Makale

KUTLU DOĞUM’UN 1426. YIL DÖNÜMÜNDE HZ. PEYGAMBERİN ÖRNEK ŞAHSİYETİNDEN ÇİZGİLER

Şükrü ÖZBUĞDAY / Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi


KUTLU DOĞUM’UN 1426. YIL DÖNÜMÜNDE HZ. PEYGAMBERİN ÖRNEK ŞAHSİYETİNDEN ÇİZGİLER

Tarih sayfaları, büyük hükümdarlar, cihangir fatihler, kahraman komutanlar, büyük sûfiler, alimler, kâşifler gibi, her biri kendi sahasında, kimi fikirleriyle, kimi yaptıklarıyla insanlara örnek gösterilebilecek meşhur şahsiyetlerle doludur.
Denilebilir ki, bu meşhur şahsiyetlerin hemen hemen tamamının değeri, kendi alanları ile sınırlıdır. Bir başka deyişle, bunlar arasında, birden fazla insanlık meziyetiyle temâyüz edenlerin sayısı pek fazla değildir.
Bunun bir istisnası Yüce Peygamberimiz (S.A.S.) Efendimizdir. Zira, aklı selimin insanlık için fazilet ve meziyet saydığı bütün özellikleri nefsinde toplanmış bir “örnek insan” olarak, Hz. Peygamber {S.A.S.)’in bir benzerini tarih kaydetmemekte- dir.
Geliş tarihi itibariyle “Son Peygamber” olan Hz. Muhammed (S.A.S.) : Faziletleri ve meziyetleri itibariyle, Peygamberler kafilesinin de önderidir.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.), ihtiyaca göre bütün hukuki meselelerde kaideler getiren ve koyan mükemmel bir şâri; bu kaidelere göre hükmeden adil bir hakim, özel hayatında ideal bir aile reisi; müşfik bir baba; resmî hayatında bile gösterişten, debdebeden, israftan uzak sade bir vatandaş; emir ve tavsiyeleri, ifrat ve tefritten uzak, tatbik kabiliyeti bulunan hayatın içinde bir mürebbî ve öğretmendir.
Hz. Peygamber’in şahsiyetinin birkaç yönüne işaret etmek istiyorum. Ancak, onun yüce şahsiyetinin çok yönlülüğü karsısında bir tercih güçlüğüne düşmemek mümkün değildir. Yalnız Hz. Peygamber’in bir özelliği vardır ki, şahsiyetinin bütün veçhelerinde bu özelliğin rehberliğini görmek mümkündür. O da tebliğ ettiği esasları evvela kendisinin uygulamasıdır.
Günümüzde ve geçmişte nice kanun koyucusu ve uygulayıcısı vardır ki, kendilerini, çoğu zaman hukukun üstünde tutmuşlar ve koydukları kanunlara, savundukları fazilet prensiplerine uymayı başkalarından beklemişlerdir. Bunun tek istisnası Peygamberlerdir ve özellikle Yüce Peygamberimiz (S.A.S.)’ dir. Filhakika, kendi tebligatını tatbik eden birisi olarak, Hz. Peygamber’in pürüzsüz, kusursuz, örnek bir hayatı vardır.1
Peygamber (S.A.S.) Efendimizin nübüvvet öncesi ve sonrası hali ve yaşayışı, Mekkeliler- ce gayet iyi biliniyor, Peygamberliğinde O’nun temel fikrine karşı koyarak tevhidi kabul etmemek, yayılmasını engellemek için türlü yollara başvuruyorlar, fakat şahsi yaşayışı hakkında en küçük bir ithamda dahi bulunamıyor, O’nun "el-Emin" liğini ikrar mecburiyetinde kalıyorlardı.
O, insanlara teklif ettiği hususları herkesten önce kendi nefsinde, herkesin yapabileceğinden fazlasıyla tatbik ediyordu.(2)
O’nun şahsiyetindeki bu özellik Batılı âlimler ve mütefekkirlerce de itiraf edilmiştir. Bunlardan birkaç örnek vermek yerinde olur :
John Davenport der ki :
“Hz. Muhammed’in her türlü hırstan azade olduğunu, hayatının bütün şartları isbat etmektedir. Bu gerçek, bilhassa şununla sabittir ki, Muhammed (S.A.S.) dininin kökleştiğini gördüğü ve sınırsız bir kuvvete haiz bulunduğu halde, kendini büyültmek için bundan istifade etmemiş, asil sadeliğini zerre kadar feda etmemiştir. Nefsâni şehvetine meclûb olsaydı, hudutsuz kadın alma rejimini sınırlamaz, aksine ondan istifadeyi düşünürdü.
Hristiyan yazarlar, Hz; Muhammed’e hücum ediyorken sırçadan bir ev içinde oturduklarını unutmasalar daha iyi olmaz mı?”3
Meşhur Lamartine, ise “Türkiye Tarihi” adlı eserinde şöyle der : Eğer gayenin büyüklüğü, vasıtaların küçüklüğü ve neticenin azameti, insan dehasının iç ölçüsü ise, tarihin herhangi bir büyük şahsiyetini, Hz. Muhammed’i bir insan olarak mukayeseye kim cür’et edebilir? O şahsiyetlerin en ünlüleri bile orduları harekete geçirebildiler ve bir sey tesis edebildiler- se, onu ancak maddi kuvvetle vücuda getirdiler. Tesis ettikleri şeyin çoğu da, kendilerinden önce, yıkılıp gitti. Hâlbuki Hz. Muhammed, yalnız orduları, hukuk sistemlerini, imparatorlukları kavimleri, hanedanları ve yeryüzünün meskûn kısımlarının üçte biri üzerindeki milyonlarca insanı harekete getirmekle kalmadı, aynı zamanda fikirleri, inançları ve ruhları değiştirdi. Her kelimesi kanun olan bir kitap etrafında, her ırktan ve dilden milletleri topladı ve bunları İslâmiyet askı ile birbirine perçinleyip, manevi bir millet vücuda getirdi ve bu müslüman milletinin kalbine, silinmez bir hususiyet olarak, yalancı ilahlara karsı nefret ile, tek ve cisimden ari olan Allah’a imanı koydu..
Hâkim, hatip, Peygamber, kanun koyucu, kumandan, fikirler ve gönüller fatihi, akla uygun nasların ve sûretsiz bir ibadetin müessisi, sayısız dünya imparatorluklarının yanında, bir de manevi İslâm imparatorluğunun kurucusu; iste Hz. Muhammed insan büyüklüğünü ölçen ölçüler üzerinden bakılınca, hangi bir büyük insan Hz. Muhammed’den daha büyük olmuştur.”’4
Sir Muir ise D’nun meydana getirdiği inkılâp hakkında şunları söyler: “Hiçbir zaman insanlığın ıslahı, Hz. Muhammed’in geldiği zamandan daha zor ve ulaşılmaz değildi. Fakat geride bıraktığı ıslâh ve başarıyı da insanlık tanımamıştır.”5
Bugün toplum hayatımızda kavga ve çatışmalara sebebiyet veren husus, beseri ilişkilerdeki olumsuzluklardır. Hz. Peygamberin diğer insanlara karsı olan davranışlarında, bütün devirler boyu insanlığın örnek alabileceği mükemmellikler görürüz. o, en iyi müslümanı, “Ahlakı en güzel olanıdır.”161 diye tarif etmiştir. o hiçbir zaman insanların kusurlarını araştırmazdı. Tecessüsü, başkalarının kusurlarını ve gizli hallerini merak etmeyi bile yasaklamıştı. ‘^Ağzından asla kötü söz çıkmazdı. Kimsenin hatasını yüzüne vurmazdı. Kimseye ismiyle ihtar etmez, gördüğü hataları “Halk Söyle yapıyor...” diyerek kimsenin ismini vermeden tenkit eder, hatayı düzeltirdi.
Allah Rasûlü, bütün insan soyuna, küçüklere ve yaslılara karsı şefkat ve merhamet doluydu. Birgün torunlarını öpüp okşarken bir bedevi huzuruna gelmişti. Evlat şefkatinden mahrum olan bu adam, gördüğü manzaraya duyduğu hayretini gizleyemedi ve : “Benim on çocuğum var. Bunlardan hiçbirini öpmüş değilim." dedi. Rasûlüllah : “Şayet senin kalbinden Cenab-ı Hak, merhameti söküp almışsa ben ne yapabilirim?" buyurdu ve ilave etti: “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.”8
Bir defasında ashab-ı kiram Hz. Peygamber’in konuşmasını pürdikkat dinleken O’nunla görüşmek isteyen yaslıca bir zat, kalabalığın arasından Rasûlüllah’a yaklaşmaya gayret ediyordu. Peygamberimizin sohbetini bölen bu ihtiyara yol açmada biraz ağır davranan ashabın bu tavrı gözünden kaçmadı ve derhal onları ikaz etti: “Küçüklerimize şefkât, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.”9
Hz. Muhammed’in takdirkârlarından ve hayranlarından olan Mr. Cariyi "Kahramanlar” adlı eserinde bu noktaya temasla şöyle demektedir: "... şimdi yüz güzelliğine, kuvvet ve zekâya sahipsiniz. Birbirinize şefkâtiniz de var. Sonra ihtiyarlayacaksınız, Hz. Muhammed’in şu: “Birbirinize şefkâtiniz de var" sözü bana çok tesir ediyor. Ce- nab-ı hak isteseydi, aranıza muhabbet ilka etmezdi. □ halde iş nasıl olurdu? Bu pek doğru bir fikirdir...”1111
Af ve müsamaha, tevazu ve sabır, ahde vefa, O’nun şahsiyetinin hiç ayrılmayan vasıfları idi. Uhud’da tepesine kılıçlar yağarken bile; Ya Rabbi, bu insanları affet, çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar” diye dua ediyordu1121 ü, kendi nefsi için hiç kimseden intikam almamıştır. G’nun gönlü hep iyilik için çarpardı. Taif’te uğradığı ağır hakaretlerden sonra sığındığı bir üzüm bağında; “Ya Rabbi, beni kime emanet ediyorsun?” diye hayatının en dokunaklı duasını yaptığında; “Eğer isterse o insanların üzerlerine dağları yıkabileceğini” söyleyen Cebrail’e yaşlı gözlerle söyle demişti: “Hayır. Ben bunu istemem. Bunun yerine Allah, onların sulbünden sadece Allah’a ibadet eden ve O’na hiç bir seyi ortak koşmayan bir nesil çıkabilir. Ben Rabbim’den onu isterim.”13
Sevgili Peygamberimiz son derece alçak gönüllü idi. Birgün huzurunda korkudan titreyen bir adama söyle demişti: “Arkadaş titreme... Ben kral değilim, Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum.”14 Hz. Aişe’den gelen bir rivayete göre bir melek Peygamber Efendimize gelerek Cenab-ı Hakk’ın selamını tebliğ etmiş ve arzu ederse kendisinin bir “hükümdar Peygamber” arzu ederse de bir “kul Peygamber” yapılacağını bildirmişti. Rasûlüllah Efendimiz karar vermek için Cebrail’e baktı. Cibril-i Emin “Tevazûyu seç” dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah bir “kul Peygamber” olmayı arzu etti ve öylece oldu. Her vesileyle O, kendisinin ancak bir beser, bir kul olduğunu hatırlattı. “Ben Abdullah’ın oğlu Muhammed’im; Allah’ın kulu ve Rasûlüyüm; Allah’a andolsun ki beni derecemden daha fazla yükseltmenizi katiyetle istemiyorum.” derdi.
Beser tarihinin uzun devreleri boyunca pek çok siyasi ve fikri doktrin, hayat sahnesinde yer almıştır. Bunlarda hep görülen husus, dava ile hakikat, söz ile fiillerdir, iddia ile vâkıa arasında mühim farklılıkların bulunduğudur. Devamlı iddia, söz, vâkıadan fiillerden ve hadislerden üstün olagelmiştir. Ancak peygamberler bunun aksine, yaşayışları, sözleri ve davet ettikleri şeylere mutabık olmuştur. Umman Meliki el-Culen- di’ye Rasûlüllah’ın İslâm’a davet mektubu ulaştığı zaman, Hz. Peygamberin hayatı hakkında bilgiler edinen melikin sözleri söyle oluyordu: “Allah beni bu ümmî Peygambere delâlet etmiştir. ü Peygamber, hiçbir iyiliği kendisi ilk tatbik eden olmaksızın emretmiyor; hiçbir kötülüğü de kendisi ilk terkeden olmaksızın nehyetmiyor. ü, mutlaka galip gelecektir, engellenmiyecek- tir; mutlaka üstün çıkacak, darda bırakılmayacaktır. G, ahde vefa gösterir, vadi yerine getirir, 4 Ben kesinlikle kabul edi- § yorum ki D, bir Peygamberdir. ”
Yüce Allah, sözle yapılan davete fiilen örnek olmayı emreder: "İnsanları Allah’a davet ve kendisi de iyi amel ve hareket eden ve ben süphesiz müslümanlardanım diyen kimseden daha güzel sözlü kimdir?”15
İnsanlar örnek görmek isterler. Psikoloji ve pedagojide, örnek almanın doğurduğu "taklit fonksiyonu"nun büyük değeri vardır. Her taklit olayı, önce insanların ruhlarında arzu, ihtiyaç, itikat ve fikir seklinde doğar. Daha sonra bunlar, hareket ve davranışlar, adet ve alışkanlıklar seklinde yaşayışa intikal eder.
Yaşayışla güzel örnek verme kaidesinin müessiriyetini gayet iyi bilen Peygamber Efendimiz, yaşantısı ile örnek teşkil etmiş- tir.16
Şahsiyetinin çeşitli yönlerinden kısa çizgiler sunduğumuz Hz. Peygamberin hayatı etraflı bir şekilde incelendiğinde görülecektir ki, Q herkes için en mükemmel rehber, en güvenilir örnektir. Hangi kesimden olursa olsun her insan, O’nun hayatında kendisi için çok mükemmel örnekler bulacaktır.
Huzurlu bir toplum hayatını elde edebildiğimiz için, insanlar arası ilişkilerde, Hz. Peygamber’in davranışları ve şahsiyetini örnek almak tek çıkar yoldur.
Sevgili Peygamberimizin kutlu doğumunun 1426. yıldönümünün cennet vatanımızın huzur ve saadetine, necip milletimizin birlik ve beraberliğine, bütün insanlığın hidayetine ve Peygamber ahlâkına yönelinmesine vesile olmasını Genab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.

(1) Kutlu Doğum l;T.D.V. Yayınları Ankara 1990, S. 35, 36.
(2) Prof. Dr. Ahmet ÜN- KAL; Rasûlüllah’ın Islâm’a Davet Metodu; Konya 1990, S. 214.
(3) Ahmed GÜRKAN; Islâm Kültürünün Garbı Medenileştirmesi; Ankara 1975, S. 424.
(4) A.g.e., S.431, 432.
(5) A. Azzam, Rasûl-i Ekrem’in Ürnek Ahlâkı, Tere. Prof. Dr. Hayrettin Karaman; S: 11,12.
(6) Ahmed b. Hanbel; Müs- ned, II, 469.
(7) Buhari, Nikâh 45; Müslim, Birr 28.
(8) Buhari, Edep 18; Müslim, Fe- dail 64,65.
(9) Ebu Davud, Edep 58.
(10) A. Himmet BERKİ, Osman KESKİOGLU; Hatemü’l- Enbiyâ Hazreti Muhammed ve Hayatı, D.İ.B. Yayınları, Ankara 1991, S. 213.
(11) ÖIMKAL; a.g.e., S. 206, 207.
(12) BERKİ, KESKİOGLU; a.g.e., S.277.
(13) Buhari, Bed’ul - Halk, 7; Müs- “lilim, Cihad 111.
[14) A. AZZAM; a.g.e., S:61.
(15) Fussilet Sûresi; Ayet:33.
(16) ÖNtCAL; a.g.e., S: 213, 214.215.