Makale

SEVGİ MEDENİYETİ

Ömer ÖZDER

SEVGİ
MEDENİYETİ

İnsanın mutluluğu ancak kendi yaratılışına uygun bir değerler sistemiyle mümkündür. İslâm, insanı maddi ve manevi yönüyle bir bütün olarak ele alıp değerlendiren bir sistemdir. İslâm, insandan almayı değil, insana hizmet etmeyi, Cenâb-ı Allah’ın sonsuz nimetlerini insanlığa sunmayı gaye edinen “Sevgi Medeniyetedir. İnsan unsurunu hesaba katmayan, sadece teknolojik gelişmelere dayalı medeniyetler insanı ruhsuzlaştırmakta ve robotlaştırmaktadır. İslâm medeniyeti, teknolojik gelişme bakımından insanın yaratılış gerçeğine ve ihtiyaçlarına paralel bir çizgiye sahip olmuştur. İslâm, evrensel bir saadetin kaynağı olmasına karşılık, Batı medeniyeti evrensel bir felaketin kaynağı durumundadır.
Müslümanlar ilme önem verdikleri devirlerde büyük medeniyetler kurmuşlardır. Fakat daha sonra ilim ve teknolojik sahadaki üstünlük çeşitli sebeplerle Batılı ülkelere geçmiştir. Büyük milletler, büyük medeniyetler kurar. Milletimiz de büyük medeniyetlere imzasını atmıştır. Bizler büyük medeniyetler kurmuş bir milletin çocuklarıyız. Geçmişteki göz kamaştırıcı medeniyetimizin dayandığı temelleri araştıracak olursak, ilahi bir kayna tan süzülmüş olduğunu görürüz. Türk milleti kendi kimliğini bir bütün olarak ancak İslâm’ın yüce değerleri içerisinde kavrayabilmiş ve büyük "Türk - İslâm Medeniyetini kurmuştur.
İlim, dünyanın her yerinde ve her zaman aynıdır. Ülkeler arasında değişiklik göstermez. Müsbet ilimler insanlığın müştereken yararlandığı evrensel hâzinelerdir. Resulü Ekrem (s.a.s)’in buyurduğu gibi: “İlim müslümanın kıymetli bir yitiğidir. Nerede bulursa onu almaya herkesten çok o hak sahibidir.” (Et-Tâc, C.1. S.64.) Ancak her milletin, onu diğer milletlerden ayıran kendine has bir kültürü vardır. Kültür bir milletin hayatı, mânevi mirası, inanç, örf ve gelenekleri, ahlâk ve terbiyesi, hasılı bütün değer ölçülerine ait bilgi ve tecrübelerin birikimidir. Bizim kültürümüzün mayası İslâmiyet ve onu getirdiği yüce değerlerdir. Bu bakımdan ilim ve kültür arasındaki bu önemli fark gözönünde bulundurulmalıdır.
Maddi sahada başdöndürücü bir hızla gelişen batı medeniyetinin, ülkemize teknolojik yenilikleriyle birlikte kültür değerleri de getirmektedir. Batı teknolojisini Truva Atı’na benzetecek olursak onu surlarımızın içine aldırdım, sonra taşıdığı gizli kuvvetli kalemimizi içeriden fethetmektedir. Batı kültür ve medeniyetinin göz kamaştırıcı maddi yönü ile, yozlaşmış manevi yönü, kokuşmuş ahlâki değerleri, fuhuş ve uyuşturucu, özellikle genç nesil üzerinde olumsuz etkiler yapmaktadır. Bu sebeple kapılarımızı yabancı kültür değerleri yerine ilim ve teknolojik gelişmelere açmalıyız. Dikkat etmemiz gereken bu önemli hususu sairimiz M. Âkif ERSOY mısralarında söyle ifade ediyor:
“Alınız ilmini Garb’ın alınız san’atını,
Çünkü kâbil değil artık yaşamak bunlarsız,
Sade Garb’ın yalnız ilmine dönsün yüzünüz,
Çünkü milliyeti yok san’atın, ilmin, yalnız.
İslam dini, ilmi, tekniği ve ilerlemeyi teşvik etmiştir. Artık ilim ve teknolojik gelişmelerden uzak kalamayacağımız tartışma götürmez bir gerçektir. Şüphesiz değişmeyen bir toplum düşünülemez. Milletimizin maddi sahada ilerlemesi ve yükselmesi için milletlerarası bir değer olan ileri teknolojinin benimsenmesi şarttır. Türkiye bu hızlı değişim, gelişim ve ilerlemeye ayak uydurmak zorundadır. Bu değişim ve gelişime ayak uyduramayan milletler, kültürel, varlıklarını devam ettiremezler. Bir taraftan çağı yakalamak için çaba sarfederken, diğer taraftan bizi millet yapan değerlerimizi ve hasletlerimizi de koruyup geliştirmeliyiz.
Maddi gelişme ürünü teknolojik güç ve bilgi birikiminin arkasında, onu geliştiren İnsanî düşünce ve değerler sistemi vardır. Teknolojinin en kaçınılmaz tarafı, dünyaya kendisi gibi maddi gözle bakmaya zorlamasıdır. Alıp evimize koyduğumuz televizyonu sadece teknolojik bir alet olarak göremeyiz. Her teknolojik alet karsımıza kendi kültür programıyla çıkmaktadır. Televizyon, kendi kültür değerlerimizin ışığı altında cemiyetin hizmetine sunulmalıdır. Teknoloji onu üreten ve uygulayan insanın inanç değerlerine göre, yıkıcı ya da yapıcı bir özellik kazanmaktadır, Bu sebeple teknolojik gelişmeler her zaman müsbet yönde kullanılmıyor. Eğer İlmî gelişmeler, insanlığın maddi yönünü bir bütün olarak hedef almıyor ve onun emrinde şekillenmiyorsa, teknoloji insanlık aleyhinde ilerliyor demektir. Batı medeniyetinin ürünü, teknoloji insanlığın tehlikeli oyuncağı haline gelmiştir. Teknik bilgi insani değerlerle birleşemedikçe onun meydana getireceği medeniyetten daha tehlikeli bir şey yoktur. İnançsız insan günden güne geliştirdiği teknoloji ürünü nükleer kitle imha silahlarıyla insanlığı yok etme çabasındadır. İşte bu düşüncedir ki, Hiroşima, Karabağ ve Saray Bosna’da yüzbinlerce masum insanı katletmektedir.
Bilim ve teknoloji gelişiyor, insanlar refaha kavuşuyor, medenileşiyor diyoruz. Fakat bu refah yolu ancak teknolojik güce sahip ilerlemiş ülkelerin yararına işliyor. Modern teknoloji ürünü silahlar, insanlığa hizmet etmek ve mazlumu korumak yerine, süper güçlerin hâkimiyetini devam ettirmek için kullanılmaktadır. Yunanlılar bile İzmir’e “Medeniyet getirmek” iddiasıyla çıkmışlardı. Ahlâki temellere dayan mayan teknoloji, insanlığa yıkım ve felaket getirmektedir. İlim ve teknoloji, medeni yet adına tek başına gaye edinilirse insanlık için tehlikeli bir güc haline gelmektedir. Sairimiz M. Âkif ERSOY bunu mısralarında:
Medeniyet denilen kah be, hakikat yüzsüz!
………………………………
“Ulusun, korkma, nasıl böyle bir imanı boğar

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar!” diye haykırarak dile getirmiştir.
Batı medeniyeti, insanın tamamen dışında ve bir baskı unsuru olarak gerçekleşmiştir.
Medeniyetin kendisine daha rahat yaşaması için verdiği eşya ve aletler arasında boğulup kalan insanlık, toptan yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Bu gün insanlık, teknolojik gelişmelere dayalı olarak kurduğu batı medeniyetinin arkasında kaybettiği nesilleri ve ruh huzurunu arıyor. Teknolojiye dayalı bu medeniyet insanlık için sonsuza kadar mahkum kalacağı bir kader olmamalıdır. İnsanı ve İnsani değerleri beraberinde yükselten bir teknoloji pekala mümkündür. Tarihi devirlerde ki yükselmiş medeniyetler gibi o da değişecek ve belki de insan unsurunu gözardı etmeyen, daha insanı yeni bir sevgi medeniyeti doğacaktır.
İnsana, manevi ve ahlaki bir ölçü ve ideal verilmedikçe, ona ne bir iktisadi sitem ne de teknolojik bir gelişme kabul ettirilebilir. Bunu bir ekonomik kalkınma ve teknolojik gelişme yanında ve onunda önünde, toplum fertlerinin ruhlarını manevi yönden zenginleştirmeye ihtiyaç vardır. İnsan ancak, maddi gelişme ile manevi kültür değerleri arasında bir denge kurarak huzur bulabilir. İnsanlığın karşısında, teknolojiyi ıslah etmek, onu ahlâki ve manevi istikâmete yönlendirmek “Sevgi Medeniyetimin temellerini buna göre oluşturmak gibi büyük bir sorumluluk vardır. Tüm insanlığın; güven, barış, huzur ve kurtuluşu için Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in manevi rehberleğine her zaman olduğu gibi 21. yüzyıla girerken daha çok ihtiyacı vardır.