Makale

GENÇLİK VE İNANÇ

Ömer ÖZDER

GENÇLİK VE İNANÇ

İslam insanın hiçbir yönünü ihmal etmemiştir, insanın sahip olduğu bütün güç ve yeteneklerini bir denge ve ahenk içinde birleştirir, terbiye eder. Böylece □ insanı, bir bütün olarak maddî ve manevi olgunluğa, gerçek huzura eriştirir. Milletimiz için en üstün dayanak, doğru ve sağlam inanç olduğu gibi, onun varlığını ve devamını sağlayan en büyük kuvvet ve enerji kaynağı da gençliktir. Allah inancı gencin en büyük güvencesi, koruyucusu ve güç kaynağıdır. İnsanı kuşkulardan, kararsızlıklardan kurtarır ve insan ruhunu olgunlaştırır. Hayatın gerçek gayesini anlayıp ona göre hareket etmek, ancak Allah’a inanmak, sadece ü’na kul olmakla sağlanır. Cenâb-ı Allah bu konuda gençlere hitaben: “Onlar, Allah’ın zikri ile kalpleri huzura kavuşarak iman edenlerdir. Evet bilin ki, kalpler ancak Allah’ı anmak ve O’na bağlanmakla yatışır, huzura kavuşur.” (Ra’d.28) buyurarak huzur için inancın önemini belirtmiştir.
İnsanın tutarlı bir kimlik edinme arayışı özellikle gençlik dönemine rastlar. Bu dönemde gencin en çok ihtiyacını hissetiği şey güven duygusudur. Bu ihtiyacına en doyurucu şekilde cevap verebilecek şey ise Allah inancıdır.
Gençlik döneminde elde edilen kuvvetli bir dini inancın insan hayatında son derece olumlu etkileri vardır. Gençler, ileri iletişim teknolojisi ürünü TV, radyo ve diğer medya aracılığı ile edindiği bilgi, fikir, hayat görüşü ve değer yargılarını doğrudan, hiçbir incelemeye tabi tutmadan almaktadır. Bu da kendi kültürel kimliğini oluşturamamış genç üzerinde olumsuz bir etki yapmaktadır. Bu ortamda yetisen gençler, asgari müştereklerde dahi herleşip biraraya gelememektedir- ler. Çelişkiler içinde bocalayan genç, sağlıklı bir ananç ve sahsiyet sahibi olamamaktadır. Maddî ve mânevî değerlerle idealden yoksun kalmış bir gencin dengeli ve inançlı bir kişiliğe sahip olması düşünülemez. Böyle bir gencin ilk durağı stres, ilk sığınağı alkol ve son durağı da cinayet veya intihardır.
Samimi, doğru ve sağlam bir inanç, Allah-ü Teâlâ’nın kullarına bahşettiği en büyük ikramdır. Bilindiği üzere Din, gerçek anlamıyla inanca dayanır. İnanmanın en önemli şartı bilmektir, insanın bilmediği ve öğrenmediği bir şeye inanması oldukça zordur, inanmak, inanarak yasamak, inancını ilim ve bilgiyle yoğurmak, multulukların en güzelidir. iman insana pırıl pırıl, aydınlık bir dünya görüşü ve âhenkli bir yasama disiplini kazandırır. Allah’a inanan insan, zihnindeki bütün problemleri çözmüş, yaratılışın ve hayatın sırrını kavramıştır. Kâinatı yaratan Allah’ın, insanı kendisine muhatap olabilecek bir kâbiliyete sahip kıldığını öğrenmiştir. Böylece yüce bir hedefe, sönmeyen bir ideale kavuşmuş, hayatın mânâsını bulmuş ve o mânâya uygun şekilde yaşamaya çalışmaktadır. İnsanın, özellikle gencin karşılaştığı mad- dî-mânevî sıkıntıları gidermede, zorlukları yenip huzura ermede, dayanacakları ve yararlanacakları en büyük ve emin güç imandır, iman, sadece dünya sıkıntılarını gidermekle kalmaz, insan için asıl gaye olan ebedî mutluluğu temin eder.
Maddî varlığımız olan bedenimizin gıdaya ihtiyacı olduğu gibi, mânevî varlığımız olan ruhumuzun da gıdaya ihtiyacı vardır. Ruhun en önemli gıdası, Allah inancı, Peygamber sevgisi ve onların İlâhî emirleridir, insan, inancı sayesinde güç kazanır ve huzura kavuşur. İnanan genç mutlu ve huzurludur. İnançsız genç ise kendini boşlukta hisseder ve mutluluktan uzaktır. Onun nazarında adalet, ahlâk ve fazilet duyguları ile bütün kanun ve nizamlar yok hükmündedir. Ahlâkî değerlerden, inanç ve idealden mahrum gençlerin millî ve mânevî ideallerinin yerini maddî ve bedenî hazlar alır. Maddî hazlar ise gence ızdırap ve mutsuzluk verir. Stres de, gönül âleminin maddî zevkler tarafından işgali sonucu oluşur. İnançsızlık, önce ahlâk fikrini yıkar. Sonra hak ve hukuk düşüncelerini yok eder. Böyle bir toplumda her türlü çirkinlikler ve kötülükler yaygın ve meşru hale gelir. Ahlâk ve hukuk kuralları çiğnenir. Bu durum ise toplumun çöküntü ve anarşiye sürüklenmesi, yok olması demektir.
Gençliğimizdeki inanç zayıflığının sebebi; milletimizi oluşturan kültürel değerlerin yıpranması ve inanç sistemimizin zaafa uğraması ruhların manevî destekten mahrum olmasıdır. Bu desteği Cenâb-ı Allah: "Kim Allah’a güvenirse Allah ona yeter.” (Talak, 3) buyurarak belirtmiştir. Genç, Allah’ın her an kendisiyle, hatta kendisine sah damarından daha yakın olduğunun şuuruna varmalıdır. Peygamber Efendimiz; Cenâb-ı Hakk’ın kıyamet gününde arşının gölgesinde bulundurmakla şereflendireceği yedi sınıf insandan birinin de; “Rabbına kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç” (Buhari, C.2, H. 384), “Güzel ve mevki sahibi bir kadının gayr-i meşrû dâvetine Allah’tan korkarım diye yaklaşmayan yiğit" (Buhari; Ezan. 36, Zekat. 16, Rikak. 24] olduğunu bildirmiştir.
Tarihî ve kültürel mirasımızın getirdiği değerlerle, yabancı kültür arasındaki tezat, gencin dünyasına tüm olumsuzluğuyla yansımaktadır. Genç, medyanın da olumsuz etkisiyle âilede, okulda, toplum hayatında ve düşünce dünyasında büyük bir çelişki yasamaktadır. Yabancı kültürün etkisiyle körpe dimağı kararan genç, kendi öz değerleriyle çatışma içine girmektedir. Gençlik, bu çelişki ve belirsizlik ortamında, inanabileceği bir değerler sisteminden yoksun kalmaktadır. Her yönü ile dejenerasyona uğramakta, mânevî bunalıma ve fikir anarşisine sürüklenmektedir. İnsan ruhunu tam anlamıyla doyuracak bir inanç sisteminden ilham almayan her türlü tedbir, modern gençliğin problemlerini çözmekten çok uzaktır.
Gençliğe, herşeyden önce kendi inanç ve kültür değerlerimizin şekillendirdiği tutarlı bir kimlik kazandırmalıyız. Gençlerimize, sarsılmaz bir inanç vermek, onun kararmış gönlünü mânevî değerlerin ışığı ile aydınlatmak gerekir. Daha sonra da ümitsizlikten kurtarıp, kendine güveni ve sabrı öğreterek çalışma azmi ile birlikte başarının sırlarını göstermeliyiz. Geleceğe yönelik ümidimiz ise; inanç ve kültürümüzde ortaya çıkan değer boşluklarının yabancıların doldurmasına fırsat verilmeden, gençliğimizin ve toplum hayatımızın çağdaş ve sağlıklı bir yapıya kavuşmasıdır.