı. Topkapı Sarayı’nın nakkaşhanesi de bu san’atın imâlat merkezlerinden biriydi. 1580 yılından sonra İznik Çiniciliğinde duraklama belirtileri görüldü.
Stilize çiçek motifleriyle nefis desenlerin icad edildiği bu dönemde çini artık büyük duvarları süsleyen, panolar halinde yer alan bir dekorasyon malzemesidir. Rüstem Paşa Camii, Sokullu Mehmed Paşa Camii, Sultan Ahmed Camii ve öteki bazı mimarî eserler, İznik Çini Sanatının şaheseri sayılan eşsiz örneklerle doludur. Osmanlıların yükselme devrinde yapılan mimarî eserlerde, parlak ve canlı renkleriyle göz kamaştıran çinilerin çoğu İznik’teki atölyelerde üretiliyordu. Çini üretimi açısından İznik her zaman Kütahya’dan üstündü, domates kırmızısı denilen renk İznik Çinilerinin en meşhur özelliklerindendir. Evvelki yıl İstanbul’da sergilenen İznik Çini örnekleri izleyicileri hayran bırakmıştır.
Klâsik Osmanlı Tarih kitaplarında İznik ve Kütahya çinileri hakkında bilgi verilmiştir. Evliya Çelebi de ünlü seyahatnamesinde, kendine has ifadesiyle bu şehirlerdeki çini ima-lâthaneleri hakkında açıklamalar yapmıştır. Küçük Çelebizâde Asım Efendi’nin tarihinde ( cilt: 3, sh. 253 ) çiniciliğin gelişim süresi hakkında bilgi verilmiştir. Son yıllarda Gönül Ûney, İslâm Çini Sanatı hakkında müstakil bir kitap hazırlamıştır. Evliya Çelebi, İznik şehri ve çinileri hak-kında bilgi verirken kentte dokuz yerde, üst düzeyde çini ( kâşî) atölyesi bulunduğunu, Sultan 1. Ahmed’in padişahlığı döneminde bu sayının daha fazla olduğunu belirtiyor. Rivayete göre o devirde İznik Çinilerinin bir kısmı nakışlı, kâşîli olarak imal edilirmiş...
Mimar Sinan, Edirne Selimiye Camiini inşâ ettikten sonra, dönemin padişahı, banisi bulunduğu Camiin çinilerle bezenmesini istemiştir. Bunun üzerine Kâşîbbaşı Mehmed Ağa, İznik’e gönderilmiştir. Osmanlılarda çini yajlnız camilerde ve saraylarda kullanılmış değildir. Nitekim Padişah III. Murad, saltanat kayığını da firuze renkli çinilerle kaplanmıştır. Çinilerin müşterileri sadece devlete ait binalar değildi. Özel sektörde de çinilere karşı büyük bir rağbet vardı. Bu talep fazlalığı yüzünden zaman zaman devlet inşaatlarının tezyinatında gecikmeler bile oluyordu. Çini sevkiyatındaki gecikmeler yüzünden Sarayla, İznik yargıcı ( kadı) arasında sık sık yazışmalar oluyordu.
Onaltıncı asırda İznik Çiniciliği en canlı dönemini yaşarken, Kütahya’da fincan üretimi yaygındı. İznik Çiniciliğinin bazı maddelerinin kaynak yeri de Kütahya idi. Mesela " Karahisar Paresi " denilen ham maddenin Kütahya’dan temini için buyruk çıkarılmıştı. Onsekizinci asırda İznik Çinileri gerileme sürecine girerken Kütahya Çiniciliği gelişmeye başladı. İli. Ahmed’in saltanatı döneminde ise artık İznik’e çini siparişi yapılamıyordu. Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa, İznik Çiniciliğini canlandırmak için bazı girişimlerde bulunduysa da, sonuçta sürekli başarı elde edilemedi. Sonraki yıllarda viyana ya çini sipariş edilecek durumlara düşüldü...
Tanzimatla birlikte Türkiye’ye gelen yabana görevli ve tacir sayısı arttı. Antika meraklıları son asırda Osmanlı diyarındaki nadide eserleri toplayıp, Avrupa’ya götürmeğe baş-ladılar. Bu hengâmede pek çok İznik Çinisi, Batı Dünyasının malı oldu.
Geçen yıl İstanbul’da sergilenmiş olan İznik. Çinileri sayıca belli bir nisbetten ibarettir. 0 zaman Osmanlı ülkesinde birer eyalet merkezi olan Şam, Halep, Musul, Bağdat Kahire. Kudüs gibi kentlerde, araştırıldığı takdirde, pek çok İznik işi çini bulunabilir. Bu ülkelerin müzelerinde de pek çok Osmanlı sanat eseri bulunmaktadır. İlahiyat Fakültelerinde Sanat Tarihi dalında çalışmakta cilan öğretim üyelerinin yurtdışı ilmî çalışmalarında Ortadoğu ülkelerini tercih etmeleri isabetli olacaktır. Çanakkale Seramikleri Kuruluşu’nun , Ortadoğu Ülkelerindeki Çini ve seramik kullanımı hakkında tarihî - iktisadî ağırlıklı bir fizibilite çalışması yapması tavsiyeye şayandır.
Gelecekte Türk Çini Sanatının duvar süslemeciliği sahasında büyük atılımlar gerçekleştirebilmesi söz konusudur. Son yıllarda büyük şehirlerimizde yaygınlaşan bitki ve çi-çek desenli duvar kağıtlarının yeri-ne-kısmen-sade desenli duvar çinilerinin tercih edilmesi her zaman mümkündür. Son yıllarda iç mimari ve dekorasyon konularında hızlı bir değişim geçirmekte olan Arap ülkelerinin batı türü bir yöneliş yerine klâsik şark üslûbuna meyletmesi her zaman söz konusudur. Türk Çini ustaları şimdiden itibaren sivil mimariye girmenin yollarını aramalı ve Ortadoğu insanının estetik anlayışını mütecessis bir gözle etüd etmelidir. Çini üreten kurumlar, Mimarlık Fakültelerinin iç mimari bölümleriyle yakın bir diyalog kurmalı, gereğinde çininin hat ve tezhip unsurlarıyla birlikte kullanılabilmesini araştırmalıdır. Otobüs ve arabaların dış kaportalarının bile bitki motif ve resimleriyle süslendiği, Yakın Doğu İslâm ülkelerinde (Pakistan, Bangladeş. Afganistan vb.) Dünya’ya şâhaser örnekler sunmuş olan Türk Çini sanatının ürünlerine bigâne kalacağını sanmıyoruz.
Üzülerek ifade edelim ki, İslâmî faaliyet gösteren basın-yayın araçlarımızın çoğu sanat konusunda yeterince hassas değildir. 1989 ve 1990 yıllarında İslâmî düşünce çizgisinin çok uzağında bulunan bazı gazete ve dergiler İznik Çinileri ve İslâm Sanatındaki Yeri hakkında pek çok yazı neşrettikleri halde, Islama yayın organları-genellikle-bu olayla pek ilgilenmediler. Çalışmalar ö-zel merak ve hobiler olarak kaldı. Oysaki basında yayınlanmış yazılar bile derlenip, bir kitap hazırlanabilirdi.


TAVSİYE VE ÖNERİLER:
1- Türk Çini Sanatının İslâm Dünyasına tanıtımı için, İstanbul’da bir sempozyum düzenlenmelidir.
2- IRCICA, Kütahya Belediyesi, Üniversitelerin Sanat Tarihi bölümleri işbirliği yaparak, " Kütahya Çiniciliği " hakkında ilmi bir toplana tertiplemelidir.
3- Turizm Bakanlığınca, Türkiye’yi tanıtmak için yayınlanmakta o-lan broşürlerde ve levhalarda sadece tabiat manzaralarına yer verme geleneğinden vazgeçilmeli, sanat değeri yüksek olan eserlerin büyük boy levha ve kuşekağıtlara çekilen fotoğraflarına da yer veril-melidir.
4- Endüstri Meslek Liselerinde ve Kız Meslek Liselerinde Seramik derslerine özen gösterilmeli, kabiliyetli gençlerin ileride iyi bir seramik ve çini ustası olarak yetişmesi amaçlanmalıdır.
5- İslam-Türk Çini Sanatı hakkında yayınlanmış kitap, broşür ve makalelerin sergilendiği bir tanıtım haftası düzenlenmelidir.
6- Reklam amaçlı takvimler yayınlayan kuruluşlar hep hat ve tezyinde örneği vermek yerine, çeşitli Türk çini örneklerini tanıtan sayfalara yer ayırmayı denemelidir.
7- Kültür Bakanlığının Anadolu Selçuklu Devri çini Sanatı ile ilgili olarak hazırlattığı belgesel filmin tanıtımı yapılmalıdır.