TARİHTE ŞER’İYE VE EVKAF VEKİLLERİ
MEHMET VEHBİ (ÇELİK) EFENDİ
Hazırlayan:
Veli ERTAN
Konya Y. İslam Enstitüsü Müdürü
Mehmet Vehbi (Çelik) İstiklâl Mücâdelesi sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti’nin Üçüncü Şer’iye ve Evkaf Vekîli’dir. 15 ciltlik yazmış olduğu “Hülâsatü’l-Beyân ît Tefsîri’l-Kur’ân” nâmındaki tefsiriyle şöhret bulmuş değerli din âlimlerindendir.
1861 yılında Konya İlinin Hadim Kazasında Kongol Köyünde doğmuştur. Ulemâ mesleğinden Çelik Hüseyin adında bir zâtın oğludur.
İlk tahsiline köyün mektebinde başlamış, Anbarlızâde Mehmet Efendi’den Kur’ân-ı Kerîm’i hatmetmiş, tecvîd ve şâir lüzumlu ilimleri de öğrenmiştir. 1876 târihinde Tomakzâde Mehmet Efendi’den de Em sile ve Binâyı okumuş, bir yıl sonra da Hâdim medresesine kaydolmuştur. Burada İstanbul mezunlarından Hafız Ahmet Efendi’den Sarf ve Arabî tahsil etmiştir. Hocasının Bardas köyüne Müderris olması üzerine tahsilini ikmâl etmek için onunla birlikte Bardas köyüne gitmiştir.
1879 yılında tekrar Hâdim Medresesine dönmüş, bir yıl sonra da Konya’da Şirvâniye Medresesine girmiştir. Konya Müftüsü Hacı Hüseyin Efendi’den Mollacâmii, Tavas’lı Osman Efendi’den de Fıkıh ve Usûl derslerini okumuştur.
1888 yılından itibaren ders okutmaya ve icazet vermeye başlamış ve göstermiş olduğu liyâkat üzerine, 1899 yılında Konya Vâlisi Ferid Paşa’nın tamir etmiş olduğu Mahmûdiye Medresesine müderris tâyin edilmiş, 1901 yılında da Konya Hukuk Mahkemesine üye olmuştur. Bu vazifede iki yıl kaldıktan sonra Konya’da yeni açılan Hukuk Mektebine Vesâyâ Muallimi olmuştur.
1908 yılında İkinci Meşrutiyetin îlânı dolayısıyla Konya Meb’usu olarak İstanbul Meclis-i Meb’usanına katılmıştır.
Hiçbir partiye mensup olmayan üstad, 1911 yılında Meclis’in dağılması üzerine Konya’ya gelerek Türkçe bir tefsir yazmaya ve tedrisle meşgul olmaya başlamıştır. Fakat bu sırada Birinci Cihan Savaşının çıkmasıyla tedrisle uğraşmaktan vazgeçmiş, bütün vaktini tefsirin tamamlanmasına hasretmiştir. “Hülâsatü’l-Beyân Fî Tefsîri’l-Kur’ân” adı altında 15 ciltlik muazzam eserini 1915 yılının sonunda bitirmiş ise de mâlî durumu müsâit olmadığından tâb’ettirememiştir.
Birinci Dünya Savaşı 1918 yılında sona ermiş, her iki tarafa mensup devletler birer muahede ile harbden çekilmişlerdi. Osmanlı Devleti de Mondros Mütârekesini imzalamıştı. Fakat Yunanlıların 1919 yılında İzmir’e asker çıkarmasıyla memleket tehlikeli bir duruma düşmüş, işin vahâmetini idrâk eden necîb ve asîl Türk Milleti böyle bir haksızlığı kabul edemiyecegi pek tabiî idi. Bunun için memleketin muhtelif yerlerinde “Kuvây-ı Milliye” teşekkül etmişti. Bilhassa Doğu Anadolu’da Erzurum ve Sivas kongreleri yapılmış, memleketin muhtelif yerlerinde çete teşkilâtı kurulmuştu.
Böylece vatanın tehlikeli bir ânında Konya’lı Mehmet Vehbi Efendi, Millî Kuvvetler lehinde konuşmalar yapmış ve bâzı subaylarla temâsa geçmişti. Fakat bu temaslarından ürken Konya Valisi Cemal Bey, Hâdim’li hocayı göz hapsine almışsa da üstâd yılmamış, vatanın selâmeti husûsunda ilgilileri uyandırmaktan geri kalmamıştır.
Valinin kaçması üzerine İngiliz ve İtalyan temsilcileri ve 1500 kadar silâhlı İtalyan askerleri Konya’yı almayı düşünmüşlerdi. Bu haber kısa zamanda halk arasında yayılmıştı. Bunun üzerine Konyalılar Mehmet Vehbi Hoca’yı Vâli Vekâletine getirmişlerdi. Bu sırada İstanbul Hükümeti de Suphi Bey isminde birini Vâli tâyin etmiş, Vehbi Hoca da 1919 yılında tekrar İstanbul Meb’usan Meclisine Konya’dan meb’us seçilmişti.
16 Mart 1920 tarihinde, İstanbul’un İngiliz kuvvetleri tarafından işgal edilmesi üzerine, vatanım sevenler Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek üzere Vehbi Efendi’nin de katıldığı bir heyet Ankara’ya gitmişti.
23 Nisan 1920 yılında Vehbi Efendi Ankara’da açılan Büyük Millet Meclisi’ne Konya Meb’usu olarak iştirak etmiş ve bir müddet Meclis Reisliğinde bulunmuştur.
Milli Mücâdelenin en sıkışık günlerinde idi. Kahraman Türk askeri Sakarya boylarında yapılan savaşlarda Yunanlıları hezimete uğrattığı esnada Vehbi Efendi ordunun erzakını temin maksadıyla Konya’ya gelmişti. Bu sırada Gazi Paşa’nın telgrafı üzerine Ankara’ya dönmüş, Şer’iye ve Evkaf Vekilliğinden çekilen Eskişehir Meb’usu Abdullah Azmi Efendi’nin yerine Vekil olmuştur.
Sene 1922: Kasım ayının 16 ncı günün gecesinde son Padişah Vahdettin Anadolu’dan çıkmak üzere hazırlıklara girişmiş, Cuma sabahı beraberinde bulunan birkaç adamıyla birlikte geceyi Yıldız Sarayında geçirmiş ve saat 6.00’da İngilizlerin Malaya harb gemisine binerek İstanbul’dan firar etmişti.
Vahdettin’in İstanbul’dan kaçışını T.B.M.M.’ne zamanın Başvekili Rauf Bey bildirmiş, Şer’iye ve Evkaf Vekili Mehmet Vehbi Efendi de Vahdettin’in hal’ edildiğine dâir vermiş olduğu fetvâsı B. M. Meclisince ittifakla tasvip edilmiş, bundan sonra hilâfet makamına 148 reyle Abdülmecit Efendi seçilmiştir.
Bâzı sebepler dolayısiyle Şer’iye Vekilliğinden çekilen Mehmet Vehbi bir müddet siyaseti de bırakarak Ankara’da kalmıştır. Bu esnâda Tetkîkat ve Te’lîfât-ı İslamiyye Heyeti meyânında bulunan Şemseddİn (Günaltay) ın cesaret vermesiyle hazırlamış olduğu 15 ciltlik tefsirinin, tâb’ına karar vermişti. Konya’nın eşraf ve tâcirlerinden Hacı Kaymak-zâde, Hacı Mahmut ve oğlu Kasım Efendilerin maddî yardımıyla tefsirin tâb’ına muvaffak olunmuştur.
Tefsîr-i Şerîf’in musahhihi bulunan Evkaf-ı İslâmiye Matbaası muhasebecisi Abdullah oğlu Hafız M. Kâmil de eserin tashihinde, “Deruhte edilen vazifenin ehemmiyetinden bahsetmekte ve Kadırgalı Mustafa Nafiz Efendi tarafından yazılan Kelâmu’llah’tan tatbik edilmiş olmakla onun resm-i hattı kabûl edilmiş olduğunu, tefsiri okumak isteyenlere de bir suhûlet olmak babında konulan işâretler hakkında malûmat verildiğini, terceme ve tefsir olan Kur’âniyetleri kavislerin, âyetlerin tercümeleri köşeli mu’terizalar içerisinde ibare arasında geçen hadis-i şerifler de kavisler içine alındığım, bütün tefsir, Ketuhta Câmi-i Şerifi imamı bulunan Hafız İbrahim Efendi tarafından tetkik edilmiş, mevcut hatâların savabları ayrıca bir cetvel hâlinde tefsîr-i şerifin sonuna ilâve olunduğunu” beyan etmiştir.
Merhum üstad, siyâsî hayâtında partiye girip girmemek hususunda zamanın ileri gelenleri ile fikir ihtilâfı hâlinde idi. Birinci T.B.M.M.’nin feshinden sonra Milletvekili olmamasına rağmen tarassut altında bulundurulmuştur.
Basılmakta olan ve bir taraftan da satışa çıkarılan tefsirin bine yakın nüshasının eski bir talebesi olan Balıkesir’de imamlık vazifesi yapan Necmettin’e götürmüş, sonra diğer ciltlerim de tâb’ işlerini kontrol etmek üzere İstanbul’a dönmüştü.
Bir gün köprüde eski Canik Meb’usu Nâfiz Bey’e tesâdüf etmiş ve Nazif Bey ile birlikte Erzurum Meb’usu Avni Bey’İn Karaköy’de bulunan yazıhânesine gitmişti. Orada nargilesini içerken (İzmir suikasdinin mürettiplerinden maslup) Ziya Hurşit de gelmişti. Merhum Vehbi Efendi Ziya Hurşid’in eski bir Meb’us arkadaşı olması dolayısiyle onunla hasbıhalde bulunmuştu. Bu sebepten Vehbi Hoca İzmir suikasdinden dolayı 1927’de Konya’da tevkif edilmiş, bir hafta kadar polis kısm-ı adlî reisinin odasında nezârette kaldıktan sonra bir emirle ilmiye kisvesinden tecrid edilmek sûretiyle Ankara’ya gönderilmiştir. On gün kadar nezârette kalmış, yapılan tahkikat neticesinde suikasdle hiçbir alâkası olmadığı anlaşılmış ve istiklâl Mahkemesine sevkedilmesine mahal kalmadan serbest bırakılmıştır.
Şahsiyeti:
Merhum kuvvetli bir irâde sahibi idi. Bu hususu oğlu emekli hâkim Sayın Âsım Çelik şöyle bir misalle anlatmıştır: “Ankara’da Şer’iye Vekili olarak bulunduğu sırada Tefsirinin bastırılması için bâzı ilgililerle istişâre yaparken o zaman Şer’iye Vekâleti (Tedkîkat ve Te’lîfat-ı İslâmiyye Heyeti) âzasından olan eski Başvekillerden Şemseddin Günaltay, peder merhumun el yazısiyle olan Tefsirinden bir formayı İstanbul’a götürmüş, tâb’ı hususunda Evkaf-ı İslâmiyye Matbaası idarecileriyle görüşmüştü. Matbaada eserin yalnız bir sayfasına yazılması lâzım geldiği, sahife arkasına yazılmaması îcâbettiği söylenmişti. Eğer böyle olmazsa mürettipler tarafından kolaylıkla ve yanlışsız olarak dizilmesine imkân olmadığı neticesine varılmıştı. Merhum Şemseddin Günaltay gelip durumu peder merhûma anlatmış, peder merhum da rahmetlik ağabeyim Fevzi Çelik’e ve bana birkaç sayfa yazdırıp tetkik ettikten sonra bu işin bizim tarafımızdan yazılmasını uygun görmemiş olacak ki, 7000 sayfalık eseri oturup yeni baştan bizzat yazmıştır.”
Şer’iye ve Evkaf Vekili bulunduğu sırada Vekâletin resmî atlı arabasına bir gün dahi binmemiş, meb’usluğunda olduğu gibi vekilliğinde de evi ile Meclis arası üç kilometre olmasına rağmen her gün yaya gidip gelmiştir. Vekilliği sırasında ne sarığında ve ne de giydiği mes ve lâstiğinde hiçbir değişiklik yapmamıştır. Sıhhatli idi. Sohbetleri gayet tatlı ve nüktedandı. Sevdikleri ile şakalaşmaktan hoşlanırdı. 30 yaşından sonra nargile içmeye başlamış ve tiryakisi olmuştu. Tren seyahatlerinde ve diğer yolculuklarında nargilesini de berâberinde taşırdı. Tiryakisi olmasına rağmen bâzan irâdesini kullanır, altı ay nargileyi bile içmediği olurdu. Gene tekrar içmeye başlardı. Bir gün bile hasta olarak yatağında yattığı görülmemiştir.
Mehmet Vehbi Efendi 15 Nisan 1923 yılında vazifesinden ayrılmış ve sonra 1683 numaralı Tekaüd Kanununun 25 inci maddesi mûcibince kendisine emekli maaşı bağlanmıştır. 1949 yılında Kasım ayının 27’sinde 88 yaşında Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Kabri Konya’da Ankara yolu üzerinde Musalla kabristanındadır. Mezar taşında şu cümleler yazılıdır:
“El-Mağfûr, bütün mevcûdiyeti ile İslamlığı ve bütün varlığı ile vatanına hizmet eden Tefsîr-i Kur’ân sahibi Şer’iye Vekîli Konya’nın öz evlâdı Hadim’li Hoca Mehmet Vehbi Çelik rûhuna fatiha.”
Alt kısmında da şu mısrâlar vardır:
Hüve’l-bâki
Eyledi üstâd-ü kül Vehbi Efendi irtihâl
Bir eşi gelmez ferîd-i asr idi bî-iştibâh
Geldi bir hâtif esefle söyledi târilıi
Son müfessir Hadimi Vehbi Efendi göçtü âh.
Eserleri:
Hülâsatü’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân’dan başka diğer basılmış ve basılmamış eserleri şunlardır:
1 — Akaid-i Hayriye (Arapça ve Türkçe)
2 — Ahkâm-ı Kur’aniye
3 — Sahîh-i Buhârî, Tecıîd-i Sarih Tercemesi
4 — Siyâsî Hâtıralar (basılmamıştır).