Makale

Müspet İlim Yönünden Tevrat, İnciller ve Kur'an

Kitap Tanıtımı

Müspet İlim Yönünden Tevrat, İnciller ve
Kur’an

Dr. Maurice Bııcaile, Müspet İlim Yönünden Tevrat, İnciller ve Kur’an, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, İlmi Eserler Serisi, 6’ncı Baskı,
Trc. Doç. Dr. Mehmet Ali SÖNMEZ,
Ankara, 1998,386 Sayfa.

Yaşar ÇOLAK
Başkanlık Müfettişi

Bu sayımızda tanıtmaya çalışacağımız tercüme eserin orijinal adı “La Bible, le Coran et la Science” olup, müellifi Paris Tıp Akademisinin önde gelen üyelerinden Operatör Doktor Maurice Bucaile’dir. Buca- ile önceleri iyi bir Hristiyan iken daha sonra Müslümanlığı tercih etmiştir. Allah’ın hidayeti faktörünün yanı sıra, onun Müslümanlığı tercih ediş nedenlerinden birisi de, asırlar önce insanlığın hizmetine sunulmuş Kur’an-ı Kerim"in ihtiva ettiği birtakım bilgilerin günümüzde ulaşılan bilimsel sonuçlarla tam manasıyla uygunluk içinde olmasını görmesidir. Nitekim yazar bu eserinde bu konuları ağırlıklı olarak ele almaktadır. Yazarın Arap dilini öğrenmesi ve Kur’an’ı orijinal dilinden ayrıntılı bir şekilde tetkik etmesi, İslam’ın bilinçli olarak benimsenmesinin doğurduğu etkin sonuçların görülmesi bakımından da oldukça önemlidir.
Meslekten ilahiyatçı olmamasına rağmen yazarın eserinde yer verdiği bilgiler, onun üç büyük kitabî dinin ana kaynaklarına ve tarihi sürecine vakıf olduğunun kanıtını teşkil etmektedir. Akademisyen Doç. Dr. Mehmet Ali DÖNMEZ tarafından Türkçe’ye Tevrat, İnciller ve Kur’an diye çevrilen aynı eserin bir başka baskısı da, TÖV yayınları arasından Kitab-ı Mukaddes, Kur’an ve Bilim başlığı ile çıkmıştır. Bu baskının mütercimi ise Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Profesörlerinden Suat YILDIRIM’dır. Aslı Fransızca olarak kaleme alman bu kitap, Arapça, Sırpça, Hırvatça, Urduca, Farsça, Almanca, Bangladeş ve Endonezya dillerinde de basılmıştır. Satışının yüksek tirajlara ulaşması sebebiyle yazar 1986 yılında “Altın Kitaplar Ödülü”ne layık görülmüştür. Aynı yazarın “İnsanın Kökeni Nedir” isimli eseri de başta Türkçe olmak üzere değişik dillere tercüme edilmiştir.
Batı dünyasında Kur’an-ı Kerim ile ilgili yapılan çalışmaların mazisi oldukça geriye gitmektedir. Bilindiği kadarıyla ilk olarak Kur’an’m Latince’ye çevrilmesi Robert de Retines ile Dalmaçyalı Hermannus tarafından 1143 senesinde gerçekleştirilmiştir. Bu tarihten günümüze kadar batıda Kur’an-ı Kerim’e ilginin giderek arttığı görülmektedir. Netice itibarıyla Batı dillerinde gerek Kur’an tarihi ve gerekse Kur ’an’ın muhtevasına yönelik bir çok eser vücuda getirilmiştir.
Ancak şunu da ilave etmeliyiz ki. Batı dünyasında Kur’an tetkiklerine atfedilen önemin arkasında, ilmi mülahazaların ötesinde, çoğu zaman siyasi ve iktisadi çıkarlar ve bilhassa İslam alemi üzerinde yürütülen sömürgecilik ve misyonerlik çalışmalarını başarıya ulaştırmak saiki yatmaktadır. Bıı durum birçok batılı araştırmacı tarafından da dile getirilen bir husustur. Tabiatıyla bu motivasyon, Kur’an araştırmalarında objektifliğin önünde en büyük engel teşkil etmiş olup eskisi kadar olmasa da günümüzde de bu durum aynen devam etmektedir. Söz konusu önyargılar sebebiyle bazı araştırmacılar, bize göre her türlü zaafiyet ve ta’n sebeplerinden beri olan, beşer üstü ilahi bir bilgi kaynağından beslendiği açık olan Kur’an-ı Kerim’i, Yahudi kutsal kitaplarından ve geleneğinden esinlenerek Hz. Muham- med’in bir eseri olarak takdim etme gayreti içine girmişlerdir. Bazıları da onda Hristiyan geleneğinin tesirini göstermeye çalışmıştır. Bir diğer grup da onun Yahudi-Hristiyan (Judeo-Chıistian) kültür coğrafyasının bir mahsulü olduğunu ileri sürmüştür. Ancak bütün bunlara karşı çıkıp Kur’an’ın ilahi mesajlar içeren Tanrı Kelamı kutsal bir kitap olduğunu ileri süren ve bildik oryantalist tutuma karşı tavır alan ilim adamları da çıkmıştır. Kısaca ifade etmek gerekirse, Batı ilim dünyasında Kur’an’a yaklaşım konusunda tavır ve yaklaşım birliğinden bahsetmek mümkün değildir.
Maurice Bucaile, kitabında, üç büyük dinin kutsal kitabında yer alan bazı bilgilerin bugünkü bilimin ulaştığı neticeler açısından tetkikini yapmaya çalışmıştır. Ancak buna geçmeden önce bugün elimizde bulunan bu üç kitabın, günümüze nasıl ulaştıkları, nazil oldukları zamanki şekillerini muhafaza edip etmedikleri meselesine de temas etmiş ve bu konularda tatminkar açıklamalarda bulunmuştur.
Yazar, mahiyet, nakil ve kayda geçirilişleri itibarıyla, Tevrat, İncil ve Kur’an-ı Keıim’in birbirine tekabül etmediğini, Tevrat’ın yaklaşık dokuz asırlık bir sürenin mahsulü olan edebi eserler mecmuasını andırdığını, birbiriyle insicamlı olmayan bir mozaik şeklinde olduğunu ve bu mozayiğin çağlar boyunca insanlar tarafından değiştirilmiş unsurları ihtiva ettiğini, İnciller’in de, İslami bağlamda anlaşıldığı gibi. Tanrı’nın kelamı olmadığını, çeşitli Yahudi-Hristiyan cemaatlarının Hz. İsa’nın dünyevi hayatına dair haberlerden koruyabildikleri sözlü rivayetlerin dile getirilmiş ifadeleri olduğunu belirtmektedir. İslam geleneğinde buna benzer bir serüveni Hz. Peygamberin hadislerinin geçirdiğini kaydeden yazar, okuyucuya mukayese imkanı sunmaktadır.
Bu tespitlerin akabinde yazar, vahiy Kur’an’ın, Tevrat ve İnciller’inkinden farklı bir çizgiyi takip ettiğini, gerek yazıya geçiriliş ve gerekse nakli konusunda Kur’an’la diğer kitaplar arasında esaslı farklılığın bulunduğunu vurgulamaktadır.
Bundan sonra yazar kitabının esas konusuna, yani Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an’da yer alan bazı ifadeler ile anlatılan bazı kıssaların modern bilimin ulaştığı sonuçlar ile mukayesesine geçmektedir. Bu konuda ilim erbabınca, “sürekli değişen bilimin neticeleriyle değişmeyen Kur’an’ın ihtiva ettiği bilgileri izaha kalkışmak, sakınca teşkil etmez mi?” şeklinde dile getirilen endişeyi de şu şekilde gidermeye çalışmaktadır: “Kitabımızda ilmin verilerinden söz ederken bununla tamamen kesinlik kazanmış olanlarını kasdetmiş oluyoruz. Bir devirde bir olayın anlaşılmasında yararlı olan, fakat daha sonra bilimsel gelişmeye daha uygun diğer nazariyeler ile hükmü kaldırılıp yerini bu son nazariyelere bırakabilecek izah niteliğindeki nazariyelere itibar etmiyoruz. Burada göz önüne aldıklarımız sonradan vazgeçilmesine imkan bulunmayan gerçeklerdir. İlim bunlar hakkında eksik bilgiler verse dahi, yine de bu bilgiler yanılma tehlikesi söz konusu olmaksızın kullanılabilecek kadar kesinlik kazanmıştır.”(S. 17)
Örnekleriyle uzun bir şekilde yaptığı izahatların neticesinde yazarın vardığı sonuç şu şekilde özetlenebilir: “Kitab-ı Mukaddes’in ihtiva ettiği ve müspet ilim ile karşılaştırılmaya elverişli hususlar ile Kur’an’m yer verdiği bilimsel nitelikli konular arasında kemiyet itibarıyla Kur’an lehinde büyük bir fark vardır. Ayrıca Kitab-ı Mukaddes’in aksine Kur’an’daki bu konuların herbiri bilimsel açıdan herhangi bir itiraza meydan vermeyecek derecede açıktır.
Eserin genel ve mesleki kültürümüze önemli katkılar sağlayacağı açıktır. Başta yazar ve mütercim olmak üzere emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum.