Makale

HOCA VE TALEBE MÜNASEBETLERİ

HOCA VE TALEBE MÜNASEBETLERİ

Yazan: Çeviren:

Muhyiddin et-KÂFİYECİ Doç. Dr. İsmail CERRAHOĞLU

Hoca ve talebe için umûmî bir husus olduğu gibi, her ikisi için de husûsî haller vardır. Umûmî olan husus, Allâhu Teâlâ’ya ibâdette niyetlerin ihlâslı olması lazımdır. Nitekim Cenâb-ı Hak; "Halbuki onlar Allâh’a, O’nun dîninde ihlası (ve samimiyet) erbâbı ve muvahhid olarak, ibâdet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekâtı vermelerin­; den başkasiyle emrolunmamışlardı. En doğru dîn budur," yâni doğru yolda olan millet budur, buyurmaktadır. Hazret-i Peygamber de, "Ameller niyetlere göredir." demiştir. Böylece dünyevî maksatlara âît olan, baş olmayı sevmek, mal makam ve benzeri şeyleri istemek gibi şeylerden kalbi te­mizlemek ve durumunu düzeltmek lâzımdır.

Hocaya mahsus olan hususlara gelince:

1) Hoca talebesine, yumuşak muamele etmeli, onu hoş karşıla malı ve iyilikte bulunmalıdır. Ebû Saîd el-Hudrî’nin, Hazret-i Peygamber’den rivayet ettiğine göre; "İnsanlar size tabi’ olurlar. Dîni öğrenmek için çeşitli ülkelerden size adamlar gelir, öğüdleriniz onların durumunu değiştir­mese bile, onlara Hayrı tavsiye ediniz." buyurmuştur. Zîrâ yine Hazret-i Peygamber, "Dîn, Allah ve Kitâbı için nasîhattır." demişti. Allah ve Kitâbı için nasihat ise, Kitâb’ı öğenmek isteyene ikramda bulunmak, muhtaç olduğu şeyleri ona söylemek ve onu irşâd etmek, onun tefsir ve diğer şer’î ilimlerle meşgul olmasını temin etmek ve bu işle meşgul olanların mevkilerinin yüksek olduğunu öğretmeli lâ­zımdır. Hoca, kendisinin ve çocuğunun ihtiyaçlariyle nasıl ilgileniyorsa, talebesinin ihtiyaçlariyle de ilgilenecek, daima iyilikte bulunacak, zahmetlerine katlanacak, kendi evlâdına gösterdiği şefkati ona da gösterecektir. Onun bâzan yapa­cağı edebe muhalif hareketlerini hoşgörürlükle karşılamalı ve onu mazur görmelidir. Zîrâ o da insandır. O noksanlık­lar sergisidir, hele yaşı küçük olursa bu hatalar daha da fazla olacaktır. Hoca kendisi için sevdiği şeyi talebesi için de sevmeli, kendisi İçin sevmediğini onun için de sevmemelidir. Es-Sahîhân’da, Hazret-i Peygamber’den rivayet edilen bir haberde; "Sizden biriniz kendisi için sevdiğini kardeşi için sevmedikçe îmân etmiş sayılmaz," buyurulmuştur. İbn-i Abbâs’dan rivayet edildiğine göre; "İnsanların en kerîmi, değil insanları incitsin, oturduğu zaman bir sineği bile incitmeyendir." Bir rivayette de; "Sinek o kimsenin üzerine kon­sa ve ona eziyet verse, yine ona iyi muamele eder, müteva­zı olur." Yine Hazret-i Peygamber’den gelen bir rivayete göre; "Talebenize ve hocanıza karşı yumuşak davranın ve talebeyi ciddiyet ve yüksek bir edeble tedricî olarak terbi­ye edin." denilmektedir.

2) Hoca, talebesine bir şeyler öğretmek için hırslı ol­malıdır. Dünyevî ve kendine âit zarurî olmayan işlerde ona tesir etmelidir. İnsanı meşgul eden şeyler çok ve malûm ol­duğundan, hoca ders verirken kendini meşgul edecek şey­lerden sâlim tutmalıdır. Talebeye birşeyler öğretmeye istek­li olmalı ve herkese durum ve kabiliyetine göre ders ver­meli, çok derse tahammülü olmayana çok ders vermemeli, fazla öğrenmek isteyene de az dersle iktifa etmemelidir. Başkalarının hasedliğini celbetmeyecek veya kendisini gu­rurlandırmayacak olan kabiliyetti talebelerini medh etmeli, eğer nefret etmelerinden endişe etmezse, dersini yapmayan­lara darılmalıdır. Hoca, talebeleri arasındaki çok kabiliyetli­leri kıskanmamalı, bunu Allah’ın bir ni’metî olarak kabul et­melidir. Çünkü başkalarını kıskanmak, hele bu kıskançlığın hoca tarafından evlâdı mesabesinde olan talebesine karşı olması, asla tecviz edilemez. Üstün zekâtı talebenin sağla­dığı başarı ve fazîlet, hocasına ulaşır ve o hoca âhirette de sevaba, dünyada da senâya nâil olur. Talebeler çok olursa, önce gelenlere evvelâ, sonra gelenlere de sonradan ders vermelidir. Başka birine daha evvel ders verilmesine, ilk gelen talebeler müsaade ederse verebilir. Hoca güzel bir ifade ve güler yüzle talebenin durumunu kontrol etmeli ve derse devamsızlık edenleri aramalıdır.

3) Hoca ders esnasında elleriyle başka şeylerle meş­gul olmamalı ve gözlerini zaruret olmadıkça talebe üzerin­den ayırmamalıdır. Abdestli olarak kıbleye yönelerek otur­malı, onurlu, elbisesi beyaz ve temiz olmalı, ders vereceği yere gelip oturmadan önce iki rek’at namaz kılmalıdır. Ora­sının câmi olup olmaması müsavidir. Eğer câmî ise namaz kılmadan oturması zâten mekruh olur. Namazdan sonra ders vermek için dilerse bağdaş kurarak veya başka bir şe­kilde oturabilir. Abdullah İbn-i Mes’ûd’dan rivayet edildiği­ne göre, "O, insanlara okurken dizleri üzerine otururdu". Hoca ilmi küçük düşürecek her türlü hareketlerden ictinâb etmeli ve kendisi için münasib olan yere oturmalıdır. Ora­dan öğrenmek isteyenlere öğretmeli, öğrenmek isteyen ha­lîfe dahi olsa, ilmin şerefini daha evvel geçen âlimler gibi muhafaza etmelidir. Hikâye edildiğine göre, er-Reşîd, Mâlik b. Enes’i getirmek ve ondan rivayet dinlemek için bir adam gönderdi. Mâlik ona, ilmin yanına gidilir, dedi. Bunun üze­rine er-Reşîd onun evine gitti ve onunla birlikte duvara da­yandı. Mâlik ona, “Ey Emîre’l-Mü’minîn, ilme karşı göster­diğin saygı, Allah’a olan saygından ileri gelmektedir." dedi. Halîfe bu söz üzerine kalkıp tekrar Mâlik’in Önüne oturdu ve Süfyân b. Uyeyne’ye haber gönderdi, o da gelip halîfe­nin önüne oturdu, hadîs rivayet etti. Bu hâdiseden sonra er-Reşîd, "Ey Mâiİk, ilmine tevazu gösterdik ve ondan fay­dalandık, Süfyân’ın ilmi ise bize tevazu gösterdi ondan fay­dalanamadık." dedi. Arab mesellerinden birinde denir ki: Tilki ile karga muhakeme olunmak üzere bir gün kertenke­leye gelirler ve ona, yerinden çık da bize âit gereken hük­mü ver, derler. Kertenkele bu söz üzerine, "Hüküm, hâki­min bulunduğu yerde verilir." der. İlmî korumak için söy­lenen daha pek çok hikâyeler vardır. Ders verilen yer, bir­çok kişileri alacak kadar geniş olmalıdır. Nitekim Ebû Dâvud Sünen’inİn, Edeb kitabının evvelinde Ebû Saîd el-Hudrî’nin, Hazret-i Peygamber’den rivayet ettiği hadîsde, "Mec­lislerin en hayırlısı geniş olanıdır." buyurulmaktadır. Hiç kimseyi, mal, makam ve başka şeyleri istediği için niyeti sahîh değildir, diye öğretmekten men’ etmemeli, çünkü sonradan niyetinin düzeleceği umulur. Süfyan ve diğerleri şöyle dedi: Talebe ilim için nasıl niyet edileceğini sordu. Dediler ki, ilmin netîcesi Allah için olmalıdır. Öğrenmek is­teyene öğretmek farz-ı kîfâyedir. Bir kişiden başka bu işi yapacak yoksa bu iş ona düşer. Eğer çok kimseler olur da, kendisinden ilim vermesi İstenirse ve o da mazeretsiz ola­rak bu işten çekinirse hareketi mekruh olur.

Talebeye mahsus olan kısımlara gelince:

1) Talebe ancak ehliyeti tam, diyaneti zahir olmuş, bilgisi tahakkuk etmiş, himâyesi meşhur olan kimselerden ders almalıdır. Muhammed b. Şîrîn, Mâlik b. Enes ve selef âlimlerinden bazıları, "İlim dindir, dininizi kimden alacağı­nıza dikkat edin." demişlerdir. Talebe hocasına hürmetle bakmalı, hocasının ehliyetinin tam ve devrinin âlimlerinden üstün olduğuna inanmalıdır. Bu şekildeki hareket kendisin­den daha iyi istifâde edilmeyi sağlar. Selef âlimlerinin ba­zıları hocalarına giderken yolda sadaka verir ve "Ey Al­lah’ım, hocamın ayıbını benden gizle ve ilminin bereketini benden giderme." şeklinde duâ ederdi. Eş-Şâfiî’nin dostu olan Er-Rebî’, Eş-Şâfiî bana bakarken heybetinden su içme­ğe cesaret edemezdim, demektedir. Hazret-i Ali’den rivâyet edildiğine göre: Bütün insanlara selâm vermen, duada âli­mi tahsis etmen, âlimin senin üzerinde bulunan hakkındandır. Hocanın önünde oturmalı, huzurunda eliyle bir şeye işa­ret etmemeli, gözlerini kapamamalı, meclisinin solunda oturmamalı, yorgun olduğu zaman yanına girmemelidir.

2) Talebe hocasının yanına girerken mükemmel bir şekilde, kalbi bütün meşgalelerden boşalmış olarak girme­lidir. Eğer hoca İzin istenmesi gereken bir yerde ise, mü­saade almadan yanına girmemeli, girdiğinde de orada bu­lunanlara selâm vermeli, hocayı da ayrıca selâmlamalıdır. Çıkarken de aynı hareket yapılmalıdır. Oturanların boyun­ları üzerinden atlayıp geçmemeli ve en nihayette oturma­lıdır. Ancak hoca öne gelmesine izin verirse o zaman öne geçmelidir. Hocanın meclisinde arkadaşlarıyla edeb daire­sinde oturmalıdır. Bu ise hocaya karşı olan terbiyenin icâbı ve onun meclisinin korunmasıdır. Hocanın önünde hoca gibi değil, talebe gibi oturmalıdır. Lüzum olmaksızın sesi yükseltmemeli, gülmemeli ve çok da konuşmamalıdır. El başka bir şeyle meşgul olmamalı, ihtiyaç yokken sağa sola bakmamalı, hocaya yönelerek onu dinlemelidir.

3) Hoca bir şeyle meşgulken, talebe ona okumama­lı, hocanın eziyet ve sinirli haline tahammül etmelidir. Bu gibi şeyler, talebenin hocasına karşı olan bağlılığından ve onun olgunluğunu kabulden men’ etmemeli, zâhiren kötü gibi görülen işleri ve sözleri, uygun bir şekilde te’vîl etme­lidir. Hoca talebeyi azarlarsa, talebe kendisinin hatalı oldu­ğunu, darılmaya hakkı olduğunu söyleyerek hocadan özür dilemelidir. Talebenin bu şekilde hareket etmesi hem dün­yâsı ve hem de âhireti için daha faydalıdır. Dediler ki: "ti­min zahmetine katlanmayanın ömrü cehalet körlüğü içinde geçer." Buna sabreden kimse, dünya ve âhiret saâdetine kavuşmuş olur. İbn-i Abbâs’dan hikâye edildiğine göre, "Talebe iken zelildim, istenen (hoca) olunca izzetli oldum." demiştir. Talebe öğrenmeye çok arzulu olmalı, kendisi için en uygun olan vakitlerde, hassaten, neş’eli, sağlam, zekâsı açık, işi az, tembellik ârızaları gelmeden, mevki? yükselme­den, derslere devam etmelidir. Hazret-i Ömer, "Büyümeden evvel ilmi öğrenin" buyurmuştur. Bu sözün mânâsı, kemâle ulaşmak için henüz genç yaşta ve birisine tabi’ iken çalışın, zira büyüyüp lider olduğunuzda okuyamazsınız. Çünkü ma­kamınız yükselmiş, işleriniz artmıştır. Yine bu hususta İmam eş-Şâfii şöyle demektedir: "Reis olmadan önce öğren, böy­le bir mevkie ulaşınca ilim sahibi olmaya yol bulamazsın." Talebe hocadan dersini sabahleyin almalı, çünkü Hazret-i Peygamber; "Ey Allâh’ım, sabah vaktini ümmetim için mü­barek kıl." şeklinde niyazda bulunmuştur. Kendi sırasında başkasını tercih etmemeli, yakınları tercîh etmek ise mek­ruhtur. Eğer hoca bâzı zamanlar, şer’î bir mânâ için başka­sına sıranın verilmesine ihtiyaç gösterirse, hocanın bu iste­ğine uyulmalıdır.