Makale

ANÂSIR-I ERBEA VE ÇEVRECİLİK

Abdullah CEYHAN / Dini Yayınlar Dairesi Başkanı

ANÂSIR-I ERBEA VE ÇEVRECİLİK

Eskilerin "Anâsır-ı Erbea" dedikleri "Dört Ana Unsur" yani ateş, hava, su ve toprak hayatı ifade etmektedir. Diğer bir ifade ile, hayatın vazgeçilmez umdeleridir. Bu dört unsurdan birisi olmazsa hayat da olmaz. Bu yüzden, dünyada yasayabilmek için bu dört esası korumak, kollamak, bunlara zarar verecek etkenleri ortadan kaldırmak, insanlık aleminin en önemli görevlerindendir. Bunun olmazsası yoktur.
Dünyamız 21. yüzyıla girmeye 3 yıldan kısa bir süre kala, büyük umutlar yerine, büyük endişe ve korkular, hatta problemlerle girmektedir. Savaşlar, iç kargaşalar sürmekte, binlerce insan ölmekte; açlık, kıtlık ve intiharlar artmaktadır. Uyuşturucu alışkanlığı çığ gibi büyüyor, ahlaki dejenerasyon gün geçtikçe tehlikeli boyutlara ulaşıyor. Buna ilave olarak topraklarımız çölleşmekte, aşınmakta, erozyona uğramakta, su ve havamız kullanılamaz hale gelmektedir. Dolayısıyla dünyada yaşamak zorlaşmaktadır.
Elbette dünyamızın yaşanılmaz hale gelmesinde en önemli etken yine insandır. Muhakkak iç ve dış fiziki etkenler de dünyanın yıpranmasında, eskimesinde, tatsız hale gelmesinde önemli bir yer işgal etmektedir.
Toprağın çöl haline gelmesini önleyici tedbir almak, hava ve suyu kirletmemek, canlıların ve nebatatın yok olmasının önüne geçmek, dolayısıyla bizden sonrakilere iyi ve yaşanılır bir dünya miras bırakmak biz insanların elindedir. Yeter ki feragat ve fedakarlık yapabilelim. Bencillikten kurtulabilelim. Yani insanları ve canlıları sevebilelim. Bütün mesele bu birkaç davranış biçimimizde odaklanmaktadır.
Başkalarını sevebilen, canlı ve hayvanata karşı sevgi ve şefkat hisleri taşıyan insanın bilerek zarar vermesi düşünülemez. Onun için tasavvufun ana ilkelerinden birisi de; "Yaratılanları, yaratandan dolayı sevmektir."
Eskiden ülkeleri korumak için savaşılıyordu. Bugün savaş, dünyayı korumak için, dolayısıyla yasayabilmek için yapılmaktadır. Zira bozulan dünya dengesini düzeltmek zor bir iştir. Ama hiç değilse daha fazla dengeyi bozmamak bütün insanlar için amaç olmalıdır.
Ekolojik dengenin gün geçtikçe bozulduğunu gören çeşitli kuruluş ve insanlar bas bas bağırmaktadırlar. "Aman canlıları öldürmeyin, ağaç ve yeşili yok etmeyin, yaşamak için çok önemli olan hava, su ve toprağı kirletmeyin" diye. Çünkü bahsedilen ve korunması istenilen bu unsurlar dünya dengesinin sigortalarıdır. "Bizden sonra tufan" düşüncesi ise ne insani bir düşünce, ne de dini ve ahlaki bir fikirdir.
Bu dünyada bizden sonra da yasayanlar olmalı ve olacaktır. Aslında yasayacak bir başka dünya şimdilik yoktur. Ebedi dünyanın nizam ve düzeni ise, insanın tasarrufunda değildir.
Dünyada meydana gelen bunca olumsuzluklara bakarak, "Dünya çıldırıyor mu, kontrolden çıkıyor mu?" diye düşünenlerin sayısı günümüzde az değildir. Tehlikeyi farkedenler, ekolojik dengenin korunması için gayret sarfetmektedirler.
Bu gayret içerisinde olanlardan birisi de, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin son imparatoru [Başkanı] M. GORBAÇOV’ dur. O, bu günlerde çevreci olmuşsa şaşmamak gerekir.
M. Gorbaçov, bir konuşmasında dünyanın tabii dengelerinin bozulmasını farkederek, "Hızlı bir trenle uçuruma doğru yol alıyoruz. Zamanında uyanmaz ve gerekli tedbirleri almazsak hepimizi toplu bir felaket beklemektedir." 1 diyor.
İnsanoğlu bugün adeta intihar etmektedir. Bu intiharla tek bir insan ölse, belki intihar etmeseydi, denilebilir. Ancak daha çok kazanmak, bir anda zengin olmak, zevklerini en iyi şekilde tatmin etmek, başkalarına yasama hakkını çok görmek seklinde ortaya çıkmaktadır. Günümüz insanına eşit şekilde paylaşma, fedakarlık, sevgi, hoşgörü ve feragat duyguları aşılanmalı ve prensipli bir şekilde öğretilmelidir. Gerekirse nasihat edilmelidir.
İnsanın yasama, mülk edinme ve düşünme hakkı gibi kutsal olan haklan yanısıra, sağlıklı bir ortamda ve çevrede yasama hakkı da vardır. Onun için çevreyi koruma, tabii güzellikleri muhafaza etme en kutsal görevler cümlesindendir. Zira bu görevler yapılırken başkalarına iyilik etmiş olunmaktadır. Bu sebeble Kur’an-ı Kerim’de; "Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı kötülük yaparsa onu görür." 2 buyrulmustur.

ANASIR-) ERBEA VE
KİRLENMELER
Çevre sorunları olarak ortaya çıkan ve ekolojik dengelerin bozulmasına sebeb olan kirlenmeler daha çok hava, su ve toprakta meydana gelmektedir. Ozon tabakasının delinmesi ve yırtılmasında da bu kirlenmelerin rolü büyüktür.
Çeşitli katı ve sıvı atıklar, sanayi ve teknoloji artıkları, çeşitli kimyevi maddeler, gazlar, yakıp yıkma ve kesmelerden dolayı meydana gelen her türlü kirlenme, insan ömrünü azaltmakta, çeşitli hastalıkların çoğalmasına, zihinsel ve bedensel özürlülerin artmasına, kıtlık, açlık, tabii afetlerin meydana gelmesine sebeb olmaktadır. Ayrıca üzerinde oturup, hayatiyetimizi devam ettirdiğimiz topraklarımız da gün geçtikçe azalmakta hatta çoraklaşıp çöl halini almaktadır. Diğer bitki nebatat ve canlıların yok olmasıyla da tabii dengeler bozulmaktadır.
Hava, canlılar için çok önemlidir. Üstelik hava tabakasının yalnız 5 km. kadarı canlıların yaşamasına elverişli bulunmaktadır. Bu kadar sınırlı olan havayı toz, duman, gaz vs. ile kirletirsek, kendi kendimize, hayatımıza son vermiş olmaz mıyız?
Su da en az hava kadar önemlidir. Şayet su içerisinde organik, inorganik, radyoaktif ve biyolojik her hangi bir madde veya gaz bulunursa, o su kirli demektir. Su da meydana gelen renk, koku ve tatdaki değişmeler de kirlilik sayılır. Fıkıh kitaplarında rengi, kokusu, tadı değişik sularla ibadet için abdest alınamayacağı3 bile zikredilmiştir.
Toprak kirlenmesi ise daha bir önem arzeder. Bitki, ağaç, yeşil yetiştirilmediği gibi, olanlar da yok olur. Çok önemli yiyecekler yetiştirilemez. Canlılar yaşayamazlar. Halbuki insanoğlu toprakla haşir-nesir olmak zorundadır. Hem de ondan yaratılmış ve yine ona dönmek durumundadır. Ayrıca toprak, Asık Veysel’in dediği gibi, "Bizim sadık yarimizdir". Onunla kucak kucağa olmak, sıcaklığını hissetmek mecburiyetindeyiz.
O halde bu toprağı nasıl kirletir, yok olup gitmesine hangi hakla göz yumabiliriz. Çeşitli iç ve dış etkenlerden dolayı toprakların aşınıp, sürüklenmelerine erozyon denilmektedir.
Söylenildiğine göre her yıl, güzel yurdumuzdan Kıbrıs Adası kadar toprak denizlere, barajlara akıp gitmektedir. Diğer bir ifade ile, ülkemiz her yıl 5GO milyon ton vatan toprağını erozyonla kaybetmektedir.4
Toprak kaybından doğan zararları kısaca özetleyecek olursak:
- Toprak erozyonu, tarımdaki verimsizliğin en önemli sebebidir. Kırdan şehire göçlerin de önemli sebeplerindendir.
- Kaybedilen toprakların barajlarımızı doldurması ve ömürlerini kısaltması nedeniyle de ekonomimizde olumsuzluklara sebeb olmaktadır.

AĞAÇ, YEŞİL VE ORMANLARIN FAYDALARI
Dünya ağacı, yeşili, ormanları, canlıları ile sevimlidir. Kuşu, böceği, yılanı, çiçeği ile güzeldir. Suyu, çeşmesi, ırmağı, deniz ve gölleriyle iç açıcıdır, insanlara huzur verir, rahat ve mutlu yasamalarını sağlar. Dengelerden birisini veya bir kaçını bozduğumuzda hayat yaşanılamaz hal alır.
Dünya üzerinde var olan herşey belli ölçü ve tartılar içerisinde yaratılmıştır. insan eliyle bu ölçüler alt-üst edildiğinde dünya zindan olmaya baslar. Kur’an-ı Kerim’de: "Şüphesiz, Biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır" 5 buyurulmaktadır.
-Su, ileride en az petrol kadar hatta ondanda önemli hale gelecektir. Bitki örtüsü ve toprak olmadan suyun muhafazası mümkün olmadığı gibi, sel felaketlerinin önüne de geçilemeyecektir.
- Mer’aların kalkmasıyla hayvancılık da ölmüş olacaktır.
- Yeşil örtü ve toprağın elden gitmesi sebebiyle jeolojik dengeler ve iklimin bozulması da kaçınılmazdır. Daha pek çok husus zikredilebilir. Bir fikir vermesi bakımından bu kadarla iktifa ediyoruz.
Bütün bu menfilikler dikkate alınarak, ülkemiz toprağının kıymetini bilmeli, ormanların, meraların, tarım alanlarının, tabii denge unsuru olan canlıların korunması için seferberlik ilan etmeliyiz. Bu isi bir-iki gönüllü kuruluş veya 5-10 kişiye bırakmamalıyız. Çünkü yasadığımız dünya bizden sonrakilere de lazımdır.
Ağaç ve yeşilin, ormanların faydalarından bir kaçını su şekilde sıralamak mümkündür.
- Ağaç ve ormanların mevcudiyeti kuraklığı önler. Ekonomiye olumlu katkılar sağlar.
- iklim dengesizliklerini düzenler.
- Sel ve su taşkınlıkları gibi tabii afetleri asgariye indirir.
- Toprak kaymaları, erozyon gibi olumsuzlukları azaltır.
- Ekolojik dengenin korunması için gerekli olan canlıların yaşamasına imkan verir.
- Havayı temizler, temiz havanın oluşmasını sağlar.
-insanın ruh yapısı ve aklı selim ile düşünmesine yardımcı olur.
Dünyanın ve içindekilerin temiz tutulması birey olarak herkesin görevidir. Çevre temizliği ile birlikte beden ve ruh temizliği de esastır.
Kur’an-ı Kerim’de, Sevgili Peygamberimize hitaben "Elbiseni temiz tut." 6 buyurulurken, Peygamberimiz de [s.a.s.]: "Avlularınızı ve meydanlarınızı temiz tutun" 7 talimatını vermiştir.
İnsan, ne çekerse yaptıklarından dolayı çekmektedir. Yoksa ne bitkiler, ne hayvanlar kötülük yapmaya, dünyaya zarar vermeye muktedir değillerdir. Qnlar sadece görevlerini yapıyorlar.
Yüce Rabbimiz bu mealde şöyle buyurmuştur: "İnsanların bizzat kendi isledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu. Allah, belki pişmanlık duyup dönerler diye, yaptıklarının bir kısmının cezasını onlara dünyada tattıracak."(8) Bu ayetle aslında uyarılmaktayız.
Netice olarak diyebiliriz ki, kendi elimizle güzel dünyamızı bozmayalım. Hava, su ve toprağı kirleterek ekolojik dengeyi zedelemeyelim. Bir de, üzerinde yasadığımız dünyadan başka dünya olmadığını düşünerek, bizden sonrakilere de yaşama imkanı verelim. Biraz feragat, biraz da fedakarlık yaparak eldeki imkanları ölçülü biçimde kullanalım.
Bütün güzellikler sizlerle beraber olsun.
(1) Çevre Sorunları ve İslam, I.Ûz- demir, M. Yükselmiş, DİB. Yayınları, Ank. 1995, s. 15.
(2) Zilzal Suresi, Ayet, 7-8.
(3) Diyanet Yeni İslam İlmihali, L.Sen- türk, S. Yazıcı, DİB. Yayınları, Ank. 1995, s. 78-79.
(4) TEMA Vakfı Dergisi, Aralık 199B, s. 1.
[5) Kamer Suresi, Ayet 49.
[6) Müddesir Suresi, Ayet 4.
[7) Aclûnî, Kesfû’l-Hafa, 1/224.
[8) Rum Suresi, Ayet 41.
Diyanet Aylık Dergi Haziran 1997 Sayı: 78