Makale

İSLAM DİNİNDE ÇEVRE SAĞLIĞI VE TEMİZLİĞİN ÖNEMİ

İSLAM DİNİNDE ÇEVRE SAĞLIĞI VE TEMİZLİĞİN ÖNEMİ

İsmet SELİM

Ordu Müftüsü

İslamiyet temizlik üzerine bi­na kılınmıştır. Müslümanların ye­diği, içtiği şeyler, yatıp kalktığı yerler, yatağı, yorganı, kapısı, ba­cası, her şeyi tertemiz olmalıdır. Müslümanın temizliği onları diğer milletlerden ayırdetmelidir. Temiz­lik alanında birbiriyle yarış etme­li, Allah’ın rızâsını, Resûlullâh’ın sevgisini elde etmeli, ecdâdın şiârına lâyık birer Müslüman olarak yaşamaya azmetmelidir.

O ecdad ki, her geçtiği yere temizliğin sembolü olarak bir ha­mam kubbesi dikmiş, bir helâ yap­mış, bir sebil oturtmuş. Bugün en temiz ve medenî sayılan Avrupalı­lar, helâ ve hamamın ne olduğunu bilmeden; suyu kullanmayı, çeşme yapmayı öğrenmeden benim ecdadımın çeşmelerinden harıl harıl sular akıyor, sebillerinde su, yol­culara fîsebîli’llâh dağıtılıyordu.

Tarihî vesikalardan okuyor ve tarihçilerden öğreniyoruz ki, daha dün denecek kadar yakın bir zamana kadar, 150 yıl önce İn­giltere kraliyet sarayında helâ yerine bir bidon konmuştur. Av­rupa’dan gelen, yıkanma nedir bil­meyen, dînî inançlarına göre de yıkanmamakta devâm eden bâzı elçiler, İstanbul’a geldikleri zaman Padişahla görüşecekleri vakit önce hamama sokulur, yıkanır, te­mizlenir, kötü kokulan giderilin­ce huzura çıkarılırlarmış. Bu gelen elçiler helâ ve hamamlarımızı gö­rünce şaşarlarmış. Ne oldu böyle şerefli ve temiz bir milletin nesillerine ki, temizlikle ilgisini kesti; üstünün başının, kapısının bacası­nın, caddesinin sokağının pisliğin­den geçilmez oldu. O günkü Avru­pa bugün ne hâle geldi? Eyvah! Kader tersine mi döndü? Çok ya­zık, İslam ülkesinde bu manzara çok fecîdir.

Temizliği îmânın yarısı sayan bir dînin mensubu olanlar, temiz olmadan gerçek Müslümanlık iddiâsında bulunamazlar. Biz nasıl Müslümanız ki, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in emirlerine kulak ver­meyiz. Peygamberimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

“Allah temizdir, temizliği se­ver; Kerîm’dir, iyilik edenleri se­ver; Cömert’dir, sahi kimseleri se­ver. Kapılarınızın önünü temizle­yiniz de Yahudilere benzemeyiniz.”

Demek ki, o zaman pis adam deyince akla Yahûdîler gelirmiş ki, hadîs-i şerifte onlar misâl gös­terilmiştir. Ya bugün... Belki de tam tersine döndü. Kim kapısının önünü, sokağı temiz tutuyor? Herkes yediği meyva kabuğunu ve sair çöpü pencereden veya ka­pıdan sokağa fırlatıyor. Hele çöp bidonlarının etrafı başka bir man­zara... kokudan geçilmez. Burası neresi?.. Bir Müslüman şehri. Maalesef bu hareketlerin Müslü­manlığın (M)’si ile dahi ilgisi yok­tur. Kapı ve sokakta mikropların gelişip üremesine, kara ve sivrisi­neklerin yaşamasına elverişli pis­lik yuvalarım meydana getir, ce­miyetin hayatını tehlikeye sok, ondan sonra da gerçek Müslümanım diye geçin. Olur mu böyle şey?

Hele köylülerimizin hâli baş­ka bir âlem... içeceği suyun kuyu­su helânın yanıbaşında. Kuyunun üstü açık. Kimbilir içinde nice hayvanlar ölmüştür. Helaların lâ­ğımı açıkta. Ne lâğımı?! Doğru­dan doğruya açığa büyük abdestini yapıyorlar. Ondan sonra sen gel de de ki: “Köyümüzde hasta­lık var, iyi olmuyoruz.” Tabiî ola­mazsın. Açıktaki insan pisliğine konup bir sürü mikrobu bacakla­rına saran ve gelip senin açıkta bulunan (köyde tel-dolabı ne ge­zer) ekmek ve yemeğine bulaştı­ran sinekler kol gezerken, sen de bu gıdaları rahat rahat yerken, hastalanmamak kabil mi? Muhak­kak herkes hastalanır. Eğer köy­de yaşayanlarda antikor (mik­ropla savaş alışkanlığı) olmasa az zamanda çok insan hayâtını kaybeder. Bu durum karşısında, (Al­lah korusun) bir salgın hastalık zuhûr etse ne kadar insanın telef olacağı şimdiden kestirilemez. Bâ­zı yerlerde ilgililerin teşviki ile köylerde helâ yapılıyormuş. Fa­kat bir köylü, sağlık memuruna: “Sen bu helâyı bize zorla yaptır­dın. Ama başında bekliyemezsin ya! Sen git, ben o zaman buraya girmeyeceğim, şu derenin kenarı­na açığa gidip oturacağım.” de­miş. Bunu İnsan olan bir varlığın söylemesi çok acâiptir. Bu ne mantıksızlık, ne akılsızlıktır. Bu kadar cehâlet olur mu?

Artık bu akılsız davranışlara bir son vermeli, köylü ve şehirli dindaşlarımız biraz kendilerine gelmelidir. Dün bataklık içinde yüzen Avrupalı bugün lâğım sula­rını dahi dezenfekte edip değer­lendirirken, bizim, bir helâ dâvâsını halledemeyişimiz utanç verici­dir. Biraz olsun Allah ve Resu­lünden utanalım. Her köylü dinda­şımız helâsını kapalıya alsın. Allah ve Resûlü’nün haram kıldığı rakıya, kumara sarfettiği paranın yüzde birini dahi sarfetmeden kendine has kapalı helâ yapması ve yiyeceklerini pisliklerden kur­tarması mümkündür. Bunu mut­laka yapmalıdır.

Lokantacılarımız masa, kaşık ve tabak gibi malzemenin ve ge­nel olarak her şeyin temizliğine, mikrobuna dikkat etmelidirler. Kahveciler, bardak ve fincanları­nı temiz tutmalıdırlar. Ev hanım­ları, evde bulduğunu sokağın ortasına atmamalıdırlar. İlgililer, çöp bidonlarım sık sık temizletmeli ve kapaklı olarak kullanmalıdırlar. Her Müslüman kapışım bacasını, yastık ve yorganım, yatağını temiz tutmalı, sık sık yıkamalıdır. Sokaklara tükürmemeli, bilhassa portörler, yâni mikrop taşıyan hastalar, veremliler daima ceplerinde taşıyacakları mendillerine tükürmeli ve başkalarının sağlığını tehdit etmemelidirler. İşte Müslümanlık budur. Yoksa gülünç olduk âleme. Bir an önce, dînimizin emrettiği, temiz bir Müslüman hâline gelmeye mecburuz. Bunda muvaffak olamazsak dünyâ ve âhiretimiz haraptır, vesselam. Kapılarımızın önünü temizleyelim, Yahudilere benzemeyelim.