Makale

Şehadet Destanı

Dr. Ömer Menekşe
Derleme ve Yayın şubesi Müdürü

Şehadet Destanı

Milletlerin en büyük kültür mirasları destanlarıdır. Yüzyılların ötesinden, tarih öncesi çağlardan süzülerek gelen destanlar, milletlerin hafızalarıdır. Destanlar; milletin kimliği, en yüksek duygu, düşünce ve isteklerini ifade eden ve değişmez özelliği kahramanlık olan eserleridir.
Destanı zaman içinde millet doğurur, destan da zaman içinde milleti yoğurur. Tarihi olmayan milletlerin, tarih yazmamış milletlerin destanları da olmaz, olamaz.
Destan kahramanları, yıllar, yüzyıllar geçse de milletin hafızasından silinmez, kaybolmazlar. Onlar toplumlardaki "manevî önderler"dir.
Her milletin tarihinde, toplum hafızasında ve hayatında derin izler bırakmış sayısız destanlar vardır. Vatanını, mukaddesatını, canından ve malından aziz bilen milletimiz de; bu uğurda gözünü kırpmadan her türlü fedakârlığa katlanarak, mukaddesat yolunda ölmenin, dünyada erişilebilecek en yüksek rütbe olduğunu gönlüne nakşederek nice destanlar yazmıştır.
Alpaslan’ın Malazgirt Zaferi bize Anadolu’yu, Fatih’in fethi bize dünyanın en güzel şehri olan İstanbul’u kazandırdı. Çanakkale, dünya tarihinin bir benzerini kaydetmediği bir zafer, Kurtuluş Savaşı dünyada eşine az rastlanan milletimizin iman dolu sinesinin bir destanı oldu.
Anadolu’nun her karış toprağı, arkalarında kutsal bir vatan, şanlı bir tarih ve muhteşem bir destan bırakan şehitlerimizin kanıyla yoğrulmuştur. Anadolu’nun bağrında yatan her bir şehidin bir kahramanlık hikayesi, bir efsanesi, bir destanı vardır ve bu destanlar, kadir kıymet bilir Anadolu insanımız- ca söylenip gelir asırlardan beri...
Şehitler, tarihin kalbidir. Bu millet gözünü kırpmadan tarihler boyunca bu makama erişmek isteyenlerin destanına şahittir. Bu öyle bir makam ki, Rabbimiz onu övmüş:
"Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetme! Bilakis onlar hayatta olup, Rablerinin katında yaşarlar, rızıklanırlar. Allah’ın lutfu kereminden ihsan ettiği nimetlere kavuşmaktan dolayı sevinç içindedirler. Arkalarından henüz kendilerine katılmayan (müstakbel şehit) dindaşlarına da kendilerine hiçbir korku olmayacağına ve üzüntü hissetmeyeceklerine dair de müjde vermek isterler." (Âi-i İmran, 169,170) Bu öyle bir mertebe ki, Peygamberimiz ona kavuşmayı dilemiş:
"Kudret ve iradesiyle yaşadığım Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra tekrar dirilerek savaşıp tekrar öldürülmeyi, ardından yine dirilerek savaşıp yine öldürülmeyi arzu ederdim." (Buhârî, Cihad, 7; Müslim, Imare, 103)
Bu öyle bir derece ki, Peygamberimiz onun yüceliğine işaret etmiş:
"Hiç kimse, Cennet’e girdikten sonra, bütün dünyaya sahip olması karşılığında bile, tekrar dünyaya dönmeyi arzu etmez. Yalnız şehitler, gördükleri hürmet ve faziletten dolayı, dünyaya dönüp tekrar şehit olmayı arzu ederler." (Buhârî, Cihad, 6; Müslim, İmaret, 29)
Bir destan yazdı milletimiz... Bu bir şehadet destanıdır. Bu bir iman ve kahramanlık destanıdır. Bu, adsızların destanıdır.
Bu destan, yavrusu kundaktayken; uyu yavrum uyu yine şimşek çakıyor, şehit baban gelmiş bize bakıyor; diyerek büyütüp delikanlı çağına geldiğinde;
"Haydi yavrum, ben seni bugün için doğurdum;
Hamurunu yiğitlik duygusuyla yoğurdum.
Git evlâdım, yıllarca ben oğul- suz kalayım;
Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım!
Haydi oğlum, haydi git; ya gazi ol, ya şehit!" (Mehmet Emin Yurdakul)
"Vatan toprağına düşman çizmesi değdirme, namusumuzu çiğnetme. Minarelerden ezan sesi kesilecekse, camilerin kandilleri sönecekse, sütlerim haram olsun sana, öl de köye dönme. Haydi oğlum haydi git. Ya gazi ol, ya şehit!" diye oğlunu vatan için, bayrak için, namus için gönderen şehit analarının destanıdır.
Bu destan, Tunceli’de askerlik yapacakken şehit olan, "oğlumun bitiremediği askerlik görevini tamamlamak istiyorum" diye mektup yazan, şehit babası olmakla gurur duyan babalarımızın destanıdır.
Matarasındaki suyla abdest alıp namazını kıldıktan sonra, "Bana verdiğin bu canı senin yolun da feda etmek için buradayım Allahım." deyip de anasına mektubunda, "Canım anacığım, biraz önce sabah namazını kıldım. Yüce Allah’a dua ettim. Şehit olursam ne mutlu bana! Cennete gideceğim, orada ağabeyimle, sadece ismini duyduğum, yüzünü görmediğim hasret kaldığım babamla buluşacağım. Şayet gazi olarak dönersem anacığım, şefkatli kollarına alıp da saçlarımı okşarsan tıpkı çocukluğumda olduğu gibi" dedikten sonra şehit olan, bir gül bahçesine girercesine ölüme yürüyen Ömerciklerin ve gerektiği zaman şehit olmaya namzet gençlerin destanıdır.
Bu destan; Mehmetçiğin nereye gidiyorsun sorusuna, ’Arı burnuna bal yapmaya gidiyorum’ diye cevap verdiği bir destandır.
Bu destan; Başkumandan Gazi Mustafa Kemal’in:
"Karşılıklı siperler arasında mesafemiz sekiz metre idi. Yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler hiç biri kurtulamadan kamilen şehit düşüyor, İkinciler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Şehit olanı görüyor, üç dakikaya kadar şehit olacağını biliyor, en ufak bir fütur bile getirmiyor, sarsılmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i Şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki imanı ve ruh kuvvetini gösteren şayan-ı hayret ve şayan-ı tebrik bir misaldir." (Ruşen Eşref, Mustafa Kemal Çanakkaieyi Anlatıyor, 1981, s. 22) Diye anlattığı milletimizin savaş meydanındaki kahramanlığını ve azmini ortaya koyduğu kahramanlık destanıdır.
Birçok zafer kazandığımız Ağustos ayının son haftasını "Zafer Haftası" olarak milletçe bir kez daha kutladığımız şu günlerde şanlı tarihimizi unutmayalım. Bir şehadet destanı yazan; bu cennet vatanın, milletimizin, devletimizin, bayrağımızın varlığını, istiklâl ve hürriyetimizi; milletçe namus ve şerefimizle yaşıyor olmamızı borçlu olduğumuz aziz şehitlerimizi bir kez daha hatırlayalım.
Cepheye mermi taşırken yolda donarak şehit olan Şerife Bacılarımızı... Belinde fişekleri, omuzunda mavzeri, ayağında çizmeleri ve elindeki kamçısıyla Erzurumlu Nene Hatunlarımızı... Hayatının baharında cepheye koşan delikanlılarımızı... Yavrusunu vatana kurban olsun diye kınalayıp cepheye gönderen analarımızı...ve bugün teröre kurban giden askerlerimizi, polislerimizi... unutmayalım... Ruhlarına fatihalar gönderelim.
Bu vesile ile cennet vatanımızı bizlere kanları ve canları pahasına miras bırakan, bu uğurda canlarını veren bütün şehitlerimizi ve Cumhuriyetimizin banisi, ordularımızın Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını rahmet ve minnetle anıyoruz.
"Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın
Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber,
Sana âğuşunu açmış duruyor Peygamber."
(Mehmet Akif Ersoy)