Makale

Milli Kültürümüz İçinde Nevruz Bayramı

Abdullah CEYHAN / Dini Yayınlar Dairesi Başkanı

Milli Kültürümüz İçinde
Nevruz Bayramı

Büyük milletlerin teşekkülünde tarih, dil, din kadar gelenek ve göreneklerin, diğer bir ifade ile örf ve âdetlerin de önemi inkâr edilemez. Bunu çok iyi bilen iç ve dış düşmanlar, milletlerin sahip oldukları dini ve milli geleneklerini yok etmeyi veya bozmayı hedef edinirler.
Binlerce yıldan beri, bütün Türk topluluklarında ufak - tefek değişikliklerle coşku ile kutlanılan Nevruz Bayramı kutlamaları da, tarihi, milli biraz da inanç motifleri taşıyan önemli bir gelenektir. Bu geleneğin yasatılması önemli bir kültüre sahip çıkılması olarak algılanmalıdır. Bunun İslam dini ile alâkası mevcut değildir.
Sözlük anlamı itibariyle “Yeni Gün” anlamına gelen ve Farsça bir kelime olan Nevruz, eski Türker’de ve İranlılar ‘da yılbaşı olarak kabul ediliyordu. Nevruz, güneşin Koç Burcu’na girdiği gün olan Rumi 9 Mart, Miladi 22 Mart’a denk düşmektedir. Aynı zamanda bu tarihte gece ile gündüz, süre olarak eşittir. Ayrıca 21 Mart çok eskiden beri kısın sonu, ilkbaharın başlangıcı olarak kabul edilir.
Nevruz’u bütün kuzey yarım küre insanları, değişik biçimlerde kutlamışlardır. Tarihi bilgilere göre ise, Anadolu’nun bütün eski sakinleri, eski Mısırlılar, Yahudilik ve Hıristiyanlar, Asya halkı, İranlı eski Mecusiler, binlerce yıldan beri butun Türkler kutlamışlardır. Bu kutlamalara “Sultan Nevruz”, “Nevrûz-ı Sultani” gibi adlar verilmiştir. Bu kutlamaların dayandığı en önemli rivayet ise, bu günün bir kurtuluş günü, Türkler’in sıkıntılarından kurtuldukları, rahata kavuştukları gün yani Ergene- kon’dan çıkış günü olmasıdır. Bu bakımdan bu gün “Ergene- kon Bayramı” olarak anılmaktadır.
Nevrûz veya Ergenokon Bayramı Doğu Türkistan’dan Balkanlar’a kadar Türk toplulukları tarafından kutlanırken, İranlılar’ın da bu bayrama ilgi göstermeleri yadırganacak bir sey değildir. Türkler’de bu bayram, bir varoluş, dirilisi ifade eder. Ancak bu bayram İran bayramı da değildir. Türkler’de çok eskilerden beri baharın gelişi, tabiatın canlanması, destanlarda, masallarda, şiir ve türkülerde anlatılıp durmaktadır. Anlatılanlara göre, bahar bayramları, Orta Asya’dan Balkan Türkleri’ne kadar su isimlerle anılmaktadır. Büyük Çile, Küçük Çile, Hızır Nebi, Saya Bayramı, Çiğdem Eğlencesi, Cemreler.
İslamiyet’i kabul eden ilk konar - göçer Türk toplulukları bazı inanç, örf ve adetleri zorla da olsa terkederlerken, bazılarını günümüze kadar taşımışlardır. Toy, şölen, sürgün gibi adetler devam ettirdikleri geleneklerindendir. Bu yüzden bilhassa bahar bayramları büyük bir coşku ile kuşanılmaktadır.
Nevruz Bayramlarına kudsiyet kazandırmak için, bazı önemli olayların bu günde olduğu rivayetleri de hayli yer tutmaktadır. Sözde dünya Nevruz günü yaratılmıştır. Hz. Adem’in de aynı gün yaratıldığı ve tevbesinin kabul edildiği yakıştırılmıştır.
“ Türk Şeceresi” adlı eserinde Ebul Gazi Bahadır Han da tarih öncesi Kök -Türklerin savaşlarından, Ergenekon’da bir mağarada, dört yüz yıl mahsur kaldıklarından, daha sonra çıkışlarına engel olan demirdağı ateşler yakarak, körükler kurup eritmek suretiyle oradan kurtulduklarından bahsetmektedir. Dolayısıyla Nevruz kutlamaları bu kurtuluşun neticesi bir bayram sayılmıştır.
Nevruz ile ilgili yüzlerce atasözü niteliğinde güzel söz, deyiş mevcuttur. Manisa Me- sir Macunu Bayramı da Nevruz’a yakın günlerde aynı geleneğin devamı olarak kuşanılmaktadır. Hıdırellez kutlamaları ile Nevruzu ilgilendirmek de mümkündür. Baharın gelmesiyle alâkalı çiğdem toplama gezileri bile o geleneğin bir parçasıdır. Gökböri oyunu, at yarışları, kılıç sallama, cirit oyunları, güreş, sinsin oyunu, niyet oyunu, kızılgül oyunu, mani ve şiir yarışmaları, nevrûziye macunlarının yapılıp, dağıtılması gibi oyun ve işler de ilkbaharın gelmesi ve Nevruzla ilgilidir.
Türkler, İslam’dan önce de, İslam olduktan sonra da Nevruz’u kutlamışlardır. Büyük Vezir Nizâmü’l-mülk, Sultan Melik Sah’a Celali Takvimi’ni Nevruz’a göre hazırlatmıştır. İkinci Meşrutiyetin sonuna kadar Osmanlılar, bütün halk kesiminde ve saraylarda, büyük ikram ve hediyelerle bu günü kutluyorlardı. Bilahare bu kutlamalar hıdırellez (Hızır- ilyas) kutlamaları yönünde ağırlık kazanmıştır.
Bayramlar, milli ve dini duyguların, örf ve adetlerin pekiştirildiği, millet olma şuurunun şekillendiği önemli günlerdir. Dini bayramların dayandığı önemli olayların olduğu gibi, milli ve ananevi bayramların varlığında da önemli olaylar olmuş, yaşanmış hatta miras kalmıştır. Biz millet olarak dini ve milli bayramlarımızı yaşatırken, kültürümüzü ilgilendiren bayramları da yasatacağız.