Makale

EVRENSEL AHLÂKİ DEĞERLER VE İSLÂM

Hasan ARAL

EVRENSEL AHLÂKİ DEĞERLER VE
İSLÂM

Toplumlar, varlık ve hadiselere ait kavramları, kendi kültür yapılarının tefekkür atmosferinde değerlendirerek tanımlar ortaya koymuşlar, mütefekkirler de sosyal problemler karsısında yine bu doğrultuda çözümler üreterek toplumdan aldığını yine topluma verme diyalektiğinin mümtaz şahsiyetlerini oluşturmuşlardır.
İçerisinde yaşadığı topluma yön verme, anlayış ve davranış kazandırma açısından sanatçılar, edipler, şair ve düşünürler zor, ancak etkili bir görev üstlenmişler, hüsn-ü kabul veya reaksiyon görmüşlerdir.
İlahi dinlerin ve vahye muhatap olan Allah elçilerinin esas gayesi de insana belirli davranışları kazandırmak olmuş, söz ve davranışlarıyla örnek insan modelini teşkil etmişlerdir. Hz. Adem (a.s)’den Hz. Muhammed (s.a.s.)’e kadar insanlığa birer rehber olarak gönderilen Allah elçileri de aynı sosyal olgu ve realiteyle karsı karşıya kalmışlar, bu görevlerinde her türlü sıkıntı, eza ve cefaya katlanmak durumunda olmuşlardır.
Ahlâk sözlükte, hulk kelimesinin çoğulu olup, kişiye ait olan ve herhangi bir fikrî zorlama olmaksızın ortaya çıkan davranışlardır. Bilim olarak ahlâk ise, insan davranışları üzerine iyi ya da kötü seklindeki yargıları (hüküm) konu edine bir ilimdir(1), diye tanımlanmaktadır.
Hulk, yaratılış, din, tabiat, seciye, karakter, nefs diye adlandırılan manevi ve batıni özellikleri de ifade eder. Meleke haline gelip insan tabiatına iyice yerleşen söz ve davranış şekilleridir.
Ahlâk, nefsin düşünüp taşınmadan kendi fiillerini ortaya koymasını sağlayan durumdur. Bu durum ikiye ayrılır: Birincisi mizaçtan kaynaklanan tabii ahlâktır. En küçük bir şeyle öfkelenen ve heyecanlanan, işittiği en küçük bir ses veya haberden korkuya kapılan, hoşa giden ufacık bir şeyden dolayı kahkaha ile gülen kimselerin durumu böyledir. İkincisi de alışkanlık ve eğitimle kazanılan ahlâktır. Başlangıçta bu düşünüp taşınmayla meydana gelir ve gittikçe alışkanlık ve huy halini alır(3).
Allah’ın yeryüzünde yarattığı en mükemmel bir varlık olan insan(4) ırk, renk, dil, din ve coğrafya ayrımı gözetilmeksizin, yaratılışından getirdiği "insanlık" adı verilen bir evrensel terimin çerçevesi içerisinde tanımlanan bir takım değerlere sahiptir ki biz bunlara "Ahlâki Değerler" diyoruz.
Ahlâki çözülme ise, insanın akıl ve iradeye dayalı olarak, evrensel insanlık değerlerinden zamanla uzaklaşması, böyle bir davranış ve yaşayış biçimini benimseyip bunu bir huy haline getirmesidir şeklinde özetlenebilir.
Günümüzdeki temel problem, büyük bir ahlâk erozyonuyla değerlerin yitirilmesi, bunun karsısında gündeme gelen olumsuzlukların sonuçlarına dikkat çekip çözüm üreten akıl ve irade sahiplerinin azınlıkta kalmasıdır. Kur’an-ı Kerim mealen: "İnsanların elleriyle isledikleri şeyler yüzünden karada ve denizde fesat zuhur etti ki, Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın, belki (tuttukları kötü yoldan) dönerler."(5) buyurarak, günümüz insanlığının geldiği noktayı adeta resmetmektedir.
Bunun bir neticesi olarak toplumlar, özellikle gençlik planında büyük problemlerle karsı karsıya kalmakta, ancak iyi-kötü dengesizliğini ortadan kaldıracak çözüm üretme tefekküründen uzak bulunmaktadırlar.
Esasen dünya insanlığının problemlerini sıfıra indirdiği bir çağı yaşadığını iddia etmek mümkün değildir. En açık ve tartışmasız örneklerini Kur’an-ı Kerimdeki peygamber kıssalarında, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in gerek risaletinden önce ve gerekse peygamberlik yıllarında, daha sonraki tarihin sayfaları içerisinde insanlığın problemler yumağını görmek mümkündür. Bununla birlikte ilim, iman, irfan ve güzel ahlâk özelliklerine sahip insanların çoğunlukta olduğu dönemlerde toplumun nefes alarak huzur, güven ve saadeti yakaladığı da bir gerçektir. Tarihimiz, bunun canlı örnekleriyle doludur.
Batı toplumlarında da ilkçağ filozoflarından itibaren felsefe ve tefekkür dünyasının ele alıp tartıştığı kavramlarda, asırlar süren problemlerin, toplumsal çalkantıların izlerini görmek mümkündür. Ortaçağ’da, Aristo’nun ilahiyatla ilgili konularda yaptığı hataların tespitinden sonra terkedilen Aristo Mantığı’nın yerine Hermetizm (büyücülük] anlayışının egemen olması, daha sonraki dönemlerde çekilen ekonomik sıkıntıların, hayat pahalılığı ve toplumsal kargaşanın sebebi olarak özellikle büyücü kadınların görülmesine yol açmış, insanlar cadı adını verdikleri büyücü kadın avcılığına çıkmışlardır.
Etik konusunda da farklı birçok yaklaşımlar ortaya konmuş, Henri Bergson, insan için belirli kurallar edinip bu çerçevede yasamanın gerekliliğinden söz etmiş, F.W. Nietzche ve J.P. Sartre gibi immoralistler kendilerini, insanlığı bütün ahlâki değerlerden kurtarmaya adamışlar, adeta ilkçağ Epiküros felsefesinin birer uzantısını oluşturmuşlardır.
Günümüz dünyasında benzeri anlayış ve yaklaşımlar bilim ve teknolojinin sağladığı imkanlarla evrensel boyutta insanlığa ulaştırılmakta, netice itibariyle ahlaki değerlerin toplum sosyal bünyelerinden adeta sökülerek bireyin, hiçbir kural ve ahlâki değer tanımayan, sınırsız bir özgürlük içesinde fıtri yapısından uzaklaşmasına zemin hazırlanmakta, nihayet her türlü olumsuzluğun yaşanmasına da sebep olunmaktadır.
Hiç şüphesiz insanın yeme, içme, gezme, kazanma, harcama, üretme ve bir sosyal statüye sahip olma gibi özelliklerinin yanında yaşadığı hayata yön veren edep ve haya, vefa, doğruluk, adalet, merhamet, sevgi-saygı, diğergamlık, cesaret, güzel ahlak gibi artı evrensel değerlerinin de bulunması, onun iyi bir insan, özellikle de olgun bir müslüman olmasının en temel şartıdır.
İslam fıtrat dinidir. Son ve en mükemmel dindir. Bu nedenledir ki ilahi vahye dayanan emir ve yasakları insan fıtratına, onun yaratılışından getirdiği maddi manevi yapısına ve ihtiyaçlarına en uygun cevapları teşkil etmektedir. Temel kaynağı olan Kur’an-ı kerim’de mutlak manada insan ve toplum yararını gözetmek temel prensip olarak işlenmiştir. O’nun emirlerinde insan ve toplum için mutlak anlamda yarar vardır. Yasaklarında ise yine aynı manada zarar söz konusu olduğundan dolayı yasaklanmıştır. Bu sebeple insan tabiatına uygun bir bakış açısına sahip olması gayet doğaldır.
“(Rasülüm) Sen, yüzünü hanif olarak doğru bir din olan İslam’a, insanların fıtratına uygun olan dine çevir. Allah’ın yaratmasında değişme yoktur. İste dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”161 mealindeki ayet-i kerime bu gerçeği ifade etmektedir.
İnsanı yaratan ve onu en iyi tanıyan hiç şüphesiz Allah’tır. Zayıf olduğu alanları, kusurlarını, temayül ve arzularını, alışkanlıklarını en ince ayrıntısına kadar bilen Allah, insanoğluna huzur ve güven içerisinde yaşayabilmesi için gerekli olan ahlâki artı değerleri Kur’an-ı Kerim’de izah etmiş, insan mantık ve vicdanına sunmuştur:
“Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi? Güzel bir sözü, kökü yerde sabit, dalları gökte olan, Rabbi’nin izniyle her zaman meyvesini verip duran güzel bir ağaca, kötü bir sözü de, gövdesi yerden koparılmış ve artık tutunacak yeri kalmamış kötü bir ağaca (benzetti).”(7)
İnsanın söz ve davranışlarını, hayata ve olaylara bakış açısını belirleyen, umumiyetle inançlarıdır. Esasen Allah katındaki değer yargısının temeli de inançlara ve bunlara bağlı olarak gerçekleştirilen söz ve davranışlara dayanmaktadır. Peygamberimiz (s.a.s.], “Şüphesiz Allah sizin yüz güzelliklerinize ve mallarınıza değer vermez, kalplerinizdeki niyetlerinize) ve islerinize bakar.”(8) buyurarak bu gerçeği dile getirmişlerdir.
Yukarıda mealini verdiğimiz ayet-i kerime’de geçen güzel sözden maksat “Kelime-i tevhid ve kelime-i şehadettir. Kötü sözden maksat ise kelime-i küfür ve Allah’ı inkar etmektir."(9) İmanın meyvesi güzel işler, Allah’ın razı olacağı her türlü güzel söz ve davranışlardır.
Kelime-i tevhid ve şahadet sonuç olarak güzel işlere sebep olur ya da olmalıdır. Kalbe ve ruha sindirilen iman, insanı Kur’an-ı Kerim’de salih amel olarak tanımlanan her türlü iyi ve güzel davranışa yönlendirerek Allah katında belirli bir değere sahip olmaşını sağlar. Zira Yüce Allah "Şeref ve üstünlük Allah’ın, Rasülünün ve mü’minlerindir.”10 buyurmuştur. “Herkesin yaptıkları işlere göre bir takım dereceleri vardır. Rabbin, onların yapmakta olduklarından habersiz değildir." 11 mealindeki ayet-i kerime de bu konudaki genel-geçer değer yargısını ortaya koymaktadır.
İslam, ahlâki anlamda insanı olgunlaştırmayı hedeflemiştir. İmanın, ibadetlerin, emir ve yasakların hepsi de bu amaca yöneliktir. Peygamberimiz (s.a.s.) söyle buyurmuşlardır: “Sizin en hayırlınız ahlâkı en güzel olanınızdır.”12
Kur’an-ı Kerim’de ise bizlere şöyle bir tablo sunulur:
“Rabbinizin bağısına ve takva sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun. O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler, Allah da güzel davranışta bulunanları sever. Yine onlar ki bir kötülük yaptıklarında ya da bizzat kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki? Bir de onlar işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler.”13
Yukarıda meallerini verdiğimiz bu üç ayette, İslam ahlâkının bir özeti sunulmaktadır. Söyle ki:
1- Bütün söz ve davranışları Allah’ın rızasına, bağısına ve cennetine kavuşma gayesine yönelik olarak gerçekleştirmek,
2- İyiliği bir takım dünyevi menfaatler kaygısıyla değil, sadece Allah’a sevgi ve saygı demek olan takva duygusuyla ve . ahiretteki saadet uğruna yapmak,
3- İslam’da ideal ahlâk tipi olan "muttaki insan’’ın temel ahlâki nitelikleri: Cömert olmak, öfkeyi yenmek, insanları ) bağışlamak, kendi hatasını görerek kabul etmek, yanlışlıktan vazgeçmek ve ısrar etmemek- I tir. Bütün insanlığı kuşatan bu evrensel değerler, ancak ihtirasları ve bencil duyguları karşısında hürlüğe kavuşmuş üstün ruhların faziletleridir14. Günümüz dünya şartları ve insan sosyal ilişkilerini dikkate aldığımızda böyle bir insan modeline ne kadar ihtiyacımızın olduğu gayet açık bir hakikattir.
Burada sözü gönüller sultanı Hz. Peygamber (s.a.s.)’e vererek konuyu noktalayalım: “İyilik güzel huydur. Günah ise, insanların bilmelerini istemediğin halde içini kemirip duran şeydir.”15 “Nerede olursan ol, Allah’tan kork. Yaptığın kötülüğün peşinden hemen bir iyilik yap ki, kötülüğü silip yok etsin. İnsanlarla da güzel geçin.”16

(1) Mu’cemu’l Vasit, Arapça Lügat, Hey’et, s. 251-252.
(2) Geniş bilgi için bkz. M. Yasar Kandemir, Örnekleriyle İslam Ahlâkı, s. 24-32.
(3) ibn Miskeveyh, Ahlâkı Olgunlaştırma, tere. Doç.A. Şener, Doç.C. Tunç, Doç.l. Kayaoğlu, Kültür Bak. Yay. Ank. 1983, s. 36.
(4) Tın, 4.
(5) Rûm, 41.
(6) Rûm, 30.
(7) İbrahim, 24-26.
(8) Müslim, Birr, 34.
(9) Mehmed Vehbi, Büyük Kuran Tefsiri (Hulasatü’l Beyan] C. 7, s. 2697.
(10) Münafikun, 8.
(11) En’am, 132.
(12) Buhari, Edeb, 38.
(13) Al-i Imran, 133-135.
(14) Dr. Ali Özek’in başkanlığındaki hey’etin hazırladığı K. Kerim Me- ali’nden alınmıştır. Medine, 1987, s. 66.
(15) Müslim, Birr, 67.
(16) Tirmizi, Birr, 55