Makale

KADER ÜZERİNE

Lütfi ŞENTÜRK / Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

KADER ÜZERİNE

Ankara Müftüsü iken müftülüğe bir genç gelerek Yahova şahidi olduğunu söyledi. Niçin bu cereyana kapıldığını sorduğumda söyle dedi: Kur’an-ı Kerim’de bir âyet var, A’raf sûresinin 179’uncu âyeti. Bu âyette şöyle buyuruluyor:
“Andolsun ki, biz, cinlerden ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar gafillerin ta kendileridirler.”
Bu âyet-i kerime, insanların ve cinlerin bir çoğunun cehennem için yaratıldığını, Allah’ın bunlara cehennemi takdir ettiğini ifade ediyor. Yani bunların kaderi cehennem’de yanmaktır. Peki bunlar, yapılması emredilen şeyleri yapmadıkları, yapılmaması istenilen şeyleri de yaptıkları için niye sorumlu oluyorlar? Bunlar için cehennem takdir edilmiş, bu takdirden sonra bunlar ne yapabilirler? diye sordu.
Geçenlerde de televizyon kanallarından birinde bir yahova şahidi konuşturuluyordu. 0 da aynı şeyleri söylüyor, kadere inanmanın kabul edilir olmadığını ifade ediyordu.
Aslında yanlışlık bunların kaderi anlamalarında, konu ile ilgili yukarda yazılı ve benzeri âyet-i kerimeleri kendi anlayışları doğrultusunda yorumlamalarında idi.
Ben, Müftülüğe gelen yahova şahidine kaderi anlattığım zaman o, “halk, sizin dediğiniz gibi değil, benim anladığım gibi anlıyor” dedi.
Önce Kader nedir veya Kadere iman ne demektir? Bunu açıklayalım:
Kader, Allah’ın ezelden ebede kadar olacak şeylerin zamanını, yerini özelliklerini ve niteliklerini önceden bilmesi ve takdir etmesidir. Yani Allah, olmuş ve olacak her ne varsa onları önceden biliyor, zamanı geldiğinde onlar da Allah’ın bilgi ve takdirine uygun olarak meydana geliyor.
Konuyu biraz daha açalım. Allah Teâlâ insanları yaratmış, onlara akıl, irade ve güç vermiştir. İnsan akliyle ve iradesiyle iyi olanı seçecek ve kötü olandan sakınacak. İnsanın bu iyiyi seçme ve kötüden sakınma gücüne “irâde-i cüz’iyye” diyoruz. İrademizle iyi ve kötüden, faydalı ve zararlıdan hangisini seçersek, Allah da onu irade ve isteğimize uygun şekilde yaratır.
Günah ve yasak olan bir şeyi isledikten sonra onu kaza ve kadere isnat edemeyiz. Çünkü biz irade ve isteğimizi o yöne sarfettiğimiz için sorumluyuz. Kaza ve kader herhangi bir isi yapmaya bizi zorlamaz.
Bunu bir örnekle açıklayabiliriz.
Bir astronomi uzmanı, yaptığı hesap sonucu güneşin tutulacağını tesbit eder ve önceden haber verir. Günü gelince de güneş, uzmanın haberine uygun olarak tutulur.
Simdi soralım: Güneş, bu uzman haber verdiği için mi tutulmuş, yoksa güneş yapılan hesap sonucu tutulacağı için mi uzman bunu önceden haber vermiştir?
Başka bir ifade ile uzmanın, güneşin tutulacağını bildirmesi mi güneşin tutulmasına sebeb olmuş, yoksa, güneşin tutulacağı mı uzmanın önceden bunu bildirmesine sebeb olmuştur?
Hiç şüphe yok ki, güneşin tutulacağı uzmanın bu tesbit edip haber vermesine sebeb olmuştur. Yoksa uzman bunu haber verdiği için güneş tutulmuş değildir.
İşte, bizim yapacağımız isleri Cenab-ı Hakk’ın önceden bilmiş olması da bunun gibidir. Yani, biz, kendi isteğimizle yaptığımız isleri Cenab-ı Hak ezelî ilmiyle önceden bilip takdir ediyor. Yoksa uzman bunu haber verdiği için güneş tutulmuş değildir.
İste, bizim yapacağımız isleri Cenab-ı Hak, ezel ilmiyle önceden bilip takdir ediyor. Yoksa
O, bildiği ve takdir ettiği için biz onları yapmak zorunda kalmıyoruz.
Şimdi yukardaki âyet-i kerime’de: “Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık." buyuruluyor. Bunlar, kendi iradeleriyle yapacakları fena isler ve kötü davranışlar sebebiyle cehennemi hakedecekleri hesaba katılmadan ve dikkate alınmadan cehennemlik olmuş değillerdir. Onlar yaratılırken herkes gibi günahsız olarak dünyaya gelmişlerdir. Cehennem damgalı olarak doğmamışlardır. Allah Teâlâ ezelî ilmiyle bunların ilerde dünyaya geldiklerinde erginlik çağına geldikten sonra kendi hür iradeleriyle yükümlülüklerini yerine getirmiyeceklerini, görevlerini yapmayacaklarını, heva ve heveslerine uyacaklarını ve bu sebeple Cehennem’e gideceklerini biliyor ve bunu haber veriyor. Yoksa onları cehennem’e zorlamış değildir. Zaten âyet-i kerimenin devamında onların nitelikleri de sayılmış bulunmaktadır ki böyle olan kimselerin gidecekleri yer ancak cenennemdir.
Kaderi ve kaderle ilgili âyet-i kerimeleri böyle anlamıyacak olursak, o takdirde kendi iradesiyle adam öldüren, hırsızlık yapan, zina eden kimsenin alın yazısı olan bu davranışları sebebiyle sorgulanmaması lâzım gelir ki, böyle değildir. Ve esasen kaderi böyle anlamak yanlıştır. Nitekim Hz. Ömer, halife iken Şam’a gitmek üzere yola çıkmış, serğ denilen yere geldiğinde onu ordu komutanları karşılamışlar ve Şam’da veba hastalığı çıktığını kendisine haber vermişlerdi. Hz. Ömer veba hastalığının çıktığı yere hastalıktan korunmak için girmemeyi kararlaştırmış ve geri döneceğini söylemişti. Bunun üzerine komutanlardan Ebû Ubeyde (r.a.):
- Ey halife böylece Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun? (Ce- nab-ı Hak ölümünüzü bu hastalıktan takdir etmiş ise ölürsünüz, takdir etmemiş ise size bir şey olmaz) dedi. Bunun üzerine Hz. Ûmer:
-Bunu senden baskası söylemeliydi, Ey Ebâ Ubeyde, dedi ve ilâve etti; “Evet, Allah’ın kaderinden Allah’ın kaderine kaçıyoruz. Senin develerin olsa da iki taraflı bir vâdiye inseler; vadilerden biri verimli, diğeri çorak olsa, sen de verimli yerde develerini otlatsan Allah’ın kaderiyle otlatmış olmaz miydin? dedi ve kaderin nasıl anlaşılması lâzım geldiğini güzel bir örnekle anlattı. 1
İşte kaderi, Hz. Ömer’in anladığı gibi anlamalıyız. Çünkü biz akıl ve irade sahibiyiz. Aklımızı ve irademizi kullanarak yaptığımız islerden sorumluyuz. Bunların, önceden Cenab-ı Hak tarafından bilinip takdir edilmesi, bizim irademizi etkilemez. Zira kader, Cenab-ı Hakk’ın bize “su isi yapsınlar ve yapmak zorundadırlar” demek değil, “onlar şu işleri yapacaklardır” demektir. Aksi takdirde iyilik yapanla kötülük yapan arasında bir fark kalmaz ki öyle değildir. İyilik yapanlar, görevlerini yerine getirenler, mükâfatlandırılacak, kötülük yapanlar ve görevlerini ihmal edenler ise cezalandırılacaklardır.
Kader bu olunca yahova şahitlerinin dediği gibi bunun kabul edilmez bir tarafı yoktur.

(1) Buhâri, Hac, 34; Müslim, Hac, 23.