Makale

Duayı Terk Ettirme! Yüreklerimize, Ellerimize, Özlerimize...

Duayı Terk Ettirme!
Yüreklerimize, Ellerimize,
Özlerimize...

Zeynep Kayhan

Ramazanın bitmez bereketiyle yapılan iftarlardan biri daha; o otuz, hatta bazen otuzdan bir eksik o sayılı günlerden, akşamlardan, iftarlardan, en tatlı sofralardan biri daha... şimdi iftar zamanı. Ama, ondan önce dua zamanı...

Seherlerde edilen sahurların, yılın on bir ayı tadı damaklardan silinmeyen sahurların sonrasında, bu özel vakitlerin tam da bitttiği, biteceği yerde, semaya çevrilen eller, avuçlar, kalpler, sineler... boynunu büküp, kıbleye dönen bedenler, ayaklar, kollar... Şimdi dua zamanı...

İftarda, sahurda, seherde; bir kandil gecesinde, bir cuma gününde; ezan ile kamet arasında, her farz namazın arkasında... üç aylarda, bayramlarda, seneyi, ayları, haftayı, günleri kullarına teveccühü, bitmez ihsan ve ikramlarıyla genişleten Allah... bire on değil, yüz değil, bin veren, binler veren, rahmetini, affını, gufranını, gınasını arşından yeryüzüne sağanak sağanak indiren Allah...
Bizler üç ayların, en kutlu zamanların, sabah ve akşamların gidişi, avuçlarımızdan uçup, bizden ayrılışlarıyla buruk da olsak, hüzünlenmiş ise de dünya üzerinde atan bütün mümin kalpler...

Şimdi dua zamanı...
Ravza-i Mutahhara’nın bahçesinde, Kâbe-i Muazzama’nın karşısında, Arafat Dağı’nda, Tur-i Sina’da veya Mescid-i Aksa’da, kendisine yönelen gönülleri boş çevirmeyen, kapısını çalanları geri göndermeyen Allah... Oralarda iseniz, buralarda iseniz; her nerede iseniz, kim iseniz, kiminle iseniz, ne yapıyor iseniz, Allah’a kul olduğunuzu biliyorsunuz, duyuyorsunuz, hatırınıza getiriyorsunuz ya...

Şimdi dua zamanı....
Allah Teâlâ’nın rahmeti sonsuzdur, lütfu geniştir; O dilediğine, dilediğini, dilediği kadar veriri, ancak dilemesiyle verir. O neyi murad etmişse, olmuş ve olacak da odur, gerçek ve tek Malik, Hakim, Varis, Kadir ancak ve ancak O sahib-i kâinattır.
Kullarına çokça merhametiyle zaman ve mekânları, gün ve saatlerle vakitleri, kullarının mağfiretine, selâmetine, ebedi saadetlerine vesile kılan Allah... Vadini yerine getirecek, burada verdiği gibi imanın nuru, gönül huzuru, kalp süruru ile kullarını ağırlayacak, cennet sofralarında daimi doyuracak Allah...

Bütün peygamberleri ve hususiyle de, son peygamberi ve son kitabı ile emir ve yasağını açıkça bildiren, kullarını ibadet ve taate, ihlâsa, tövbe ve duaya davet eden, teşvik eden, çağıran Allah...

“Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin! Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez.” (A’raf, 55)
“(Ya Muhammed!) Kullarım sana benden sorarsa, şüphe yok ki ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm; öyle ise onlar da benim için (davetime) icabet etsinler; ta ki hak yolu bulsunlar.” (Bakara, 186)

“Rabbiniz buyurdu ki: “Bana dua edin, size icabet edeyim (duanıza cevap vereyim)! Şüphesiz benim ibadetimden (yüz çevirip) kibirlenenler, yakında zelil olan kimseler olarak cehenneme gireceklerdir!” (Mümin, 60)

“Allah, arzı size kalınacak bir yer, göğü ise (üstünüze) bir bina (tavan) kılandır. Hem sizi şekillendirdi de suretleriniz güzel yaptı ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı. İşte Rabbiniz olan Allah (nimetleri veren)dir. (Ve) işte âlemlerin Rabbi olan Allah, ne yücedir!” (Mümin, 64)

Haydi duaya, şimdi dua zamanı...
Elçilerini de, zamanı da, bizi de, yoktan var edip hadsiz merhametiyle kuşatan, Zatının kutsiyetiyle, zamanları, mekânları bereketlendirdiği gibi amellerimizi, ömürlerimizi, nefeslerimizi bereketlendiren, kalplerimizle ruhlarımızı kandil kandil aydınlatan; bizleri seven, koruyan, yücelten, devamla ve fazlasıyla nimetlendiren, duayla ellerimizden tutan Allah...

Hakikatte, her yerde ve her bir anda, sesimizi işiten, bizden, yapıp ettiklerimizden, tutup işlediklerimizden haberdar, günde defalarca kalplerimize nazar edip, kalplerimizi evirip çeviren Allah, kendisine bağlılığımız, sadakatimiz ve samimiyetimiz, niyetimiz nispetinde, amellerimize bire bin, bire binler vereceğini, dualarımıza icabet edeceğini Mukaddes Kitabı ile söylemekte, vicdanlarımız ile kendi kendimize bildirmektedir.

“(Ey Resulüm!) De ki: “Eğer duanız olmasa, Rabbim size ne diye ehemmiyet versin?...” (Furkan, 77)
“De ki: İster Allah diye dua edin, ister Rahman diye dua edin! Hangisiyle dua etseniz, işte en güzel isimler O’nundur...”

“Ve de ki: “Hamd O Allah’a mahsustur ki, çocuk edinmemiştir; hem mülkte kendisine hiçbir ortak olmamıştır; acizlikten (münezzeh olduğundan) dolayı O’nun için hiçbir yardımcı da olmamıştır. Artık O’nu tekbir getirerek yücelt!” (İsra, 110-111)

Haydi duaya, şimdi dua zamanı...
Her zaman, dua zamanı, her “an”, “dua anı”
Rabbim, bırakma bizi, bizi perişan etme, bizlere merhametinle muamele et; güzel Rabbim, büyük Rabbim, yücelerden yüce Rabbim... duayı unutturma akıllarımıza, duayı bıraktırma dillerimize, duayı terk ettirme yüreklerimize, ellerimize, özlerimize....

Tut ellerimizden... büyüklüğünle, hayrınla, adınla, yadınla...
O Zata sonsuz hamd ü senalar olsun...
Ki, O’nun Zatı bütün kusur ve noksan sıfatlardan müberradır...