Makale

ÇOCUK DÜNYA HAYATININ ZİYNETİDİR

Dr. Durak PUSMAZ

ÇOCUK DÜNYA HAYATININ ZİYNETİDİR

Yüce dinimiz İslamiyet, müslümanları evlenmeye, âile yuvası kurmaya ve çocuk sahibi olmaya davet eder. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) hadis-i şeriflerinde: “Evleniniz, çoğalınız, çünkü ben kıyamet gününde (diğer)ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim. ”m buyuruyor. Zaten bu, insanın fıtratında vardır. Normal olarak her insan evlenmek, evlat sahibi olmak arzu eder. Bu hal “âile” dediğimiz küçük bir cemiyetin teşekkülünü sağlar. Âileyi mutlu kılan çocuktur. Bir çocuğa sahip olmak âlie için dünyanın en büyük saadetlerinden biridir. Bu saadete erişmek âileyi mutluluğun zirvesine yükseltir.

Çocuk Dünya Hayatının Zinetidir
Hiç süphesiz ki çocuk âilenin sevinç ve nese kaynağıdır. Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim’de: "O mal, o oğullar hep dünya hayatının zînetidir.”(2) buyrulur.
Peygamber Efendimiz de: “Çocuk kokusu cennet kokularındandır.”(3) buyurmuştur. Çocuk olan evde saadet ve huzur kokusu vardır. Çocuklar, bir anne ve babanın sahip olabilecekleri en güzel ve en harika varlıklardır. Onlar istikbalimizin teminatı, geleceğimizin kurucularıdır. Çocuklar saf, temiz ve masum varlıklardır.
Çocuk, insanlara Allah’ın en güzel bir nimeti ve lütfudur. nitekim Nahl sûresinin 72. âyetinde söyle buyrulur: “Allah size kendi nefislerinizden esler yarattı ve size eslerinizden de çocuklar ve torunlar yarattı ve sizi güzel şeylerden rızıklandırdı. Simdi onlar batıla mı inanıyorlar ve Allah’ın nimetini inkar mı ediyorlar?”
Al-i imran sûresinin 14. âyetinde de söyle buyrulur: “Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara ve ekinlere duyulan düşkünlük ve bağlılık insanlar için süslü ve çekici kılındı. Bunlar dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır.”
Çocuk olmayan evde bereket olmaz. Onun için “Lâ sıbyân fîhi lâ berekete fîh: İçerisinde çocukların bulunmadığı bir evde bereket de yoktur.’’4 buyrul- muştur.
İmtihan Vesilesidir
Çocuk, Yüce Rabbimizin ana-babaya en büyük bir nimeti ve emânetidir.
Ancak sadece çocuğa sahip olmak yeterli değildir. Her nimet, beraberinde birtakım külfetleri de getirir. Yüce Rab- bimiz mal ve evladın insanlar için birer imtihan vesilesi olduğunu belirtir. Enfal sûresinin 27 ve 28. âyetlerinde söyle buyrulur: “Ey iman edenler! Allah’a ve rasülüne hâinlik etmeyin! Bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz. Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir. Büyük mükâfat Allah katindadır.”
Tegâbün sûresinin 15. âyetinde de söyle buyrulur: “Mallarınız da evlatlarınız da ancak sizin için bir fitne (imtihan mevzuu) dur. Büyük mükafât ise Allah’ın nezdindedir.”
Çocuklarımızın bizim için imtihan sebebi olması iki yönden düşünülebilir:
1- Çocuklarımız bize Allah’ın emanetidir. Emanet çok geniş kapsamlı bir ifadedir. Kişiye, muhafaza etmesi, korunması için verilen tüm şeyleri içine alır. Bu anlamda çocuklarımız da mallarımız da bize birer emanettir. Sair bu hususu ne güzel ifade etmiş:
Ve me’l-mâlü ve’l-ehlûne illâ vedâiu
Ve lâ büdde yevmen en tü- radde’l-vedâiu
Mal da, âile fertleri de emanetten başka bir sey değildir.
Günün birinde emanetlerin geri verilmesi ise zorunludur.
Emanete riayet etmek, hiyanet etmemek gerekir. Çocuklarımız konusunda emanete riayet etmekten maksat, onları sağlıklı, imanlı, güzel amel ve ahlak sahibi, edepli ve terbiyeli olarak yetiştirmektir.
2- insan çocuğuna düşkün olur. Bu bakımdan insanın bulaştığı fitnelerden bir kısmı çocukları yüzündendir. Genellikle insan çocukları için mal biriktirme peşinde koşar. Bazen bu hususta o kadar hırslı olur ki haram ve helal gözetmez. Böylece Allah’ın koymuş olduğu sınırları korumaz.
Bir hadis-i şerifte: “Çocuk kalbin meyvesidir. O insanı, korkaklığa ve cimriliğe sevke- der.”5
Evet insan, çocuklarım var diye cihaddan geri kalır, onlara mal bırakacağım diye cimrileşir, oğlumu evlendireceğim, kızımı gelin edeceğim, torunumu sünnet ettireceğim diye hac ibadetini vb. ibadetlerini tehir eder.
Hülasa âyet-i kerimede açıkça belirtildiği üzere çocuklarımız da mallarımız da bizim için bir imtihan vesilesidir. Bu imtihanda başarı sağlamak ancak mal ve çocuklarımızla ilgili hususlarda dînî kural ve kaidelere riayet etmemizle mümkündür. Bunun yolu da mallarımızı dinimizin emrettiği şekilde meşru kazanç yollarından kazanmak ve meşru yerlere sarfetmek, çocuklarımızı da dinimizin talim buyurduğu esaslar çerçevesinde yetiştirmekle olur. Aslında bunlar dünya hayatımızın zineti oldukları gibi, dünya ve ahireti- mizi zindan da ederler. Malın hukukuna riayet ve çocuğun İslâmî terbiyesine itina gösterirsek dünya ve ahirette faydasını görürüz. Saâdet ve selamete ereriz. Aksi halde dünya ve ahiretimizi zindan etmiş oluruz. Aslında bu saadet ve felaket sadece ana babalar için değil, toplum için de sözkonusudur. Çünkü çocukların yararları ve zararları sadece ana babalarına değil, bütün bir topluma dokunur.

Çocuk Dünyaya Temiz Olarak Gelir
İslam itikad ve inancına göre her insan dünyaya günahsız olarak gelir. İslam fıtratı üzere doğar. Sonra çevresi ve bilhassa zamanının büyük bir kısmını yanında geçirdiği ana ve babasının etkisiyle ya hak din olan islamiyeti benimser, kabul eder, fıtrat-ı selimesini devam ettirir, ya da batıl dinlerden birine saplanır, kalır. Kur’ân-ı Kerim’de bu gerçek söyle ifade edilmiştir: "Ey habibim! Başka şeylerden yüzünü çevirerek kendini tamamen dine ver. Allah insanları, yaratılıştan bu din üzere kılmıştır. Allah’ın yaratılışında hiç bin değişiklik yoktur. İste doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”6
Ebû Hüreyre (r.a.)’dan rivayet edilen hadis-i şerifte de Re- sûlullah (s.a.s.] söyle buyurmuştur: “Her doğan çocuk muhakkak İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra anası ve babası onu yahûdî, yahut hıristiyan, yahut mecûsi (ateşperest) yaparlar. Nasıl ki, her hayvanın yavrusu uzuvları tam olarak doğar. Hiç o yavrunun burnunda, kulağında eksik, kesik bir sey görülür mü?"’7
Demek ki bu noktada ana ve babaya büyük görev düşüyor. Çocuklarının ahlaklı veya ahlaksız, dindar veya dinsiz olarak yetişmeleri onların müsbet, ya da menfi tutumlarına bağlıdır.
Çocuk, üzerinde hiçbir leke bulunmayan beyaz bir sayfa gibidir. Ama üzerinde her türlü yazı yazmaya da elverişlidir. Bu, hattatın maharet ve kabiliyetine bağlıdır. Ona çok güzel şeyler yazabileceği gibi karalayıp bozabilir de.
Çocuk, yoğrulmuş hamur gibidir. Her türlü sekil vermeye elverişlidir. G hamurdan, istenilen börek ve çörek yapılabilir.
Bu, börekçinin maharetine ve ustalığına bağlıdır.
Çocuk, bahçedeki gül ağacı gibidir. Bakarsak etrafa güzel koku saçan gül, bakmazsak dokunana zarar veren diken olur.
Çocuk, islemeye, yontulmaya müsait olan yumuşak bir tas gibidir, üzerine her türlü nakıs yapılabilir. Bu, ustanın kabiliyetine bağlıdır.
Hülasa çocuk, donmamış beton gibidir, üzerine iyi veya kötü ne düserse iz bırakır.
Ana ve Babanın Sorumluluğu
Yüce dinimiz mü’minieri, çocuklarını İslâm adâb ve erkanına göre yetiştirmekle mes’ul tutmuştur. Ayet-i kerimede söyle buyrulur: “Ey iman edenler! Gerek kendilerinizi, gerek ailelerinizi öyle bir ateşten koruyun ki onun yakacağı, insanlarla tastır.”101
Peygamber Efendimiz de hadis-i şeriflerinde söyle buyurmuştur: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz idare ettiklerinizden sorumlusunuz. Devlet başkanı bir çobandır ve idare ettiği halkından sorumludur. Aile reisi ev halkının çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır, evi güzelce idare etmekten ve çocuklara bakmaktan sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malının çobanıdır ve bunlardan sorumludur. Hülasa hepiniz çobansınız ve hepiniz idare ettiklerinizden sorumlusunuz. ”|9)
Ayet-i kerimede, cehennemin yakıcı ateşinden kendimizi korumamız emredildiği gibi, aile efradımızı, çoluk çocuğumuzu korumamız da emrediliyor. Zira ayet-i kerimede geçen “ehl” kelimesi insanın hanımını, çocuklarını ve çevresinde bulunan yakınlarını, kısaca âile efradını ifade eder.
Kendimizi cehennemin yakıcı ateşinden nasıl koruyacağız? Cevabı gayet basit: Kısaca, dinimizin emrettiği şeyleri yapmak, yasakladığı şeylerden de kaçınmak suretiyle koruruz. Peki, âile ve çocuklarımızı nasıl koruyabiliriz? Bunun yolu nedir? Bu önemli bir sorudur. Bunun için aynı soruyu Hz. Ûmer (r.a.) Peygamber Efendimize soruyor:
“- Ya Resûlallâh! Nefislerimizi koruruz, fakat aile fertlerimizi nasıl koruyabiliriz?" Bu soruya Resûlullah (s.a.s.) söyle cevap vermiştir:
Allah’ın sizi nehyettiği şeylerden onları nehyederse- niz ve Allah’ın size emrettiği şeyleri onlara emredersiniz. İşte o, onları korumak olur.”1101
Şu halde her aile, evladını İslamiyet ve insanlığa yararlı bir fert olarak yetiştirmeye hem İslâmî ve hem de İnsanî yönden mecburdur.

Çocuk Terbiyesinin Önemi
Çocuk terbiyesi, üzerinde hassasiyetle durulması gereken konulardan biridir. Zira çocuk terbiyesi, sadece çocuk ve aileyi ilgilendiren bir mevzu olmayıp, bütün bir toplumu ve hatta bütün insanlığı ilgilendiren bir meseledir.
Aile, cemiyetin temelidir. Çocuk da cemiyetin istikbalidir. İyi terbiye edilmeyen bir çocuğun zararı derece derece, ailesine, komşularına, yaşadığı muhite ve hatta bütün insanlığa dokunur. Faydası da aynı şekildedir. Bugünün çocukları yarının büyükleri, yarının idarecileri, yarının devlet adamları olacaktır. Bu nedenle millet olarak istikbalimizi emniyete almak, yarınlarımızdan güven içerisinde olmak istiyorsak çocuklarımızı bilgili, kültürlü, imanlı, ahlaklı, dinimize bağlı, millî ve manevî değerlerimize saygılı olarak yetiştirmemiz gerekir. Bilindiği gibi cemiyet fertlerden meydana gelir. Bir düşünürün: “Herkes kendi kapısının önünü temizlerse şehrin bütün caddeleri temiz olur.” dediği gibi, cemiyeti meydana getiren fertler ana kucağından ve baba ocağından sağlam ve dürüst, imanlı ve edepli olarak yetiştirilirse o cemiyetin de kuvvetli olacağı, çeşitli tehlikeler karşısında sarsılmayacağı, milli ve manevi birlik ve bütünlüğünü koruyacağı aşikardır.

Çocuk Terbiyesinin Fazileti
Mesele bu kadar mühim ve önemi haiz olduğundan dolayıdır ki Peygamber Efendimiz (s.a.s.) aşağıdaki hadis-i şerifleriyle konu üzerine dikkatimizi çekmiştir:
Enes b. Malik (r.a.)’ın rivayetine göre; Resûl-i Ekrem (s.a.s.) söylş buyurmuştur: "Çocuklarınıza hoş muamelede bulunun ve onları güzel terbiye edin”1
Başka bir hadis-i şerifte de: "Hiçbir baba, çocuğa güzel bir terbiyeden daha üstün bir hediye bırakmış olamaz. ”|12) buyrulmuştur.
Demek ki bir babanın evladına bırakacağı en büyük miras, onu İslam âdâb ve erkanına uygun olarak yetiştirmesidir.
Cabir b. Semüre (r.a.)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte de Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kişinin, çocuğunu edepli ve terbiyeli bir şekilde yetiştirmesi bir ölçek sadaka vermesinden daha hayırlıdır.”13
İnsanoğlu, hayatında iyi veya kötü ne işlemişse amel defterine yazılır, öldüğü zaman amel defteri kapanır. Ancak bazı iyilikleri var ki, hayatında onlardan birini yapmışsa amel defteri kapanmaz, açık kalır, amel defterine sevap yazılmaya devam eder. Bu iyiliklerinden biri de kendisini hayırla yadedecek ve kendisine dua edecek sâlih bir evlat yetiştirmesidir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde söyle buyurmuştur: “Bir insan öldüğünde ameli [nin sevabı) kesilir, amel defteri kapanır. Yalnız üç sey hariç. Bunlar:
a- Sadaka-i cariyesi [Çeşme, köprü, hastahane, cami, mektep yaptırmak, ağaç dikmek, gibi topluma yarayışlı ve kalıcı vakıf eserleri],
b- Kendisiyle faydalanılan ilim (ilmi bir eser bırakması, talebe yetiştirmesi vs.],
c- Kendisine dua edecek hayırlı bir evladı. Geride bunları bırakan kimsenin amel defteri kapanmaz.’’14’
Bunlardan birincisi zenginlik ister, zengin olmayanlar o tür hayır eserlerini bırakamazlar. İkincisi ilim ister. Herkes alim olmadığına göre İlmî eserler de bırakamaz. Amel defterimizin kapanmaması için geriye bir şey kalıyor, o da hayırlı nesil yetiştirmek. Geride hayırlı evlat bırakanların cennetteki dereceleri, makamları yükselir. Peygamber efendimiz (s.a.s.] bu hususta şöyle buyurur:
“Muhakkak kişinin derecesi, makamı cennette yükseltilir. Bunun üzerine o: Bu benim için nasıl oluyor? (Ben böyle yüksek makama erişecek amel işlememiştim] der. Bunun üzerine ona: Senin böyle yüksek makama erişmen, çocuğunun sana istiğfar etmesi sebebiyledir, denilir.”15

(1)Süyûti, el-Camiu’s-Sağîr, I, 133.
(2) Kehf sûresi: 18/4B.
(3) el-Fethu’l-Kebir, 1, 614.
(4) Râmûz, I, 246/2.
(5) el-Fethu’l-Kebîr, II, 530
(6) Rûm sûresi : 30/30.
(7) Tecrîd-i Sarih Tercemesi, IV, 529, Hadis No: 664.
(8) Tahrim sûresi: 66/6.
(9) Tecrid-i Sarih Tercemesi, III, 40.
(10) M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 1st. 1960, VII, 5122.
(11) Ibn Mace, Edeb, 3 (II, 1211).
(12) Tirmizî, Birr, 33 (IV 338); Ahmed b. Hanbel Müsned, II, 412; IV, 77-78
(13) Tirmizî, Birr, 33 (IV 337); Ahmed b. Hanbel Müsned, V, 96, 102.
(14) Riyâzü’s-Sâlihîn ve Tercemesi, III, 5.
(15) Süyûtî, age., I,. 80.